Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Bir Fotonun Dilinden

Bir Fotonun Dilinden

Raif RÜSTEMOV





Hayırlı günler efendim! Ben foton!.. Sizin şu yazıyı okumanızı sağlayan ışığın sayısız parçacıklarından bir tanesiyim. Kâinattaki zerreciklerin en hızlısı benim ve hep hareket halindeyim. Durmam ölmemle, yani bir atomun beni yutmasıyla olur. Bu yönümle, küheylana benzerim; o da hep koşar, durması çatlamasıyla olur.

O kadar çok işim var ki saymakla bitmez, ama buna rağmen fizikçileriniz dışında çoğunuz nerelerde çalışıp, neler yaptığımı bilmezsiniz. Sadece görünen ışığın değil bütün elektromanyetik dalgaların yapıtaşı benim. Sözgelimi, televizyon seyretmenizi ve radyo dinlemenizi sağlayan radyo dalgalarını teşkil ettiğim gibi, doktorlarınızın röntgen cihazlarında kullandıkları “X “ ışınları'nın içinde de varım. Gece görme cihazlarının çalışmasına temel olan kızılötesi ışığın içinde, bakterileri öldürmek için kullanılan ultraviyole ışıkta yine ben varım. Lâzerle göz ameliyatında doktorun yardımcısı yine benim, çünkü lâzerin ürettiği ve ameliyatta bıçak gibi kullanılan ışınlar tamamen bizden “fotonlordan“ oluşuyor.

Asıl vazifem ise, elektromanyetik kuvvetleri taşımaktır. Yani elektrik yüklü parçacıkların arasındaki itmeyi veya çekmeyi oluştururum. Burada ben derken, ukalalık etmiş olmayayım. Sadece işin içinde olduğumu belirtmek için söyledim. Ne aklım ve ilmim, ne de şuurum var. Sadece Allah'ın yarattığı bir temel parçacık olarak vazifelendirildim ve O'nun emirlerini yerine getiriyorum. Yukarıda saydıklarım, üzerimdeki vazifenin sadece bir yönüdür. Üzerimdeki mesuliyetin diğer yönlerinin de ne kadar önemli olduğunu anlatmak için sadece şunu söylemem yeter: bir atomun içindeki elektronlarla çekirdek arasındaki çekim kuvveti elektromanyetik kuvvettir; bu kuvvetin oluşumu benimle sağlanır. Bu çekim kuvveti yaratılmasaydı, kâinatta hiçbir atom var olamaz, çekirdeğin etrafındaki elektronlar kaçıp giderdi! Şimdi kendinizin de atomlardan oluştuğunu hatırlarsanız, “ben olmadan siz de olmazdınız” dememdeki hikmeti anlarsınız!

Peki, bu kadar işi kendi aklımla yaptığımı kabul edebilir misiniz? Her birimiz Allah (cc)’ın memuru olmasaydık, O’nun izni ve tasarrufu ile hareket etmese, ilim ve kudretiyle tahavvül etmese idik, o vakit her birimizin nihayetsiz bir ilmi, hadsiz bir kudreti, her şeyi görür bir gözü, her şeye bakar bir yüzü, her şeye geçer bir sözü bulunması gerekirdi. Çünkü her birimiz, her bir ortamda muntazaman işleriz veya işleyebiliriz. Havada yayılıp görmenizi sağladığımız, lazer olup doktorların yardımına koştuğumuz gibi, atomların içinde de çekim kuvvetini sağlarız. Bütün bu ortamların intizamı ve teşekkül kanunları birbirine muhaliftir. Onların nizamları bilinmezse bir iş yapılmaz, yapılsa da yanlışsız olmaz. Halbuki yanlışsız iş yapıyoruz.. Öyle ise biz bir ilm'i muhît sahibinin izin ve emriyle, ilim ve irâdesiyle iş görüyoruz.

