Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim
Ezan yoksa, gerçekler de yok!
Her geçen gün âyalan kuleleriânin biraz daha yan yattığına ya da yıkıldığına şahit oluyoruz. Hadiseler, Türkiye gerçekleriyle örtüşmeyen, millete dayanmayan hiçbir anlayışın kalıcı olamayacağını tekraren gösteriyor.
Kimileri görmek istemese de Türkiyeâde büyük çoğunluk kendisini Müslüman olarak tarif eder ve elinden geldiğince de İslâmâın emir ve yasaklarına uymaya çalışır. Elbette, kişilerden kaynaklanan hatalar vardır, ama bu hatalar inançlarımızı gölgelememeli.
Ülkemizde san'at ve san'atçı da çok tartışılan konular arasındadır. Kimileri san'atı âmüstehcenlikâ olarak anlar ve âSan'at için ne gerekiyorsa yaparımâ der. Milletle barışık, değerleriyle kavga etmeyen san'atçılar da, âsan'atâı âkulâluk için vesile kılmaya çalışır.
Bakınız; nüfusumuzun büyük çoğunluğu Müslümandır, ama filmlerimiz, tiyatrolarımız, resmimiz velhasıl san'at dallarının çoğu inançlarımıza yabancıdır. Hele hele âeskiâ filmlerimizde eli yüzü düzgün bir âimamâ tiplemesi var mı? Kasıtlı olarak en kötü karakterler âimamâlardır. Neyse ki son yıllarda nisbeten de olsa bu konuda bir düzelme var, ama yetmez...
San'atın ve san'atçının inançlara yabancılaşmasına itiraz edenlerden biri de âsan'atçıâ Yılmaz Erdoğan olmuş. âÇok Güzel Hareketler Bunlarâ ismiyle skeçler sahneleyen BKM Kurucusu san'atçı Yılmazâın açıklamalarını âÇok güzel tesbitler bunlarâ diyerek paylaşmak istiyoruz.
İşte, âsan'atçıâ Yılmaz Erdoğanâın aylık sinema dergisi âFilm Arasıâna yaptığı açıklamaları anlatan haberden özetler:
*"Türkiyeâdeki bir sette günde beş kez ezan için durursun, aziz Allah dersin, beklersin, çay içersin, ama filmde duyulmaz o ezan.
Bir yabancı buraya geldiğinde mutlaka bir İstanbul sabahı uyanıyor, ezanı bir çeker. Sen de Batıcı kafalı biri isen âbunlar da bizi böyle gösteriyorâ dersin. Yerelliğin bir numaralı şeyi din. Gelişim olarak materyalist bir kampın ağırlığı söz konusu. Buradaki materyalizmin bizdeki karşılığı laikliktir. Bu iş din eşittir yobazlık denklemine kadar gitti. Hepimize yansıyan din deyince gözümüzün önüne Cumhuriyet dönemi filmlerindeki deli, kötü kişiler geldi.â
*âBiraz bağnaz bir Batıcılık kafası, halkın önüne sunulan yeni bir şeyler uğruna eskiyi tamamen çıkarmak, bir ağacın meyvesinin kökleriyle olan bağını kesmesi anlamına geldi ki aslında en çok darbeyi de san'at yedi bu yüzden.â (Hürriyet, 8 Mayıs 2012)
Benzer tesbitler daha önce de yapıldı, ama kulak asan olmadı.
Filmlerimizdeki problem, sadece âezanâın yer almaması değil elbet. Ezan da yok, namaz da yok, tesettür de yok!
Daha doğrusu millette var olan, milletin sahip çıktığı hemen hiçbir şey, çok izlenen, meşhur yönetmenlerin filmlerinde yok!
Bu durum, san'at camiasında var olan yabancılaşmayı, affedersiniz, ama hastalığı da gösterir.
Bugün en çoz izlenen âdiziâlerden hangisi Türkiyeâdeki hayatı temsil ediyor?
O dizilerin çoğunda da bir adet müşfik dede, torununu camiye götüren baba, oğlunu sabah namazına kaldıran anne var mı? Peki, bu durum, san'atın toplumdan ve gerçeklerden kopuk olduğunu göstermez mi?
En kötü karakterlerde âimamâ yap, bütün babalar âaydınâ ve namazsız olsun; sonra da âToplum bunları istiyor, bunları izliyorâ diye önce kendini, sonra da bütün bir milleti kandırmaya çalış!
Gün gelir, âÇok güzel tesbitlerâi dillendirenler çıkar ve büyük bir âbalonâ sönmeye yüz tutar.
Böyle doğru tesbitlerin çoğalması ve hakikatlerin gün yüzüne çıkması için duâ edelim.
âDuyarlı medyaâ da bu hususa bilhassa dikkat etsin! Milletten kopuk, gerçeklere sırtını dönen san'at ve san'atçılarla bir yere varamayız, vesselâm...
Faruk ÇAKIR