Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


ÂDABIN MAHİY

Edeb aklın dışından, huzur ise içinden görünüşüdür.
Ehlullah indinde edeb mâfevkini çok görmemek
mâdûnunu tahkir etmemektir. Hâlıkından ötürü mahlûkatı
sevmek ve hürmet eylemek lazımdır. Herkesi haliyle hoş
görüp Hâlik’ının hatırı için mahlûka merhamet edip onları
sevmektir. Yaratılışta her mevcudun bir kıymeti vardır,
takdir edip kadrini bilmekle mükellefiz. Hüsnü zan etmekle
memuruz. Zira Hâlik’a hüsn-ü zandan yüksek bir ibadetle
ibâdet olunmamıştır. İnsanın esas kıymeti edebiyle ölçülür.
İnsanlara hüsnü zan etmek ahlâk-ı hamîdenin başıdır.
İnsanlara su-i zan etmek ise ahlâk-ı zemîmenin başıdır.
Cenab-ı Allah hadis-i kudside buyuruyor ki: “Yine Ebû
Hüreyre (r.a)’dan rivayete göre, Resûlullah (s.a.v) şöyle
buyurmuştur: Azîz ve Celîl olan Allah buyurur ki: Ben
kulumun zannı indindeyim (iradem kulumun beni
anlayışına göre, taalluk eder). Kulum beni andığı zaman
muhakkak onunla beraber bulunurum. O beni gönlünde
gizlice zikrederse, ben de onu bu sûretle anarım. Eğer o
beni bir cemaat içinde zikrederse ben de onu cemaat
efradından daha hayırlı bir cemiyet içinde yâd ederim. O
kulum bana bir karış yaklaşırsa, ben ona bir arşın
yaklaşırım. Kulum bana bir arşın yaklaşırsa, ben ona bir
kulaç yaklaşırım. O bana yürüyerek gelirse, ben ona
koşarak varırım.”4
İslâm dini, iman, ilim, amel, ihlas ve cihad üzerine
müesses bir dindir. Sâliki olan insanlara tevhidi hakikiyi, iç
ve dış temizliği ile hakk’a ibadet-i adl ve ihsan üzere
muameleyi güzel ahlâk ve edeble hüsn-ü muaşereti, hiç
ölmeyecekmiş gibi dünyaya ve yarın ölecekmiş gibi ahirete
çalışmayı, yakınlarına şefkat ve merhameti, vatan ve
milletine karşı sadakat ve fedarkarlığı ve bütün bunlardan
asıl gaye olan Allah’a vuslatın çare ve yollarını kamil
manada gösteren tek dindir. İslâm dini insanı insan etmekle
hikmet ve ahlâki fazileti esas kabul etmiştir.
Bir hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz (s.a.v): “İslâm
güzel ahlâktır” buyurmuştur.5
Yüce dinimizde ahlâk-ı hamidenin, terbiye ve edebin
mevkii yüksektir. Edeb ve ahlâkda en yüksek olanınız;
imanda en kâmil bulunanızdır.
Resul-ü Ekrem (s.a.v.) Efendimiz: “Ben ancak güzel
ahlâkı ve yüksek edebi tamamlamak için gönderildim”
buyuruyor.6
Allahu Teala şöyle buyuruyor:
“Ey inananlar! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve
taşlar olan ateşten koruyun. Onun başında, acımasız,
güçlü, Allah'ın kendilerine buyurduğuna karşı gelmeyen ve
emredildiklerini yapan melekler vardır.”7
İbni Kayyim-i Cevziyye bu âyete şöyle mana vermiştir:
“Ey iman edenler nefsinizi ve ehlinizi edeb öğrenerek ve
edeb öğreterek cehennem ateşinden koruyunuz. ”Âyet-i
kerimenin şerhinde ise şöyle buyurmuştur: “Demek oluyor
ki edeb-i saadete ermek ve korktuğunuz sonsuz elemli
cehennem ateşinden selamete kavuşmak da güzel huylarla
bezenmiş olmamıza bağlıdır. Ve esasen cennet, seçilmiş ve
sevilmiş insanların mukafat yeri; Cehennem ise, aşırı giden,
ahlâk ve fazilet yoksullarının ceza diyarı değil mi?”
