Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Meşrûtiyetin parlak yıldızları (1) Yakın Tarih Yazıları...

Sahte kahramanlar, en az yüz yıldır ortalıkta cirit atıyor. Onların meddahlığını yapan propagandistler de, yalan–dolanla zihinleri alabildiğine bulandırmaya çalışıyor; meselâ, gerçek ile sahte olanın yerini değiştirmek için, şeytanın aklına gelmeyecek hile ve desiselere başvuruyor.



Bilhassa bu sebeple, son yüz yılın nesli hakiki kahramanları adeta göremez, bilemez, tanıyamaz bir hale geldi.


Dahası, az buçuk duyup tanıdığı şahsiyetleri bile, ya eksik, ya da yanlış (hatta bir kısmı tam zıt mânâda) tanıma talihsizliğini yaşadı.
Meselâ, bugünkü neslin yüzde kaçı Ahmet Cevdet Paşa, Namık Kemâl, Ziya Paşa, Enver Paşa, Resneli Niyazi, Prens Sabahaddin, Mizancı Murad, Ferruh Bey, Çerkez Ethem, Kâzım Karabekir, Hüseyin Avni, Ali Şükrü Bey gibi itibarlı şahsiyetleri hakiki vechesiyle yeterince biliyor, tanıyor?


Şimdi tutup "Yüzde onu biliyor" diye cevap versem, eminim ki bu oranı bile fazla, mübâlağalı bulanlar olacaktır. Ki, hiç de haksız sayılmazlar.


Velev ki, yüz 15–20 bile olsa, bununla yine de iktifa edilmemeli ve etmemeliyiz.
O halde, gözümüzün önüne çekilen siyah "sahte kahramanlar" perdesini mutlaka yırtıp atmak ve kimin ne mal olduğunu bilgi–akıl–vicdan projeksiyonu ile görüp tanımak durumundayız.
İşte, bizler de elimizden geldiğince bu istikamette hareket ederek yakın tarihimizin yıldız şahsiyetlerini okurlarımıza tanıtmaya çalıştık.



Şimdi sırada daha başka parlak yıldızlarımız var. Sırasıyla onları da sizlere takdim ediyoruz.


Bedel ödeyen dâvâ adamları


Evet, hürriyet ve meşrûtiyet yolunda çok büyük emek sarf etmiş, çetin mücadelelerden geçmiş, defalarca ölümün kıyısından dönerek çok ağır bedeller ödemiş oldukları halde, pek fazla tanınmayan iki yıldız şahsiyetten burada kısaca söz etmek istiyoruz: Bunlardan biri Prens Sabahaddin Bey, diğeri ise Mizancı Murad Bey.


Yakın tarihimizdeki demokrasinin gelişme seyrini daha iyi anlayabilmek için, bu ve benzeri şahsiyetlerin hem biyografilerini bilmekte, hem de fikrî cephelerini öğrenmekte büyük fayda var.
Şimdi, sırasıyla bu zatları biraz daha yakından tanımaya çalışalım.

Prens Sabahaddin Bey


Meşrûtiyet dönemindeki Osmanlı Ahrar Fırkası ideologlarından fikir ve siyaset adamı Prens Sabahaddin Beyin, I. Meşrûtiyet'in feshedilerek ilk Meclis–i Mebusan'ın kapatıldığı gün olan 13 Şubat 1878'de dünyaya geldiği rivâyet edilir.
Onun prensliği, anne tarafına dayanır. Annesi Seniha Hanım, Sultan II. Abdülhamid'in kız kardeşidir.
Babası Dâmad Mahmut Celâleddin Paşa, hürriyet–meşrûtiyet taraftarı olması ve Yeni Osmanlılara yakınlık duyması sebebiyle, Mutlâkiyet rejimi tarafından sakıncalı görülüyordu.


Önce, Adliye Nezaretindeki işine son verildi; ardından inzivada kalmaya mecbur edildi.
Mesele bununla da bitmedi; hemen her hareketi yakın takibe alındı. Evinin ve aile hayatının sürekli şekilde takip ve tarassut altında tutulması, onu ve aile efradını ziyadesiyle rahatsız etti.


M. Celaleddin Paşanın ailesi, hem bu rahatsızlık sebebiyle, hem de çocuklarının daha iyi bir tahsil görmeleri mülâhazasıyla, İstanbul'dan ayrılarak Fransa'ya yerleşti.
Ailesi Fransa'da iken Jön Türklerle temasa geçen ve onlarla birlikte hareket etmeye başlayan Prens Sabahaddin, 1902'de Paris'te yapılan Ahrar Kongresinde en ön safta boy gösterdi. Kongredeki rakibi ise, Meşrûtiyet taraftarı olmakla birlikte daha ziyade milliyetçi ve merkeziyetçi fikirleriyle tanınmış olan Ahmet Rıza Beydi.


