Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Alâiye Beyliği









ALÂİYE BEYLİĞİ

Ortaçag'da, Anadolu'nun Akdeniz kıyılarında önemli liman kentlerinden birisi olan Alâiye'de (bugünkü Alanya) Karamanogullari'na bağlı olarak kurulan bir beyliktir. Frank ve Bizans kaynaklarında Kalanoros (Kandalar) ismiyle geçen Alâiye (Alanya) Anadolu Selçuklu Sultanı I. Alâaddin Keykubad tarafindan 1223 yılında fethedilmiş ve sultanın adına izafeten bu adla anılmıştır. Sultan Alâaddin Keykubad ilk Selçuklu tersanesini bu kentte kurmus ve bugün bile bütün görkemiyle ayakta duran surlarını yaptırmıştır.

1- Alâiye Beyliği'nin Kuruluşu

a) Mecdüddin Mahmud (1293-?)

Alâiye, Türkiye Selçuklu Devleti'nin son yıllarında Karamanoğulları'ndan Mecdüddin Mahmud Bey tarafindan ele geçirildi (1293). Bu tarihten sonra Alâiye ve çevresinde Karamanoğulları'na bağlı beyler hüküm sürdü Mecdüddin Mahmud Bey, Alâiye'nin fethinde büyük yardımlarını gördüğü Memlûk Sultanı Melikü'l-Eşref Selahattin Halil'e tabiiyetini arzetmiş ve hutbeyi onun adına okutmuştur.

Kıbrıs Kralı II. Henri, Alâiye'nin Karamanoğulları'nin eline geçmesinden faydalanarak aynı yıl içerisinde Alâiye üzerine yürüdü. Ancak Kıbrıs şövalyelerinin bu saldırısı şiddetli bir savunma sonucunda neticesiz kaldı. Böylece bu tarihten itibaren Alâiye ve çevresine Karamanoğulları'na bağlı beyler hakim oldu. Alâiye beyleri burada önce Karamanoğulları'nin bir kolu olarak, daha sonra da Memlûklu Devleti'nin hakimiyeti altına girerek hüküm sürdüler.

b) Yusuf (1330-1337)

Alâiye Beyliği'ni kuran Mecdüddin Mahmud Bey'in hangi tarihte vefat ettiği ve yerine kimin geçtiği bilinmemektedir. Ancak kaynakların ifadesinden 1330-1337 yılları arasında beyliğin başında Yusuf Bey'in bulundugu anlaşılmaktadır.

Alâiye Beyliği'nin kurucularının Selçuklu sultanının kızının oğullarından geldiği şeklindeki rivayet ise henüz ispat edilememiştir. 1333 yılında Alâiye'ye gelen Seyyah İbn Battuta, burasının Türkmenler ile meskûn olduğunu, ayrıca Mısır ve Suriyeli tüccarlarin bulunduğunu belirtmektedir. İbn Battuta bu kentin Karamanoğulları'ndan Yusuf Bey tarafindan yönetildiğini de söylemiştir.

c) Şemseddin Mahmud (1337-1352)

Alâiye Beyliği Yusuf Bey'den sonra Mecdüddin Mahmud Beyzâde Bedreddin Bey'in oğlu Şemseddin Mehmed Bey'in idaresine geçti. Şemseddin Bey'in 1352 yılında ölümünden sonra ise Alâiye Beyliği'nin başına Yusuf Bey'in oğlu Alâaddin Bey getirildi. Alâaddin Bey 12 yıl kadar beylik yaptıktan sonra 1364 yılında vefat etti.

d) Hüsameddin Mahmud

Alâaddin Bey'in ölümünden sonra yerine Hüsameddin Mahmud Bey geçti. Hüsameddin Mahmud Bey hakkında fazla bilgimiz yoktur. Ancak onun, Alâiye'nin en eski hükûmet merkezi olan Oba'nin Gülefsan mahallesinde bir cami yaptırdığı bilinmektedir. Cami harap bir halde olmasına rağmen kitabeleri günümüze kadar sağlam kalmıştır. Bu kitabeden Mahmud Bey'in 1373 yilinda hayatta ve Alâiye beyliğinin başında bulunduğu anlaşılmaktadır.

Alâiye ve çevresinde Karamanoğulları hakimiyeti XIV. yüzyilin ikinci yarısında da devam etti. Nitekim 1366 yılında Kıbrıs Kralı Pierre, Alâiye'yi zabta teşebbüs etti ise de, Karamanoğulları'nin yardıma gelmesi üzerine şehir Türkler elinde kaldı.

e) Savcı

Hüsameddin Mahmud Bey'in ölüm tarihi kesin olarak belli değildir. Oba'da babasının türbesinde gömülü olduğu bilinmektedir. Onun ölümünden sonra Alâiye Beyliği'nin başına Şemseddinoğlu Savcı Bey geçti. Savcı Bey döneminde Saruhan, Aydın, Menteşe, Germiyan ve Karaman beylikleri Osmanlı Sultanı Bayezid tarafindan birer birer ele geçirildikleri halde Alâiye Beyliği müstakil olarak idare ediliyordu. Savcı Bey tahminen 1423 yılı civarında vefat etti.

f) Karaman

Savcı Bey'in vefatından sonra yerine oğlu Karaman Bey tahta geçti. Karaman b. Savcı, Alâiye beyi olur olmaz Osmanlı tehlikesine karşı kaleyi sağlam bir şekilde tamir ve tahkim ettirdi. Bunun yanında Osmanlı tehlikesinin şehirde hissedilmeye baslamasından sonra Mısır Memlûklu Devleti ile de sıkı bir işbirliğine girdi. Hatta Karaman Bey, Alâiye'yi 5000 dinar karşılığında Memlûklular'a sattı (1426). Böylece bu tarihten sonra Alâiye Beyliği Memlûklu devletinin nüfûzu altina girmiş oldu. Ancak şehir, yine bu devlete tabi olarak Karaman beyi ve oğulları tarafindan bir valilik şeklinde idare olunmaya devam edildi.

