Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Kendimize yardım edelim!

Maddî-mânevî cephemizin beyin/sinir programı dilini; yâni rûh, duygu, his, lâtifeler ve bedenimizi tanıyor muyuz acaba?


Kâinattaki enerji boyutlarıyla bedenimizdeki simetrileri arasında var olan irtibatları tesbit edip; kullanma ve yönlendirmenin püf noktalarını; fizik/metafiziğin (gaybın) cazibeli labirentlerindeki saklı sırları ne zaman keşfedeceğiz?
Maddî işlerimizde “yardımlaşma-imece-ortaklık-şirketleşmeye” gittiğimiz gibi; mânevî meselelerde de sinerji ve empatiyi sağlayabiliriz.

Bırakalım rûhlarımız, düşüncelerimiz kendi boyutlarında buluşsun. Onları nefsimizin ve menfî/olumsuz duygularımızın labirentlerinde hapsetmeyelim. Kalpten kalbe yol varsa; beyinden beyine, vicdandan vicdana, duygudan duyguya da empatik ve telepatik yollar muhakkak vardır.

Bu yolları ümid, aşk, şevk ve araştırma meyli ile aydınlatmalıyız. Şâyet,
-Sayısız his ve lâtifelerimizin kanallarını açık tutabilir;
-Büyük nümûnemiz kâinattaki simetrileriyle buluşturabilirsek ‘çok yüksek voltajlı bir enerji (!)’ elde etmemiz işten bile değildir.
Kimbilir, gayb veya ruhsuz tabiriyle metafizik âlemi, hemen yanı başımızda... Elimizi uzatırsak (yüksek duygu ve düşencelerimizi) yakalayıvereceğiz!


Kesin olarak şunu bilmeliyiz: Biz, kendimize yardım etmezsek başkası hiç etmez veya edemez! Bunu içe bakış metoduyla anlayabiliriz. Şöyle düşünelim:
Maddî-mânevî bir çıkarımız olmadan veya bize müracaat edilmeden; durup dururken kimin işini ölesiye takip ediyor; yırtınırcasına kovalıyoruz? Başkaları da bizim için aynı şeyi düşünmez mi?


Şu halde, önce kendimizi anlamaya, kimliğimizi bulmaya çalışarak kendimize yardım etmeliyiz! Acaba, duygularımızı “imân ve düşünceyle” yâni “kalb ve beynimizle” nasıl harekete geçirebilir, kontrol edebilir, direnç güçlerini yükseltebilir, yönlendirebilir ve olağanüstü işler başarabiliriz?


20. yüzyılda maddeyi bütün boyutlarıyla incelediği; zenginliğin ve teknolojinin zirvesine tırmandığı halde insanlık bunalımdan bunalıma sürüklendi.

Ruhunu kurtarmak için 21. asrın içinde manaya hız verdi. Bunların asıl kaynağı; İslâm tarihi boyunca da uygulaması bizde. Öyle ise bu gelişmelere bigâne kalamayız. Seyirci rolü de tatmin edici olmasa gerek. Artık manayı, ruh ve duygularımızı keşfetmenin zamanı gelmedi mi?
“İrâde ve düşünme” melekesiyle donatılmışız. Bu özelliklerimizle duruşumuzu anlamlandırmak isteriz. Öte yandan, maddî kalıplar içine sığmayan, buna razı olmayan bir yapıdayız.

Rûh ve bedenimizde potansiyel olarak bulunan enerji türleri, maddî boyutları aşıp mânâ âlemlerine, rûh dünyasının derinliklerine dalacak kadar güçlüdür.

Her şeyin merkezinde “insan” ve “birey” olarak biz varız.
Allah, kâinatı insan için yaratmış ve her şeyi O'nun emrine vermiştir. Biz de ferdi merkeze yerleştirir, kendimizi, rûhumuzu, duygularımızı; madde-mânâ, rûh-beden birlikteliğini, insan-kâinat münasebetlerini okuyabilirsek mutluluğu yakalayabiliriz.


Ali FERŞADOĞLU / Yeni Asya Gazetesi




Yazarlardan

MollaCami.Com