Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Yanardağlar -Celâl İçinde Rahmet-

Yanardağlar -Celâl İçinde Rahmet-
Prof.Dr. Mustafa Karlıdağ


[img width=580 height=435]http://img528.imageshack.us/img528/5594/big321fd4.jpg[/img]


İnsanlık tarihi kadar eski, belki ondan da öncelere uzanan bir maziye sahiptir yanardağlar. Genellikle bir dağın veya yüksek bir tepenin üzerinde kendilerine has faaliyetlerini sürdürürlerken en yakın çevreden itibaren çok geniş bir sahayı tesiri altına alabilirler. Önce sessiz ve derinden bir hazırlık safhası, sonra çılgınca kükreme ve ardından "bekleyin yine geleceğim", dercesine sakinleşme ve nihayet uykuya dalma.

İnfilâk anı, 1912 de Alaska'da, Onbinler Dumanlar Vadisi'nde olduğu gibi, 60 saat sürebilir ve ağzından kül, kaya ve kızgın köpükler püskürten büyük bir devin kükreyişini andırır; sanki, artık dayanma gücü kalmayan, çevresini cezalandırmak isteyen ve "ayağını denk al", diyen bir dev. İşte Nyira Kongo Yanardağı... 3000 metreye ulaşan ve 2–3 sene de bir musluklarını açan bu dağ yine püskürmeye başladı, yıl 10 Ocak 1977.

Cehennemi bir manzara; önce irili ufaklı taş ve kaya parçaları, hemen ardından atom bombasını andıran koyu bir toz ve duman sütununun göklere tırmanışı... Ve arkasından, yerküremizin derinliklerinde uyuyan sıvı mağmanın kıpkızıl lavlar şeklindeki muhteşem gösterisi... Dağın tepesinden hızla aşağıya doğru yayılan, 1000°C'den daha sıcak bu lavlar saatte 70 km hızla ilerliyor; birkaç saniye içerisinde 20 kilometrelik bir alana yayılıyor. Sanki Zaire topraklarında her şeyi yakıp yutan, taşlaştıran kızıl bir ırmak. 60 kişiyi hayatından eden bu ejderha neyse ki Goma şehrine varmadan duruyor.

İnsanoğlunun kanını donduran, ona aczini itiraf ettiren bu safhayı, hıncını almış veya herşeyi yed-i kudretinde tutan sonsuz kudret Sahibinin emrine boyun eğmiş bir uysallık takibediyor; artık eteklerine kadar sokulmak mümkün. Hâlâ tütmekte olan bu dağ yan duvarlarını, yani kraterini iki ayda 400 m. yükseltiyor ve nihayet yatağında kaynayan 400x150 m. büyüklüğündeki lav gölü 1982 Kasım’ında kabuk bağlayarak, yeni bir infilaka kadar gösteriye son veriliyor.

Korkunç infilakı ve lav selini takiben kendi çukurunda kaynamaya geçen lav gölüne her zaman emniyetle bakılabilir mi? Lav gölünün kabuk bağlayıp uykuya dalacağı beklenirken ani gaz patlamaları vukua gelebilir. Nitekim, Tanzanya'da Masailer'in mukaddes bildikleri Hondonya Tanya Kraterindeki, dünyanın tek Sodyum Karbonat esaslı lav gölünün seviyesi işte sinsice yükseliyor ve göl yüzeyinin birden bire çöküşü; çöküşü takibeden muhteşem infilak ve dağdan inen lav şelalesine her şeyin boyun eğişi... Aynı yanardağda, göl seviyesinin yükselmesiyle içeride sıkışıp kalan gazların, bir defasında aniden çevreye yayılması neticesinde 1700 kişinin can vermesi hâlâ hafızalarda... Takdir tedbiri bozsa da, insanoğlu yeni çareler ve teknikler üretmekten geri kalmıyor; gazın tehlikeli seviyede birikmesinin önüne geçmek üzere sürekli tahliyesi veya detektörlerle seviyenin kontrol edilerek çevre halkının zamanında ikazı bunlardan birkaçı.

