Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Muhtasar'ul Menar

Menar ilmi usuli fıkıhdan bahseder.

İlmi usuli fıkıh:
وَهُوَ عِلْمٌ يُعْرَفُ بِهِ اَحْوَالُ اْلاَدِلَّةِ وَاْلاَحْكَامِ الشَّرْعِيَّتَيْنِ مِنْ حَيْثُ اَنَّ لَهَا دَخْلاً فِى اِثْبَاتِ الثَّانِيَةِ بِا ْلاُولَى

Ahkam-ı şer’iyyeyi edile-i şer’iyye ile isbat etmekte kendisi için tesir olması haysiyetiyle edile-i şerîyye ve ahkam-ı şer’iyyenin ahvali(halleri) kendisi ile bilinen ilimdir.

Mevzuu: Edile-i şer’iyye ve ahkam-ı şer’iyyedir.

Gayesi: saadeti dareyne mazhar olmaktır.

Musannıfı: Kasım Hanefi bin Kutlu Buğa Hazretleridir.

Usulu şer'iyye (şeriatın asılları) dörttür: Kitap, Sünnet, İcma, Kıyas

Kitap: هُوَ النَّظْمُ الْمُنْزَلُ عَلَى رَسُولِنَا مُحَمَّدٍ عَلَيْهِ السَّلاَمُ اَلْمَنْقُولُ عَنْهُ تَوَاتُراً

Bizim rasülümüz Muhammed aleyhisselam üzerine inzal olunan, O’ndan da tevatüren naklolunan nazımdır. Kitap yalnız nazım olmadığı gibi yalnız mana da değildir. Nazmüd’dâl alel’mamadır. Yani manaya delalet eden nazımdır.

Kitabın kısımları dörttür


Vücühün nazım
Vücühül beyan
Vücühül istiğmal
Vücühül vukuf

Vücüh’ün-nazım; kelimenin manaya vaz’ı itibarıyla olan taksimidir ki dört kısımdır. Hâs, âm, müşterek, müevvel

Hâs: وَهُوَ مَا وُضِعَ لِمَعْنىً مَعْلُومٍ عَلَى اْلاِنْفِرَادِ جِنْساً اَوْ نَوْعاً اَوْ عَيْناً
Cins, nev'i veya ayn olduğu halde münferit olmak üzere malum bir mana için vazolunan lafızdır.

Hükmü: Delalet ettiği manayı kat’i surette ifade etmesidir. Yani hâs olan lafız açıktır, anlaşılmasında bir güçlük bulunmaz. Bu sebeple vazolunduğu manaya kat’î olarak delalet eder.

Emir hâstandır.Emir için hususi bir siga lazımdır. Buradaki emir ile maksat namaz kıl, oruç tut gibi olan emirlerdir.

emrin mucebi men edildikten sonra veya men edilmeden evvel vücup ifade etmesidir. Emir ister bir şarta taalluk etsin ister bir vasıfla hususileşsin tekrarı iktiza etmediği gibi buna ihtimali de yoktur.Emir cinsinin en azı üzerine vaki olur. Sahih bir kavle göre tamamına da ihtimali vardır.

Emrin hükmü ikidir. Eda ve kaza..

emeğine yüreğine sağlık kardeşim...devamını bekliyoruz...unuttuklarımı hatırlıyoruz...

iyiki bu güzel bilgilerinizi bizimle paylaşıyorsunuz...

Eda: Emir sebebiyle vacibi bizzat yerine getirmeye denir.

Kaza: Emir sebebiyle vacibin mislini yerine getirmeye denir. Eda ve kaza mecazen birbiri yerinde kullanılabilir.

Edanın nevileri üçtür

Eda-i kamil: Meşru kılındığı şekil üzerine eda olunandır. Cemaatle vaktinde kılınan namaz gibi.

Eda-i kasır: meşru kılındığı vasıflarında noksanlığı olan edadır. Münferiden vaktinde kılınan namaz gibi.

Eda şebihün bil kaza: Kazaya benzeyen edadır. Lahıkın namazı gibi.

Kazanın nevileri üçtür

Kaza bi misli makul: eda olunacak şey ile, kaza olunacak şeyi aklın idrak etmesidir. namazı namazla, orucu oruçla kaza etmek gibi.

