Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Eski Evler, Eski İnsanlar...

Eski Evler, Eski İnsanlar...

ESKİ evleri hoyratça ve vandalca yıkanlar ruhumuzu katlettiklerinin farkında mıydılar?

Eski evler mal değil yuvaydı.

Yeni mal binaların içinde ve arasında mallar gibi kaldık.

Çok şükür eski camileri, türbeleri, medreseleri, sebilleri yıkamadılar da, bir İslam şehrinde yaşadığımıza dair elimizde birkaç şahit kaldı.

Almanya... İkinci dünya savaşında yanmış, yıkılmış, harap olmuş ama orada üç beş yüz yıllık eski evleri görmek mümkün. Savaşta yıkılanların yerine rölöve planlarına göre aynısını yapmışlar.

Şu zamane Müslümanları ne kadar garip... Müslümanız diyorlar ama Müslüman evlerinde oturmuyorlar.

Serçeysen serçe yuvası yapacaksın, kargaysan karga, bülbülsen bülbül.

Çalıkuşunun kırlangıç yuvası yaptığı görülmüş mü?

Eski konaklar, eski köşkler, eski evler... Cumbalar, hayatlar, sofalar, kafesler...

Bahçelerde kuyular, sokağın ucunda Kırkçeşme suyu, bazı evlerin kendi memba suları, bir masura iki masura...

Saçakların altında "Yâ Hafîz" levhaları... Malta taşıyla kaplı giriş, yukarıya çıkan merdivenin basamakları gıcırdar.

Eski Müslüman evlerinin duvarlarına, döşeme tahtalarına okunan Kur'anların, kılınan namazların, çekilen tesbihlerin hatıraları sinmiştir.

Eski mahallelerin camilerinde hoparlör yoktu. Müezzin minareye çıkar şerefeden ezan okurdu.

Eski mahallelerde tekkeler vardı. Perşembeyi cumaya bağlayan gecelerde namazdan sonra zikrullah yapılırdı.

Eski evler yıkıldı, yerlerini beton apartmanlar dikildi. Sefertası gibi üst üste kat kat. Mahremiyet bitti. Zaten onlar yuva değil mal. Malda fazla mahremiyet gerekmez.

Mahalle bakkalları, mahalle kahvesi, sokaktan geçen atlı, arabalı, küfeli satıcılar. Hepsi gitti.

Eski küçük bahçeler yok edildi. Hanımelleri, yaseminler, tırmanan küçük güller. Onlar ne kadar güzel kokardı. Kuyular... Hepsi bitti.

Köşkler müteahhide verildi. On iki daire yapacak, dördünü bize verecek.

Müteahhit apartmanı tuzlu deniz kumuyla yapmış ucuz olsun diye. Olsun olsun olsun...

Beyazıt'ta, Cağaloğlu'nda, Harbiye'de oturanlar, yazın Erenköy'e, Fenerbahçe'ye, Adalar'a sayfiyeye giderlerdi. Oralar hep köşk, bağlı bahçeli eski ev doluydu.

Trenden Erenköy'de inersin, istasyonda bekleyen faytonlardan birine atlar, Ramiz beyin köşküne gidersin.

Öyle bahçeler vardı ki, manolya ağaçlarının kokusu insana mutlu bir baygınlık verirdi. Ya iğde ağaçları...

Sokaklarda, vapurlarda, trenlerde, tramvaylarda beyefendiler, hanımefendiler, küçük beyler, küçük hanımlar görülürdü. Halkın çoğu efendim derdi. Aha oha yuha demek çok ayıptı.

Eskilerin bazısı alaturka saat kullanırdı.

Dışarıda Avrupâî kıyafetle dolaşan o zatı herhangi biri sanmayın sakın, Hazret eski Halvetî şeyhlerindendir.

Eski evler varken eski ricalin çoğu sağdı.

Eski evler bugünküler kadar şatafatlı değildi ama onların ruhları vardı.

Eski evler yıkıldı, eski insanlar öldü, yerleri boş kaldı. Siz beton apartmanlara var mı diyorsunuz, hayır onlar yokluğun sembolleridir. Şiddetli bir harekette bir varmış bir yokmuş...


Mehmet Şevket Eygi
araştırmacı yazar


Mehmet Şevket Eygi

MollaCami.Com