Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Dil Üstünde Kaydırmaca

Büyük bir alışveriş merkezinin asansöründe iki genç kız konuşuyordu. Biri ötekine dedi ki: “Bu akşam eventler ve supper partileri var.”

Önce, “Bu akşam Levent’lere gideceğiz, süper olacak” falan gibi bir şey söylediğini sandım ama anladım ki genç kızımız gerçekten böyle konuşuyor. Event ve supper diyor.

Giyimleri, halleri, tavırları pek de öyle bol paralı, yabancı okullarda okumuş bir hava yansıtmıyordu. Daha çok, küçük işlerde çalışan kızlara benziyorlardı. Bir iş çıkışı kendilerini “ event”lere , supper partilerine atmak için planlar yapıyorlardı.

Onları suçlamadım elbette, anlamaya çalıştım.

O yaştaki gençlerin sıkıntılarını, toplumda kendilerine yer bulma çabalarını, bekledikleri aşkı bulma özlemlerini düşündüm.

İstanbul’da bu dil geçerli olduğu için onlar da sürüden kopmamaya çalışıyor, kullandıkları yabancı kelimelerle bir statü sahibi olmaya uğraşıyorlardı.


***


Dil değişiyordu elbette. Bizim gençliğimizde de değişmişti.

Yeni yetmeliğimde “Kafam bozuk” sözünü ilk kez kullandığımda babamın gösterdiği tepkiyi hiç unutmuyorum.

“Ne demek bu oğlum?” diye sormuştu. “Kafa saat mi ki bozulsun? Yanlış bir kullanım.”

Ama biz bu yanlış deyimleri kullanmaya devam ettik. Çünkü bize ait ayrı bir dilin oluşması; daha yaşlı kuşaklardan ayrışmamızı ve bu dünyaya damga vurmaya hazır hale geldiğimizi vurguluyor, bir tatmin duygusu veriyordu.


***


Bugünün gençleri de böyle bir duygu içindeler sanıyorum.

Bir şeyin sahtesine “çakma” diyorlar, yakın dosta “kanka.”

“Ne oluyoruz abi falan oldum” diye konuşuyorlar.

Bir şeyleri reset ediyorlar, reboot ediyorlar, chat yapıyorlar, SMS gönderiyorlar, facebook’a giriyorlar, google’da search, internette surf yapıyorlar, skype kullanıyorlar, in ve out olan trendleri takip ediyorlar, copy/paste yöntemini kullanıyorlar, post-modern takılıyorlar, cool görünüyorlar, shopping center’lardaki sale dönemini bekliyorlar.


***


Oysa her sözcük kendi dilinde, kendi kültüründe bir anlam ifade ediyor.

Ünlü bir boğa örneği geliyor aklıma.

İngilizce’deki “bull” çayırlarda geviş getiren bir hayvanı, İspanyolca’daki “toro” kelimesi ise kan, ihtiras, aşk ve gözyaşını akla getiriyor.

Aynı hayvandan söz edilmesine rağmen, dilin kelimelere yüklediği anlam, her şeyi değiştiriyor.

Bizde de durum böyle.

Çocuklarımız Amerikanca konuştukları zaman Amerikalıya dönüşmüyor, bu dilden bazı kelimeleri ödünç alan Türk gençleri oluyorlar.


***


İhan Mimaroğlu, çok kullanılan bir Amerikan diyalogunu Türkçe’ye çevirmişti.

“What’s up man?”

“Cool man cool!”

Çevirisi şöyle oluyordu:

“Yukarıda ne var adam?”

“Serin adam serin!”

Sizce bunun Türkçe’de bir manası var mı?


***


Neyse bu kış gününde biz de ayağımızı sıcak tutalım başımızı serin.

Ve de düşünmeyelim derin.


Zülfü LİVANELİ / Vatan

güncel bir konu
yazari sevmesemde yazi icerigi güzel

eger bir milletin cökertilmesi isteniyorsa
önce dilini sonra dinini tahrip etmeniz yeterli

Ne kadar bazen komigimize de gitse, cok üzünülecek mesele!

Gölge kardeshin de tespit ettigi gibi, bunlar insanimiza bilincli olarak ashilanan
degishiklikler. Benzerleri oldukca fazla. MEVLÀ uzanan ellerden, üzerimizde oynanan oyunlardan korusun.. Ellerine saglik fatihan.

Dil üstünde kaydırmaca var evet. Ancak;

İhan Mimaroğlu, çok kullanılan bir Amerikan diyalogunu Türkçe’ye çevirmişti.

“What’s up man?”

“Cool man cool!”

Çevirisi şöyle oluyordu:

“Yukarıda ne var adam?”

“Serin adam serin!”

Sizce bunun Türkçe’de bir manası var mı?


Çevirisi doğru değil. Birebir çeviriler her zaman doğru olmaz tıpkı bu örnekteki gibi.

"Naber adamım/dostum/kanka?"

"Çok iyiyim adamım/dostum/kanka!"

Çevirisi işte budur.


Türkçe Dil Bilgisi ve Diğer Diller ile İlgili Çalışmalar

MollaCami.Com