Bizim hareket kanunlarımız kuantum fiziği ile ifade ediliyor “o da bir yere kadar“. Fakat bu kanunlar o kadar karmaşıktır ki, en büyük fizikçilerinizden olan Richard Feynman; “Kuantum fiziğini yeryüzünde sadece iki kişi tamamen anlıyor. Bu ikinci kişinin kim olduğunu merak ediyorum.” sözlerini sarfetmiştir. Şimdi kuantum fiziğinden bahsedip kafanızı karıştırmayacağım. Bunun yerine klasik fiziğin geçerli olduğu dairede uyduğum prensipten bahsedeyim (siz ona fermat prensibi dersiniz). Bir yerden başka yere giderken en kısa sürede gideceğim yol hangisi ise onu takip ederim. Ortam boş olduğu zaman bu bir doğru parçası olur, engeller ve ortam değişklikleri olunca da yolum çok karmaşıklaşır. Bir yüzeye çarpınca, eğer yutulmazsam, geldiğim açının simetriği ile geri dönerim. Böyle yapmamın tek bir sebebi var; o da, bir noktadan başka noktaya giden ve yolda bir yuzeye uğrayan yollar içinde en kısa sürelisinin bu olmasıdır. En kısa yolu takip etmemin başka bir vechesi olan bir ortamdan başka bir ortama geçerken takip ettiğim yolun formüle dökülmüş halini ancak lisedeyken anlayacak seviyeye geliyorsunuz. Onu da zaten hepiniz anlamıyorsunuz. Şimdi söyleyiniz, Allah aşkına! Anlamakta zorlandığınız işleri ben ufacık bedenimle “ki bedenimin olup olmadığı meçhul“ nasıl anlayıp yapıyorum?

İzlediğim yolun tüm yollar içinde en kısa süre gerektiren yol olması bana ait bir özelliktir. Fakat diğer zerrecikler de klasik hareketlerinde buna benzer hususiyet sergiliyorlar. Onların herbiri öyle bir yol takip ediyor ki, o yolun 'eylem'i en küçük olsun. Fizikçileriniz buna 'en küçük eylem prensibi' derler. Yahu, bu kanunun ismini duyan da bizi tembel zannedecek. Aslında buna 'en büyük hikmet prensibi' demeleri gerekirdi. Ne yapalım, gözler yaratılanı görüp, Yaratan'ı bütün isim ve sıfatlarıyla idrâkten aciz kalınca işte böyle olur. Efendim! Ekseriyetle tabiata ve kâinata bakışı bulanık olan fizikçiler, eşyaya sadece görünen yüzüyle ve sebeplere takılarak baktıkları için, maalesef beni yoktan yaratan Rabbimi tanıyamıyorlar. Bizlere bir İlâhî mektup gözüyle bakacak, aklı müsbet ilimler, kalbi de Kur’ânî ilimlerle donatılmış bilim adamlarını yıllardır bekledik... Nihayet Allah nasip etti de, merhum Abdüsselâm’la karşılaştık. O vefat ettiğinde ağladınız mı bilemem, ama bizler çok hüzünlendik. Ümidimiz şu ki, Abdüsselâm ilk ve son olmayacaktır. Mehmetler, Fatihler, Ayşeler, Fatmalar mahiyetimizi araştırmak için yola çıkacak ve pek yakında bizimle beraber olacaklardır. Kusura bakmayın, bir an kendimi tutamadım. En önemli icraatım şu diyebilirim: Varlıklar içinde bilinen en hızlı parçacık benim, zamanın en küçük parçası "an" ancak benimle belirlenebilir. Diğer parçacıkların icraatlarının ne olduğunu anlatmam için en azından integral hesabı ve matris kuramı kullanmak gerekir. İş icraatın ne olduğunu bilmekle de bitmiyor ki! Parçacıklar, formülünün bile yazılması zor olan icraatın en küçük değerini bulmasını biliyorlar, ve bunu yapanlar da integralin “i” sini dahi duymamış parçacıklardır. Evet onların integral, matris vs bilmelerine gerek yok, çünkü onları hareket ettiren, onların yolunu çizip belirleyen, kudreti ve ilmi sonsuz olan Allah’tır. Yollarımızı bu şekilde çizmekle, Rabbim insanlara bir mesaj iletmemizi istiyor. Kâinat kitabını didik didik araştırmış âlimlerinizden birisi bu mesajı şöyle ifade ediyor:

