Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


REDD-İ REVÂFID / İmam-ı Rabbani'nin Şiilere yazdığı Reddiye

REDD-İ REVÂFID / İmam-ı Rabbani'nin Şiilere yazdığı Reddiye

...Bugünlerde bir risale gördüm. Bu risale, Şiiler Meşhed şehrini muhasara ederken Mâverâ’ünnehr âlimlerine (Mâverâ’ünnehr alimleri, ehl-i sünnet alimleridir) Şiiler tarafından cevap olarak yazılmış.
Mâverâ’ünnehr alimleri daha önce Ashab-ı Kirâm’ı kötüleyenlerin kâfir olduğunu yazmışlardı. Onlara cevaben Şiilerin yazdığı risaleyi okuyunca; Şiilerin ancak ahmakların inanacağı ön sözlerle üç halifeye kâfir dediklerini, Âişe-i Sıddîka’yı r.a. kötülediklerini gördüm.

Yakınımızda bulunan talebeden zavallı birkaçının bu risaleyi okuyarak övündüklerini ve hükümet adamlarına hatta sultanlara gönderdiklerini işittim.
Konuşmalarımda ve derslerimde o bozuk yazılara akla ve ilme dayanarak cevap vermekte, onların yanıldıklarına doğru yoldan ayrıldıklarına herkesi inandırmakta isem de, Müslümanlık gayretim ve şu hadis-i şerifteki, “
Fitneler, bid’atlar meydana çıkıp ashabıma dil uzatıldığı zaman doğruyu bilen bildiğini herkese bildirsin. Eğer bildirmezse, Allah-ü teâlâ’nın ve meleklerin ve bütün insanların laneti, onun üzerine olsun! Allah-ü teâlâ, bu âlimin ne farzlarını, ne de nafile ibadetlerini hiç kabul etmez.” emri, bu konuşmalarımı kafi göstermedi. (Şiilere yönelik daha önceki ilmî çalışmalarımı yeterli görmedim.)

Ciğerlerimin yanmasına su serpemedim. İçimin sızlamasını durduramadım. Onların maksatları yazılmadıkça, beklediğim faydanın hasıl olamayacağını acizane düşündüm. Her ihtiyaçlının yalvardığı, iyiliği bol, insanı utanç verici şeylerden, ancak kendisi koruyan Allah-ü teâlâ’ya sığınarak, O’nun yardımına güvenerek, bu risaleyi yazmaya başladım. Allah-ü teâlâ sahibimizdir. Herkesin yardımcısı ancak O’dur. Başarı, Onun yardımı ile sağlanır. Doğru yola, O’ndan istemekle varılır.



Şii risalesinde deniliyor ki,
"Peygamber s.a.v. ahirete teşrif ettikten sonra, Müslümanların reisi İmâm-ı Ali’dir r.a.
Her asırda da liderlik onun çocuklarının hakkıdır.
Başka hiç kimse, Müslümanlara imam (lider) olamaz. Başkaları ancak zulmederek, saldırarak başa geçerler."

Şiiler arasında zamanla çok çeşitli fırkalar türediyse de, başlıcası yirmi fırkadır.
Bunlardan bazıları birbirine kâfir diyerek kötülemektedirler.
Biz, maksada başlamadan önce meşhur olan birkaç fırkalarını bildirelim ve inanışlarını maksatlarını açıklayalım.
Böylece, iç yüzlerini herkes iyi anlasın ve doğru ile yanlış, hak ile batıl ayırt edilsin:

bu siilerden harbi biktim :)

Ahmed Fârûkî (İmam-ı Rabbani) diyor ki:

Ashab-ı kiram’ı kötüleyenlerin birincisi Abdullah b. Sebe’dir.

(Müncid lugat kitabında ve Kâmûsu’l-A’lâm’da Abdullah b. Sebe hakkında şunlar yazılıdır:
"Yahudi olduğu bildirilen bu dönme, Mısır’da ayaklanmaya sebep olup, buradan yürüyen çapulcular Hazret-i Osman r.a.’ı şehîd ettiler.")

Hazret-i Ali r.a. Abdullah bin Sebe’yi Medayin şehrine sürdü. Abdullah bin Sebe’nin etrafına toplanan taraftarları onun şu sözlerine kandılar:
"İbni Mülcem Hazret-i Alî’yi öldürmedi. Şeytân Alînin şekline girmişti. Şeytânı öldürdü. Alî, bulutlar içindedir. Gök gürlemesi, onun sesidir. Şimşek, kamçısıdır."

Abdullah bin Sebe’ Yahudisinin sözlerine aldanan "Sebeciler" gök gürültüsü işitince "Ey Emîra’l-müminîn! Sana selâm olsun." derler.

(Hurûfilik: İran’da Esterabad şehrinde Fadlullah isminde bir zındık, Sebecilik yoluna birçok hurafe ve yalan katarak yeniden geliştirdiği bu bozuk yola “Hurûfilik” ismini verdi. 796 (m. 1393)’de öldürüldü. Zamanla Hurûfiler Şiilerin aralarına karıştı. Esasen şiilikle bir alâkaları yoktur.)

