Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Hastalık ve Musibet Allah’a Yaklaştırır

Hastalık ve musibetler sabırla güzelleşir

Hiç düşündük mü, acaba başımıza gelen sıkıntı ve musibetlerin hikmetleri nelerdir? Bu “davetsiz misafirlerimizi” nasıl karşılamalıyız? Her nimet, aslında bizim için bir imtihandır. Şükürle kurtuluşumuza vesile olabileceği gibi, şükürsüzlükle felaketimize de sebep olabilir. Bu bizim “nimet” ve “külfet”ten güzelce istifademize bağlıdır. Bazen nimet sandığımız hususların, aslında tersi bizim için nimettir. Allah bazen en büyük nimetleri en büyük musibetler içinde saklar. O bela ve musibetleri nimete ulaşmak için köprü yapar. Genellikle nimete nimetle kavuşulmaz. Rahata rahatla erişilmez.


DOÇ. DR. ABDÜLAZİZ HATİP

Sıkıntı ve musibet günahları temizler



İnsan, bu dünyada misafir bir memurdur. Önemli bir görev için buradadır. Sermayesi olan ömür dakikalarıyla ebedî mutluluğu kazanacaktır. Yaptığımız her iyilik bize puan kazandırdığı gibi, gerektiğinde dişimizi sıkarak sabrettiğimiz her sıkıntı da bize derece kazandırır. Peygamberimiz, mü’minin ayağına batan bir dikene varıncaya kadar başına gelen her güçlük ve üzüntünün onun günahlarını temizlemeye vesile olduğunu müjdeler. Sadece şahsına değil, malına ve çoluk çocuğuna gelen bir belanın da Allah’ın huzuruna tertemiz çıkmasına vesile olabileceğini ifade eder. Kulun günahları olup da, sildirecek yeterli sevabı yoksa, üzüntü ve hastalık bu fonksiyonu görür ve onu ahiretin acı ve sıkıntılarından kurtarır. Dünyada geçici bir süre için sıkıntı çekmek, oradaki ebedi sıkıntıdan kurtarabilir. Alimlerimiz, “Eğer dünya musibetleri olmasaydı, ahirete müflis olarak giderdik!” derken bu gerçeğe işaret etmişler. Allah’ı kullara şikayet etmemek, yakınıp sızlanmamak şartıyla geçici hastalık dakikaları bire bin ahiret sevabı kazandırır. Bir dakika hastalık bazen bir gün ibadet hükmüne geçer. Ahirette çok tatlı meyveler verirler.


DOÇ. DR. ABDÜLAZİZ HATİP

Musibetler, kişiyi inançsızlıktan korur


Asıl büyük hastalık inançsızlık, ibadetsizlik musibetidir. Bizi ikaz edip bu gibi dehşetli hastalıklardan kurtarmaya vesile olan maddî dertlerimiz, aslında dert değil dermandır. Allah’ı tanıyan ve ona kulluk edenin dünyası aydınlık ve mutlulukla doludur. Kişi imanın kuvvetine göre bunu hisseder. İmanın verdiği manevi sevinç ve şifa yanında küçük maddi hastalıklar hiç kalır. Dünyanın acıları ahirette nimet olarak kendini gösterecek. Dünyanın tatlı gördüğümüz günahlı birçok sahnesi ise, orada acı birer tablo halinde karşımıza çıkacak. Dünya hizmet ve çalışma yurdudur. Ücret ve mükâfat yeri değildir. Kişinin başına bir sıkıntı geldiğinde soğukkanlılığını kaybetmez, isyan etmez ve Allah’a hamd ederse, alacağı diğer sevapların yanı sıra kendisi için cennette bir köşk inşa edilir. En büyük musibet olan ölüm bile, mü’min için bir rahatlık vesilesidir


DOÇ. DR. ABDÜLAZİZ HATİP

Musibetler, birer sabır sınavıdır


Kişinin değeri göstereceği sabır ölçüsüne bağlıdır. Sabır, imanımızın göstergesidir. Altın ile bakır, elmas ile cam sıkıntı ateşiyle sınama sonucu belli olur. Peygamberimiz, “Şüphesiz, büyük mükâfat büyük belalardadır. Allah bir topluluğu severse onları sıkıntılarla imtihan eder. Rıza gösteren rıza bulur. Hoşnutsuzluk gösteren de hoşnutsuzluk bulur”. Bu gibi durumlarda sabır ve sebat gösteren, “sabırlılar defteri”ne kaydedilir. “Mü’minin durumu hayret vericidir. Her hali hayırdır. Bu ondan başkası için söz konusu değildir. Kendisine bir nimet gelse şükreder, mükâfat alır. Bir hastalık gelse sabreder, yine mükâfat alır. Kısacası, Allah’ın mü’min için her hükmü hayırdır”.
DOÇ. DR. ABDÜLAZİZ HATİP

