Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim
Tekebbürün Yeni Adı; Mealcilik
YENİ NESİL MÜTEKEBBİRLER: MEALCİ TAYFASI | Siyaset Mektebi
âAndolsun ki Allahâın Resulünde, sizin için uyulacak en güzel bir örnek var, o, size en güzel bir numune ve Allahâtan mükafat umana ve ahiret gününde mükafat umana ve Allahâı çok çok anana da en güzel bir örnektir o.â(Ahzap 21)
Kurâanı gönderenin, kendisinde âuyulacak güzel bir örnekâ olduğunu belirttiği Resululllahâa (s.a.a.) karşı, çoğu zaman edep sınırlarını da aşan bir tavır takınan mealci tayfası, kendi akıllarıyla idrak ettiklerini sandıkları Kurâanın hilafına olarak, Resulullahâı (s.a.a.) değil örnek alınacak bir önder, neredeyse varlığı ile yokluğu arasında (haşa) pek de bir fark bulunmayan bir şahıs olarak telakki etmekte ve bu sapmalarını güya akla uymayan rivayetleri bahane ederek savunmaktadırlar. Yazımızın ileriki bölümlerinde de değineceğimiz gibi, kibri azık edinmiş olan bu güruh, aslında yaşadıkları aşağılık kompleksini telafi etmek için farklı görünme sevdalısı olarak yola koyulmuş ve o kadar farklılaşmışlardır ki, ümmet hariç her gruba ayak uydurur hale gelmişlerdir.
Bunlar aklı kutsamayı marifet bilip, putlaştırdıkları akıllarının ardına sakladıkları enaniyetleri ile Kurâanâa yaklaştıkları için, müminlerin imanını arttırması gereken Kurâan ayetleri bunların sapmalarına vesile olmuştur. Ayetlere sadece zahiri manalarına bakarak yaklaşan bu tipler, ayetleri tek boyutlu hale getirip, güya değerini ortaya koymak istedikleri Kurâanı değersizleştirmekte, tüm çağlara hitap etmesi gereken ve kendisinde yaş ve kuru ne varsa her şeyin bildirildiği kitabımızı zahire hapsetmektedirler. Tıpkı materyalist mantığın maddeden başka herhangi bir gerçeği kabullenmemesi gibi bunlar da, zahirden başka bir boyutu inkar etmekte, akıllarının (!) sınırlarını aşan ayetleri ise ilginç tevillerle güya mantıklı hale getirip okuduklarından ve anlayabildiklerinden başka herhangi bir ihtimali red etmektedirler.
Mesela miraç hadisesini bizatihi Kurâan da geçmediği için kabullenmeyen mealciler, fil suresindeki ebabil kuşlarını ve siccil taşlarını da akıllarına yatmadığı için pozitivist bir yaklaşımla örneğin çiçek hastalığı olarak tevil etmekte ve Ebrehe ordusunun, ebabil kuşlarından atılan taşlardan değil de çiçek hastalığından dolayı helak olduğunu beyan edebilmektedirler. Bu anlamda Allahâın (c.c.) yapabileceklerine de aslında sınır koyup, böyle bir mucizeyi adeta Allahâa (c.c.) yakıştıramamaktadırlar. Dünyayı tam olarak idrak edemedikleri için, dini de dünyevi bakış açısıyla idrak etmeye çalışan bu güruh, kendi akılları ile çizdikleri dairenin dışına çıkan hiçbir yoruma tölerans göstermemektedirler.
İşte bu yüzden, Resulullah (s.a.a.) ile adı konulmamış bir savaşın içine giren mealci tayfası, Kurâanâı anlamak için rivayetlere ihtiyaç duyulmadığını, Kurâanın, her aklın alabileceği hakikatlerden oluştuğunu, rivayetlerde akılla çelişen bir çok durum bulunduğunu belirterek aslında Resulullahâın (s.a.a.) değerini yok etmeye ve onu getirdiği ve tebliğ ettiği dinden soyutlamaya çalışmaktadırlar. Böyleleri ile muhatap olduğumuz dönemlerde, bu tür tavırlara çok fazla rastlamış ve hatta Resulullahâa (s.a.a.) haşa âpostacıâ diyenlerinin olduğunu da duymuştuk. En ılımlılarının âMuhammed Allahâın bir numaralı kuludurâ sözüyle edepsizliğini dışa vurduğu bu tayfanın, kuru aklın esaretine girmiş şahsiyetlerinde, gerçek edep ve ahlak namına kırıntı dahi kalmamaktadır ve âbenim aklım yeterâ diyenlerin nefisleri, bunların akıllarına gem vurup istediği yöne doğru onları sürüklemektedir.