İSMÂİLİYYE FIRKASI (Karamita-Karmatîler)

Bozuk itikadları: Kurân’ın zâhiri olduğu gibi bâtını da vardır. Bâtın yanında zâhir, cevizin içi yanında kabuğu gibidir. Zâhirde olan emir ve yasaklara uyan kimse sıkıntılara katlanarak ne kazanırsa, bâtına uyan kimse bunları zahmetsizce kazanır. İbadet yaparak sıkıntı çekmesine lüzum kalmaz, derler. Sözlerine inandırmak için, cennettekiler ile cehennemdekiler arasındaki duvarı bildiren, Hadîd sûresinin 13. âyetini okurlar. Harâm yoktur, her şey helaldir, derler. Din sahibi peygamberler yedidir; Âdem, Nuh, İbrâhîm, İsâ, Musâ, Muhammed a.s. ve gelecek olan Muhammed Mehdidir, derler. Amaçları İslam’ı yıkmaktır.

Din konusunda hileli sorular sorarak Müslümanları şüpheye düşürmek isterler.
Mesela hayızlı kadına orucu kaza etmesi emir olunuyor da, namazını kaza etmesi neden emir edilmiyor..
Meni çıkınca gusul etmek farz oluyor da daha pis olan bevl çıkınca, niçin farz olmuyor..
Bazı namazlar dört rekat farz oluyor da, bazısı neden üç veya iki rekat farz oluyor, gibi sorularla gençlerin imanını sarsmaya uğraşıyorlar.

(Zaten Ehl-i sünnet âlimleri, bu ve benzeri soruların cevaplarını kitaplarında açık ve geniş bildirmektedirler.)

Allah-ü teâlâ’nın (Kurandaki) emirlerine uydurma manâlar veriyorlar. Meselâ abdest almak demek imamı (lideri) sevmektir. Namaz kılmak peygamber demektir. Çünkü Kurân-ı kerîm’de, Ankebût suresi, 45. âyette meâlen, “Namaz insanı kötü çirkin şeylerden alıkoyar” buyruldu. Bu âyet-i kerîme Peygamberi göstermektedir, derler. Cünüb olmak, gizlemek lâzım olan şeyleri, yabancılara duyurmak demektir. Gusul, yeniden söz vermektir. Zekât, din bilgisi ile nefsi temizlemektir. Kâbe Peygamber demek, Kâbe kapısı Ali, Safâ tepesi Muhammed a.s., Merve tepesi Ali, yedi tavâf yedi imâmı sevmek, cennet ibâdet zahmetlerinden kurtulmak, cehennem haramlardan kaçınmanın işkence ve ateşidir gibi akla ve dine sığmayan saçmalar söylerler. Allah ne vardır ne yoktur. Ne âlimdir ne cahildir. Ne kadirdir ne acizdir, derler.

Nizâmülmülk ile şair Ömer Hayyâm’ın talebelik arkadaşı olan Hasan b. Muhammed Sabbâh 473 (m. 1081) yılında Rey şehrinde İsmâiliyye (Nizari-İsmailîler) devletini kurunca, kendine zamanın imamı (maddi ve manevi lider) deyip Ehl-i sünneti zorla kendi şii fırkasına soktu. 518 yılında öldü. Kendisi ve devletinin sonu olan 654 (m. 1255) senesine kadar gelen adamları inanışlarını devrimlerini kabul ettirmek için, pek çok zulüm ve işkence yaptılar. Doğru yolu söyleyen hamiyyetli Ehl-i sünnet âlimlerini zindanlarda çürüttüler, şehit ettiler. Bunlara göre her zamanda imâm bulunmak lâzımdır. Câhillere kitap okumayı, kültürlü olanlara eski kitapları okumayı yasak ederler. Böylece bozuk yolda olduklarını, kötülüklerini örtmek isterler. Eski yunan felsefesini severler. Din bilgileri ile alay ederler.

(Bunların bir ismi “Karâmita”dır. Bağdad civârında, Vâsıt köyünden çıkan Hamdân Kurmut isminde biri, 278 (m. 891) yılında Karâmita devletini kurdu ve Ehl-i sünnet’e çok işkence yaparak Müslümanları İsmâilî fırkasına sokmaya zorladı. Necid’e yerleştiler. 317 (m.929) yılında reisleri olan Ebû Tâhir, Mekke’yi basıp binlerce hâcıyı kesti. Hazineyi ve evleri yağma etti. Hacer-i esved’i yerinden söküp, baş şehirleri olan Basra civarındaki Hecr şehrine götürdüler. Bu mübarek taş, yirmi iki sene Karâmitîlerin elinde kaldı. Hükûmetleri 328 yılında bozulunca Müslümanlar büyük bir belâdan kurtuldu.)

Yarın Zeydiyye Fırkasından devam inşallah :) Bugünlük bu kadar yeter.


Şii Mezhepleri

MollaCami.Com