Fahr-i kâinat Efendimiz (s.a.v.) bir hadis-i nebevilerinde:
“Evladın ana ve baba üzerindeki hakkı: ona güzel bir isim
vermek, helal ve temiz süt emzirmek, en üstün terbiye ve
edeble yetiştirmektir. ” buyuruyor.8
Muhterem Peygamberimiz Hazreti Muhammed (s.a.v.):
“Çocuklarınızı üç haslet üzerine bilhassa terbiye ediniz.
Peygamber sevgisi, ehl-i beyt sevgisi, ve birde onlara
Kur’anı Kerim okumayı ve ezberlemeyi öğretiniz. Çünkü
Kur’an-ı Kerim’in lafzına hamil hükümleriyle amil ve
hikmetiyle kâmil olanlar kıyâmet gününde kimsenin
himayesi olmayacağı anda Allah-ü Teala’nın taht-ı
himâyesinde ve arşının gölgesinde olurlar”, buyuruyor.9
Peygamberi sevmenin onun yolunda yürümeyi temin
edeceği, ehlullahı sevmenin onların halini örnek alarak
öğütlerini tutmayı, onlara hürmet etmeyi telkin edeceği
aşikardır. İlim ve bilginin ulviyeti edeble bilinir. Amelde,
ilim ve irfanla kabule şayandır. Ve insan, güzel amelleriyle
dünya ve ukba muradına nail olur. Demek oluyor ki edebe
7 Tahrim Sûresi, Âyet 6
8 Hadis, Münâvî Feyzül Kadir
9 Hadis, Münâvî Feyzül Kadir
ve yüksek terbiyeye mukarrin olmayan bilgi, hiçden
ibarettir, sahibini kurtaramaz. Ulu kişi, arif bir insan,
Rabbına karşı edebini bırakırsa mutlaka helâk olur. Hangi
kimse âdab-ı şer’iye ve sünnet-i seniyeden birini ihlal
etmişse; o bu hareketiyle bir mekruh işlemiştir. Mekruhatı
itiyat eden, zamanla harama yeltenir. Haramı irtikab eden
kimseden de hak ve hakikat yolunda ebediyen hayır
gelmez. Bize faidesiz çok bilgiden ziyade edeb ve yüksek
terbiye lazımdır. Ahlâkın en mükemmeli, edebin en üstün
yeri dinde olan edebdir. Bir müslüman için gâye olan
mertebeye ulaşmak ancak yaratanın emirlerine itaat ve
Hazret-i Muhammed’in edeb ve sünnetine ittiba ve iktida iledir.
İmam-ı Rabbani (k.s.) buyuruyor ki: “Ey din
kardeşlerim, bizim ve sizin üzerinize lazım olan şeyin
birincisi: Ehl-i Hak âlimlerinin anladıkları şekilde kitab ve
sünnetin müktezasına göre akaidimizi tashih etmektir. Eğer
bizim ve sizin anlayışımız evliyaullahın anlayışlarına
uymazsa muteber değildir. Zira, nice dalalet ve bid’atte
bocalayan kimseler vardır ki, batıl hükümlerini kitab ve
sünnetden aldıklarına itikat etmişlerdir. ”
İkincisi: Helal, haram, farz, vacip olan ahkâm-ı şer’iyyeyi bilmelidir.
Üçüncüsü: Bildiğinin müktezasıyla amel etmelidir.
Dördüncüsü: Sofiyye-i kiram kaddesallahü esrarehüm
hazeratına has olan tezkiye ve tasfiye yolunda, sahih akaid
üzerine sülük etmeli. Akaid-i sahiha olmadıkca ahkâm-ı
şer’iyeyi bellemenin faydası yoktur. Onları bilip,
öğrenmedikçe de amelinden menfaat görmez.
