Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Emâli

36.Beyt.

وذوالنورين حقا كان خيرا من الكرار في صف القتال

Mefhumu beyt:iki nur sahibi olan hazreti osman savaslarda cesaretli olan ve rasülüllahin damadi olan hazreti aliden hayirli olmasi ulema katinda sabit olmustur.


Halifelerin üçüncüsü. Ümeyyeoğulları ailesine mensup olup, nesebi beşinci ceddi olan Abdi Menaf'ta Resulullah (s.a.s) ile birleşmektedir. Fil olayından altı sene sonra Mekke'de doğmuştur. Annesi, Erva binti Küreyz b. Rebia b. Habib b. Abdi Şems'tir. Büyükannesi ise Resulullah (s.a.s)'ın halası Abdülmuttalib'in kızı Beyda'dır. Künyesi, "Ebû Abdullah'tır. Ona, "Ebu Amr" ve "Ebu Leyla" da denilirdi (İbnul-Hacer el-Askalânî,

Hz. Osman, iman ettiği zaman bunu duyan amcası Hakem b. Ebil-Âs onu sıkıca bağlayarak hapsetmiş ve eski dinine dönmezse asla serbest bırakmayacağını söylemişti. Hz. Osman (r.a) ebediyyen dininden dönmeyeceğini söyleyince, kararlılığını gören amcası onu serbest bırakmıştı

Hz. Osman, hanımı Rukayye ağır hasta olduğu için, Resulullah (s.a.s)'in izniyle Bedir savaşından geri kalmıştı. Rukayye ordu Bedir'de bulunduğu esnada vefat etmiş, müslümanların zaferinin müjdesi Medine'ye ulaştığı gün toprağa verilmişti. Fiili olarak Bedir'de bulunmamış olmakla birlikte Resulullah (s.a.s) onu Bedir'e katılanlardan saymış ve ganimetten ona da pay ayırmıştı
Rukayye'nin vefat edişinden sonra Resulullah (s.a.s), Hz. Osman'ı diğer kızı Ümmü Gülsüm ile evlendirdi. Hicretin dokuzuncu yılında Ümmü Gülsüm vefat ettiğinde Resulullah (s.a.s) şöyle buyurmuştu: "Eğer kırk tane kızım olsaydı birbiri peşinden hiç bir tane kalmayana kadar onları Osman'la evlendirirdim" ve yine Hz. Osman'a "Üçüncü bir kızım olsaydı muhakkak ki seninle evlendirirdim" demistir.

Halifeliği

Hz. Ömer (r.a), yaralanınca, hilâfete geçecek kimsenin tayin edilmesi için altı kişiden oluşan bir şura oluşturmuştu. Bunlar Hz. Ali, Osman, Sa'd İbn Ebi Vakkas, Abdurrahman b. Avf, Zubeyr İbn Avvam ve Talha İbn Ubeydullah (r.anhum) idiler. Yapılan görüşmeler neticesinde, şura üyelerinden dördü feragat edince görüşmeler Hz. Osman'la Hz. Ali üzerinde devam etti. Şura başkanı Abdurrahman İbn Avf, geniş bir kamu oyu yoklaması yaptıktan sonra müslümanların bu iki kişiden birisinin halife seçilmesi üzerinde mutabık olduklarını gördü. Hz. Ali (r.a)'i çağırarak ona; 'ın Kitabı, Resulünün Sünneti ve Ebû Bekir ve Ömer'in uygulamalarına tabi olarak hareket edip etmeyeceğini sordu. O, 'ın Kitabı ve Resulünün Sünnetine tam olarak uyacağı, ancak bunun dışında kendi içtihadına göre davranacağı cevabını verdi. Aynı soruyu Osman (r.a)'a yönelttiğinde o, bunu kabul etmişti. Bunun üzerine Abdurrahman İbn Avf, Osman (r.a)'ı halife atadığını ilan ederek ona bey'at etti (Suyuti, a.g.e.,171, 172; İbn Hacer, a.g.e., 463; H.İ.Hasan, a.g.e., I, 258, 261). Hz. Osman'a ikinci olarak bey'at eden kimse Hz. Ali (r.a) olmuştur. Peşinden de bütün müslümanlar ona bey'at ettiler (İbn Sa'd, a.g.e., III, 62). Osman (r.a)'ın hilâfete geçişi Hicri yirmi üç senesi Zilhicce ayının sonlarında olmuştur.

