Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Tasavvufi Kıssalar

(66.Kıssa) Vesile ve Ma`bud:

Yalnız vesile ayrı, Mabud ayrırdır.Vesileyi mabud kabul etmek küfürdür.Fakat vesileyi Mabud manasında düşünerek ondan uzaklaşmak da nasipsizliktir ve hesapsız güzellilerden mahrumiyettir.Vesile ve vasıtayı uluorta inkar, en büyük vesile ve vasıta, Allah`ın Resulünü (s.a.v), Cebrail Aleyhisselamı ve kur`anı Kerim`i inkardır.Çünkü bunların her üçü de Allah ile kulları arasında vesiledir.Bu hususa aklı ermeyenlerin hiç olmassa sükutu tercih edip susmaları onlar için en doğru yoldur.Meşhur bir sözdür:
“Men lem yezuk; vah bilmez yazık”
Tatmayan bilemez.Vah yazık!

(67.Kıssa) Şah-ı Nakşıbend (k.s) Hazretlerinin Gerçek Mürşid Anlayışı:

Muhammed Bahaüddin Şah Nakşıbend (k.s) Hazretleri buyuruyorlar:
-Biz, ilk zamanlar kendimizi aranan, başkalarını da arayan sanırdık.Yanılmışız; şimdi o görüşümüzden dönüyoruz.Gerçek mürşid, Allahü Teala`dır.O, kimin içinde, bu yola karşı bir istek bulursa bize yolluyor.Bize gelince, nasibi neyse, bizim yolumuzdan ona kavuşuyor.

(68.Kıssa) Ve Bir Dua..

Ya Rabbi! Son nefesimize kadar (son nefes dahil) bizleri sevgililerin yolundan ayrıma, bize onları sevdir ve bizleri onların kalplerinden düşürme.Bu mübarek zatların şefaatlerine bizleri de nail kıl.Hatalarımızı affet.

(69.Kıssa) Mürşid-i Kamil Nasıl Aranır?

Ey hakkı hak olmayanlardan ayırt ederek Allah`ın rızasını talip ve Resululah`ın siyretine Ragıp olan ahpaplar ve kardeşler!Bilmiş olun ki, bir kar ve zarar diyarı olan bu dünya alemine gelerek, iman ile müşerref olan ve…
LA İLAHE İLLAllah MUHAMMEDÜN RESULULLAH kelime-i saadetini, dilleri ile takrir ve kalpleriyle tasdik eden kadın ve erkek her mü`min ve muvahiddin, yaratılışının aslında mevcut bulunan ve bu risale-i şerifin baışından sonuna kadar zikrolunan ilahi feyizler ve ihsanlar; her birinin alınlarında gizli yazı ile yazılmıştır ki, aşıklar ve sadıklar yolu yordamı ve sıratiyle kulluk görevlerini yerine getirmeye gayret ve himmet ederlerse, Cenab-ı vahib-ül ataya mutlaka ihsan buyurur ve mahrum bırakmaz.Sen itikadını buna bağlı ve kapıcısı olduğun Allah`ın hazinesi olan kalp kapısını; arzu, hırs,şehvet ve muhabbet gibi şeytanın bayağı ve aşağılık askerlerine karşı koru ve onları içeriye bırakma;Bir taraftan da, bir mürşid-i kamil bulup elinden tutmaya çalış! Zira, delilsiz yola çıkmak ve yolu bulmak; geceleyin bilinmeyen bir yola ışıksız ve yanlız gitmek gibidir.Gittiği yeri görmez, bastığı yeri bilmez.Önünde bir hendek mi, yoksa uçurumu var fark edemez.Bu suretle yola çıkanların, tehlikeye düşmelerinde korkulur.Fakat, mürşid-i kamil gidip gelimiştir.O yolların hatalarını ve tehlikelerini görüp anlamıştır.Dalalet ettiği müridini, o yollardan kolaylıkla geçiririr.

(70.Kıssa) Mürşid-i Kamil Nasıl bulunur? Nasıl tanınır?

-Bu zamanda, öyle mürşid-i kamil nerede bulunur? Bilinmesi ve bulunması gayet zor ve kıymetli olan bir şey, diyecek olursan bu itarazın bir bakıma yerindedir.
Fakat, insaf ile düşünür ve insaf ile hakkı teslim edersen, nefsin hile ve oyunu bu sözünde açıkca görünmektedir.Öyle anlaşılıyor ki, mürşid-i kamil aramak hususunda noksanlık yine sendedir.Eğer; sen tetik ve uyanık bulunur,sözünde sadık olursan, Cenab-ı Feyyaz-ı mutlak, sıdk-u hulus ile yolunu arayan kulunu haşa sümme haşa mahrım bırkamaz.Sen, dogrulukla onu ararken, bakarsın, o seni elinden tutuverir.
-Nişanı yok, alameti belli değil; mürşid-i kamil olduğunu nasıl bileyim? dersen, alameti pek çoktur.Fakat, sana söyleyeceğim 3 husus kafi gelecektir.İyi dinle ve belle:
1-Huzurna vardığın zaman, bütün gamın kederin gider.İçinde bir ferahlık ve muhabbet uyanır.
2-Meclisinden ayrılmayı istemesin.Birer inci tanesi gibi söylediği her sözden, şevkin ve muhabbetin artar.
3-Ziyaretine gelen herkes, büyük veya küçük , genç veya ihtiyar, hatta devlet reisi bile olsa, elini öpmeğe mecbur ve hayır duasını niyaz ile mesrur olurlar.
İşte bu 3 vasfı nefsinde toplayan zat-ı şerifin bütün hareketleri, davranışalrı, durumu, tutumu, Resulullah`ın siyretidir.Bu üç işaret ve alamet; riyasız, gösterişsiz hangi zatta görülür ve bilinirse hiç durma, hemen git, teslim-i külli ile teslim ol! Ölü yıkayacının elindeki ölü gibi, emrettiği yerde dur, her emrine uy, hizmetlerini ve emirlerini kendine nimet bil,emirleri gereğince hizmetinde ol.

