Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Kayıp Kur’ân Meâli Yayınlandı





Mehmed Âkif Ersoy’un Mısır’da yazdığı, fakat bazı endişeleri dolayısıyla yayınlamaktan vazgeçerek, vefatından sonra yakılmasını vasiyet ettiği Kur’ân Meâli’nin üçte birlik kısmı gün yüzüne çıktı.

Âkif’in kayıp Kur’ân meâli yayınlandı

İSTİKLÂL Marşımızın yazarı, Safahat şairi Mehmed Âkif Ersoy’un, Türkiye Diyanet İşleri Riyaseti tarafından kendisine havale olunan Kur’ân Meâli’ni bitirdikten sonra, bazı endişeler dolayısıyla yayınlamaktan vazgeçtiği ve eserin yakıldığı biliniyordu. Ancak tercümenin latinize edilerek daktiloya çekilen yaklaşık üçte birlik bölümü bulunarak Mahya Yayıncılık tarafından yayınlandı.


EMANETİ MİLLETİME TEVDİ EDİYORUM

Önceki gün Fatih Sultan Mehmed Vakıf Üniversitesi Medeniyetler İttifakı Enstitüsü konferans salonunda, Mehmet Âkif Ersoy’un Kur’ân Meâli’nin gün yüzüne çıkan üçte birlik bölümünün tanıtım toplantısı yapıldı. Toplantıda, meâlin üçte birlik bölümünü 25 yıldır hassasiyetle sakladığını ifade eden Prof. Dr. Recep Şentürk, Âkif’in meâlini nasıl bulduğunu heyecanla anlattı.
“Bugün tarihî bir gündür. Bugün uzun yıllardır üzerimde taşıdığım bir emaneti milletime tevdî ettiğim gündür. Bunun için Allah’a şükrediyorum” diyen Şentürk, “Meâlin çok trajik, acılarla, endişelerle, korkularla dolu bir tarihi var ve biz bu tarihi inşaallah burada kısmen de olsa mutlu bir sona getirmeye çalışacağız. Yakıldığı, yok olduğu düşünülen ve kendisinden ümit kesilen bir hazine bugün gün ışığına çıkıyor. Tarih tashih edilecek ve yeniden yazılacak. Bizler de bunun şahidi olmaktayız. Meâl tamamen kaybolmamıştır. 3’te birlik kısmı elimizdedir. Bundan sonra da kaybolmayacaktır. Yaklaşık çeyrek asırdır ağırlığını taşıdığım bir yükü, milletime tevdi etmiş oluyorum. Bu yükten kurtuluyorum” dedi.


ÂKİFâ€™İ ENDİŞEYE SEVK EDEN ŞARTLAR İNŞAALLAH ORTADAN KALKTI

Taşıdığı emaneti endişeler ve korkularla muhafaza etmeye çalıştığını aktaran Şentürk, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Âkif’in endişelerini, belki onun kadar olmasa bile, kısmen ben de yaşadım. Arkadaşlarım, benim bu konuda neden bu kadar ketum olduğumu soruyorlar. Çünkü ben bunu Âkif’in emaneti olarak, diğer taraftan da milletin emaneti olarak değerlendirdim ve Âkif’in vasiyetine aykırı olacak herhangi bir durumun olmaması için elimden gelen gayreti göstermeye çalıştım. Ancak inşaallah Âkif’i endişeye sevk eden o şartlar artık ortadan kalkmıştır.”

Mehmet Âkif’in yakın arkadaşı Yozgatlı İhsan Efendi’nin öğrencisi Mustafa Runyun’un vefatında, oğlu Ali Yahya’yı 1988 yılında Erenköy’deki evinde ziyaret ettiğini ve kütüphanede teksir kâğıtlarına daktilo ile yazılmış sayfaların yer aldığı dosyayı gördüğünü kaydeden Şentürk, “Bunların ne olduğunu Ali Yahya beye sordum. Ali Yahya Bey bana bunun Âkif’in Kur’ân tercümesi olduğunu söyledi. Bu dosyayı isteyip örneğini aldım. Yıllar boyunca bu metni çeşitli endişelerle hiç kimseyle paylaşmadan muhafaza ettim. Ancak bir vesileyle bu sırrımı paylaştığım Asım Cüneyd Köksal kardeşimin teşvik ve ısrarı yayımlama konusunu gündemimize almamıza sebep oldu. Başta Hayreddin Karaman olmak üzere hocalarımızla yaptığımız istişareler, hac ve umre esnasında yaptığımız istihareler neticesinde, benim için gerçekten zor olan yayınlama kararı kesinleşmiş oldu” dedi.


ÂKİF NEDEN ENDİŞE ETMİŞTİ?