Bu dörd rükün ki: Sağlam itikat(akide-i sahiha), şer-i
şerifi bilme, ilim ile amel ve tezkiye-i nefsdir. Bu dörd
erkanla beraber, mâlayani kabilinden olan şeylerin de terki lazımdır.
Peygamber-i Zişan (s.a.v.) Efendimiz: “Lüzumsuz söz
ve fiili terk eylemek insanın müslümanlığının güzelliğine
delildir”, buyurmuştur. 10
Edeb şu esaslar üzerine bina edilir:
1- Her türlü zan ve şüpheden ari, dalâlet ve bid’attan
hali, burhan ve hüccetlerle kavi bir imanla hakka
bağlanmak.
2- Halis bir niyete sahip olmak, şeriat ilmini bilmek,
bildikleriyle de amel etmek.
3- Cenab-ı Hakk’a sevgili bir kul olmanın yolu ancak
onun emirlerini tutmak, nehiylerinden kaçmak ve habibine
ittiba etmekle mümkündür.
4- Farz ibadetlerini muhafaza edip nafile ibadetleri
çoğaltmak.
5- İlmiyle amil alimlerle edebte Resul-ü Kibriyaya tam
taabi olmuş mübarek insanlar ile sohbet etmek ve öğütlerini
tutmak. Ahlâkı bozuk fasık alimlerden son derece kaçmak.
6- Her iş ve edebten asıl maksat ve gayenin Hakk rızası
olduğunu bilmektir.
Kişi Cenab-ı Allah ile olan işini sıdk üzerine kurmalıdır.
Bu sıdk işin hem özü hem de usuludur. Hakk ehli olan
edebi vaaz eder sonra gayeyi gösterir. Hakk aşıkı olan
edebi bulur. Sonra gayeye varır. Bir çoklarının vusülden
mahrum olmaları usulu bilmemelerindendir. İnsana lazım
olan bir çok edebler vardır; Nefsin terbiyesi ise her edebin
esası ve temelidir. Bu tam olmadıkca diğer edebler birer
riyakarlıktan ibaret kalır.


Edeb aklın dışından, huzur ise içinden görünüşüdür.
Ehlullah indinde edeb mâfevkini çok görmemek
mâdûnunu tahkir etmemektir. Hâlıkından ötürü mahlûkatı
sevmek ve hürmet eylemek lazımdır. Herkesi haliyle hoş
görüp Hâlik’ının hatırı için mahlûka merhamet edip onları
sevmektir. Yaratılışta her mevcudun bir kıymeti vardır,
takdir edip kadrini bilmekle mükellefiz. Hüsnü zan etmekle
memuruz. Zira Hâlik’a hüsn-ü zandan yüksek bir ibadetle
ibâdet olunmamıştır. İnsanın esas kıymeti edebiyle ölçülür.
İnsanlara hüsnü zan etmek ahlâk-ı hamîdenin başıdır.
İnsanlara su-i zan etmek ise ahlâk-ı zemîmenin başıdır.
Cenab-ı Allah hadis-i kudside buyuruyor ki: “Yine Ebû
Hüreyre (r.a)’dan rivayete göre, Resûlullah (s.a.v) şöyle
buyurmuştur: Azîz ve Celîl olan Allah buyurur ki: Ben
kulumun zannı indindeyim (iradem kulumun beni
anlayışına göre, taalluk eder). Kulum beni andığı zaman
muhakkak onunla beraber bulunurum. O beni gönlünde
gizlice zikrederse, ben de onu bu sûretle anarım. Eğer o
beni bir cemaat içinde zikrederse ben de onu cemaat
efradından daha hayırlı bir cemiyet içinde yâd ederim. O
kulum bana bir karış yaklaşırsa, ben ona bir arşın
yaklaşırım. Kulum bana bir arşın yaklaşırsa, ben ona bir
kulaç yaklaşırım. O bana yürüyerek gelirse, ben ona
koşarak varırım.”4
İslâm dini, iman, ilim, amel, ihlas ve cihad üzerine
müesses bir dindir. Sâliki olan insanlara tevhidi hakikiyi, iç
ve dış temizliği ile hakk’a ibadet-i adl ve ihsan üzere
muameleyi güzel ahlâk ve edeble hüsn-ü muaşereti, hiç
ölmeyecekmiş gibi dünyaya ve yarın ölecekmiş gibi ahirete
çalışmayı, yakınlarına şefkat ve merhameti, vatan ve
milletine karşı sadakat ve fedarkarlığı ve bütün bunlardan
asıl gaye olan Allah’a vuslatın çare ve yollarını kamil
manada gösteren tek dindir. İslâm dini insanı insan etmekle
hikmet ve ahlâki fazileti esas kabul etmiştir.