Yanardağlar kendi hâl-dilleri ile isyan mı ediyorlar? Kime, kimlere karşı; aczini itiraftan yoksun nemrutlara bir ihtar mı? Yoksa kendisine büyük payeler verilen, ancak maddî ve manevî katliamlarıyla bu dünyayı cehenneme çevirmeye azmetmiş insan ve topluluklar karşısında bir ihtizaza gelme mi? Öyle ki, "Dur" Emr-i İlâhisi ile dizginlenmese, değil kızıl lavlar, yağan yağmur bile insanlık için bir felâket olurdu. İşte St. Helens... Yıl 1980; önce küçük, ama sık sarsıntılarla ikaz ediyor. Bu sarsıntılarla derinlerdeki sıvı magma yarıklar boyunca daha yukarılara tırmanıyor. Klaue yanardağında olduğu gibi, tehlikeli kaymaların da sebebi olan bu safhada dağ yüzeyinde, haftada birkaç metrelik bir hızla, 150 metreye varan bir şişme ve bu sırada üst noktalara ulaşan mağma gazlarının dışarıya sızması, ikinci bir ikaz. Dağın tepesi aniden çöküyor ve akabinde büyük bir patlama ile birkaç bin metreye püsküren kaya ve küller. İki dakikada milyonlarca ağaç devriliyor, hiç bir şey ayakta kalmıyor; bu kasırgadan kurtulmak kolay değil. 1857 de bir milyar dolarlık zarara yol açmış olan 1500x3000 m. ebadında ve 700 m. derinliğindeki bu dev krater işte en dehşetli rolünü oynamaya başladı. 600 metre yüksekliğe ulaşan, 1000 °C 'den daha sıcak lavlar 30 km. hızla dağın eteklerinden iniyor. Önüne gelen her şey yanıyor, yutuluyor. Engel tanımayan bu kızıl renkli kızgın selin hayati bölgelere ulaşmaması için alınan bütün tedbirler etkisiz kalıyor. Ah beşer! Kendisine teklif edilen sultanlık payesini eliyle iter sonra, değil lavların önünde, en ednâ bir varlığa yenik düşer... Neyse ki, kendisine tanınmış süreyi doldurmuşçasına, lav seli duruyor.

Ortalık çöl haline sokulmuş bir arazi görünümünde. O güzelim dağ manzarası ve oteller ağaç artıkları ve enkaz yığınına dönüşmüş; kamyonlar şase, ağaçlar kömür, canlılar taşlaşmıştır. Kraterin püskürttüğü kül ve pomza taşları çevreye hakim. Bazen bir metreye ulaşan ve 100°C'lik hararete sahip kül tabakası adeta tüten bir fümerol (duman bacaları) tarlası. İnsan bu sahada gezerken yastık üzerine basıyor hissine kapılıyor; emniyetle adım atmanın şartı basılacak yerdeki gazın bir bastonla önce tahliyesi. Özellikle yağışlı mevsimlerde oluşturduğu çamur seli ile bu kül tabakası ayrı bir tehlike arz ediyor. Kül, lav ve çamur selinin zararlarından kurtulmak için milyarlar harcanıyor; ama çoğu neticesiz. İlk defa 1663 yılında Etna yanardağının faaliyeti sırasında uygulanan lav yönünü değiştirme çabaları 1983 'deki faaliyeti sırasında yoğunlaştırılır, ama 30 milyar lira harcanmasına rağmen bu çalışmaların büyük kısmı başarısızdır. Her patladığında gökyüzünde 15 km.lik bir alanı ışık geçirmez hale getirerek her yeri karanlığa boğan ve son faaliyetiyle de 80 bin kişiyi yerinden yurdundan eden Etna, umulur ki bir daha intikam almaya kalkmasın. Yalnızca ortalığa verdiği velvele ve dehşet saçan ağzı ile değil, sakinleşme devresinde dahi kül, duman ve asitli sularıyla çevresine ültimatom çeken yanardağların hikmeti nedir ki, diye düşünmeden edemiyor insan. "Yaradılanı Severiz Yaradandan Ötürü" misâli, faydası açıkça hissedilmese de, hiç bir varlığa veya hadiseye hor bakmak mümkün değildir. Her zahmetin ve her tecellinin arkasında rahmeti aramak iz'an, şuur ve iman sahibi insanlara mahsus bir lütuftur.

