Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Kur’ân medeniyetinin yeniden ihyası için (3)

Bediüzzaman, yeryüzünü küçük bir köy haline getireceğini daha geçen yüzyılın başlarında görüp dikkat çektiği globalleşme çağına girilirken, Müslümanları kimliklerinden taviz vermeden bu çağın gereklerini karşılayabilecek donanıma sahip kılmaya yönelik izah, irşad ve ikazlarda bulunmuştu.


Aynı şekilde, insanlık âleminin kaydettiği sosyal gelişmeleri de dikkatle takip etmiş, gidişatın varacağı yeri büyük bir isabetle öngörmüş, bunun sonucu olarak demokrasi, hukuk, hak, hürriyet kavramlarını samimiyetle sahiplenmişti.


Geçen yüzyılın başında bu vatan ahalisine ve İslâm âlemine “Ey eski çağların cihangir Asya ordularının kahraman askerlerinin ahfâdı olan vatandaşlarım ve kardeşlerim! Beş yüz senedir yattığınız yeter. Artık uyanınız, sabahtır” (Eski Said Dönemi Eserleri, s. 161) ifadeleriyle seslendirdiği uyanış çağrısının tılsımı da hürriyetti:


“Ey hürriyet-i şer’î! Öyle müthiş ve fakat güzel ve müjdeli bir sadâ ile çağırıyorsun. Benim gibi bir şarklıyı tabakat-ı gaflet altında yatmışken uyandırıyorsun. Sen olmasa idin, ben ve umum millet zindan-ı esarette kalacaktık.” (age, s. 170)


Milleti esaret zindanından kurtaracak olan bu çağrı, insanlara bunun yolunu da gösteriyordu:
“Şeriata istinad etmiş olan sultan-ı hürriyet, yüksek sadâ ile, sizin gibi mazinin en derin derelerinde gafil ve müteferrik (ihtilâflarla bölünmüş) insanlara ‘Fen, sanat silâhıyla cehalet ve fakra hücum ediniz’ emrini veriyor.” (age, s. 162)


Çıkış, tahkikî iman temeline dayandırılmış hürriyet, fen, sanat ve ittifakın başarılmasında.
İşte Medresetüzzehra, İslâm toplumunda bütün bu mânâları yoğuran bir medeniyet hamlesinin ilmî, fikrî ve sosyal altyapısını hazırlarken bölge ve dünya barışının da temellerini inşa edebilecek güç ve muhtevaya sahip bir projeydi.


Bir taraftan toplumu tehdit eden cehalet, fakirlik ve ihtilâf düşmanlarının sanat, marifet ve ittifak silâhlarıyla mağlûp edilmesini; diğer taraftan mektep, medrese ve tekkenin buluşturulmasını; meşrûtiyet (demokrasi) ve hürriyette ifadesini bulan değerlerin kitlelerce sahiplenilmesini; Müslüman kavimlerin İslâm kardeşliği ortak potasında bir araya gelerek ırkçılığın tahripkâr sonuçlarından korunmasını; felsefe ve modern fenlerle dinî ilimlerin kaynaştırılmasını ve Avrupa medeniyetinin İslâm hakikatleriyle barıştırılmasını öngören cihanşümûl bir proje.


Bu müthiş ilim, barış, kardeşlik, demokrasi ve kalkınma projesini hayata geçirmeye yönelik ilk somut adım, bundan yüz yıl önce, Sultan Reşad’ın gerçekleştirdiği Kosova gezisinde atıldı.


Gezi programında, Kosova’da kurulması düşünülen üniversitenin temel atma merasimi de vardı. Ve geziye şark vilâyetlerini temsilen katılan Bediüzzaman, Sultan Reşad’a ve beraberindeki İttihad Terakkî idarecilerine, doğunun böyle bir üniversiteye daha fazla ihtiyacı olduğunu belirterek, projesini anlatma fırsatı buldu.


Kısa süre sonra Kosova’nın da yer aldığı bölge Osmanlının elinden çıkınca, orası için tasarlanan üniversitenin tahsisatını Medresetüzzehra projesine aktarma kararı çıktı. Ardından Said Nursî, bu tahsisatın bir bölümünü alarak Van’a gidip, göl kıyısında üniversite binasının temelini attı. Ama peşinden patlak veren Birinci Dünya Savaşı, o temeli de yarım ve akim bıraktırdı.


Sonrasında devirler geldi, geçti. Dehşetli fırtına ve kasırgalar esti. Ama Bediüzzaman Medresetüzzehra’yı kurma hedefinden hiç vazgeçmedi. Ömrünün sonuna kadar bu idealin takipçisi oldu. Şartların uygun hale geldiğini gördüğü her dönemde ve bulduğu her fırsatta projesini gündeme getirerek sahiplenilmesini istedi.


Ama beklediği ilgi ve desteği göremedi.
Buna karşılık, Nur hizmetiyle bu proje manen tahakkuk etti. Eserlerin okunduğu her evi okul haline getiren, dünyanın her yerinde şubeleri olan, her milletten öğrencilerin gönüllülük temelinde tahsil gördüğü sivil bir eğitim ağı olarak...


Kazım GÜLEÇYÜZ / Yeni Asya Gazetesi


Yazarlardan

MollaCami.Com