Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


İmam Mâturidi'nin Hayatı Ve Yaptıkları



İMAM MÂTURİDİ'NİN HAYATI


İsmi ve Soyu

İsmi: İmam Ebu Mansur Muhammed bin Muhammed Mâturîdî'dir. Doğduğu köye nisbet edilerek kendisine "Mâturîdî" denilmiştir.
(Es-Semâni, Kitab'ül-Ensab)

Mâturîd, Maverâünnehir ülkelerinden biri olan Semerkand köylerinden bîridir. Nehirden maksat Ceyhan Nehri'dir.

Bazen Semerkand'a nispet edilerek kendisine: “El-İmam Âlemü’l-Hedyi Ebu Mansur Muhammed bin Muhammed bin Mahmud El-Mâturîdî Es-Semerkandî” denir.
“Âlem'ül-Hedy” ismine gelince, bazen “İmam-ı Hedy” ve “İmamü’l-Mütekellimin” isimlerini verdikleri gibi, bu da talebe ve dostları tarafından kendisine verilen bir lâkaptır.

Bunların hepsi, ilim ve şeriatı ihya, İslâm âkidesini müdafa ve Sünnet-i seniyye’ye hizmet yolundaki çalışmalarından dolayı talebe ve dostları katında yüksek makam ve dereceleri ihraz ettiğine delâlet etmektedir.
(El-Kefevi, Âlâmi’l-Ehyar min Fukaha-i Mezhebi’n-Numan) (Ez-Zübeydi, Îthaf-ü’s-Sâde El-Müttakin fi Şerh-i Esrâr-ı İhyâ-i Ulûmiddîn)

Her ne kadar tarihçiler, soyunun Peygamber s.a.v.'in Medine-i Münevvere'ye hicret buyurdukları vakit kendilerine misafir indikleri Eba Eyyube'l-Ensari'ye ulaştığını yazıyorlarsa da, ana-baba ve ailesinden biri hakkında bir şey bilinmiyor.
Bunun içindir ki, İmam EI-Beyâzî, İmam-ı Mâturîdi'yi yâd ettiğinde: «El-İmam Mansur Muhammed bin Muhammed bin Mahmud El-Mâturîdî El-Ensarî» diye zikretmektedir.
(El-Zübeydi, İthaf-ü’s-Sade El-Muttakin)

İmam Ebû Mansûr Muhammed Mâturidî, hicrî 280 (M.894) tarihinde Türkistan'da, Semerkant şehrinin Mâturid köyünde doğmuş ve 333 (M.945) tarihinde Semerkant'ta vefat etmiştir. (Muhtasar İlmihal, Hasan Arıkan)



Kültürü ve halkasında yetiştiği alimler

İmam-i Mâturîdî, asrının ünlü alimlerinden ilim tahsil etmiştir. Hocaları, son halkası İmam-ı Azam'da düğümlenen bilginler zincirini teşkil eden değerli alimlerden okumuşlardır.
El-Kefevi, “A'lami'l-Ahyar” isimli eserinde İmam-ı Mâturîdî'nin Ebu Nasr El-İyazî'den icazet aldığını, Ebu Bekir Ahmed El-Cûzcânî'den fıkıh okuduğunu, onun da Ebu Süleyman El-Cûzcâni'den, bunun da Muhammed'den, Muhammed'inse Ebu Hanife'den okuduğunu ifade eder.

Ez-Zübeydi, İmam Ebu Nasr El-İyazî'den icazet aldığını söylüyor. Hocalarından biri, “El-Firak v et-Temyiz” isimli eserin sahibi İmam Ebu Bekir Ahmed bin İshak bin Salih El-Cûzcâni’dir. Hocalarından bir diğeri Er-Rey kadısı Muhammed bin Mukâtil Er-Razi'dir.