(71.Kıssa) Sahte Mürşidler Kimlerdir?

Ancak, dikkat edilecek çok mühim bir husus vardır:
Babadan kalmış veya bir fırsatını ve sırasını bulup gelir kaynağı yapmak maksadıyla bir dergah ele geçirmiş kimseler vardır.Bunlar,ehlullah kisvesine bürünürler.Tasavvufa dair bvazı kitap ve risaleleri okurlar ve ariflik iddiasıyla ortaya çıkıp:
-Biz de şeyhiz! Diyerek sözüm ona meşihat makamında bulunur ve irşada başlarlar,amma irşad nedir bilmez, bildiğide yanıldığına değmez.Bu gibi kimseler, tıpkı körler gibidirler.Bunların müridleri de kör olurlar.İki kör, yola nasıl gidebilirler?Önünde sonunda, bunların bir tehlike uçurumuna düşmelerinden korkulur.
Bir başka güruh daha vardır:
-Şeriat, zahir halidir.Bizim yolumuz batındır.Gusül, abdest, namaz, ve oruç ebrar işidir.Onlar; cennet, huri, gılman ve diğer nimetler ile cennet sefaları için çalışırlar.Bizim ise, guslümüz ezelidir.Abdestimiz de o zaman alınmış, namaz ve orucumuz da ozaman eda olunmuştur.Biz, cemal aşıkıyız.Bizim, cennetle cehennemle işimiz yoktur, diyerek ve Allah korusun, buna benzer yerli yersiz sözler söyleyerek:
Biz, daim huzurda oluruz, derler.Her türlü menhiyatı, mübah derecesinde işlerler.Sakın, sakın bu gibilerden, ırak olmak, hakka yakın olmaktır.Hatta, meclislerinde bile bulunmamak lazımdır, elzemdir.Bu gibiler, yani bu amelde, bu kavilde ve bu fiilde bulunanlar, insan pisliğine batmışlardır.Yanlarına varana bulaşır, hiç olmassa fena kokuları ulaşır.
Bu gibi kimselerden son derece çekinmek ve sakınmak lazımdır.Kadın veya erkek her mü`minin alnında gizli yazı ile yazılmış bulunan ilahi feyizler ve sonsuz ihsanlar, ki maye-i Muhammedi ve siyret-i Ahmedidir.Böyle herkese şamil ve Allahu teala`nın ihsanı olan nimetler, layık ve reva mıdır ki, gafletle kaybedilsin?

(72.Kıssa) Mürşid-i Kamilden İnabe Nasıl Alınır?

Bu önemli noktaya dikkat ve ibret gözü ile bakan aşık ve sadık, yukarıda üç işaret ve alametini saydığımız mürşid-i kamili bulur bulmaz, şüphe ve tereddüde düşerek fırsatı kaçırmadan, edep ve terbiye ile huzruna varmalı, mübarek ellerinden öpmeli ve bendeliğe kabulünü rica ve niyaz eylemeledir.Bunun için de, Allah rızasından gayrı bütün istekleri içinden çıkarmalı, gönlünü Allah rızasına bağlayarak saf ve temiz bir kalb ile huzurda emir işaretlerini beklemelidir.Mürşidin emirlerini hiç düşünmeden kuşkuya düşmeden kabul etmeli, kuşku uyandıracak sözler söylememeli, müteveccih bulunmamalıdır.
Kalpleri dilediği gibi kullanan mürşid, huzurunda bulunan müridin kalbine nazır olur ve bir dakika geçer geçmez, ne zuhur ederse o suretle inabe verilir.Eğer, danışmaya muktedir değilse, müride o gece istihare tenbih eder ve kendisi de aynı gece Resulullah`a teveccüh buyurup:
-Ya Resulullah! Şu isimde bir ümmetin, inabe ister.Kendine istihare ısmarladım, deyip her ne suretle ihsan buyururlar ise, ona göre inabe verir.
Mürşitte, bu ikisine de kudret yoksa, müride ısmarladığı gibi, kendisi de aynı gece istihare edip, ne gibi bir emir ve işaret zuhur ederse, ona göre inabe verir.
Bundan sonra inabe vereceği müridi dizinin dibine oturtur.Kendisine önce teveccühü tarif eder ve alnınu, müridin alnına verip 10-15 dakika kadar teveccüh eder.Sonra, müridin sağ elini, kendi sağ eline alarak beş şart üzerine emir buyurur.

(73.Kıssa) İnabe Alan Salike (Müride) Teklif Olunan 5 Şart Nedir?

Sâlik: Seyr-u sülûke girmiş, riyazat, mücahede ve muamele ile nefsini arıtıp ruhunu yüceltmeye ve müşahedeye etmeye çalışan kimse,Mürid.

1-Abdeste devam etmek.
2-Farz olan namazları terk etmeyerek vakit ve zamanı ile eda etmek
3-Kazaya kalmış namaz ve orucu varsa, onları da tekmilen eda etmek
4-Yalan söylemekten ve dedikodu etmekten son derece çekinmek ve sakınmak
5-Hiç kimsenin aleyhinde olmayıp, kendi kusurlarının affı niyazı ile meşgul bulunmak.
Bundan sonra, müridin kabiliyet ve tecellisi neyi gerektiriyorsa, Fethiyye evradı, istiğfar, salat-ü selam veya ism-i celal`den haline göre verir ve:
MANASI: Muhakkak ki, sana biat edenler gerçekte Allahü Tealaya bi`at etmişlerdir.Allah`ın eli, onların elleri üstündedir.Kim ahdini ve bi`atini bozarsa, vebali mefssine racidir.Kim, Allahü Tealaya olan ahdine ve bi, atine vefa ederse, Allah da ona pek büyük bir ecir verecektir; ayet-i kerimesini okuyarak fatiha buyururlar.