Ya Osman! Belki sana bir gömlek giydirir, münafıklar senden onu çıkarmanı istediklerinde onu, bana kavuşuncaya kadar sakın çıkarma". Hz. Osman, Resulullah (s.a.s)'in bu günler için kendisine bildirdiği şeylere uymaya çalışıyordu. O, şöyle diyordu: "Resulullah (s.a.s) benimle ahitleşmiş olduğu şey üzerinde sabretmekteyim" (Üsdül-Ğâbe, II, 589; Suyûtî, 170; İbnü'l-Esîr, III, 175).

Asilerin kendisini öldürmeye kararlı olduğunu anladığında, onların böyle bir iş işleyip katillerden olmalarını önlemek için kendilerine bir müslümanın kanının ancak; zina, kasten adam öldürme ve dinden dönmek şartları dahilinde helal olduğunu hatırlatıyor ve kendisinin bunlardan hiç birisiyle itham edilemeyeceğini anlatıp duruyordu.

37.beyt:

وللكرار فضل بعد هذا علي الاغيار طرا لاتبا


Mefhumu beyt:Savas meydanlarinda aslanlar gibi carpisan hazreti ali kerremellahü veche icin diger üc halifeden sonra akranlari üzerine seksiz sübhesiz üstünlügü vardir.

Resulullah'ın amcasının oğlu, damadı, dördüncü halife. Babası Ebû Talib, annesi Kureyş'ten Fâtıma binti Esed, dedesi Abdulmuttalib'tir. Künyesi Ebu'ı Hasan ve Ebû Tûrab (toprağın babası), lâkabı Haydar; ünvanı Emîru'l-Mü'minin'dir. Ayrıca ''ın Arslanı' ünvanıyla da anılır

Hz. Ali küçük yaşından beri Resulullah'ın yanında büyüdü. On yaşında İslâm'ı kabul ettiği bilinmektedir. Hz. Hatice'den sonra müslümanlığı ilk kabul eden odur. Hz. Peygamber ile Hz. Hatice'yi bir gün ibadet ederken gören Hz. Ali'ye Peygamberimiz şirkin kötülüğünü, tevhidin manasını anlattığında Hz. Ali hemen müslüman olmuştu. Mekke döneminde her zaman Resulullah'ın yanındaydı. Kâbe'deki putları kırmasını şöyle anlatır: "Bir gün Resul-u Ekrem ile Kâbe'ye gittik. Resul-u Ekrem omuzuma çıkmak istedi. Kalkmak istediğim zaman kalkamıyacağımı anladı, omuzumdan indi, beni omuzuna çıkardı ve ayağa kalktı. Kendimi istesem ufukları tutacak sanıyordum. Kâbe'nin üzerinde bir put vardı, onu sağdan soldan ittim. Put düştü, parça parça oldu. Resulullah'ın omuzlarından indim. İkimiz geri döndük." (Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 384).


Hz. Peygamber hicret etmeden önce elinde bulunan emanetleri, sahiplerine verilmek üzere Ali'ye bıraktı ve o gece Hz. Ali, Resulullah'ın yatağını da yatarak müşrikleri şaşırttı. Böylece Hz. Ali, Hz. Peygamber'i öldürmeye gelen müşrikleri oyalayarak onun yerine hayatını tehlikeye atmış, bu suretle Peygamber'e hicreti sırasında zaman kazandırmıştır. Hz. Ali, Peygamberimiz'in kendisine bıraktığı emanetleri sahiplerine verdikten sonra Medine'ye hicret etti. Medine'de de Hz. Peygamber'in devamlı yanında bulundu, bütün cihat harekâtlarına katıldı, Uhud'da gâzî oldu. Bedir'de sancaktardı. Aynı zamanda keşif kolunun başındaydı; hakim noktaları tesbit ederek Hz. Peygamber'e bildirdi. Bu mevkiler işgal edilerek, Bedir'de önemli bir savaş harekâtını başarıya ulaştırdı. Bedir gazasının başlamasından önce, Kureyşliler'le teke tek dövüşen üç kişiden biriydi. Bu döğüşte, hasmı Velid b. Muğire'yi kılıcı ile öldürdüğü gibi, Hz. Ebû Ubeyde zor durumdayken yardımına koştu ve onun hasmını da öldürdü. Kendisine "'ın Arslanı" lâkabı ve Bedir ganimetlerinden bir kılıç, bir kalkan ve bir de deve verildi.