Ebu Bekir El-Cûzcânî, Ebu Nasr Eî-İyazî ve Nuseyr bin Yahya ise İmam-ı Ebu Süleyman bin Musa bin Süleyman El-Cûzcânî'den fıkıh tahsil etmişlerdir. Ebu Süleyman bin Musa iki ünlü imam olan Ebu Yusuf ve Muhammed bin El-Hasan'dan okumuştur. Muhammed bin Mukâtil ile Nuseyr bin Yahya ayrıca devirlerinin iki imamı olan Ebu Muti' El-Hakem, bin Abdullah El-Belhi ve Ebu Mukâtil Hafs bin Müslim Es-Semerkandî'den ders almışlardır. Yine Muhammed bin Mukâtil Muhammed bin El-Hasan'dan ilim tahsil etmiştir. Bunların dördü de İmam-ı Hanife'den okumuşlardır.
(Ez-Zübeydi, İthaf-ü's-Sâde El-Muttakin)

Ebu Nasr El-İyazî, Mâturîdî'nin hocalarının ilkidir. Soyu Yahya bin Kays bin Sa'd bin Ubâde El-Ensarî El-Hazreci'ye ulaşır. Kendisi ilim ve cihad erbabındandı. Hepsi Mâturîdî'nin akranı olan kırk kişinin ardından Türk ülkelerinde kâfirlerle savaşırken şehit düşmüştür.
(El Kefevi, Ketaibü'l A'lami'l-Ahyar)

Tarihçiler ona ilimde, amelî hassasiyet ve takvada topyekün ülkelerin hiç birinde hiç kimsenin emsal olamayacağını zikrederler.
(El Kefevi, Ketaibü'l A'lami'l-Ahyar)

Büyük imamlar diye isim alan oğullan Ebu Ahmed El-İyad ve Ebu Bekir El-İyazî babalarının ilim ve takvasına varis oldular. Hatta oğlu Ahmed hakkında şöyle deniyordu: “Ebu Hanife'nin mezhebinin doğruluğuna Ebu Bekir Ahmed El-İyad'ın onun mezhebinden olması en büyük delildir. Eğer Ebu Hanife'nin mezhebi seçkin bir mezhep olmasaydı, Ebu Ahmed El-İyad ona inanmazdı. Allah rahmet eylesin.”
(Et-Temimi, Et-Tabakatü's-Seniyye)

Ebu Nasr El-İyazî, Mâturîdî'nin hocası olmasına rağmen onunla beraber Ebu Bekir Ahmed El-Cüzcâni'nin meclisinde otururdu. Onun halka-i tedrisinde bulunup beraberce İcazet almışlardır.
(El Kefevi, Ketaibü'l A'lami'l-Ahyar)

El-Kefevi diyor ki: “Ebu Bekir Ahmed El-Cûzcânî usul ve furu'a ait tüm ilimleri elde etmiş, büyük bir alim ve yine her türlü ilmin en yüksek zirvesiydi.”
(El Kefevi, Ketaibü'l A'lami'l-Ahyar)

Yine İmam Ebu Bekir Ahmed El-Cüzcânî, talebesi olan İmam Ebu Nasr El-İyazî ile beraber, İmam-ı Azam Ebu Hanife'nin talebesi Muhammed bin El-Hasan'ın talebesi bulunan hocaları İmam Ebu Süleyman El-Cûzcâni’nin dersinde bulunurdu.
(Ez-Zübeydi, İthafü's-Sâde El-Muttakin)

İbn-i Nedim şöyle diyor: “Ebu Süleyman El-Cûzcânî dini yönden büyük bir vera ve takvaya sahip olduğu gibi, kendisi hem fakıh ve hem de muhaddis idi.”
(İbni Nedim, El-Fehrist)

İşte öyle bir vera ve takva sahibi olan doğru kişilerin meydana getirdiği müessesedir ki, İmam-ı Mâturîdî orada yetişmiş, o müesseseden çıkmıştır. Bu müesseseyi meydana getiren şahıslar, İmam-ı Azam'a ait olan akaidin usûlünü ve esaslarının incelenmesini ihtiva eden kitapları, risaleleri ve onun vasiyetlerini nakil ve rivayet etmek için çok büyük çaba harcamışlardır.
(El-Beyazı, İşaratü'l-Meram)

İmam-ı A'zam Ebu Hanife'nin “El-Fıkhu'l-Ekber”, “Er-Risâle”, “El-Fıkhu’l-Ebsat”, “El-Âlim ve'l-Muteallim”, “El-Vasiyye” adlı kitabları, Hanefi mezhebi alimlerinin Akaid usulünde temel kaynakları olup, bu kitapları incelemek için azamî çaba harcamışlardır. İmam-ı Mâturîdî bunların hepsini okuyup, hocalarından rivayet etmiştir.
(El-Beyazı, İşaratü'l-Meram)