(74.Kıssa) Salikin (Mürid`in) İlk Günleri Nasıl Geçmelidir?

Bundan sonra müride lazım olan, bu ahde ve sözleşmeye kuvvetle sarılmak ve sabit kadem olmaktır.Bu ahdi bozmamaya son derece dikkat ve ihtimam göstermek şarttır.Zira, en küçük gevşeklik ve savsaklamak, ahdin bozulmasına sebep olur.
Yukarıda anlatıldığı şekilde, salik icazet ve inabe aldıktan sonra, b,lmiş olsun ki, ahdedip söz verdiği beş şartı tam ve eksiksiz yerine getirmeğe son derece dikkat etmeli ve bir gün bile geciktirmeden edasına gayrette kusur göstermemeli, farz namazları mümkün olduğu kadar cemaatle kılmaya çalışmalı, ayrıca sünnet üzere nafile namazları da geri bırakmamalıdır.Teheccüt namazı, iştirak namazı, duha namazı ve tahiyyet`ül mescit, abdest aldıktan sonra kılınan namaz ve evvabin namazı gibi namazlardan, mürşidi hangisini emretmişse, tam ve eksiksiz eda etmeli, emrolunanlardan hiç birisini geri bırakmamalı, zaruret dolayısyla herhangi birisini kaçırırsa, ilk fırsatta edasına itina etmelidir.Unutmamalıdır ki, nafile namazlar hakka yakınlaştırmayı kolaylaştırdığından, devamlı olarak kılınmalıdır.
Eğer, kendisine Fethiyye evradı verilmişse, sabah namazını kıldıktan sonra, her gün okumalı ve mürşidinin icazeti olan istiğfar, salavat-ı şerife, tevhid-i şerif ve ism-i celal şerifi de, gecenin son üçte biri içinde, teheccüd namazı vaktinde okumalıdır ki efdal olan budur.İşrak namazından veya ikindi namazından sonra da efdal vakitlerdir.Kendisne, hangisi kolay ve uygun gelirse, tenha bir yerde kıbleye yönelerek oturmalı, üç ihlas ve bir fatiha şerif okuduktan ve sevabını önce Sahib-i şeriat sallAllahü aleyhi ve selem efendimiz hazretlerinin,şebeke-i muattaralarına hediye eyledikten ve bu arada bütün enbiya-i izam ve resuül-u kiram hazeratının mübarek ruhlarına, cihar yar-ı Güzin ve diğer sahabe-i kiram, tabi`in ve taba`i tabiin ve eimme-i müçtehidiyn rıdavanullahi teala aleyhim ecmaiyn efendilerimizin ruhlarına ve bütün ehlullah kaddesAllahü teala esrarğhğm hazeratının mübarek ruhlarına ve gelmiş geçmiş bütün mü`min kardeşlerinin aziz ruhlarına hediye etmeli ve daha sonra da ölümü düşünmelidir.
Ölümü düşünmek demek şudur:
Kendisi hastalanmış ve son nefesine gelmiştir.Malından, mülkünden, evlat ve akrabasından artık hiçbir hayır ve fayda beklenemez.Hepsini bırakıp gidecektir.Sayılı nefesleri tükenince, kendisini ölü yıkayacasına teslim edecekler, teçhiz ve tekfin edecekler, tabuta koyarak, cenaze namazını kılacaklar,sonra da kabire görütürüp yerleştirecekler, üzerine toprak atıp herkes birer tarafa dağılacaklardır.Allahü Tealadan başka hiç bşr şeyin sebatı olmadığını böylece bilmeli ve icazet aldığı gün, mürşidinin huzurunda nasıl edepli olmuşsa, aynı edeple ve guya mürşidinin huzurunda imiş gibi verilen dersi okumaya başlamalı, hayırdan ve şerden hatırına hiç bir şey getirmemeli, kendisine herhangi bir mana veya başka bir zuhurat olursa, onu mürşidinden başka hiç kimseye söylememelidir.Eğer mürşidi izin vermişse, ancak izin verdiği kimseye söyleyebilir ki, bu hususta TEVECCÜH VE RABITA bölümünde ayrıca bilgi sunulacaktır.

(75.Kıssa) Mürşid-i Kamil Ve Mürid (1.bölüm)

Mürşid-i Kamil ile Mürid Arasındaki Münasebetlerde Bilinmesi Ve Bellenmesi Gereken İncelikler Nelerdir?