“Evet, nasıl bir yerden bir yere giden yolların ve bir noktadan uzak bir noktaya çekilen hatların en kısası, en doğrusudur ve mustakimdir; aynen öyle de, maneviyatta ve manevi yollarda ve kalbî meselelerde en doğrusu, en mustakimi ise, en kısa ve en kolayıdır. Demek, bu istikametli ve hikmetli ve herşeyde en kısa ve kolay yolda sevk edilen bu kâinatta, elbette şirk ve küfrün hakikatleri olamaz ve iman ve tevhidin hakikatleri bu kâinata güneş gibi lâzım ve vacibdir.”
Biraz önce kâinatta benim gibi nice atomaltı parçacıkların varlığından bahsettim. Biz parçacıklar kendi aramızda taburlara, müfrezelere ayrılırız ve hepimizin de belli vazifeleri vardır. Ben elektromanyetik alanın taşıyıcısı olduğum gibi vektöryel bozonlar, gluonlar ve gravitonlar sırasıyla zayıf nükleer, güçlü nükleer ve yerçekimi kuvvetlerinin taşıyıcısıdırlar. Protonlar ve nötronlar ise atom çekirdeğini oluştururlar.. ve daha saymakla bitmeyen bir sürü parçacık... Asıl mevzuum size parçacıkları anlatmak değil, kavramakta zorluk çekeceğiniz bir özelliğimizden bahsetmektir. Bizler birbirimize kolaylıkla çevrilebiliyoruz. Meselâ, ben çok kuvvetli elektromanyetik alana girdiğimde kâfi miktarda enerjim varsa hemen yok olur, bir elektron ve bir de pozitron doğururum. Bazen aynı şartlar altında bir proton ve antiproton doğurabilirim. Kısaca, yeterince enerjim olduğu zaman herhangi bir parçacık ve onun anti“parçacığını doğurmam mümkündür. Enteresandır ki, bir parçacık kendi anti“parçacığı ile biraraya gelince genelde iki foton dünyaya gelir. Bazen bu hâdiseler olur: protonla antiproton biraraya gelir ve iki foton oluşturur, sonra bu fotonlar da herbiri elektron ve pozitron çifti oluşturur.

Rabbimizin üzerimize koyduğu hesapsız işaretlerden, sikkelerden ve turralardan birisi de şudur: “Bir şeyden herşey yapar, hem de herşeyden birtek şey yapar.” Evet, göklerin ve yerlerin yaratıcısı, şu dünyada, hikmetiyle biz parçacıkları öyle bir mucizevî kanunla idare ediyor ki, o kanunu tatbik ve icra etmek bütün kâinatı tasarrufunda tutan bir Zat’a mahsus olabilir

Bir şeyi kolaylıkla ve intizamla herşey yapmak, herşeyi mizan ve intizamla sanatkârca birtek şey yapmak, herşeyin yaratıcısına has bir işarettir. Benzetme yapayım: harika bir zat, bir dirhem pamuktan yüz top çuha ve ipek veya patiska gibi çeşitli sair kumaşları o tek dirhem pamuktan dokumakla beraber; helva, baklava gibi çok yiyecekleri dahi ondan yapıyor. Sonra görseniz ki o zât, demiri ve taşı, balı ve yağı, suyu ve toprağı avucuna alır, bir güzel altın yapar. Elbette katiyen hükmedeceksiniz ki o zat, öyle kendine has bir sanata maliktir; bütün yerin unsurları, O'nun emrine musahhardır ve göklerdeki bütün maddeler, O'nun hükmüne bakar. Evet bizdeki tecelli'i kudret ve hikmet, bu misalden bin derece daha şaşırtıcıdır!

Anlatacaklarım daha çoktur. Rabbimin sonsuz ilminin ve kudretinin sayısız işaretlerinin bir kısmından kısaca bahsettim. Benden daha fazlasını beklemeyiniz, çünkü vazifem sadece Rabbimin bazı isimlerini yansıtmaktır, yoksa bu isimleri size anlatmak değildir. Araştırıp anlamak sizin vazifenizdir. Haydi boş durmayın, kâinat kitabının daha nice sayfaları okunmayı bekliyor!


Bilimsel makaleler

MollaCami.Com