hastalık ve musibet Allah’a yaklaştırır


Ölüm gerçeğini, dünyanın faniliğini hatırlatıp asıl vatanını düşünmeye sevk eder. Gönlü Rabb’e bağlar. Yapılan işte daha samimi olunmasını sağlar. Büyük bir ibadet olan dua kapısını açar. “Biz insana nimet verdiğimizde o yüz çevirir, başını alır uzaklaşır. Fakat kendisine sıkıntı dokununca bir de bakarsın uzun uzun yalvarır durur!’ (Fussilet, 51) ayeti bu gerçeğe işaret eder. Böyle durumlarda gerçek mü’min, sadece Allah’tan yardım diler, O’na yalvarır.

Şifa için derman aramakla beraber, falcıya, medyuma, üfürükçüye gitmez, mezardan, türbeden medet ummaz. Malını ve servetini, hatta çoluk çocuğunu kaybeden, dil ve kalbi hariç bütün bedenini hastalık kaplayan, buna rağmen halini kimseye şikayet etmeyen, sonunda da şu samimi sözleriyle O’na seslenen Hz. Eyyûb gibi davranır: “Rabb’im, zarar bana dokundu, Sen merhametlilerin en merhametlisisin” (Enbiya, 83). Allah da, vazifesini bitirmiş hastalığını kaldırır ve onu över: “Biz onu sabredici bulduk. Ne iyi kuldu o! Gerçekten Allah’a yönelirdi.” (Sad, 44).


DOÇ. DR. ABDÜLAZİZ HATİP

Gönülde kulluk bilincini uyandırır


hastalık ve musibetler, ruh dünyamızda çeşit çeşit kulluk çiçekleri açtırır. Nice hastalık ve musibet vardır ki kul için bir şok görevi yapar. Fıtratının rayına oturmasını sağlar. Hayatına istikamet kazandırır. Tövbe ile kulluk görevine döndürür. Böyleleri için hastalık bir sıhhat, sağlık ise bir hastalıktır. Nice sağlığı yerinde, güçlü kuvvetli, tuzu kuru insan vardır ki, bu dünyayı tatlı görüp, ahireti unutup gaflete gömülmüş asıl büyük hastalığa tutulmuşlardır. hastalık sayesinde dünyanın faniliğini anlamış, asıl yurdunun özlemi içine girmiş, dinî görevlerini merak edip araştırmaya koyulmuş görünüşte acıdığımız, aslında gıpta edilesi bahtiyar insanlar vardır. Böyleleri için hastalık bir nimet ve rahmettir


DOÇ. DR. ABDÜLAZİZ HATİP

İnsana gerçek tevekkülü kazandırır


Çaresizlik halinde kalbin sadece Allah’a çevrilmesi ve kurtuluşun yalnızca ondan beklenmesidir. Bu beklenti başlı başına büyük ve halis bir ibadettir. Ağır hasta ve musibetzedelerde bu engin tevekkül hali açıkça görülür. Beden dilleriyle adeta şu mesajı verirler: “Ya Rabbi, senden başka sığınılacak kapı kalmadı. Son çare Sensin. Ümit Sendendir.”. Bu samimi iltica, makbul bir dua hükmüne geçer. Öyle zaman olur ki, doktorlar hastadan ümit kesildiğini belirtir o da inancının verdiği moral ve ilhamla samimi olarak Rabb’ine yalvarır. Derken bir anda olmazlar oluverir. Bu güzel duygu büyük bir kerameti gerçekleştirir. Doktorlar bile olanları hayret ve ibretle seyrederler.



DOÇ. DR. ABDÜLAZİZ HATİP

Kötü duygu ve düşünceleri giderir


hastalık ve musibetler insanın kibir, gurur kendini beğenmişlik gibi kötü duygularını giderir. Mütevazı, merhametli ve sevimli kılar. Ömür boyu işleri yolunda gitse, burnu bile kanamasa, aslını ve akıbetini unutup yoldan çıkabilir. hastalık ve musibetlerin verdiği dersle, taştan ve demirden olmadığını, her an dağılmak üzere et ve kemikten ibaret, bin bir türlü ihtiyaç ve noksanlık içinde yuvarlanan aciz bir varlık olduğunu anlar. Kendi başına en ufak bir bakteri ile baş edemediğini, faydasının, zararının, hayatının ölümünün kendi elinde olmadığını kavrar.