âKendi heva ve hevesinden konuşmayacağıâ(Necm 3) ayetle sabit olan Resulullahâa (s.a.a.) isyan etmek için, hadisleri eleştiren ve uydurmaların ve israiliyatın çokluğuna değinen mealci tayfasının en hayret edilecek özelliklerinden biri, 23 yıllık risaleti boyunca Resulullahâın (s.a.a) hiç konuşmadığını veya bu konuşmaların hiçbirinin bize ulaşmadığını zannetmeleridir. Bize ulaşmış olanlar ise tümden uydurmadır diyerek bütün İslam tarihini ve İslami ilimleri bir çırpıda yok eden bu mantığın sahipleri, hiçbir sözünün bizlere ulaşmayacağı bir peygamberin heva ve hevesten konuşmayacağını, ona uymamızın gerekliliğini bize bildiren Allahâın (c.c.) bunu niye yaptığını ise açıklamamakta, sorduğumuz zaman ise bu ayetlerin müşriklere yönelik olduğunu beyan etmektedirler. Bu sözlere göre Kurâanın Resulullahâı (s.a.a.) öven ayetlerinin, eğer müşrik değilsek, bizim için değerinin olmaması gerekmektedir.
âKim Resûlâe itaat ederse, gerçekte Allahâa itaat etmiş olur.â(Nisa 80) ayetiyle kendisine itaatin Allahâa (c.c.) itaatin ön şartı olduğu belirtilen Resulullahâı (s.a.a.) görmezden gelip, bütün sözlerini topyekün inkar eden bu güruhun kime itaat ettiğinin hakikaten sorgulanması gerekir. Pire için yorgan yakma kolaylığına kaçan âaklın kullarıâ, ümmete yol gösteren hadisleri ve rivayetleri inkar ederek, ümmeti köksüz ve rehbersiz bırakmayı ilke edinmişlerdir çünkü. Bu meyanda özellikle mezheplere karşı olabildiğince düşman olan ve mezheplerin bölünmeye sebep olduğunu iddia eden bu tipler, herkesin kendi aklınca Kurâanı anlamasının yeterli olacağı ve Kurâanda birleşilebileceği gibi süslü sözlerle aslında kendileriyle müthiş bir şekilde çelişmektedirler. Zira var olan 3-5 mezhebe karşı çıkan bu tiplerin mantığına uyulursa 1,5 milyar mezhep çıkacak ve herkes anladığı kadarıyla kendi mezhebini kurmuş olacaktır. Mevcut mezhepler arasında vahdeti sağlamayı engelleyen şeytan ve dostları ise o gün bayram edeceklerdir.
Kurâan bize yeter diyen bu tayfaya, bugün neden yetmediğini sorduğumuzda ısrarla her şeyin Kurâanda mevcut olduğunu ve Kurâanı anlamak için ayrıca hadislere veya bunca yıllık İslami birikime ihtiyaç duyulmadığını belirtmekteler. Bu yüzden İmam Mehdi (a.f.) vb. haberlere inanmamakta direnip, bu haberlerin Kurâan da bulunmadığını söylemekteler. âSalih kulların hakimiyetinin müjdesi olanâ ayetleri beyan ettiğimizde, illaki ismin neden geçmediğini sormaktalar bize. Ama örneğin namazı neye göre ve nasıl kıldıklarını sorduğumuzda ise (malum namazın kılınış biçimi Kurâanâda geçmez) örflerden geleneklerden bahsedip, babalarının kıldığı gibi kıldıklarını açıktan ifade etmekteler. Babalarının bunu nereden öğrendiğini sorduğumuzda ise laf cambazlığı yapmaya ve konuyu saptırmaya uğraşmaktalar. Oysa iman ettiklerini iddia ettikleri Kurâan âNe zaman onlara: âAllahâın indirdiklerine uyunâ denilse, onlar: âHayır, biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye (geleneğe) uyarızâ derler. (Peki) Ya atalarının aklı bir şeye ermez ve doğru yolu da bulamamış idiyseler?â(Bakara 170) ayeti ile bu mantığı çoktan çürütmüştür ama gelin görün ki bu Kurâan aşıkları(!) bu ayetten habersizdir.