Fakat “Akaid” Mâturîdî'nin elinde bambaşka bir şekil almıştır. İmam-ı Azam'ın bu eserleri, Ehl-i Sünnet akidesi ve delilsiz olarak kendisine inanılması sahih olan hususların “beyanı” mesabesinde idiler.
(Taşköprüzade)

Fakat bu “Akaid” ve kapsamına aldığı esaslar akideden ilme dönüştü. Daha sonra da İmam-ı Mâturîdî'nin elinde “Kelâm ilmi” olarak ortaya çıktı. Çünkü Mâturîdî, o esasları kitaplarında kesin delillerle işledi. Bu esasların, feri'lerini yakını ve parlak delillere dayandırarak kuvvetlendirip tespit etti.
(El Kefevi, Ketaibü'l A'lami'l-Ahyar)

O Maverâünnehir ülkelerinde Ehl-i Sünnet vel-Cemaat'ın reisi ve Ebu Hanife'nin mezhebinin yegâne kelâmcısı idi. Bunun içindir ki, bu mezhebe Mâturîdî'nin kendi ismi verildi. Böylece Maverâünnehir ülkelerindeki Hanefî mezhebinde bulunan kelâmcılara Mâturîdîyye denmeye başlandı. Ebu Hanîfe'nin ismi ancak Hanefî mezhebindeki fıkıh alimlerine söylenmekle iktifa edildi.

İmam-ı Mâturîdî dört büyük alim yetiştirmiştir ki, hepsi de “imam” ismini almaya hak kazanmışlardır.

Onlar şu bilginlerdir:
1- 340 H./951 M. yılında vefat eden, Semerkand'ın filozofu ismi ile ün salan Ebu İshak bin Muhammed bin İsmail.
2- İmam Ebu'l-Hasan Ali bin Said Er-Resteğfanî.
3- 390 H./999 M. yılında vefat eden İmam Ebu Muhammed Abdülkerim bin Musa El-Pezdevî.
4- İmam Ebu’l-Leys El-Buhâri.




El-Kefevi, Ketaibü’l A'lâmîl-Ahyar
Et-Temîmu, Et-Tabakatü’s-Seniyye Fi Terâcimi’l-Hanefiyye
El-Lukhuvî, El-Fetavaidü El-Behiyye Fi Terâcimi’l-Hanefiyye
Ez-Zübeydi, İthafü’s-Sâde El-Müttekin
El-Bağdadi, Hediyyetü’l-Arifin
İbni Katlubaga, Tâcü’t-Terâcim Fi Tabâkâti’l-Hanefiyye
Taşköprüzade, Tabakatü’l-Hanefiyye
Eş-Şerevati, Tabakatü’l-Eshab'üI-İmam'ü’l-Âzam

İmam Maturidi ve Ahmet AK

İMAM MATURİDİ VE AHMET AK

Çok Değerli Hemşehrim Dr. Ahmet AK Bey, Büyük Türk Âlimi Maturidi hakkında bir kitap yazmış. Çok emek verildiği ve göz nuru döküldüğü çok açık olan bu kitabı, sağolsun adresime göndermiş. Doktora Tezi olarak hazırlanan çalışmanın kitaba hâline getirilmesi niteliğindeki bu eseri, büyük heyecan ve ilgiyle okudum. Çünkü, merak ettiğim ve tanımak istediğim bir Âlimdi Maturidi. Şurası bir gerçek ki, ismini duysak ve itikatta mezhep İmamımız desek de fazla tanımıyorduk onu. Gerçekten de İmam Maturidi, Ülkemizde çok az tanınmaktadır. Öyle ki, genelde onu bilen ve tanıyanlar araştıran ve öğrenmeye meraklı kişilerdir. Yoksa genel olarak halk kesimi maalesef tanımamaktadır. İşte az bilinen bu Âlimi tanıtma misyonunu, bu ulvî görevi Hemşehrim Dr. Ahmet AK Bey kendi çapınca üstlenmiş. Allah kendisinden razı ve memnun olsun.

Sözü geçen kitabı okuduktan sonra içindeki bazı önemli bilgileri sizinle paylaşmak istedim.