Berae suresinin ayetleri nazil olunca, Resulullah Hz. Ali'yi Mekke'ye gönderdi. Bu suretle hiçbir müşrikin artık Kâbe-i Şerîfi bundan sonra haccedemeyeceğini bildirdi.


Ümmetin malını ümmete dağıtırken de son derece titiz davranırdı. Kendisine bir pay ayırma noktasında gayet dikkatli olup, kimsenin hakkına tecavüz etmemekte de büyük bir örnek idi. Kendisini Kûfe'de görenler, kışın soğuğunda ince bir elbisenin altında tir tir titreyerek camiye gittiğini aktarırlar. Devlet yönetici ve memurlarının nasıl davranmaları gerektiği konusunda şu yönetmeliği hazırlamıştı.

1. Halka karşı daima içinizde sevgi ve nezaket besleyin. Onlara bir canavar gibi davranmayın ve onları azarlamayın .

2. Müslüman olsun olmasın herkese aynı davranın. Müslümanlar kardeşleriniz, müslüman olmayanlar ise sizin gibi bir insandır.

3. Affetmekten utanmayın. Cezalandırmada acele etmeyin. Emriniz altında bulunanların hataları karşısında hemen öfkelenip kendinizi kaybetmeyin .

4. Taraf tutmayın, bazı insanları kayırmayın. Bu tür davranışlar sizi zulme ve despotluğa çeker.

5. Memurlarınızı seçerken zalim yöneticilere hizmet etmemiş ve devletin suçlarından ve zulümlerinden sorumlu olmamış bulunmalarına dikkat edin.

6. Doğru, dürüst ve nazik kişileri seçin ve çıkar ummadan ve korkmadan acı gerçekleri söyleyebilenleri tercih edin.

7. Atamalarda araştırma yapmayı ihmal etmeyin.

8. Haksız kazanç ve ahlâksızlıklara düşmemeleri için memurlarınıza yeterince maaş ödeyin.

9. Memurlarınızın hareketlerini kontrol edin ve bunun için güvendiğiniz samimi kişileri kullanın.

10. Mektuplar ve müracaatlara bizzat kendiniz cevap verin.

11. Halkın güvenini kazanın ve onların iyiliğini istediğinize kendilerini inandırın .

12. Hiç bir zaman vaadinizden ve sözünüzden dönmeyin.

13. Esnaf ve tüccara dikkat edin; onlara gereken önemi gösterin, fakat ihtikâr, karaborsa ve mal yığmalarına izin vermeyin.

14. El işlerine yardım edin; çünkü bu yoksulluğu azaltır, hayat standardını artırır.

15. Tarımla uğraşanlar devletin servet kaynağıdır ve bir servet gibi korunmalıdır.

16. Kutsal görevinizin yoksul, sakat ve yetimlere bakmak olduğunu hiç aklınızdan çıkarmayın. Memurlarınız onları incitmesin, onlara kötü davranmasın. Onlara yardım edin, koruyun ve yardımınıza ihtiyaç duydukları her zaman huzurunuza çıkmalarına engel olmayın .

17. Kan dökmekten kaçının, İslâm'ın hükümlerine göre öldürülmesi gerekmeyen kimseleri öldürmeyin

Allah razı olsun hocam
Rabbim ilminizi ziyadeleştirsin..

Hocam Allah c.c. razi olmakla razi olsun. En âli mertebelere ulaştırsın

38.Beyt
وَلِلصِّدِّيقةِ الُّرجْحَانُ فَاعْلَمْ عَلَى الَّزَهْرَاء فِى بَعْضِ الْخِلَالِ

Sen bilki Hz. Aişe-i Sıddıka RadiyAllahüanha için Hz Fatımatüzzehra RadiyAllahüanhe üzerine bağzı hallerde ruchan (fazilet) vardır.

İzah:Hz Aişe-i sıddıka (r.a), Sıddıkı Azam (r.a) ın kerimleri ve Efendimiz (s.a.v.) in zevce-i mütahherreleridir.
Fatımatüzzehra (r.a) validemiz, Fahri Kainat Efendimiz (s.a.v )in kerimleri olup Ali KerramAllahü veche hazretlerinin zevce-i tahireleridir.
Bu ruchan bahsinide bir çok akval var isede nazım hazretleri Ahirette Hz. Aişe (r.a)validemizin Rasulullah (s.a.v.) efendimiz ile derace-i ulyada ,Hazreti Fatma (r.a)validemiz de Hz. Ali (r.a) ile birlikte bulunacakları cihete işaret eder.
Zira Peygamber Efendimiz (s.a.v.) her iki validemizin eftaliyyeti hakkında bir çok Hadisi Şerif irad etmiştir.