DOÇ. DR. ABDÜLAZİZ HATİP

hastalık iyi bir kul olmanın işaretidir


“Yüksek dağların başı dumanlı olur.” “Allah dağına göre kar verir.” sözleri büyük bir gerçeğe işaret ederler. “Allah birinin hayrını dilediğinde ona musibet verir.” hadis-i şerifi de aynı gerçeği dile getirir. Ömür boyu, sıkıntı, hastalık ve musibet görmeyen, burnu bile kanamayan bir insan çoğu zaman olgunlaşmamış, tecrübesiz ve ham insandır. Bu hamlık onun hem dinî hem de dünyevî davranışlarına yansır



DOÇ. DR. ABDÜLAZİZ HATİP

Yapamadığımız iyiliklerimiz aynen yazılır

İnsan genişlikte Allah’ı hatırlamalı ki, Allah da darlık ve sıkıntıda onu gözetsin. ışte hastalık ve musibetin günahları silip temizleme fonksiyonu yanında, bir de engellemesi sonucu yapamadığımız ibadetlerimizin yazılmaya devam etmesine vesiledir. Bir insan, daha önce devam ettiği bir ibadet ve hayırlı işi, hastalık ve musibet yüzünden sürdüremiyorsa bile, sevap ve mükafatı aynen yazılmaya devam eder. Hatta bunama, aklını yitirme gibi aylarca, hatta ömür boyu süren engeller de böyledir. Bir hadis-i şerif, bu gerçeği belirtmiş ve böyle bir durumda Allah’ın, yazıcı meleklere, kendisinin engellediği bu süre içinde daha önce gece veya gündüz yaptığı bütün iyilikleri yazmalarını emrettiğini bildirmiştir


DOÇ. DR. ABDÜLAZİZ HATİP

Sağlığın kıymetini bilmeyi öğretir


Her şey zıddı ile bilinir. Gece olmazsa gündüz, soğuk olmazsa sıcak, kötü olmazsa iyi, açlık olmazsa tokluk, susuzluk olmazsa suyun değeri bilinmez. hastalık da olmazsa sağlığın ne büyük nimet olduğu anlaşılmaz. “Sağlık sağlam insanların başında öyle bir taçtır ki, onu sadece bundan mahrum olanlar görür” sözü ünlüdür.

Kanuni’nin “Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi / Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi” beyti de, dünyada hiçbir servet ve devletin sağlık kadar değerli olmadığını belirtir. Ömür boyu sağlık ve refah içinde yaşayanlar, sahip oldukları nimetin değerini bilemezler. Tıpkı, deryada yüzüp de denizin farkında olamayan balıklar, her ân doya doya havayı teneffüs edip de etrafındaki atmosferi göremeyen insanlar gibi. Bilindiği üzere hangi yerimiz ağrısa vücudumuzun en önemli organının o olduğunu zannederiz. Diş, göz, kulak vs. ağrısı çekenler, ömür boyu sağlık ve afiyet içerisinde istifade ettiğimiz bu cihazlarımızın ne büyük nimet olduğunu daha iyi anlarlar. İşte hastalık ve musibetlerin bir hikmeti de şükrünü gereği gibi yerine getiremediğimiz nimetlerin farkına varmamıza yardımcı olmasıdır. Ayrıca hastalık ve musibetler de derece derecedir. Herkes kendinden daha kötü durumda olanı görünce haline şükreder.


DOÇ. DR. ABDÜLAZİZ HATİP

Sonucu şifa olan acı birer ilaçtır

Her hastalık ve musibet bizim için acı bir ilaç gibidir. Bilelim veya bilmeyelim, dünyamıza ya da ahiretimize yönelik mutlaka bir veya birkaç hikmeti vardır. Yüce Allah, “Ne bilirsiniz belki hoşlanmadığınız bir şey sizin için hayır, hoşunuza giden bir şey de sizin için şerdir. Allah bilir, siz bilmezsiniz!” (Bakara, 216) buyurarak bu gerçeğe işaret eder. Bize düşen, “Hak şerleri hayr eyler; zannetme ki gayr eyler / Mevla görelim neyler; Neylerse güzel eyler” diyerek isyandan kaçınmak, tatlı neticeyi, musibet karlarının altında açacak sevimli bahar çiçeklerini beklemektir.