Salik, bir mürşid-i kamilin mübarek elini tutp, hizmetine girdiği ve emirlerini yerine getirmek için canla ve başla çalışmaya başladığı gün, anasından doğup dünyaya yeni gelmiş gibidir.Artık, mürşidi onun manevi babasıdır ve ilahi feyzin memesini ağzına vererek ona ilahi feyzi emzirmeğe başlar ve müridini Allahü Tealanın rızasına varacak yola ulaştırır.
Ancak, müridin kabiliyet ve irfanı ve teslimiyeti bakımından, bazısı kısa zamanda, bazısı da aradan uzun zaman geçtikten sonra erginlik çağına girer ki , manevi babası olan mürşid-i kamil, sanki sonsuz ve hesapsız mücevherlere malik imiş gibi, müridine haline göre biraz mücevher ihsan ederek, kendisine ilahi feyzin ticaretini gösterir.Eğer, mürit bunun değerini bilmeyerek sermayaden ziyan ederse, hepsini elinden alır ve bir zaman böylece gezdirir.Daha sonra, biraz mücevher daha ihsan eder.Bu defa da sermayaden ziyan edecek olursa, tekrar elinden alır ve onun terbiyeye muhtaç olduğunu anlayarak terbiye kapılarını açar.
Mürid, verileni kaybetmeyerek kıymetini bilir ve ticaretinde başarı gösterirse, o zaman biraz daha ihsan eder ve onu alışverişe başlatır.Yani, sülükün başlangıcını ihsan eder.Salik, bu ihsanları kaybetmeyerek ilerledikçe daha fazlasını ihsan buyurur.O Kadar ki, salik o mücevherler içinde garkolur.
Böylelikle, salik erginlik çağına girmiş ve erginliğini ispat ederek manevi babasının güvenini kazanmış olacağından, mürşidi bütün mücevherleri kendisine ihsan eder ve alış-veriş usullerini de gösterir ve öğretir.
Bu dönemde; müridin, mürşidinin himmetiyle kendisine ihsan olunan mücevherleri kaybetmemesi, gayet sağlam bir altın sandığa koyarak muhafaza etmesi gerekir.Knedi kendine:
-Gerek bu sandıkta bulunanlar ve gerekse bütün diğer malik olduğum şeylerin hepsi, bana mürşidimin ihsanıdır.Bu fakir. Müflis bir biçareyim, diyerek hizmetlerini ve emirlerini yerine getirmeye evvelkinden fazla çalışmalı, rızasını ve duasını almalı, kendisine emanet olunan şeylerin zerresini bile kaybetmemeye gayret etmelidir.
Böyle bir dikkat ve gayret içinde bulunan müride, mürşidinin himmetiyle SEYR-İ FİLLAH tan nihayetsiz derecelere ulaşmak ihsan olunacağına, asla şüphe edilmemelidir.

(76.Kıssa) Mürşid-i Kamil Ve Mürid (2.bölüm)

Bu arada mürid:
-Artık erginleştim, olgunlaştım.Bu kadar da mücevhere malikim.Bundan böyle, manevi babaya ne ihtiyacım var? Yollu bir davranışa cesaret eder veya buna benzer bir durum gösterirse ve mürşidinin rızasını gözetmeyerek:
-Bundan sonra biz de başlı başımıza bir sultan olduk, gibi hallere düşerse, kısa zamanda bütün o mücevherleri kayıp ve telif eder ve Allahü Teala`nın amanında bir müflis olarak kalır.Bundan sonra, kendisine taraf-ı ilahiden mücahede kapıları açılır.Bir müddet, o mücahede içinde çalışıp durursa da asla faydası olmaz, şaşkın ve üzgün ortalıkta kalıverir.
Eğer kusurunu anlayarak, bu mücahede rüzgarının ne yönden olduğunu fark edebilrse ve sıdk ile iman diyerek mürşidine yüz dindürüp gelir ise, manevi babası olan zatın şefkat ve merhametine kalmıştır.Dilerse, eski halini tekrar ihsan buyurur, kendisini o halde bırakır.
Bir diğer husus da şudur:
Malum olsun ki, bazı salikin tecellisi gereğince, SEYRULLAH vuslatı karanlıkta zuhur eder.Yani, yedi letaifte bir nur eseri görünmeyerek vuslat olur.Ancak, bu süretle giden salik, yalnız nefsini kurtarmış olur.Başkalarının irşat ve tecellisine kabiliyeti olmaz.İşte, böyle karanlıkta gidip, kendisini kurtarmış olan müridin terbiyesi, yedi letaiften başlayarak zikir ve fikir ile meşgül iken, yine karanlıkta olmak üzere, kalp yününde biraz ağaçlar, akar sular ve bunlara benzer alametler görür.Bunu şeyhine ifade ettiği zaman, LETAİF-İ KÜL`le varincaya kadar, mürşidinin telkiniyle bir müddet daha aynı şekilde gider ve gerek kalpte ve gerekse diğer letaifte yine karanlıkta olmak üzere ruhaniyette ve cismaniyyette sallAllahu aleyhi ve selem efendimizi veya Cihar Yar-ıgüzin efendilerimi veya Hazret-i piri görür.Bundan sonra, kendisine LETAİF-İ KÜL telkin olunur.Onda da biraz gittikten sonra, NEFİY VE İSBAT telkin olunur.Eserleri zuhur ettikten sonra, MÜRAKABE telkin olunur.
Bazı salikler de , TECELLİ-İ ESMA`da veya TECELLİ-İ EF`AL`de yahut TECELLİ-İ SIFAT`ta kalır ve daha ilerisine gidemez.Tecellisi gereğince, oraya eleşüp kalırsa, zaman mürşidi o salike TECELLİ-İ ZAT`tan iki günde veya üç günde bir veya her gün huzuruna alıp teveccüh buyurur.Böylece, o salik düçar olduğu tehlikeden kurtulur ve selamate ulaşarak ileriye geçirilir.İleri geçmesi mümkün olmadığı takdirde, bulunduğu hal üzere kullanılır.Çünkü, tecellisinin gereği böyledir.Fakat, o müridin mürşidi kudsi kuvvet sahibi ve maliki, kamil ve mükemmel bir zat olursa o zaman biçare saliki kudsi kuvveti hasebiyle ta Zatullah`ta müstağrak olmak derecesine kadar götürür.
Önemli bir husus daha vardır:
Salik, sülüke başlayıp ta kalbin nuru zuhur edince, keyfiyeti şeyhine bildirdiği zaman, birden ileri geçirmemeli ve onurun sebat için birkaç gün o mertebede tutmalıdır.Ondan sonra, ruha geçirmeli ve sırasıyla her birinin eserleri zuhur ettikçe, üçer beşer gün bekletilerek LETAF-İ KÜL`le vardırılmalıdır.Eğer salik LETAİF-İ NEFS`e vardığı zaman, arada birinin nurunu kaybediverirse, onu tekrar buldurmadıkça daha ileri geçirilmemelidir.
Bazı saliklere de, bu letaif arasında kabirlerin veya kalblerin keşfi gibi gaipten bazı alametler zuhur eder ve kendisinde ilişiklik belirtisi görülürse bu tehlikeden o saliki geçirmek için:
-Bu gibi şeyler tehlikelidir, diyerek yüz vermemeli ve biraz sert davranmalıdır.Salike:
-Bunlar, erkeklerin aybaşı hali görmesi gibi şeylerdir.Bizim maksadımız ise vuslattır, denilmek süretiyle o ilişkilerden geçirmeli ve bu tehlikeden kurtulması için mürşid kendi hücresinde, müridinin gıyabında teveccüh buyurmalıdır.