İmam Maturidi, bugünkü Özbekistan Cumhuriyeti'nin Semerkand şehri yakınındaki Matürid köyünde doğmuştur . Matüridî'nin asıl adı Ebu Mansur Muhammed b. el-Matüridî'dir. İmam Maturidi akla büyük önem veren, yaşadığı toplumda aklı hep ön plana alan ve etrafına ışık saçan bir kişidir. İmam Maturudi’ye göre, Allah (cc) insana faziletli olması ve sürekli kendisini geliştirmesi için iki yol göstermiştir. Bu yollardan birisi akıl, diğeri ise vahiydir. Akıl ve vahiy, insanı aynı hedefe götürür. İkisi birbiriyle çatışmaz ve aralarında çelişki yoktur. Bununla birlikte, bazı konuların akılla değil, ancak vahiyle anlaşılması mümkündür. Bunlar, ne gibi konular diye sorarsanız, “gaybi konular” diye cevap veririm Evet, gaybi, metafizik konular akılla değil, vahiyle anlaşılır. İnsan aklı, haşir, ahiret hayatı, ruhlar alemi, meleklerin durumu ve benzeri gaybi konuları bilebilecek ve tam olarak idrak edebilecek yapıda değildir. Akıl, bu konularda aciz ve zayıf durumdadır. İmam Maturidi “bu konular (gaybi hususlar) dışında kalan meselelerde aklı kullanmak gereklidir” diyor.

İmam Maturidi, “Allah bütün insanlığı tevhid inancına çağırmıştır, bu inancı sadece bir İslam fırkası bozmadan korumuştur” diye bir tesbitte bulunur. Gerçekten de, tevhid inancı İslam inancının temelidir ve bu temel, Ebu Hanife (İmam-ı Azam), İmam Ebu Mansur el-Mâturidi, Ebu'l-Hasen el-Eş'âri, İmam Malik, İmam Şafi ve Ahmet b. Hanbel çizgisinde sistemleştirilen Ehl-i Sünnet Vel Cemaat anlayışında oldukça ciddi ve hassas biçimde korunmaktadır.

İmam Maturidi Allah’ın birliğini aklen ispat ederken ilgili ayetler ışığında temanu (çatışma, birbirine mani olma) ve nizam delilerini kullanmaktadır. Gerçekten de, birden fazla ilah olması hâlinde nizam ve intizam bozulur, kargaşa ve kaos çıkardı. Halbuki, âlemde (kainatta) büyük bir nizam ve intizam var. Bu nizam ve intizam tek bir İlah’a delâlet eder. Kur’an-ı Kerim’de, insanı bu mânâda düşünceye çağıran birçok ayet vardır. Enbiya Suresi 22. ayette; “Eğer yerde ve gökte Allah’tan başka ilahlar olsaydı, ikisi de bozulup gitmiş olurdu” buyrulmaktadır. Aynı doğrultuda, Müminun Suresi 91. ayette ise; “Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur Eğer öyle olmuş olsaydı her ilah, kendi yarattığını sevk ve idare eder ve mutlaka biri diğerine büyüklük taslardı” buyrulmaktadır. İmam Maturudi bu ve benzeri ayetleri akıl yoluyla tevil ederek bizlere ışık tutmaktadır.

Yazı hacmini fazla uzatmamak için, İmam Maturidi konusuna ayırdığım bu yazıyı bir önemli hususa işaret ederek sonlandırmak istiyorum.

İslam Dünyası, akıl ve mantığı kullanmaya, günümüzde (geçmiş dönemlere nazaran) daha fazla muhtaç durumdadır. Çünkü, geçmiş zamanlarda, (Örneğin, Maturudi’nin yaşadığı Miladi 9. Asırda) İslam, günümüzde olduğu gibi mercek altına bu şekilde (topyekun ve Dünya ölçeğinde) çekilmemişti. Geçmiş dönemlerde tartışma, İslam’ın kendi içinde imanın niteliği, kader mevzuu, akıl ve nakil dengesi vb hususlarda yoğunlaşıyor ve Âlimler bu konularda kafa yoruyorlardı. Şimdi İslam Âlimleri yine münferiden bu hususlara kafa yorsalar da, asıl önemli mevzuu, İslamı doğru ve güzel bir şekilde Dünya’ya tanıtmak ve sunmaktır. Bunun için de İmam Maturudi Düşüncesine büyük ihtiyaç vardır. Zaten Hemşehrim Dr. Ahmet AK Bey, kitabının sonunda bu hususa işaret ediyor ve diyor ki; “araştıran sorgulayan ve her şeyin mümkün olan en iyisinin yapılmasını isteyen, meselelerin aklın ışığında çözülmesini tavsiye eden, kardeşlik ve eşitlik, birlik ve beraberlik, barış ve adalet anlayışı üzerine kurulan iman nazariyesini savunan İmam Maturidi ve onun düşüncesi iyi bilindiği takdirde, günümüzdeki Müslümanların daha sağlıklı bir din anlayışına kavuşmalarına yardım edeceğini ve sağlam bir din anlayışına sahip olan Müslümanların da dünya barışının temeline önemli katkı sağlayacağına inanıyorum.”

