Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Bir hatâ ve neticesi

Peygamberimiz, düşman süvârisine karşı koyacak süvârisi yokken ordusunu öyle tertip etmişti ki; düşman süvârisinin hücum edebileceği sadece bir yer kalmıştı. Orayı da okçularla kapatmıştı. Abdullah ibn-i Cübeyr kumandasında 50 okçuyu oraya yerleştirmiş, "Düşman süvârisi buradan hücum edecek olursa ok atarsınız. At oku yiyince geri döner. Ben emir vermedikçe gâlip olsak da, mağlup olsak da buradan aslâ ayrılmayınız" diye sıkı sıkıya tembih etmişti.
Fakat, ilk anda düşman ordusunun bozguna uğratılmasından, zaferin kazanıldığını, harbin bittiğini zannederek okçuların çoğu yerinden çıkıp, ganîmet toplamak üzere gidiverdiler. Her ne kadar kumandanları «sakın ayrılmayın» demişse de harp bitti diye, dinlemediler. Kumandanları Abdullah ibn-i Cübeyr on kişiyle kaldı. Tam bu esnâda, oranın zayıfladığını fırsat bilen Kureyş ordusunun süvâri kolu kumandanı Hâlid ibn-i Velid, 200 kişilik bir kuvvetle, dağ geçidinde kalan okçuları şehîd etti. İslam ordusunun sol cenahından dolaşıp arkadan çevirdi ve arkadan vurdu. İşte böylece harbin çehresi birden değişti. Gâlib durumda olan Müslümanlar mağlup duruma düştü.
Bu hâl, Müslümanları hayret ve şaşkınlığa düşürdü. Hâlid ibn-i Velid'in Müslümanları arkadan çevirdiğini öğrenen Kureyş kaçmaktan vazgeçerek geri döndüler. İki hücum arasında kalan Müslümanlar neye uğradıklarını bilemediler. Ümitsizliğe düştüler. Düşmanlar kudurmuşlardı. Hz.Peygamber'in yanına kadar gelmeği başarmışlar, Fahri Kâinât'ın etrafındaki Müslümanları dağıtarak O'nun yanına kadar sokulmuşlardı.
Saad ibn-i Vakkas (R.A.)'ın birâderi Utbe-t-übnü Ebî Vakkas, müşriklerin saflarında idi. O da Peygamber Efendimiz'in çadırına kadar gelmişti. Attığı taşlarla Allah Rasûlü'nün alt dudağı yaralandı ve alt çenesinin sağ yanındaki rebaiyye (kesici) dişi kırıldı ve mübârek dişi şehîd oldu.

İbni Kâmia'nın kılıç darbesiyle Fahri Kâinât'ın sağ omuzu yaralandı ve yine onun kılıç darbesiyle başındaki miğfer de parçalandı. Miğferin halkalarından ikisi Rasûlüllah'ın şakaklarına, yanaklarına battı.

[Filhakikâ, Peygamberimiz'e ezâ verenlerin hepsi de üzerlerinden sene geçmeden belâlarını buldular. İbni Kâmia Uhud'dan ev halkının yanına döndüğü gün dağa ava gitmişti. Dağda, kendisini bir dağ keçisi boynuzlayarak delik deşik etti. İbni Şihab'ı Mekke yolunda ak benekli dişi bir yılan sokarak öldürdü, Utbe ibn-i Ebî Vakkas'ı Hatıp ibn-i Ebî Beltea öldürdü.]

Peygamber Efendimiz'in bulunduğu yerde, kılıçlar şakırdıyor, oklar sağnak sağnak yağıyordu. Bunun üzerine Eshab, halka oluşturmuşlar, Ebû Dücâne de kendisini kalkan yaparak, Peygamber Efendimiz'i koruyorlardı. Oklar O'na değmiyordu. Düşman, onun canına kasdedip her taraftan, Alemlere Rahmet olan Yüce Peygamberimiz'e oklar atarken, O'nun mübârek lisânından şu duâ göklere yükseliyordu: "Yâ Rabbi! Kavmim câhildir. Sen onlara hidâyet et. Onları affet. Çünkü onlar ne yaptıklarını bilmiyorlar".
İnsanlık târihinde acaba başka böyle bir hâdise var mıdır?
O gün Ebû Tâlhâ, bu sıkıntılı anlarda Peygamberimiz'in yanından hiç ayrılmamış, kendi kalkanı ile O'nun mübârek yüzünü muhâfaza etmiştir. Rasûlüllah harp sahasına bakmak istedikçe; "Aman, başınızı kaldırmayınız! Olmaya ki, bir ok isâbet eder," derdi.
Sa'd ibn-i Ebû Vakkas ise Allah Rasûlü'ne yaklaşan herkese durmadan ok yağdırıyor, Rasûlü Ekrem de O'na kendi oklarını kendi eliyle vererek; "Bunları da at!" diyor ve kendisi için duâ ediyordu. Sa'd ibn-i Ebû Vakkas kendisine verilen okları müşriklere attıkça, hiçbirisi Rasûlü Ekrem'in yanına yaklaşamıyordu.
Ümmü Emâre diye anılan Nesibe Hâtun, harp sabahı eline su tulumunu almış, Müslümanlara su dağıtıyordu. Kendisi Akabe'de Rasûlü Ekrem'e bîat edenlerdendi. Bu defa zevci ve iki oğlu ile beraber Uhud gazâsında bulunup, su hizmeti yanında, onların kahramanlıklarını da görmek istemişti. Vaktâ ki Müslüman mücâhitleri iki taraftan gelen hücum arasında kalıp şaşırınca ve arkasından hezîmet de başlayınca, elindeki su tulumunu bırakmış, onun yerine bir kılınç alarak, Allah Rasûlü'nü Kureyş'e karşı müdâfaa etmeğe başlamıştı. Son olarak İbni Kâmia ile vuruşurken yaralandı.
Ebû Dücâne ise Allah Rasûlü'nü müdâfaa ediyor, gelen saldırılardan O'nu korumağa çalışıyordu. Bu esnâda sırtı kirpi gibi oklarla dolmuştu.
Düşmana şiddetle karşı koyan Enes ibn-i Nadr, 70 kılıç darbesi yedikten sonra şehid edildi. O'nu kız kardeşi ancak parmaklarından tanıyıp teşhis edebildi. ( Islam Tarihi-Hasan Arikan//mollacami.net//ücharfbeşnokta )


Şevval

MollaCami.Com