(77.Kıssa) Niçin Mürşid-i Kamile İhtiyaç Vardır?(1.bölüm)

Kulun yüksek makamlara erismesi, ancak su iki seyden birisi ile mümkün olur: Ya Ilahi bir cezbe, ya da Sadiklardan olan seyhlerden birinin elinde sülûk etmekledir. Hususi bir cezbe herkes için söz konusu olmayabilir. Fakat digeri için bir engel yoktur. Bir Mürsid-i Kamil'in elini tutup hizmetine girildigi, emirleri tutulup canla, basla çalisilmaya baslandigi zaman, salik, sanki annesinden yeni dogmus gibi olur. Artik Mürsidi onun manevi babasi ve terbiyecisidir. Allah'a giden yolda yegâne vasitadir.

Tasavvuf yolunun büyükleri, Allah'a giden yolda kendisine yol gösterecek, rehberlik edecek seyhin, Allah'in kapilarindan bir kapi olduguna isaret etmislerdir. Bu yola giren bir kimsenin, seyhini böyle görmesi, müridligin ilk basamagidir demislerdir. (Adab) Imam-i Sa'rani'den yapilan bir açiklamaya göre; Ehl-i tarik, insani Allah'in huzuruna kalb huzuru ile çikmaktan men eden kötü sifatlardan temizlenmeye irsad edecek bir mürsid-i kâmile intisab etmenin mutlaka zaruri oldugunda icma ve ittifak etmislerdir diye bildirilmistir. (Adab)

Mürsidi Kamile bir Peygamber gibi vahiy gelmiyor. Ve bir Peygamber gibi vahiy teminati altinda da degildir. Bundan kasit, bir Peygamber gibi mucize ortaya koymak mecburiyetinde görülemezler. Bununla beraber onlar Allah'in ordularindan bir ordudur. Allah'in ordulari ise, O'nun bilgisi dâhilindedir. Nitekim:

Rabbinin ordularini kendisinden baskasi bilmez. Ve o insan için ancak bir ögütten ibarettir .(Müddesir /31) buyurulur.

Bazi bilginlerin açiklamasina göre Rabbin Ordulari'ndan maksat bunlar Allah'in Velilerini olusturan topluluktur. Asirlardir onlarin Islam toplumundaki serefli yerini ve faziletlerini, gerçek ilim adamlarindan kimse inkâr etmemistir. Rabbimiz (cc) buyurur ki:

Dikkat ediniz! Allah'in velileri için hiçbir korku yoktur. Onlar mahzun da olmazlar(Yunus /62)

Öyleyse, kendini bos seylerle oyalama. Bu yolun yol kesicilerine takilarak, gerçek saâdetten mahrum olma. Bilgisi kendisine fayda saglamayan, Islam'in edeb kültüründen mahrum ve nasipsiz kimselerin telkinleri seni oyalamasin. Faziletine inandigin bir mürsidin himmetine erismek için acele etmelisin.

Peygamberler ile (Allah cümlesine salât etsin) Evliyaullah'in meslekleri aynidir. Aralarindaki tek fark, Peygamberlerin ihtisas sahibi olmalari, delil ve hüccet getirmede mucizeye kadir olmalari ile Evliyaullah'in onlara bagli bulunmalaridir. Nasil ki peygamberlerin yolunu kesen yol kesiciler varsa, Allah dostlarinin kapisina giden yolu kesenler de eksik olmayacaktir. Mevlana Halid el-Bagdadi (ks) der ki:

Kalb ehli tarafindan gözetilmek isterseniz, inkâr ehlinin sözlerine kulak asmayiniz. Allah (cc)'un bir kulundan yüz çevirdiginin alametlerinden biri de, O kulun velilerin haysiyet ve sereflerine dil uzatmasidir. Bu söz büyüklerin kelamidir. Kim velilerin aleyhinde konusulan sözlere kulak verirse, o da onlardan sayilir.

Yeryüzü kiyamete kadar Allah'in evliyasi ile sereflenecektir. Evliya Velinin çoguludur. Veli ise, araya isyan karismamak üzere taati devam eden kimsedir. Bir baska manada ise Veli, kendisine Allah'in ihsani araliksiz olarak devam eden kimsedir. Bir kimsenin hakikatte Veli olabilmesi için, bu iki vasfin gerçeklesmesi lazimdir. Peygamber nasil masum ise, Velinin de Allah tarafindan korunmus olmasi lazimdir. (Reddü'l-Muhtar )

Mürsid-i kâmil olan zâtlar hakkinda söylenmesi gereken söz; onlarin vasiflarinin Allah Teâlâ'nin korumasi altinda oldugunu kabul etmektir.