Bu düşünce ve inanca aynen katılarak Dr. Ahmet AK Beyi gerçekleştirdiği bu çalışmadan dolayı kutluyorum.

Ahmet SANDAL
Araştırmacı Yazar

Dr. Ahmet AK Bey.den imzalı almıştık.hasbel kader komşuyduk..:)

Dr. Ahmet AK Bey.den imzalı almıştık.hasbel kader komşuyduk..:)


Ne kadar şanslısınız :) Gerçekten bu mübarek zat hakkında fazla bir şey bilmiyoruz.
Teşekkürler paylaştığınız için. Ayrı bir konu başlığı da olabilir aslında.

İmam Mâturîdî ve Maturidilik, Haz: Sönmez Kutlu,* Kitâbiyât Yay., II. Baskı, Ankara 2007, 463 s. (ISBN:975-6666-40-4).

Maturidilik, İslam düşünce tarihinde derin izler bırakan ve Türklerin müslüman olmasına büyük katkı sağlayan önemli bir mezheptir. Çok sayıda taraftarı olmasına rağmen, Maturidilik, ve bu mezhebin kurucusu olan Mâturîdî’nin hayatı, eserleri, fikirleri, kendisinden sonrakilere etkisi şimdiye kadar hak ettiği ölçüde araştırılıp incelenmemiştir. Bununla birlikte, İslam düşüncesi içerisinde “akılcı hadarî” din anlayışının en önemli temsilcilerinden birisi olan Mâturîdî’ye ve Maturidiliğe karşı, gerek ülkemizde, gerekse bütün dünyada son zamanlarda, bir yönelişin olduğu ve bunun sonucu olarak da, Doğu’da ve Batı’da bu konuda önemli çalışmalar yapılmaya başlandığı görülmektedir. Ancak, konuyla ilgili kaynakların büyük bir kısmının yazma olması, bazılarının yeni keşfedilmesi ve meselenin sadece bir yönüyle ele alınması gibi sebeplerden dolayı, bu konuda yapılan çalışmalar yetersiz kalmıştır. Mâturîdî’nin Mürcie ile ilişkisi, mezheplere karşı tutumu, din ve dünya görüşü, uzun süre ihmal edilişi v.b. konular, henüz yeterince açıklığa kavuşamamıştır. Bu konuda şu ana kadar yapılan çalışmaların, meselenin sadece bir yönüne ağırlık verip bütünlükten uzak oluşu, konunun uzmanlarınca önemli yönleriyle ele alınarak arz edilmesini gerekli kılmıştır. İşte, Kitâbiyât yayınları arasında çıkan, ve editörlüğünü Sönmez Kutlu’nun yaptığı, İmam Mâturîdî ve Maturidilik isimli kitap, söz konusu eksikliğin giderilmesi amacıyla yapılmış önemli çalışmalardan birisidir. Yerli ve yabancı yazarların makalelerinden oluşan bu eser, 463 sayfadır. Söz konusu makalelerin bir kısmı daha önce yayınlanmış olmakla beraber yarıdan fazlası ilk defa burada yayınlanmaktadır. Makale sahibi araştırmacılar, ya bu konuda doktora yapmış ya da doktora sonrası özel çalışması bulunan kişilerdir. Eserde, Türkiye’den, Bekir Topaloğlu, Hanifi Özcan, Hüseyin Atay, M. Sait Yazıcıoğlu, Sönmez Kutlu, Şükrü Özen ve Talip Özdeş’in; Avrupa’dan, Anke von Kuegelwgen, Joseph Givony, Keith Lewinstein, Ulrich Rudolph, W. Montgomery Watt ve Wilferd Madelung; ve Orta Asya’dan, Ashirberk Müminov ve Ziyadov Şovosil Yunusoviç’e ait birbirinden özgün makaleler bulunmaktadır. Bu durum söz konusu esere, uluslararası bir çalışma hüviyeti kazandırmaktadır. Doktorasını Mürcie üzerine yapan, Mâturîdî ve Maturidilik konusunda uzun bir süredir çalışan Kutlu, mezkur yazarların, Mâturîdî’nin hayatı, eserleri, fikirleri ile Maturidilik mezhebinin tarihî arka planı, oluşumu ve Türkler arasında yayılışı ile ilgili makalelerini, bu kitapta toplayarak meseleye bütünlük içerisinde bakılmasına, dolayısıyla konunun daha iyi anlaşılmasına ciddî bir katkı sağlamıştır.