39.Beyt
وَ لَمْ يَلْعَنْ يَزِيدًا بَعْدَ مَوْتٍ سِوَى الْمِكْثَارِ فِى الْاِغْرَاءِ غَالِ

Seleften hiç bir kimse ölümünden sonra yezide lanet eylemedi.ancak haddi tecavüz etmekte mübağa edenler müstesna.

İzah: Selefden bir kimse yezid bin muaviye hakkında la’net eylemedi ancak haddi aşan rafizi ve harici gibi bazı eşhas la’net eylemiştir.
Hadisi Şerif:اُذْ كُرُوا مَوْتَاكُمْ بالخَيْرِ
Ölülerinizi hayırla, iyi ve güzel halleri ile yâdediniz" buyurulmuştur.
La’netin ikimanası vardır.1. Ebediyyen rahmeti ilahiden tarttır.2.Menazli ebrardan tart yani sadıkların menzillerinden tarttır.Kafirlere olan lanet ebediyyen rahmeti ilahiden tarttır.Mü’minlere olan la’net menazi ebrardan tarttır.
Tevbe eden müsümana, la’net eylemek caiz değildir.Yezid bin muaviye hakkında hiç kimse la’net eylemedi,Hz Hüseyin (r.a) katliyle emrettikten sonra tahkık surette Hz Hüseyin (r.a) efendimizin Vefatından önce pişman olur.Vahşi de hz. Hamza r.a hı katlettikten sonra pişman olmuş tevbe etmiş ve islamiyyet ile müşerref olup ashabdan olmuştur.

40.Beyt

و ايمان المقلد ذو اعتبار بانواع الدلائل كالنّصال
Keskin kılıçlar gibi kat-i deliller ile mukallidin imanı itibar sahibidir.geçerlidir.
Mukallit: قَوْلُ قوْلِ المُجْتَهدِ بِلاَ دليل Başkasının sözünü delilsiz kabul etmektir.
İzah :Mukallit olan mü’minlerin imanı muteberdir,
Mesela :Annem babam iman etti bende onlar gibi bu dine inandım bu dinden başka hak din yok derse mu’teberdir.
Üç Türlü iman vardır.
1-İmanı taklit: Anne babadan görerek imandır.
2-İmanı İstidlali:Farz ,vacib,sünnetleri bilir amel eder ve öğretir.
3-İmanı hakiki:Enbiyanın imanı gibidir. Asla kalbine şek ve şübhe gelmeyen imandır.

41.Beyt
وما عذر لذى عقل بجهل بخلاق الاسافل و الاعال
Eâliyi ve esâfili yaratanı bilmemesi tanımaması akıl sahipleri için üzür değildir.
İzah: Akıl baliğ olan bir kimse cehli sebebi ile marifeti ilahiden mahrum olsa huzuru Rabbul aleminde özrü kabul olmaz.
Özür kelimesiniz üç manası vardı;biri ben işlemedim der,biri şu sebeble işledim der, biri işlemedim fakat bundan sonra işlerim der.Burada murat olunan mana üçüncüsüdür.
Ben cahil idim bilmiyordum demek mes’uliyetten kurtarmaz. Esafili ve eâliyi halk edene cehl ile mazeret yoktur.Zira arz ve semanın vesair mahlukun yaratılmasında kudreti ilahi açıkca görülür.

42.Beyt

و ما ايمان شخص حال يأس بمقبول لفقد الامتثال
Sekeratı mevt zamanında şeriatin emirlerine imtisal olmadığı için şahsın imanı kabul olmadı.
İzah:imanı be’s imanı ye’s de denilir.bir kimse hali ye’iste sekeratı mevt halinde şeriatin emirlerini imtisal (yerine gerimediği) için,imanı makbul değildir.
Nazım hazretleri, فَلَمْ يَكُ يَنفَعُهُمْ إِيمَانُهُمْ لَمَّا رَأَوْا بَأْسَ
Fakat azabımızı gördükleri zaman imanları kendilerine bir fayda vermeyecektir.S.Mümin.Ayt.85
Ayeti celilesinden iktibas eylemiştir.