DOÇ. DR. ABDÜLAZİZ HATİP

Daha büyük bir musibete perdedir

Meselâ humma gibi ateşli bazı hastalıklar vücutta bazı kimyevî reaksiyonlar oluşturup bazı zararlı maddelerin çözülüp atılması, ya da savunma sistemimizde görevli bazı antikorların imal edilmesi fonksiyonunu görür. Nitekim, humma hastalığına lanet eden bir kadına Peygamberimiz (sas), böyle yapmamasını, çünkü körüğün demirdeki pası giderdiği gibi, bu hastalığın da insanoğlunun hatalarını giderdiğini belirtmiştir. Yine, hadislerde bir günlük humma hastalığından gelen sıkıntının bir yıllık günaha kefaret olduğu ifade edilmiştir.




DOÇ. DR. ABDÜLAZİZ HATİP

İlâhî birer ikazdır


hastalık ve musibetlerin bir hikmeti de, birer ilâhî ikaz olması, insanı korkuyla uyandırması ve Allah’ın yoluna yöneltmesidir. Mümin, hastalığın hikmetini bildiği için ondan gerekli ders ve ibreti çıkarır. İnançsız kimse ise, niçin hastalandığını nasıl iyileştiğini ibretle düşünmez. Hadis, böylelerini sahibi tarafından niçin bağlandığını ve bağının niçin çözüldüğünü bilmeyen deveye benzetmiştir. Şu halde hastalık bizim için emin bir nasihatçi, merhametli bir mürşittir. Bu açıdan ona minnettar olmalıyız. Ancak çekilmesi zor bir hal aldığında sabır için Allah’a dua etmeliyiz




DOÇ. DR. ABDÜLAZİZ HATİP

Gerçek ömrümüz, sadece içinde bulunduğumuz ândır

Birçok hastalığın temelinde psikolojik nedenler yatar. Yersiz korku ve endişeler sebep olur. Oysa, hastalıkların sebep ve hikmetleri düşünüldüğünde hastalığın o kadar da korkulacak, dehşete kapılacak bir şey olmadığı anlaşılır. Bunun yanı sıra ömrümüzü bulunduğumuz an bilmeliyiz. Günler öncesinden çektiğimiz acı ve sıkıntılara ileride yaşayacaklarımızı da katıp birlikte düşünerek yükümüzü artırmamalıyız. Bir dakika öncesinin bile elemi ile birlikte geçip gittiği, sevabını bıraktığını, bir dakika sonrasının ise henüz gelmediğini, gelmediği için de şimdiden düşünüp feryat etmenin anlamsız olduğunu düşünmeliyiz.



DOÇ. DR. ABDÜLAZİZ HATİP

Kainat O’nun (cc) esmâ aynasıdır


Rabbimiz güzel isimlerine bizi değişik yönlerden ayna yapar. Bundan şikayet etmeye hakkımız yoktur. Açlık duygusu vererek ardından türlü rızklarla bizi besleyip; Rezzak ismini tanıttığı gibi, hastalık ve dert vererek ardından şifaya kavuşturup da, şafi ismine bizi ayna yapıyor. Eğer perde açılsa ve biz: hastalık ve musibetlerin hikmetlerini görebilsek, ürküp nefret ettiğimiz dertlerimizi sevecek ve bundan dolayı Rabbimize şükredeceğiz. Sonu ölüm de olsa, mü’min için korkulacak bir şey değildir. hastalıktan korkulması, bazen ölümle sonuçlandığı içindir. Oysa, ölüm mü’min için asla korkulacak bir şey değildir. O bizim için bir anne rahmini andıran bu dünyadan ahiret alemine ikinci bir doğuştur. Hayat memuriyet ve askerliğinden bir terhis ve paydostur. Çalışmalarımızın ücretini almaya gidiştir. Milyonlarca akraba ve dostlarımıza kavuşmadır vs. Şu halde “Ucunda ölüm yok ya!” sözü yerine bütün bu manalarını düşünüp “Ucunda ölüm var ya” diyerek hastalığı adeta sevmeliyiz. Ölümün, asıl bizi hazırlıksız yakalamasından endişe etmeliyiz.




DOÇ. DR. ABDÜLAZİZ HATİP


Engelliler Köşesi

MollaCami.Com