Kaza bi misli gayrı makul: eda olunacak şey ile, kaza olunacak şeyi aklın idrak edememesidir.
şeyhi faninin orucu gibi.

Kaza bimanel eda: eda manasında olan kazadır.
Bayram namazına kıyamda yetişemeyen birinin bayram tekbirlerini ruküda alması gibi.

Husün (Güzellik)

Me’murun bih yani emirler için bir güzellik lazımdır. Hz. Allah’ın bütün emirlerinde bir güzellik vardır. Bu da iki şekilde olur; husun li mana fi aynihi yani güzellik ya bizzat kendisindedir veya husün li mana fi gayrihi güzelliği başka şeyden alır.

Husün limanen fî aynihi: Güzellik bizzat kendisinde olana denir. İki kısımdır:

1. Vaz’ındaki bir manadan dolayı güzel olandır, İman gibi.

2. Vaz’ındaki bir manadan dolayı güzel olana mülhak, gayrısından dolayı güzel olana da müşabihtir, oruç tutmak, zekat vermek, hacca gitmek gibi.
her iki kısmın hükmüde aynıdır

Husun limanen fî gayrihi: Kendisinde güzellik olmayıp güzelliği başkasından alana denir, İki kısımdır

1. Me’murun bihi eda etmekle, gayr eda edilmiş olmayandır. Abdest emri gibi. Abdest güzelliği namazdan alır ama abdest emri yerine getirilmekle namaz eda edilmiş olmaz. Ayrıca namazı kılmak gerekir.

2. Me’murun bihi eda etmekle, gayr eda edilmiş olandır. Cihad emri gibi. Cihad güzelliğini îlâ-i kelimetillah’tan alır. Yani bir insan cihad ettiği zaman aynı zamanda îlâ-i kelimetillahı da yerine getirmiş olur.
her iki kısmın hükmü aynıdır.

Vakit itibarıyla emir iki kısımdır

1. vakitten mutlak olan
2. vakit ile mukayyed olan

Vakitten mutlak olan emir herhangi bir vakitle kayıtlanmayan emirdir. Vakit ille mukayyed olan ise, kayıtlı olduğu vakitlerde yerine getirilir.

Vakitle mukayyed olan emir dörttür

1. Vakit; müedda için zarf, edası için şart, vücubu için de sebep olandır
namaz vakti gibi(niyeti tayin şart kılınır)

2. Vakit; müedda için miyar, vücubu için de sebep olandır
Ramazan-ı Şerif ayı gibi. (vasıftaki hata ile beraber me'mürü bih eda olunur.)

3. Vakit; müedda için miyar olup, vücubu için sebep olmayandır.
Ramazan orucunun kazası gibi. (bu nev'ide geceden niyeti tayin şart kılınır)

4. Vaktin müşkil olmasıdır. Hac vakti gibi

Zarf:ماَ يَفْظُلُ عَنِ المُؤَدَا Vaktin müeddadan ( o vakitte yapılacak ibadetten ) fazla olmasıdır. Namaz vakti uzun olduğu halde namaz sadece onun bir kısmında kılınır.

Miyar: ماَ لاَ يَفْظُلُ عَنِ المُؤَدَاVaktin müeddadan fazla olmamasıdır. Oruç gibi ki, orucun vakti imsaktan iftara kadar olup, oruç bu vaktin tamamında tutulur.

Kubuh (çirkinlik)

kubuh limanen fi aynihi: çirkinlik bizzat kendisinde olandır. iki kısımdır.

1.vaz’an kabih olan: vazedenin çirkin olarak vazetmesine denir. küfür gibi.

2.şer’an kabih olan: hür kimseyi satmak gibi

Kubuh limanen fi gayrihi
: Kendisinde bir kabihlik olmayıp kabihliği başkasından alandır. bu da iki kısımdır.

1. vasfen kabih olan: aslında kabihlik olmayıp vasfında kabihlik olandır. Bayram günü oruç tutmak gibi. Oruç tutmak normalde güzel bir şeydir fakat bayram günü tutulması itibarıyla mekruhtur. Çünkü bayramlar Allah’ın ziyafet günleridir. Bayram günü oruç tutmakta ziyafetullah’tan iraz yani yüzçevirmek vardır.