Bir hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz (s.a.v): “İslâm
güzel ahlâktır” buyurmuştur.5
Yüce dinimizde ahlâk-ı hamidenin, terbiye ve edebin
mevkii yüksektir. Edeb ve ahlâkda en yüksek olanınız;
imanda en kâmil bulunanızdır.
Resul-ü Ekrem (s.a.v.) Efendimiz: “Ben ancak güzel
ahlâkı ve yüksek edebi tamamlamak için gönderildim”
buyuruyor.6
Allahu Teala şöyle buyuruyor:
“Ey inananlar! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve
taşlar olan ateşten koruyun. Onun başında, acımasız,
güçlü, Allah'ın kendilerine buyurduğuna karşı gelmeyen ve
emredildiklerini yapan melekler vardır.”7
İbni Kayyim-i Cevziyye bu âyete şöyle mana vermiştir:
“Ey iman edenler nefsinizi ve ehlinizi edeb öğrenerek ve
edeb öğreterek cehennem ateşinden koruyunuz. ”Âyet-i
kerimenin şerhinde ise şöyle buyurmuştur: “Demek oluyor
ki edeb-i saadete ermek ve korktuğunuz sonsuz elemli
cehennem ateşinden selamete kavuşmak da güzel huylarla
bezenmiş olmamıza bağlıdır. Ve esasen cennet, seçilmiş ve
sevilmiş insanların mukafat yeri; Cehennem ise, aşırı giden,
ahlâk ve fazilet yoksullarının ceza diyarı değil mi?”
Fahr-i kâinat Efendimiz (s.a.v.) bir hadis-i nebevilerinde:
“Evladın ana ve baba üzerindeki hakkı: ona güzel bir isim
vermek, helal ve temiz süt emzirmek, en üstün terbiye ve
edeble yetiştirmektir. ” buyuruyor.8
Muhterem Peygamberimiz Hazreti Muhammed (s.a.v.):
“Çocuklarınızı üç haslet üzerine bilhassa terbiye ediniz.
Peygamber sevgisi, ehl-i beyt sevgisi, ve birde onlara
Kur’anı Kerim okumayı ve ezberlemeyi öğretiniz. Çünkü
Kur’an-ı Kerim’in lafzına hamil hükümleriyle amil ve
hikmetiyle kâmil olanlar kıyâmet gününde kimsenin
himayesi olmayacağı anda Allah-ü Teala’nın taht-ı
himâyesinde ve arşının gölgesinde olurlar”, buyuruyor.9
Peygamberi sevmenin onun yolunda yürümeyi temin
edeceği, ehlullahı sevmenin onların halini örnek alarak
öğütlerini tutmayı, onlara hürmet etmeyi telkin edeceği
aşikardır. İlim ve bilginin ulviyeti edeble bilinir. Amelde,
ilim ve irfanla kabule şayandır. Ve insan, güzel amelleriyle
dünya ve ukba muradına nail olur. Demek oluyor ki edebe
7 Tahrim Sûresi, Âyet 6
8 Hadis, Münâvî Feyzül Kadir
9 Hadis, Münâvî Feyzül Kadir
ve yüksek terbiyeye mukarrin olmayan bilgi, hiçden
ibarettir, sahibini kurtaramaz. Ulu kişi, arif bir insan,
Rabbına karşı edebini bırakırsa mutlaka helâk olur. Hangi
kimse âdab-ı şer’iye ve sünnet-i seniyeden birini ihlal
etmişse; o bu hareketiyle bir mekruh işlemiştir. Mekruhatı
itiyat eden, zamanla harama yeltenir. Haramı irtikab eden
kimseden de hak ve hakikat yolunda ebediyen hayır
gelmez. Bize faidesiz çok bilgiden ziyade edeb ve yüksek
terbiye lazımdır. Ahlâkın en mükemmeli, edebin en üstün
yeri dinde olan edebdir. Bir müslüman için gâye olan
mertebeye ulaşmak ancak yaratanın emirlerine itaat ve
Hazret-i Muhammed’in edeb ve sünnetine ittiba ve iktida iledir.