Bir İmanıyeis ve tevbe-i yeis vardır.
İmanı yeis: her fenalığı işlemiş ölüm halinde iman etmesi bu muteber değildir.
Tevbe-i yeis: Kişi ,islami yaşayışta noksanlık yapmıştır.Sekerat halinde tevbe etmesi muteberdir.

43.Beyt
وما افعال خير في حساب من الايمان مفروض الوصال
Visali mefruza olan yani yerine getirilmesi farz olan âmali saliha imandan mahsub (imanın hesabından) sayımadı.
İzah: Amali hasene namaz oruc .... gibi olan ameller imanın içine dahil değildir. İmanın aslı ise tasdiki kalbdir .Hakiki iman budur.Alameti ise, islamiyeti icradır.
إِنَّ الَّذِينَ ءَامَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ
İnanan ve güzel amel işleyenler de insanların en hayırlılarıdır.S.beyyine Ayt. 7
Kavli keriminde iman ve ibadet beynini “arasını” tefrik buyurmuştur.
Amilüssalihati emenüye atfolunmuştur.Onun için ameli saliha, imanda dahil değildir.

44.Beyt

ولا يُقضى بكفرٍ و ارتداد بعهر او بقتل و اختزال

Bir kimse ,kötü ,gayrimeşru fiil,nefsi katil ile mürted hüküm olunmaz.
İzah:mahzuratı şer-ıyyeden olan zina,katil,gasbı mal gibi efalin işlenmesi ile küfr ve irtidad ile hüküm olunmaz.

45. Beyt

وَ مَنْ يَنْوِ اِرْتِدَاداً بَعْدَ دَهْرٍ * يَصِر عَنْ دِينِ حَقٍّ ذِا انْسِلاَل

Bir kimse bir zamanda mürdet (dinden çıkmak) niyet ederse O kimse hak olan dinden çıkmış sıyrılmış olur.

İzah: Mesela bir kimse bir sene sonra kafir olacağım diye niyet etse hemen kafir olur. Zira bilicma küfür kastıda küfürdür.
Dehr: Umumi zaman manasınadır. İster bir sene veya bir gün olsun musavidir.

46.Beyt

ولفظ الكفر من غير اعتقاد بطوع ردّ دين باغتفال

Tav’ ve ihtiyarı (kendi isteği )ile inanmaksızın küfür lafzını söylemek gafleti "cehli" ile dini ret etmektir.
İzah: Bir kimse cehli sebebi ile küfür olduğunu bilmeyerek kendi ihtiyarı ile küfür kelimesini söylerse islam dairesinden çıkıp küfre dahil olur.

47.Beyt

ولا يحكم بكفر حال سكر بما يهذى و يلغو بارتجال
Sekir (sarhoşluk halinde) irticalen(hazırlıksız) boş sözü ve hezeyanı sebebi ile küfrü ile hüküm olunmaz.
İzah : Kişi gerek hamr “şarab” veya sarhoşluk veren herhangi bir şey ile sarhoş halinde,söylediği küfür kelimesi sebebi ile küfür ile hüküm olunmaz.

48.Beyit

وماالمعدوم مرئيّا و شيئاً لفقه لاح في يمن الهلا ل

Mübarek olan hilalin bereketinde anlaşıldığı için,ma’dum görülür ve mevcut(şey) değildir.

Ma'dume Hal-i Ademinde Ru'yet-i İlahi taalluk eğlemez ve Ona şey Lafz-ı dahi itlak olunmaz, Bu da'vaya hilal'den zahir olan ilim delildir.
Ma'dum biz ehli sünnete göre görülmez, mevcut değildir ve şey denilmez . Mu’tezileye göre görülür, mevcut olmayanı şey olarak isimlendirirler.

وَقَدْ خَلَقْتُكَ مِنْ قَبْلُ وَلَمْ تَكُ شَيْأً

Nitekim bundan önce seni yarattım. Halbuki sen hiçbir şey değildin.
Ma’dum üçtür.
Vacübül vücud: varlığı vacib olan,varlığı kendi zatında olan. Hz dır.
Mümkinül vücud,Ca-izül vücud da denir; olsada olur olmasada olur.Mükevvenat.
Mümteni-ül vücud:Varlığı olmayan.Şerikü bari.C Hakk ın ortağı yoktur,olması mümkin değildir.


Emâli

MollaCami.Com