Ahrar hareketi, bu kongreden sonra iki kola ayrıldı: Milliyetçi–Merkeziyetçi Grup ile Hürriyetçi Liberal Grup.


* * *

II. Meşrûtiyet'in ilân edilmesiyle birlikte İstanbul'a gelince Ahrar–ı Osmaniye Fırkası saflarına katılan Prens Sabahaddin, bu fikrî ve siyasî hareketin ideologlarından biri oldu.


Ne var ki, 1908 yılı seçimlerini komitacılıkla iş gören İttihatçılar kazandı. Bunlar, kendilerine rakip olarak Ahrar Fırkasını gördükleri için de, onlara karşı her türlü baskı ve yıldırma yöntemlerini devreye soktular.


Her şeye rağmen, 1920'li yıllara kadar aralıklı da olsa Türkiye'de kalmaya gayret eden ve siyaset yoluyla millete hizmet etme fırsatını kollayan Prens Sabahaddin, Osmanlı Hanedanına mensup bütün fertler için getirilen yasaktan o da nasibini aldı ve yurt dışına gitmek zorunda kaldı.


Prens Sabahaddin ve onun gibi hürriyetçi aydınların bir şekilde bertaraf edilmesiyle birlikte, meydan Ziya Gökalp, Yusuf Akçura, Ahmet Ferit gibi milliyetçi geçinen katı merkeziyetçi ideologlara kaldı.


Zıt dünyaların insanı


Evet, Ziya Gökalp ve Prens Sabahaddin, gerek fikir ve gerekse siyaset âleminde birbirine en zıt görünen iki şahsiyet idi.
Gökalp'in dünya görüşü Türkiye'de 1908'lerden 1950'lere kadar olanca ağırlığıyla devam ederken, bu tarihten sonra ise Prens Sabahaddin Beyin fikir ve dünya görüşüne doğru tedricî bir yöneliş gözlemlendi.


Bediüzzaman Said Nursî 1908'de Prens Sabahaddin Beye hitaben yazmış olduğu bir mektupta, güzel fikirlerinin neşv ü nemâ bulması için, zaman ve zeminin şartlarına dikkat çekiliyor, özetle ve bilmânâ şunlar ifade ediliyor:


"Prens Sabahaddin Beyin sû–i telâkki olunan (yanlış anlaşılan) güzel fikrine cevap
"Sizin teşebbüs–i şahsi ve hiss–i rekabete istinad eden fikriniz güzeldir. Musabakayı, müsbet yarışı intac eder.
"Hatta bu fikir, terakki yolundaki medeniyet makinesinin buharı hükmündedir.


"Adem–i merkeziyet (yerinden yönetim) sistemine, herhangi bir tefrikaya meydan ve mahal bırakmadan gidilmeli.
"Bu fikrin güzelliğini (teoride) taakkul ediyoruz; fakat tatbikini şimdilik irade edemiyoruz. Tatbiki için çok zaman lâzım. Fakat, hükümetler şimdiden teşebbüsata başlamalı." (Bkz: Osmanlıca Nutuk, 1. Mektup.)


Mezarı Eyüpsultan'da


30 Haziran 1948'de İsviçre'de vefat eden Prens Sabahaddin Beyin mezar nakli, 4–5 sene sonra ancak mümkün olabildi. 1950'de iktidara gelen Demokrat Parti, 1951'de Taif'te bulunan Mithat Paşanın mezarını İstanbul Şişli'deki Hürriyet–i Ebediye Tepesine nakletti.


Bundan bir sene sonra ise, Ahrar–Demokrat hareketin fikir öncülerinden olan Prens Sabahaddin Beyin mezarını kendi vatanına nakletmek için harekete geçildi.


İlk adım, Osmanlı Hanedanına mensup kimseler için yapılan kànun değişikliği noktasında atıldı.
Cumhurbaşkanı Celal Bayar'ın şiddetle muhalefet ettiği bu girişim, Başbakan Adnan Menderes'i istifa eşiğine kadar getirdi. Sonunda, Bayar geri adım atmak zorunda kaldı ve ilgili kànun kabul edilerek yürürlüğe girdi.


16 Haziran 1952'de kabul edilen ve bazı şartlara bağlı tutulan 5958 sayılı söz konusu kànunla, Osmanlı Hanedanına mensup sadece ölmüş olanlar ile hayattaki hanımların yurda girişlerine izin verildi.



İşte, bilhassa Adnan Menderes'in fikirlerine hayranlık duyduğu Prens Sabahaddin Beyin mezarı da, bu kànunun kabul edilişinden iki hafta sonra İsviçre'den alınarak İstanbul'la getirtildi.
Sabahaddin Beyin mezarı, halen Eyüpsultan Kabristanında olup ziyarete açıktır.


M. Latif SALİHOĞLU


Yazarlardan

MollaCami.Com