İmam-ı Rabbani (k.s.) buyuruyor ki: “Ey din
kardeşlerim, bizim ve sizin üzerinize lazım olan şeyin
birincisi: Ehl-i Hak âlimlerinin anladıkları şekilde kitab ve
sünnetin müktezasına göre akaidimizi tashih etmektir. Eğer
bizim ve sizin anlayışımız evliyaullahın anlayışlarına
uymazsa muteber değildir. Zira, nice dalalet ve bid’atte
bocalayan kimseler vardır ki, batıl hükümlerini kitab ve
sünnetden aldıklarına itikat etmişlerdir. ”
İkincisi: Helal, haram, farz, vacip olan ahkâm-ı şer’iyyeyi bilmelidir.
Üçüncüsü: Bildiğinin müktezasıyla amel etmelidir.
Dördüncüsü: Sofiyye-i kiram kaddesallahü esrarehüm
hazeratına has olan tezkiye ve tasfiye yolunda, sahih akaid
üzerine sülük etmeli. Akaid-i sahiha olmadıkca ahkâm-ı
şer’iyeyi bellemenin faydası yoktur. Onları bilip,
öğrenmedikçe de amelinden menfaat görmez.
Bu dörd rükün ki: Sağlam itikat(akide-i sahiha), şer-i
şerifi bilme, ilim ile amel ve tezkiye-i nefsdir. Bu dörd
erkanla beraber, mâlayani kabilinden olan şeylerin de terki lazımdır.
Peygamber-i Zişan (s.a.v.) Efendimiz: “Lüzumsuz söz
ve fiili terk eylemek insanın müslümanlığının güzelliğine
delildir”, buyurmuştur. 10
Edeb şu esaslar üzerine bina edilir:
1- Her türlü zan ve şüpheden ari, dalâlet ve bid’attan
hali, burhan ve hüccetlerle kavi bir imanla hakka
bağlanmak.
2- Halis bir niyete sahip olmak, şeriat ilmini bilmek,
bildikleriyle de amel etmek.
3- Cenab-ı Hakk’a sevgili bir kul olmanın yolu ancak
onun emirlerini tutmak, nehiylerinden kaçmak ve habibine
ittiba etmekle mümkündür.
4- Farz ibadetlerini muhafaza edip nafile ibadetleri
çoğaltmak.
5- İlmiyle amil alimlerle edebte Resul-ü Kibriyaya tam
taabi olmuş mübarek insanlar ile sohbet etmek ve öğütlerini
tutmak. Ahlâkı bozuk fasık alimlerden son derece kaçmak.
6- Her iş ve edebten asıl maksat ve gayenin Hakk rızası
olduğunu bilmektir.
Kişi Cenab-ı Allah ile olan işini sıdk üzerine kurmalıdır.
Bu sıdk işin hem özü hem de usuludur. Hakk ehli olan
edebi vaaz eder sonra gayeyi gösterir. Hakk aşıkı olan
edebi bulur. Sonra gayeye varır. Bir çoklarının vusülden
mahrum olmaları usulu bilmemelerindendir. İnsana lazım
olan bir çok edebler vardır; Nefsin terbiyesi ise her edebin
esası ve temelidir. Bu tam olmadıkca diğer edebler birer
riyakarlıktan ibaret kalır.


Hayatın İçinden İslam

MollaCami.Com