Binaenaleyh, hikmetlerinden belki de, sadece en önemsizlerinin farkına varılabilmiştir yanardağların.

Bunlar, sırasıyla; (1) ikaz (2) özellikle kırık ve depreme açık fay hatlarına kazandırdığı mukavemet (3) yan ürünler ve (4) iklim değişikliğine karşı dengeleyici tesir şeklinde sayılabilir. İkaz mes'elesi açık... İnsan bir yanardağın faaliyeti sırasında değişik tefekkür noktaları yakalayabilir. Ayrıca. Yüce Beyandaki "Dağları da birer kazık kılmadık mı" (Nebe Suresi, 7) ifadesi ile onlarla arza sağlamlık ta kazandırıldığı ifade buyurulmaktadır. Bilim adamları ise, bu görevle şereflendirilen dağlarda, bir yanardağ faaliyeti sırasında, yer yer yükselen magmanın. 20 bin atmosfere varan hidrostatik basınç ortaya koyduğunu, bunun ise o bölgeye 1012 kat daha fazla bir katılık kazandırdığını iddia etmektedirler.

Lav gölünün kabuk bağlamasını müteakiben krater çanağında zaman içinde meydana gelen su gölü ise, öyle herkes tarafından etrafında neşe ve emniyet içinde piknik yapılabilen, balık tutulabilen ve hatta yüzülen göllerden değildir. Ona artık, bir "asit deposu" gözü ile de bakılabilir; aşağıdan yükselen gazlar biriken suyun asidik bir karakter kazanmasına sebep olmuştur. İşte Kavai Jen yanardağı... Dev krater çukurunda 36 milyon m3lük bir asit gölü oluştuğu gibi, faaliyeti sırasında krater duvarları bir kükürt madeni ile de donanmıştır. Yerli halk, bu kayalıklardan temin ettiği günde 4 tona yakın kükürdü ihtiyaçları için kullanmaktadır.

Yanardağların iklimler üzerindeki tesirleri ise belki de üzerinde en çok durulmaya değenidir. Özellikle püskürme ve lav kaynaması devrelerinde atmosfere yayılan kükürtdioksit gazı 6–18 mil yüksekliğe, stratosfer tabakasına kadar, yükselerek çok uzun sürecek global bir sis tabakası meydana getirmektedir. Bu gazlar, ayrıca su buharı ile de birleşerek güneş ışınlarının geri yansımasına, yani yeryüzüne ulaşmasına mani olan asidik bir tabakanın oluşmasına sebebiyet vermektedir. Bunun ise dünyamızın serinlemesine yardımcı olduğu iddia edilmektedir. Nitekim, bilim adamları 15 Haziran'da Filipinler'de Mount Pinatuba yanardağının püskürmesinin 20. yüzyılın en büyük püskürmesi olduğuna ve bu sebeple önümüzdeki 3 yıl içerisinde dünyamız ortalama sıcaklığının yarım derece düşeceğine inanmaktadır. Dünya sıcaklığında meydana gelen bu yarım derecelik değişmenin sokaktaki adam belki farkına varmayabilir; ancak hassas dengeler üzerine oturtulan kâinatın ve onun madde ve ma'nâda merkezi sayılan dünyamızın ısısında meydana gelen çok küçük bir fark iklimler açısından büyük değişikliklere sebep olmaktadır.

"Sera etkisi" ile gittikçe ısınan dünyamız için yanardağlara artık serinletici, dengeleyici bir rahmet nazariyle de bakabiliriz.


Bilimsel makaleler

MollaCami.Com