Memlûklu sultanının 1440 yılında Rodos'a karşı yaptığı seferde Mısır donanması Alâiye limanına gelmiş ve buradan Alâiye emirinin verdiği iki kadırga ile birlikte Rodos kuşatılmış, ancak bir başarı elde edilememiştir.

Karaman Bey, Alâiye'yi Mısır'a sattığı için eski hamileri Karamanlılar tarafından devamlı olarak baskı altında tutuluyordu. Karamanoğlu İbrahim Bey'in bu tehditlerine karşı Memlûklular'dan gerekli yardımı alamayan Savcı b. Karaman, Osmanlı Sultanı II. Murad'la anlaşarak Karamanoğlu İbrahim Bey'e karşı kendisine güçlü bir müttefik buldu. Ancak bu sırada Karaman Bey, Karamanoğlu İbrahim Bey'in teşvik ve hilesi ile kardeşi Lütfi Bey tarafından öldürüldü.

g) Lütfi

Daha önce de belirttiğimiz gibi Karamanoğulları'nın teşviki ile ağabeyini öldüren Lütfi (veya Latif) Bey bu suretle Alâiyye beyliğini sürdürdü. Ancak Karaman Bey devrinde olduğu gibi, Lütfi Bey döneminde de beylik üzerindeki Karaman baskısı devam ediyordu. İşte bu sebeple Lütfi Bey de Osmanlılar'a yaklaşmak zorunda kalmış, hatta bu amaçla kız kardeşini de vezir-i azam Rum Mehmed Paşa'ya vermiştir. Karamanoğlu İbrahim Bey, II. Murad'ın vefatından sonra, genç padisah II. Mehmed'in gençliğinden cesaret alarak Osmanlılar aleyhine diğer beyliklerle ittifak etmeye başladı. Bu sırada Osmanlılar'ın müttefiki olan Alâiye Beyliği üzerine de yürüdü. Ancak Sultan II. Mehmed'in derhal Anadolu'ya girmesi üzerine Karamanoğlu İbrahim Bey barış yapmak ve Alâiye'den çekilmek zorunda kaldı.

Lütfi Bey'in beyliği çok kısa sürdü. 1455 tarihinde vefat etti. Yerine oğlu Kılıç Arslan geçti.

h) Kılıç Arslan

Lütfi Bey'in yerine geçen Kılıç Arslan'in Lütfi Bey'in kardeşi Ali Bey'in oğlu olduğu da söylenmektedir. Kılıç Arslan beyliğini devam ettirebilmek için komşuları ile birçok antlaşmalar yaptı. O, tehlikenin geldiği yöne göre siyasetini değiştiriyordu. Kıbrıs kralı ile karşılıklı bir saldırmazlık ve emniyet antlaşması imzalamıştı. Kiliç Arslan, Osmanlıların Karamanlı ülkesini ele geçirmesiyle Karaman tehlikesinden kurtuldu ise de bu kez de Osmanlılar ile karşı karşıya geldi. Nitekim Fatih Sultan Mehmed çok geçmeden Rum Mehmed Paşa'yi Alâiye'nin fethi için görevlendirdi. Ancak Rum Mehmed Paşa'nın, Alâiye beyinin kız kardeşi ile evli olması dolayısıyla bu kalenin fethine pek önem vermediği anlaşılmaktadır. Bunun üzerine Fatih, Gedik Ahmed Paşa'yi güçlü bir ordunun başında Karaman illerinin kesin olarak Osmanlı devletine bağlanması ve Alâiye'nin fethi için görevlendirdi. Güçlü bir donanma ile de desteklenen Gedik Ahmet Paşa Alâiye ve çevresini fethetti (1471).

Alâiye ve çevresi bu tarihten sonra kesin olarak Osmanlı hakimiyeti altına girdi ve burası bir sancak olarak idare edildi. Alâiye'nin fethedilmesinden sonra Kılıç Arslan ve ailesine önce Gümülcine ve çevresi tîmâr olarak verilmiş, ancak Kılıç Arslan tekrar beyliğini ele geçirmek düşüncesiyle buradan Mısır'a kaçmış, daha sonra da Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan'in yanına giderken yolda vefat etmiştir.

Görüldüğü gibi, Karamanoğulları Beyliği'nin bir kolu olarak kurulan Alâiye Beyliği, önce Karamanlılar'a ve daha sonra da sırasıyla Mısır Memlûklu Devleti ile Osmanlılar'a tâbi olarak varlığını sürdürmüştür.

Alâiye şehri, beylikler döneminde Antalya'dan sonra bölgenin en işlek pazar yeri durumundaydı. Alâiye'de gemi yapan tezgâhlar mevcuttu. Alâiye limanından Mısır, Kıbrıs, Rodos ve diğer devletlerle ticaret yapilmaktaydı. Buradan bilhassa kereste ihracatı yapılırdı. 1403 yılında Alâiye'ye uğrayan seyyah Busiko, Alâiye'nin çok zengin, halkın mali ve ticarî durumunun çok iyi olduğunu ve şehirdeki mağazaların her çeşit eşya ile dolu durumda bulunduğunu söylemektedir.


Selçuklu Tarihi

MollaCami.Com