Resulullahâtan (s.a.a.) ehl-i beytten (a.s.) ve tüm mezheplerden, alimlerden beri olarak Kurâanâı anladıklarını iddia eden bu âaklı evvellerâ, konuştukça hoca dedikleri kişilerden örnekler vermeye ve onların kitaplarını tavsiye etmeye başlamaktadırlar. Bir çelişki de burada ortaya çıkmakta ve Resulullahâa (s.a.a.) veya diğer alimlere uymayacaksak, bahsettikleri yeni yetme âakıl hocalarınaâ neden uyacağımızı açıklamakta zorluk çekmektedirler. Neticede onların akıllarına karşılık bizim de aklımız var ve bize bu aklı, hiçbir yardım almadan kullanmayı onlar tavsiye etmekteler. İllaki yardım gerekiyorsa Resulullah (s.a.a.) ve ehli beyt (a.s.) bütün sözleri ile yardımımıza koşmakta zaten. Bahsi geçen hocaları değerli kılan nedir? diye merak etmekteyiz.
Yazının bu bölümünde siyasetmektebinin genel çizgisiyle ilgili değilmiş gibi görünen bu konuyu neden gündeme aldığımızı belirtmekte fayda var diye düşünüyoruz. Çünkü bu tür sapmaların desteklendiği ve organize edildiği merkezlerin, süfyanilerle içli dışlı olduğunu ve süfyanilerin ekmeğine yağ sürmekte olduklarını düşünmekteyiz. Ümmetin asıl düşmanlarına yönelik ciddi bir eleştiri getirmeyen ve hatta süfyanilerin sistemi içine girmeyi, oy kullanmayı neredeyse dini bir zorunluluk gibi gören bu fikirlerin önderlerinin, bütün İslami birikime hiçbir dayanağı olmayan fikirlerle saldırmalarını manidar bulmaktayız. Ümmetin hiçbir yarasına merhem olmaya çalışmazken ümmeti köksüz bırakmak için uğraşanların dostu ümmet olamaz bize göre. İslamı başka fikirlere payanda edenlerin bir zulme güya âantiâ sıfatıyla karşı çıkıp, başka bir sapkınlığa göz kırparcasına İslamâı yorumlaması ve zulüm sistemlerinin köküne yönelik tutarlı bir eleştiri geliştirmemesi, üzerinde âakıl yürütmeyiâ gerektiren bir durumdur. Hele hele süfyanilerin iktidarında bu tiplerin reklamının ve pazarlamasının yapılmasının ise nifağa alışmamış mideleri bulandırması gerekir.
Ayrıca ilk günden itibaren bütün yazılarımızda vurguladığımız gibi asrımızın güneşi İslam İnkılabımıza yönelik, düşmanca tavır takınanların veya dost ta olmayanların hizmet ettikleri mihraklar büyük şeytan ve siyonizmdir bize göre. Hak batıl savaşında safını doğru seçemeyip batıla hizmet edenlerin âakıllarınaâ güvenmek ahmaklık olacaktır. İslam inkılabı bizim için turnosol kağıdıdır ve bugüne kadar en radikalinden en ılımlısına, hangi hareketi İslam İnkılabına göre değerlendirdiysek hep doğru sonucu almışızdır. Zira körler görmese de Mehdi İnkılabıdır tabîi olduğumuz. Ve vahdet, şiisiyle sünnisiyle İnkılabın ve velayet makamının etrafında gerçekleşebilecektir. Bugün bu durum daha iyi anlaşılmakta ve direniş cephesinin şii sünni bütün müslümanları ve hatta vicdan ehli diğer dinlerin mensupları bu hakikati haykırmaktadır. Bu yüzden, büyük şeytanın dostları olan süfyaniler tarafından piyasaya sürülen ve ümmeti birbirinden koparıp bir daha bir araya gelmesini engellemeye çalışan, köksüzlüğün ve mezhepsizliğin mezhebi olan bu kuru aklın ürünü fikre karşı dikkatli olmak ve Resulullahâa (s.a.a.) dahi uyma gereği duymayacak kadar mütekebbir olanların, risaletten bağımsız olarak sunduğu dinin İslam olmadığını bilmek gerekir.
Alıntıdır. Kaynak: YENİ NESİL MÜTEKEBBİRLER : MEALCİ TAYFASI | Siyaset Mektebi