TBMM’de 1925 yılında alınan bir kararla Kur’ân-ı Kerim’in tercüme edilmesine karar verilmiş ve bunun için Diyanet İşleri Riyaseti’ne bir tahsisat ayrılmıştı. Kur’ân’ı tercüme etme görevi de, en güzel tercümeyi onun yapacağı düşünülerek Mehmed Âkif Ersoy’a havale edilmişti. Âkif bu çalışmayı önce kabul etmek istememiş, fakat yakın çevresince ikna edilerek Ekim 1925 tarihinde “Kur′ân meâlini” yazma işini üstlenmişti. Âkif çalışmaya 1926 yılında Mısır’da başlamış ve 1928 yılında ilk şeklini tamamlamıştı. Bundan sonra dört yıl boyunca üzerini çalışarak metni gözden geçirmiş ve 1932 yılında da son şeklini vermişti. Bu sıralarda Türkiye’deki camilerde namaz kılınırken Kur’ân’ın aslı yerine tercümesinin okunacağı şayiâları kulağına gelince, yaptığı tercümenin bu amaçla kullanılacağından endişelenmiş; yaptığı tercümeyi teslim etmekten vazgeçerek sözleşmeyi feshetmişti. Bunu bizzat kendisinin şu şekilde ifade ettiği söylenir: “Tercüme güzel oldu, hatta umduğumdan daha iyi. Lâkin onu verirsem, namazda okutmaya kalkacaklar. Ben o vakit Allah’ımın huzuruna çıkamam ve Peygamberimin yüzüne bakamam.”


MEÂLİN ORİJİNAL NÜSHASI YAKILMIŞTI

Mehmet Âkif’in, 1936 yılında Türkiye’ye dönerken, Mısır’daki yakın arkadaşı Yozgatlı Mehmet İhsan Efendi’ye, “Ben sağ olur da gelirsem, noksanlarımı ikmal eder, ondan sonra basarız. Şayet ölür de gelemezsem bunu yakarsın” diyerek, defterlerini teslim ettiği biliniyor. Mehmet İhsan Efendi ise Mehmet Âkif’in vefatına karşın, sağlığında yakmaya kıyamadı. İhsan Efendi, 1961 yılında ölüm döşeğindeyken oğlu Ekmeleddin’e çalışma odasındaki çekmeceyi gösterip içindekini yakmasını vasiyet etti. Kısa bir süre önce 27 Mayıs İhtilâlinin de vuku bulması dolayısıyla nüshalar yakıldı. Ancak İhsan Efendi’nin Mısır’da sohbetlerine katılan Mustafa Runyun tarafından muhafaza edilen meâlin Fatiha Sûresinden Tevbe suresine kadar olan, teksir kâğıtlarına daktilo ile Latin harfleriyle yazılmış haldeki nüshası, yıllar sonra Prof. Dr. Recep Şentürk’ün eline geçerek, bugün yayınlanmış oldu.


ÂKİF’İN ENDİŞESİNİ, BEDİÜZZAMAN NASIL İFADE EDİYORDU?


Türkıye’de din aleyhindeki uygulamalar dolayısıyla, Âkif’in Mısır’da yazdığı Kur’ân Meali’ni Türkiye Diyanet İşleri Reisliği’ne göndermek istememesiyle ilgili endişesi; Bediüzzaman Said Nursî’nin aynı yıllarda Risale-i Nur eserlerinde ifade ettiği bir tesbitle daha iyi anlaşılıyor. Bediüzzaman, şöyle demişti:
â€œİşittim ki, en dehşetli ve muannid bir zındık, Kur’ân’a karşı sû-i kastını, tercümesiyle yapmaya başlamış. Ve demiş ki: ‘Kur’ân tercüme edilsin, tâ ne mal olduğu bilinsin’ Yani, lüzumsuz tekrarâtı herkes görsün ve tercümesi onun yerinde okunsun diye dehşetli bir plân çevirmiş.

Fakat Risâle-i Nur’un cerh edilmez hüccetleri katî ispat etmiş ki, Kur’ân’ın hakîki tercümesi kàbil değil. Ve lisân-ı nahvî olan lisân-ı Arabî yerinde Kur’ân’ın meziyetlerini ve nüktelerini başka lisân muhâfaza edemez. Ve herbir harfi on adetten bine kadar sevap veren kelimât-ı Kur’âniyenin mu’cizâne ve cemiyetli tâbirlerinin yerinde beşerin âdi ve cüz’î tercümeleri tutamaz, onun yerinde câmilerde okunmaz, diye Risâle-i Nur her tarafta intişârıyla o dehşetli plânı akîm bıraktı.” (Sözler, s. 425)


İSMAİL TEZER-İSTANBUL

hımm.. endişe devam ediyor aslında..

bu sefer ibadetlerde değil itikatta bir endişe var

İyi olmuş yıllardır akifin itikadı konusunda devam eden tereddütler aydınlanır. Kim ak kim kara anlaşılır. Özellikle Bakara ve Al-i imran surelerinin bulunması da önemli. Malum meseleler sebebiyle. Aciz kardeşim haklı ibadetteki kusurun telafisi vardır ama itikattaki bozukluk öyle değil.


Güncel Haberler

MollaCami.Com