Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim
Menderesâler Kaybetmez
Dün, başarılı hizmetlere imza atmış iki bakan olan Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkanâın, bugün de başbakan Adnan Menderesâin zulmen idam edildiği günün yıldönümü. 27 Mayıs 1960 tarihinde darbe yapanların kurdurttuğu ve âSizi buraya tıkan kuvvet böyle istiyorâ anlayışıyla hükümler veren bir mahkemenin kararları neticesinde Zorlu, Polatkan ve Menderes idam edilmişti.
Evet mahkeme vardı, ama bu yargılamaların adil olduğunu söyleyebilen insaf ehline rastlamak mümkün değil. Neticede 16 Eylül 1961âde Zorlu ve Polatkan, 17 Eylül 1961 tarihinde de âİslâm kahramanıâ Adnan Menderes idam edildi.
Şu bir gerçek ki, 27 Mayıs 1960 öncesi ve sonrasında yaşananlar günümüzde hakkıyla bilinmiyor. Bunun yüzlerce sebebi var. Biri de âmağdurâların mağduriyetlerini dile getirme hususundaki isteksizlikleridir. 27 Mayıs 1960 darbesi sonrasında öyle yalanlar, öyle karalamalar yapılmış ki; mağdurlar bu yalanlar karşısında Allahâa sığınmaktan, âzalimâleri ona havale etmekten başka çare bulamamış.
Bugün değilse bile, 28 Şubat 1997 sürecinde mütedeyyin insanlara atılan iftiralar, karalama ve yalanlar hatırlanırsa belki 27 Mayıs sonrası hadiseler bir nebze olsun akla yaklaştırılabilir. Düşünün ki, merhum başbakan Adnan Menderes hakkında, âUçak dolusu altını kaçırırken yakalandıâ yalanlarını bile yaymışlardı. Oysa Menderes, milletiyle arasında sağlam bir bağ olan, onların dertleriyle dertlenen bir siyasetçiydi.
Her insan gibi Menderesâin de siyasî hataları olmuş olabilir. Ama idamını gerektirecek bir suçunun olmadığını her halde idamına karar verenler de biliyordu. Zaten, mahkeme başkanının yargılama esnasında âSizi buraya tıkan güç öyle istiyorâ demesinden de bu anlaşılır.
Peki niçin idam edildiler? Menderes ve arkadaşlarının idam edilmesi aslında millete verilen bir gözdağıydı. âBizim istediğimiz siyasetçileri seçmez ve bizim gibi düşünmezseniz, sizin temsilcilerinizi idam ederizâ demek istemiş olabilirler.
Çünkü onların istediği ile milletin istediği şeyler çok farklı. Onlar âuyduruk ezanâ isterken millet âEzan-ı Muhammedîâyi duymak istiyordu. Milletimiz; Kurâân, ezan, bayrak, din, diyanet, ahlâk, marifet gibi kelime ve kavramlara önem verirken; âonlarâ ise milleti gerici, yobaz, softa, cahil diye adlandırmaktan geri kalmıyordu. âİslâm bizi geri bıraktı. İlerlemek ve zengin olmak için Avrupaî şekilde yaşamalıyızâ diyerek bütün bir milletin mukaddesatla bağını kesmek istediler.
1950âye kadar devam eden bu âkavgaâ millet ekseriyetinin merhum Adnan Menderes ve ekibini tercihiyle yeni bir şekil aldı. Menderes, millete verdiği sözleri tuttu ve ilk iş olarak okunması yasaklanan ezan-ı Muhammedî üzerindeki yasağı kaldırdı. Kimileri bugünü düşünüp, âezan serbestisiniâ hafife alabilir. Ama bir de o günün şartlarıyla düşünün!
Yıllarca devam eden âTek Parti/CHPâ iktidarı altında millet bunalmış, âMillî Şefâin gölgesi her yerde. Millet, 14 Mayıs 1950âde âiktidarâı Demokrat Parti vasıtasıyla ele almış, ama tam anlamıyla muktedir olamamış. Bu şartlar altında ilk iş olarak âAllah-ü Ekberâ sadalarına müsaade edilmesi sıradan bir icraat değildir. Nitekim, âonlarâ bu adımın ehemmiyetinin farkına varmış ve belki de daha o gün âMilletin iktidarı/DPâyi alaşağı etme kararı almışlardı.
Bugün bile ezan-ı Muhammedî tartışması yapılıyor ve her darbe döneminde âTürkçe ezan okunması teklifiâ gündeme getiriliyorsa âkavgaâ boşuna değil. Ezan, âşeair-i İslâmâdır ve basit bir ânamaza dâvet vasıtasıâ olarak görülemez. Ezan, sırlarla doludur ve Menderes ve arkadaşlarının idam edilmesi de âEzan-ı Muhammedîâye tam sahip çıkmaları sebebiyledir.
Peki, idam edildiler diye Menderes ve arkadaşları kaybetmiş mi oldu? Hayır, onlar zulmen şehit oldu ve kazandılar. Dünyada rahmet, minnet ve duâlarla hatırlandıkları gibi inşallah cennette de hatırlanacaklar. âEzan, Kurâân, mukaddesatâ diyenler son tahlilde kaybetmez, kazanır...
Faruk ÇAKIR
48paylasim icin tesekkurler