Eser, bir giriş, üç bölüm ve bir “ek”ten oluşmaktadır. Giriş’te editör Kutlu’nun, “Bilinen ve Bilinmeyen Yönleriyle Mâturîdî” adlı uzunca bir yazısı yer almaktadır. Kutlu, bu yazısında, onun kendi eserlerinden hareketle, Mâturîdî’nin genel bir portresini çizmekte ve konunun daha iyi anlaşılmasına yardımcı olmaktadır. “Maturidiliğin Tarihî Arka Planı” adını taşıyan birinci bölümde, Mâturîdî ile Mürcie ve Hanefilik arasındaki ilişki ele alınmaktadır. Bu bağlamda Ebû Hanife’nin belli bir dönemde fırak geleneği içerisinde nasıl takdim edildiği konusunda, Joseph Givony’nin “10.-12. Asır Fırak Edebiyatında İmam Ebû Hanife ve İlgili Meseleler” adındaki makalesi bize ışık tutmaktadır. Ayrıca, Wilferd Madelung’un “Horasan ve Maveraünnehirde İlk Mürcie ve Hanefiliğin Yayılışı” adlı makalesi, Mürcie mezhebinin Kûfe’den Horasan’ın Belh Şehrine, oradan Mâverâünnehir’in Semerkand şehrine nasıl yayıldığı ve Maturidiliğin tarihi arka planı hakkında çok önemli bilgiler vermektedir. Yine bu bölümde, Mâturîdî’nin çağdaşı Mürciî Ebû Muti’ Mekhul en-Nesefi’nin, Kitâbu’r-Red ‘alâ’l-Bida’ ve’l-Ehvâ adlı eseri konusunda son derece önemli bir analiz olan Keith Lewinstein’in “Doğu Hanefi Fırak Geleneği Üzerine Mülahazalar” adlı makalesinde ve Mâturîdî’nin içerisinde yetiştiği Mürciî çevreyle olan ilişkilerini ortaya koyan Kutlu’nun, “Ebû Mansûr el-Mâturîdî’nin Mezhebî Arka planı” adlı makalesinde şimdiye kadar gözden kaçan önemli bulgulara rastlanmaktadır.



“Ebû Mansûr el-Mâturîdî’nin Hayatı ve Fikirleri” adlı ikinci bölüm, onun hayatı ve eserlerinin yanı sıra tefsir, kelam, “bilgi kuramı”, fıkıh ve fıkıh usulü ile ilgili görüşleri hakkında son derece önemli değerlendirmeleri içermektedir. Bu çerçevede yazılan W. Montgomery Watt “Mâturîdî Problemi” adlı makalesinde, Mâturîdî’nin ihmal edilişiyle ilgilibir takım tespitleri de bulunmaktadır. Mustafa Sait Yazıcıoğlu’nun “Mâturîdî Kelam Ekolünün İki Büyük Siması: Ebû Mansûr el-Mâturîdî ve Ebu’l- Mu’în en-Nesefî” adlı makalesi, hem Mâturîdî’nin, hem de onun görüşlerini yayan ve tanıtan Ebû’l-Mu’în en-Nesefî’nin hayatı ve fikirleri konusunda önemli bilgileri içermektedir. Hüseyin Atay’ın “Ebû Mansûr el-Mâturîdî ve Bilgi Kuramı” adlı makalesi, Mâturîdî’nin önemini çarpıcı bir şekilde ortaya koymaktadır. Mâturîdî’nin Kitâbu’t-Tevhid’ini yeniden tahkik ve tercüme eden Bekir Topaloğlu, Mâturîdî’nin kelam sistemini; Şükrü Özen, Mâturîdî’nin, fıkıh ve fıkıh usulüne bakışını; Talip Özdeş ise, onun tefsir/ tevil konusundaki özgün görüşlerini ele almışlardır. Ashirbek Müminov ile Anke von Kuegelgen’in ortaklaşa yazdıkları “Mâturîdî Döneminde Semerkant İlahiyatçıları” adlı çalışma ve Ziyadov Yunusoviç’in literatür çalışması, Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinde bu konuya olan ilgiyi göstermekle birlikte, bir çok yazma eseri de gün ışığına çıkarmakta ve genç araştırmacıların dikkatlerine sunmaktadır.