Mürsid-i Kamiller Allah'in yeryüzündeki eminidirler. Onlarla beraberlikte çok hayir ve bereket vardir.

Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve sadiklarla beraber olun (Tövbe/119)

Mürsid-i Kamiller kalp mütehassisidirlar. Kötülügü emreden nefsin hile ve desiselerine karsi gelistirdikleri metodla, kalpleri tamir etmede Allah onlara kabiliyet vermistir. Sen, dinin emrettigi farzlari, vacibleri ve diger hususlari, bir fikih âliminden alip ögrenebilirsin. Mesela Islam akaidini bir kelam âliminden ya da Ilm-i Kelama ait bir eserden ögrenebilirsin. Ama kalbinde olusan firtinalari, Kamil bir Mürsidin verecegi bir reçeteyle durdurabilirsin. Alimlerin ihtisas alanlari degisik degisiktir. Nasil ki kalp doktoru, ameliyat doktorunun sahasina karismazsa, bilginler de, kendi ihtisas alanlarini asan hususlara girmezler. Girmemelidirler. Çünkü bu Fizik ilmi degildir. Din ilmidir. Bu bakimdan, asrin getirdigi birtakim tereddütler, kalplerde olumsuz etkiler meydana getirmektedir. Bu tereddütleri gidermek için, mutlaka bir mürside ihtiyaç vardir. Efendim böyle bir zamanda bunlara ne gerek var! Denilemez. Gerçek saâdete, ilim ve amel bütünlügü ile ulasilir. Bu bütünlük, kalpte gelismedikçe, bedene tesiri olmaz. Öyleyse, vasiflarini belirttigimiz Mürsid-i Kamillere giderek, bu ihtiyaç giderilmelidir.

(78.Kıssa) Niçin Mürşid-i Kamile İhtiyaç Vardır?(2.bölüm)

Abdullah Baba (ks) Aziz Hz.leri Mürsidi Kâmile olan ihtiyacin önem ve ehemmiyeti hakkinda söyle buyurdular.

Bazi âlimler, ulemalar Kuran'a ve sünnete bagli oldugu müddetçe ehli tasavvuf gibi yasayanlarda da Cenabi-i Zül celal Hazretlerinin evliyasi olur, diyorlar evet dogrudur. Fakat bu nadirattandir. Tarikata girenler ile girmeyenlerin arasindaki fark dagdaki olan meyveyle bahçedeki olan meyvenin arasindaki fark gibidir, çünkü bahçede yetisen meyvenin bir bahçivani olur. Topragini havalandirir, temizler gübresini atar suyunu verir, asisini yapar. Çiçeklendigi zaman onun flitini verir, haserelerden korur. Mümbit bir sey olur.

Ama diger taraf da kendi basina zikreden, ne nefsi levvamede oldugunu bilir ne mülhimede oldugunu bilir. Oda meyvedir ama bu meyve kendiliginden olur, sahibi olan meyve gibi olmaz. Doktoru olan hastayla doktoru olmayan hasta gibidir. Doktoru olan hasta ilaçlarla ameliyatla tedavi olur. Doktoru olmayan da sabir Allah sabir Allah der. O hastaligi çeker. Yinede Allah'a dost olur ama çeke çeke gider.

Mürsidi Kamile bagli olan ise sihhatli gider. Baska bir misal verecek olursak; nasil devletin askeriyesi varsa nasil orduda bir çavusun, onbasinin, basina bir sikinti gelse bir tehlike olsa o ordunun generali hemen emir verir ve birden o sikinti çözülür. Sivilde ise kahvede birini öldürseler onun katilini bile bulamiyorlar. Niye, sahiplenen yok Degil mi. Iste Tarikata giren insanda manevi askerdir. Manevi askerinde bir arayani olur. Maneviyat, evliyaullah da onlari arar, onlari kollar ve gelecek hadiseleri onlara bildirir ve uyarir aradaki fark budur.

Yunus Emre Hz.leri Seyhi Olmayanin Seyhi Seytandir buyuruyor.

Bu sözün manasi sudur. Müslüman eline bir mecmua aliyor, kalbin açilmasi için bin defa Ya Fettah çekeceksin ve yahut isinin olmasi için su kadar esma çekeceksin diye okuyor. Bu arada ruhi sultani genisliyor ama bu seferde nefis ve seytan daraliyor. Daraldigi içinde Allah'in varligina birligine sek süphe yaptirmaya basliyor. Akli fikrine, fikride kalbine diyor ve konusmaya basliyor. Seytan ve cin bu insana musallat oluyor. Onun için insana bir rehber gerekiyor. Bizlere Fikih ilmi ile isik tutan mezhep sahibi büyük imamlarimiz dahi bu manevi ihtiyacin gerekliligini anlamislar.

Imam-i Azam Ebu Hanife Hazretleri, Bu mübarek, Cafer-i Sadik Hz.lerine intisap etmis ve su sözleri söylemistir:

Ömrümün son iki senesinde, Cafer-i Sadik Hazretlerine intisap etmeseydim, hüsrandaydim, buyurmustur. Buradaki, hüsran olmak manasi, yanlis anlasilmasin, ahiretini kaybetmis anlaminda degildir. Ancak buna su sekilde bir örnek verebiliriz.