2.mücaviren kabih olan: Yani aslında kendisinde kabihlik olmayıp, başka bir şeye yakınlığından dolayı kabih olandır. Cuma saatinde alışveriş yapmak gibi. alışveriş normalde kabih olmadığı değildir. Allah’ın cumaya koşun emrine muhalefet olduğu için kabih kabul edilir.

vücühün nazım 4 kısımdır demiştik. bunlardan evvelkisi hâs 2. âm'dır.

âm: وَهُوَ مَا تَنَاوَلَ اَفْرَاداً مُتَّفِقَةَ الْحُدُودِ عَلَى سَبِيلِ الشُّمُولِ

şumul bir yol üzere hakikatleri müttefik olan fertlere şamil olan lafızdır. Hükmü; Kesin olarak şamil olduğu yerde hükmü ispattır.

âm ile hâssı nesih caizdir. Bir lafız siga ve mana veya yalnız mana olarak âm olur.

Peygamber efendimiz Medine’ye sonradan yerleşen ve oranın sıcağına alışamayıp cilt hastalığına yakalanan bir kabileye şifa olduğundan dolayı zekat develerinin bevillerinden ve sütlerinden içmeleri için hususi olarak izin vermiştir. bu kabileye mahsus olduğu için hâs'dır. daha sonra peygamber efendimizin velevki şifa olsun bevilden genel olarak kaçınılması ile ilgili beyanı vaki omuştur. Umuma şamill olduğu için âm'dır. böylece âm hâssın hükmünü nesih etmiştir.

vücühün nazmın 3. kısmı müşterektir

Müşterek: وَهُوَ مَا تَنَاوَلَ اَفْراَداً مُخْتَلِفَةَ الْحُدُودِ بِالْبَدَلِ

Bedel sebebi ile hakikatleri muhtelif olan fertlere şamil olan lafızdır. Yani bir lafzın birbirinden farklı manaları olmasına denir.

Hükmü: Bu manalardan hangisinin kastolunduğunu anlayabilmek için düşünmek ve araştırmak icap eder. Mesela Kur’an-ı kerimde boşanmış olan kadınlar için “üç kuru” beklemeleri bildirilmektedir. bunun hem hayız hem de tuhur olarak iki şekilde izahı vardır. Ancak bunlardan hangisinin kastolunduğunu anlamak için araştırmak icap eder.

müevvel: وَهُوَ مَا تُرُجِّحَ مِنَ الْمُشْتَرَكِ بَعْضُ وُجُوهِهِ بِغَالِبِ الرَّئْىِ

müctehidin zannı galibi ile müştereğin vecihlerinden bazısı müşterekten tercih olunan şeydir. Yani birden fazla manası olan lafzın bir manasını birini tercih etmeye denir.

Hükmü: galat’a ihtimali olmakla birlikte kendisi ile amelin vacip olmasıdır.

mesela boşanmış olan kadınların üç kuru beklemeleri ile alakalı ayette hem tuhur hem de hayız manası olduğu halde Hanefi alimleri yaptıkları teemmül neticesinde hayız manasını tercih etmişlerdir.

Kitabın kısımları dörttür. evvelkisi vühün nazım demiştik.

ikincisi vücühül beyandır.

Vücühül beyan: Kelimenin manaya delaleti itibarıyla olan taksimidir. Vuzuh cihetinden dört, hafa cihetinden de dört olmak üzere sekiz kısımdır.

Vuzuh cihetinden; zahir, nass, müfesser ve muhkemdir.

zahir: وَهُوَ مَا ظَهَرَ الْمُراَدُ مِنْهُ بِصِيغَتِهِ
sigası ile o lafızdan murad olunan mana zahir olandır.

Hükmü
:lafızdan zahir olan şey ile amelin vacip olmasıdır.

mesela Hz. Allah’ın أَحَلَّ اللّهُ الْبَيْعَ وَحَرَّمَ الرِّبَا Allah alışverişi helal kıldı, faizi haram kıldı ayeti, alışverişin helal, faizin haram kılındığı hususunda zahirdir. ayetin manası “helal ve haram” lafızlarından açık olarak anlaşılmıştır.

nas: وَهُوَ مَا زَادَ وُضُوحاً عَلَى الظَّاهِرِ بِمَعْنىً مِنَ الْمُتَكَلِّمِ
mütekellim tarafından sevk olunan mana sebebiyle zahir üzerine açıklık cihetinden zaid olan lafızdır.

hükmü:te’vile ihtimali olmakla birlikte izah edildiği şey ile amelin vacip olmasıdır. mesela Hz. Allah’ın “Allah alışverişi helal kıldı, faizi haram kıldı” ayeti, alışverişin helal kılındığı, faizin haram kılındığı hususunda zahir, alışveriş ile faizin farklı oldukları hususunda nastır.