“Maturidiliğin Oluşumu ve Türkler Arasında Yayılışı” adlı üçüncü bölümde, Hanifi Özcan’ın “Türk Din Anlayışı: Mâturîdîlik” adlı makalesinde, Maturidiliğin Türk kültürü ve düşüncesiyle ilişkisi güzel bir şekilde ortaya konulmaktadır. Batı’da Maturidilik konusunda uzman olan ve bu konuda önemli projeler yürüten Ulrich Rudolph’un “Maturidiliğin Oluşumu” adlı makalesi, mezhebin oluşum süreciyle ilgili çok önemli yeni bilgiler vermektedir. Ayrıca Wilferd Madelung’un “Maturidiliğin Yayılışı ve Türkler” adındaki oldukça hacimli çalışması, bu zamana kadar Maturidiliğin Türkler arasında yayılışını ortaya koyan ilk ve tek çalışma olması, genç akademisyenler için hem ufuk açacak hem de onları kışkırtacak niteliktedir. Aynı zamanda Madelung’un bu çalışmasını tamamlamak için “11-13. Asırlarda Hanefî Alimlerin Orta Asya’dan Batı’ya Göçü” adıyla sunmuş olduğu makalesinin orijinal adıyla ilk defa bu kitapta yayınlanması eserin özgünlüğünü daha da artırmaktadır. Son olarak Kutlu’nun konuyla ilgili, Brockelmann ve Fuad Sezgin’in eserlerinde dahi bulunmayan, bazı Hanefi-Mâturîdî eserleri de içeren oldukça önemli bir bibliyografya çalışmasının, genç araştırmacıların yolunu büyük ölçüde aydınlatacağı kanaatindeyiz. Ayrıca, Kutlu’nun “Mâturîdî” kelimesinin yazılması konusunda bir standart yazım şekline ulaşabilmek için farklı yazım biçimlerini inceledikten sonra “Mâturîdî” olarak yazımını tercih etmesi, dolayısıyla teklif etmesi birlikteliği ve ahengi koruma açısından dikkate değerdir.





Eserdeki makalelerin dünyanın çeşitli bölgelerinde yaşayan kişiler tarafından yazılmış olması ve konunun pek çok açıdan ele alınmasına rağmen, konuların büyük ölçüde bir bütünlük içerisinde ele alınması, yazarların ve editörün çalışmaya verdikleri önemi göstermektedir. Ancak, kitapta, Mâturîdî’nin tefsir, kelam, fıkıh, fıkıh usulü konularındaki görüşlerinin yanı sıra, hadis/sünnet anlayışı da müstakil olarak ele alınabilseydi, onun daha iyi anlaşılmasına katkı sağlardı diye düşünmekteyiz.



Türkiye’de ilk defa Maturidilik konusunun, önemli yönleriyle yerli ve yabancı uzmanlarca ele alınarak bir bütünlük içerisinde ortaya konulması, Eşarilik ve Mutezile gibi diğer mezhep ve konuların da aynı şekilde çalışılması için güzel bir örnek teşkil etmektedir. Büyük bir emek ve hassasiyetin ürünü olan bu çalışmanın, Mâturîdî ve Maturidilik konusundaki bilgi boşluğunu giderilmesinde bir katkı olduğunu düşünmekteyiz. Emeği geçenleri tebrik ediyoruz.



Dr. Ahmet AK**



**İnönü Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Mezhepleri Tarihi Araştırma Görevlisi.

.şimdi prof oldu hocamız.

Bu kitaptan mutlaka almam lazım :D
Ben İmam-ı Maturidi Hazretlerinin Kitabü't-Tevhid'inin tercümesinden faydalanıyorum, ama onun dili çok ağır. Zor anlaşılıyor.

maraş ilahıyatta hocamız kitabı oradan talep edebilirsiniz


Maturidi Mezhebi

MollaCami.Com