Nasil ki, askeriyede, bir astegmen, albayliga kadar yükselebiliyor, ondan sonra general olabilmesi için kurmaylik sinavina girmesi gerekir. Yoksa general olamaz, albayliktan emekli olur. Ayni bunun gibi, maneviyatta da, erinden generallige kadar gidilir. Iste manevi general olabilmek için, Allah'a vuslat bulmak için, illaki bir gönül dostu, bir mürebbi sarttir. Iste, Imam-i Azam Hazretleri de, bir gönül dostu olan, Cafer-i Sadik Hazretlerine intisap edip, tabi olmus. Kendisine manevi haller, kesif ve kerametler verilmis, o nese ve muhabbet ile Hakk'a âsik olmustur. O'na, dost, Muhammed-il Mustafa ya yar olmustur. Kendisi bu güzellik ve hakikati, ancak Cafer-i Sadik Hazretlerine intisap ettikten sonra, ona tabi olduktan sonra, yakalamis ve onun için bu ask ve vecd halinden uzak geçen ömrünü, hüsrana ugramis olarak nitelendirmistir.

Ayni sekilde, yine, mezhep sahibi olan, Imam-i Safi Hazretleri ve Imam-i Ahmet bin Hanbel-i Hazretleri de, Ümmi bir zât olan, Seyban-i Rai (ks) Hazretlerine müntesip olmuslardir.

Yine büyük Âlim ve Müfessir olan Imam Sarani Hz.leri de Ümmi bir zât olan Ali Havas (ks) Hz.lerine intisap etmistir. Hem Mezhep imamlarimiz da, hem de diger büyük ilim sahibi imamlarimizda da tarikat'a suluk edenler çoktur. Çünkü Tarikat Seriat'tan ayri bir sey degildir. Beraberlerdir.

Hakikate ve marifetullah'a ulasabilmek için ancak gerçek bir Mürsidi Kâmilin terbiyesinden geçmek gerektir.

(79.Kıssa) Mürşid-i Kamil Kime denir?Kendisine düşün vazifeler nelerdir? (1.bölüm)

Allahu Teala`nın emriyle her asırda, ilimleriyle amel eden alimlerden, her konuda üstad sayılan kişilerden, Resulullah sallAllahü aleyhi ve selleme halife olabilecek olgunlukta ve erginlikte bulunanlardan 10-15 ve bazen daha fazla mürşid-i kamil vardır.Vaktine göre, her biri birer büyük beldede irşad ile memurdurlar.Bazen de, üçü beşi, bir büyük beldede bulunur ve irşada memur olurlar.
Ancak, bunların hepsi tıpkı tıpkısına saiyret-i Ahmediyyeyi baş tacı etmiş, bir adım ayrı-gayrısı bulunmayan, ayniyle Resululah Sallalahü aleyhi ve sellem efendimizin siyretleriyle amillerdir.Daima, huzuru Nebevi`de olmak üzere müteveccihlerdir.Terbiye edilecek müridi, o makama danışarak tecellisine göre terbiye ederler ve seyr-i sülükünü gösterirler.Bunlar, Halife-i irşad`dırlar.Sırrı hilafet bahsinde açıklandığı gibi, Resululah`ın huzurunda bunlara da Allahü Teala`nın aynı ihsanı vukubulur ve müritlerini terbiye etmeleri için her birine bazı aletler verilir.O suretle terbiyeye memur olurlar.Ancak, sırrı hilafette olan Zat-ı-vala-kadr, bu Zat-ı şeriflerden üstün olduğundan, bu zevat evvelce olduğu gibi hala da dereceleri bakımından Resulullah`ın postunda bulunduğundan, iki cihandaki bütün ümmet-i Muhammed`in ve kendisine biàt eden ve müritlerinin ve diğer kimselerin terbiyeleri de onlara tevdi edilmiştir ki, her birini tecellileri gereğince terbiye etmekle görevildirler.
Hilafet irşadıyle memur olan Zat-ı-şerifin birinden, bir mürit inabe almak istediği zaman o zatın, siyret-i Nebeviyyeye uygunluğunu ve şeriat-ı Mustafaviyye`ye uyup uymadığını girmeli ve kalp huzuru hasıl olunca, inabe edip ölü yıkayıcı elinde ölü gibi teslim-i külli ile teslim olmalıdır.
Bazı salike, zikri az ve bazısına da çok verilir.Bazılarına, farzlardan başka teheccüd, işrak, duha, evvabiyn ve tahıyyatül mescit ve abdest namazı gibi nafile namazlarda emrolunur.Bazılarına da BIYZ orucu verilir ki, BIYZ aydın gün ve geceler anlamına gelir ve her kameri ayın 13,14,15inci gecelerinin günleridir.Bu suretle, her ay üç gün oruç tutulur ve buna BIYZ ORUCU denir.Bazılarına da Davud orucu verilir ki, Davud aleyhisselamdan kalan bu oruç, bir gün oruç tutmak ve bir gün bırakmak suretiyle bir yıl sürer.Bunlar, müridin tecellisinin gerektirdiği hususlardır.Bu sebeple, birine bakıp:
-Filana çok, bize az verildi, veya:
-Falana az, bize çok verildi, diyerek emrolunanı ne çok, ne az görmeli, gönlüne bir şey getirmeden kendisine emrolunanı yerine getirmeye dikkat ve gayret etmelidir.
İbadetlerde olduğu gibi, zahir hizmetlerde de böyledir.Bazılarına hafif, bazılarına da ağır hizmetler verilir.Bazılarını huzura sık sık çağırarak taltif ederler.Bazılarını, seyrek olarak huzura kabul ederler, sert davranırlar.Bunların hiçbirisine incinmemeli, alınmamalı ve gerek celal yüzü ile, gerekse cemal yüzü ile hangi şekilde olursa olsun, bunları hakkında büyük nimet bilmeli, cemalde mesrur olduğu gibi, celalde de mesrur olmalıdır.Bu gibi davranışarın bir hikmeti olacağını düşünerek, kötüye yormamalı ve daima rızada bulunmaya çalışmalıdır.Zira, ehlullah`ın sırrına, kıt ve kısır akıllarla erişilemez ve hareketlerinin hikmeti bilinemez.Sözün kısası, her halde ve her hususta rizadan büyük yol olmaz.Müride, her şeyden önce edep ve erkan üzere hareket etmek gerekir.
Edeple Şeyh huzuruna girenler,
Onlardır hep saadeti bulanlar:
Dost ile dost olup didar görenler,
Mülke sultan olup seyran sürerler..

