Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


>>ezan ve eza >>

EZAN VE EZA

Şimdi anladım. Biz ayrı dünyaların insanlarıyız.

Mesela, biz ezanı duyar duymaz yattığımız yerden doğrulur, toparlanırız. İftar vakitlerinde pencereye konuşlanır, o kutlu çağrının yolunu gözleriz. Ezana en erken başlayan hocayı daha bir severiz.

Ezanı bir kadının sesinden dinlemek gibi bir özlemimiz olmaz bizim hiç. Siyer okurken sıra Hz. Peygamber (s.a.v.)´in Bilal (r.a)´e ezan okumasını söylediği sayfaya geldiğinde bir kuş kanatlanır kafesimizden. Tıpkı Medine semalarında ilk ezanı duyan Ömer(r.a.)´inki gibi.

Bilal(r.a.) ezan okuyamadığında bizim de boğazımıza bir şey düğümlenir. "Ezan" ve "eziyet" Öğretmenimiz bize bu iki kelimeyi bir cümle içinde kullanın dese, o cümleyi en akıllımız bile kuramaz ki!

On sekiz yıllık bir sükûttan sonra ezanın esas şekliyle okunmasına izin verildiği haberi geldiğinde, ağlamaktan ezanı tamamlayamayan hatta hiç başlayamayan müezzinlerin hikâyeleri anlatılır bu topraklarda.

Sizin yüreğinizi ağzınıza getirip de yataktan düşmenize sebep olan o sese yurtdışında hasret yaşayan; anavatana döner dönmez o çağrıyı tüm zerrelerimizce hissedebileceğimiz en güzel vakit olan sabahı heyecanla bekleyip, uykuyu kovan insanlarız biz. Ezanı "ses bombası" diye nitelemekten de ar ederiz.

İşte bu yüzden bu hususta bir tek sözünüze inandıramazsınız bizi.

Yok derdiniz ses terbiyesi almamış ve hâkimiyeti bozuk müezzinlermiş de ezan değilmiş; yok merkezi ezan sistemi ne de ciciymiş filan da filan, bunları geçelim. Siz hem cami sayısındaki artışı tüyler ürpertici bulacaksınız; hem her metrekareye kaç minare düştüğünü hesaplayacaksınız; hem de "aslında biz ezana karşı değiliz" diyeceksiniz. Bir de memleket insanını çok düşünürmüş gibi hastaları çocukları, gece boyu çalışanları öne sürmez misiniz? Öldürüyor bu diğerkâmlığınız beni!
Dindar olup da sizin gibi düşünen çok insan varmış bir de. Yememiş içmemiş şahit de bulmuşsunuz kendinize. Üstelik bozacı olan zatlarınızın şıracı şahitleri imam-hatipliymiş.

Bak şimdi!

Peki, bir filmin Kuran-Kerim okunan sahnesinde tüm salonun gayriihtiyarî bir refleksle yayıldığı koltuklardan toparlanmasını; salonda yankılanan ve hazır ola duruş vaziyeti alırken çıkan sese benzeyen o sesi nasıl açıklayacaksınız bana?

Ne kadar inkârdan gelinirse gelinsin bu topraklarda yaşayan herkesin ruhuna kodlanmış bir şeydir bu. Ve bu topraklarda yaşayıp da ezana mesafeli durmak zoru başarmaktır bir bakıma. Halbuki gerçekten kıraatten bihaber, ne Allahu´su ne Ekber´i anlaşılan ezan adı altındaki homurdanmalardan rahatsız olduğunuzu bir laborant edasıyla değil de kapıdan içeri girip dile getirseydiniz; samimiyetle Diyanet´e hesap sorsaydınız bu vasıfsızların ürettiği gürültü kirliliğine neden müdahale edilmiyor diye, sonuna kadar yanınızda olurduk.

Ama maksadınız üzüm yemek değil, biliyoruz.

Kabul etseniz de etmeseniz de minarelerin şehrinde yaşıyoruz.
Evet,
Ne insan kalabalıkları, ne yüksek yüksek cam cepheli binalar, ne arabalar, ne ağaçlar ne de kuşlar şehirlerin maliki.
Minareler,
Sadece minareler...
Ezan-ı Muhammedi semada her daim şehbal atsın, biz de gölgesinde mest olalım minarelerin.


alıntı


Serbest Kürsü

MollaCami.Com