..............

Müfesser: وَهُوَ مَا زَادَ وُضُوحاً عَلَى النَّصِّ مِنْ غَيْرِ احْتِماَلِ تَئْوِيلٍ
te'vil ihtimali olmadığı halde nas üzerine açıklık cihetinden zaid olan şeydir.

hükmü: nesih ihtimali üzerine kendisi ile amelin vacip olmasıdır.

فَسَجَدَ المَلئكَةُ كُلّهُمْ اَجْمَعُونَ ayeti, meleklerin secde ettiği hususunda zahirdir. ''elmelaaiketü'' lafzı âm olup, hususa ihtimali vardır. kendisinden sonra ''küllühüm'' lafzı gelmekle bu ihtimal kalkmıştır. ancal hepsi birlikte mi, yoksa ayrı ayrı mı secde etti diye te'vili mecaza ihtimali vardır ''ecmeune'' gelmekle bu ihtimalde ortadan kalkmıştır. o halde bu ayet meleklerin küllisinin müctemian olduğu halde secde ettikleri hakkında müfesserdir.

muhkem: وَهُوَ مَا اُحْكِمَ الْمُرَادُ بِهِ عَنِ احْتِمَالَ النَّسْخِ وَالتَّبْدِيلِ
Kendisi ile murad olunan mananın tebdil ve nesih ihtimalinden uzak olmasıdır.

hükmü: nesih, tebdil ve te'vile ihtimali olmadığı halde amel etmenin vacip olmasıdır.
Hz. Allah’ın zatına ve sıfatına dair nasslar mevcuttur. bunlar ebedi olup nesih ihtimalleri yoktur. bu tarz naslara muhkem denir. peygamberimizin vefatından sonra hiçbir ayetin neshi mümkün olmadığı için bütün ayeti kerimeler muhkem olmuştur.

Vücüh’ül beyan hafa cihetinden de dört kısımdır; hafi, müşkil, mücmel, müteşabih

Hafi: وَهُوَ مَا خَفِىَ الْمُرَادُ بِهِ بِعَا رِضٍ تَحْتَاجُ اِلَى الطَّلَبِ

talebe muhtaç olan bir arız sebebiyle kendisiyle murad olunan mana gizli olandır.

Hükmü:murad olunan mananın ziyadelikten dolayı mı yoksa noksanlıktan dolayı mı olduğunu hafide izhar etmektir.

mesela السّارِقُ والسَّارِقَتُ فَاقْطعُوا ايْدِيَهُما hırsızlık yapan erkek ve kadının elinin kesileceğine dair ayet-i kerime mevcuttur. bu ayeti kerimede; hırsızlığın şartlarının fazlasıyla mevcut ancak, tarrar mı nebbaş mı olduğu gizlidir.

tarrar: yankesici
nebbaş: kefen hırsızı

........

müşkil
: وَهُوَ فَوْقَ الْخَفِىِّ ِلاحْتِيَاجِ الطَّلَبِ وَ التَّئَمُّلِ
talep ve teemmül muhtaç olduğu halde hafinin fevkında olandır.

hükmü: murad olunan mana beyan edilinceye kadar hak olduğuna inanmaktır.

mesela 'cünüplükten gusledin' ayeti bedenin dışını yıkamak hakkında zahirdir. bu ayeti kerime; ağız bir yönüyle bedenin içinden, bir yönüyle bedenin dışından sayılır. ağız bedenin dış kısmından kabul edilerek yıkanmalı mı, yoksa iç kısmından kabul edilerek yıkanmamalı mı müşkilat buradadır.gusülde mübalağa ifadesi olduğu için ağzı yıkamak farz, abdestte ise farz olmayıp sünnet olduğuna hükmedilmiştir.


Menar

MollaCami.Com