(80.Kıssa) Mürşid-i Kamil Kime denir?Kendisine düşün vazifeler nelerdir? (2.bölüm)

Şeyhin, tekkesi veya hariçte misafir kabul edecek bir yeri yoksa, evlerine giderek kapıyı vurmalı, içeriden (Kimdir o?) diye sorulmadıkça girmeden beklenmeli, sorulduktan sonra ismini vermeli (Filan) diyerek kendisini tanıtmalı, müsaade olunursa etrafına bakmadan girilmeli ve şeyhin huzuruna varılarak iki diz üzerine çökmeli ve mübarek ellerini öpmeli ve ayağa kalkılarak emirleri beklenmelidir.Oturması emrolunursa, gösterilen yere düşünmeden oturmalı ve teveccüh üzere durmalı, şeyh sormadıkça söylemek istediği şeyi söylememeli, konusurken yüksek sesle değil, hafif ve mülayim konuşmalıdır.Sorulmazsa , susulmalıdır.Konuşmalarını anlamaya çalışarak dinlemeli ve anladığı kadarı ile yetinmelidir.Sorusuna cevap olarak bir menkıbe anlatılırsa, sezmeye gayret etmelidir.Sorulmadan bir şey söylememeli, hatta bir müşkili dahi olsa, kalbinde tutup müteveccih bulunduğu halde durmalıdır.Ancak, sorarlarsa söylenmelidir.Konuşması sırasında bazı hususları saklamaya ve gizlemeye çalışarak tekrar ettirmemelidir.Kalbine başka düşünceler gelirse, bunları def`e uğraşmamalı:
-Beni, benden daha iyi bilir.Her halime vakıftır,düşüncesiyle ve teslim-i külli ile durmalıdır.Bir cezbe veya istiğrak gibi bir hal zuhur ederse, onu da def`e çalışmamalı, tam teslim olarak beklemelidir.
Şeyhin huzuruna varılınca, meclisinde başka şeyhler de bulunursa, onların da ellerini öpmelidir.Gerek şeyhin huzurunda ve gerekse başka bir yerde başka şeyhleri övmekten veya kötülemekten de çekinmelidir.Başka bir kimse tarafından, bu konuda söz açılırsa ve kendisi de cevap vermeye mecbur kalırsa, dilinin döndüğü kadar onları övmeli ve fakat:
-Onlar da şeyh adamlarıdır.Lakin, şeyhime tercih edemem, demeli ve böylece sabit kadem olmalıdır.
Şeyhin huzurunda iken aksırma, tükürme veya sümkürme arız olursa, kalben destur ile dışarıya çıkmalı ve onu def`ettikten sonra tekrar huzuruna girmelidir.
Kendisine HAL yönünden bir şey vuku bulunca, hemen gelip söylemesi hususunda izin verilmiş olsa bile, ihtiyata ve adaba riayet etmeli, boş ve tenha bir vakit gözeterek huzuruna varmalı ve ellerinden öptükten sonra ne diyecekse söylemelidir.Ne emrolunursa, can ve gönülden kabul etmeli, hizmetinde bulunmalıdır.Eğer dilediği zaman gelebilmesi için izin verilmemişse, huzuruna varıldıkta müteveccih durulmalı ve sorulmadan bir şey sölememelidir.Gerek bu gibi hususlar için ve gerekse başka maksatlar için ziyaret olunduğu zaman huzurda çok oturmamalı, biraz daha oturması emrolunursa oturmalı ve (destur) diye kalkılarak şeyhin ellerini öptükten sonra, adap üzere yüzü şeyhüne ve arkası kapıya gelmek üzere geri geri giderek kapıdan çıkmaladır.
Yolda giderken, ister yaya isterse bir vasıtaya binmiş olarak şeyhine rastlarsa, mümkün olduğu kadar gizlenmeye çalışmalı, gizlenmek kabil olmassa el ve etek kavuşturup, edep ile selamını beklemeli, selam verince boyun büküp kalben selamını almalı, el ile ve sesle karşılık vererek teklifsizlik sureti göstermemelidir.
Mürid, fakir ise şeyhinin ihsanlarını kendisine nimet bilerek almalıdır.Meclislerinde bulunurken,az veya çok bir şey ihsan ettikleri zaman, oturulan yerden uzanmamalı, ayağa kalkmalı, saygı ile verileni almalı ve mümkünse elini de öpmelidir.
Şeyhin, geçim sıkıntısı veya elbise ihtiyacı bulunur da, müridinde bu sıkıntı ve ihtiyacı gidermek imkanı olursa, istemeden yiyecek, elbise veya harçlık yetiştirmelidir.Bunlara benzer adap çoktur.Bu zat-ı şerifler, Allahü Tealanın ihsanına mazhar olduklarından, olur olmaz kusura kalmazlar.Fakat her yönden, adaba riayet etmeye çalışan salik, Allahü Tealanın lutfu ile kısa zamanda maksatlarının ötesine varacaktır.Dergahları ve hariciyeleri olan şeylere de böylece gitmeli ve hzimetlerinde bulunmaldır.Bu ziyaret ve hizmetleri kendisi için nimet bilmeli, emir ve tenbihlerini yertine getirmeye dikkat ve gayret etmelidir.


Tasavvûf

MollaCami.Com