Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Duygusal Robotlar Geliyor




Akıllı robotlar tamam, peki ya duygusal robotlar? Robot bilimiyle uğraşan araştırmacıların bir sonraki hedefi robotlara duygular vermek. Aslında bu yolda yapılan çalışmalar günümüzden çok daha öncesine dayanıyor. Biliminsanları robotlara duygular vermeye çalışırken bir yandan da insanlarda duyguların mekanizmasını keşfediyorlar. Duygusal yönümüzü keşfetmek için belki de kendimize benzeyen robotlar yapmamız gerekiyordu. Peki, duygusal robotlar yapmak mümkün mü?

Bilimkurgu filmlerinde androidlerin yalnızca zekaları ya da dış görünüşleriyle değil, duygularıyla da insana benzemeye çalıştığını görüyoruz. Aslında adım adım ilerlenen bu yolda robotikçilerin hedefi de insana her şeyiyle benzeyen bir makine yapabilmek. İnsanın akıllı ve aynı zamanda duygusal bir robot yapmayı istemesi bir bakıma kendini yaratmak istemesi gibi düşünülebilir.

Yapay da olsa bir insan yapabilmek için insanın sahip olduğu özellikleri makinelere de vermek gerekiyor. Çalışmaların en kolay aşaması, insan hareketlerinin taklidi. Yürümek, el kol hareketleri yapmak gibi fiziksel özellikler üzerinde araştırmacılar şimdiden hayli yol aldılar. İşin zor kısmıysa insana özgü kişisel özelliklerin verilebilmesi, en basitinden öğrenebilir robotlar yapılması. Eğer kendi kendine öğrenebilir bir makine değilse, bir robotun zekası ve duyguları insanın ona öğrettiği kadarıyla kalacak. Bunun anlamı, bir robotun kapasitesinin asla bir insanınkinin üzerine çıkamayacağı. Böylesi bir robot belki yüksek zekaya ve duygulara sahip olabilecek ama bunun ötesine geçemeyecek. Oysa tıpkı hayvanlarda olduğu gibi belki de tümüyle farklı, “insansı olmayan” zeka ve duygulara sahipi bir robot da ilginç olabilirdi. Bir hayvanın belli bir seviyede zekası olduğunu, çevresiyle iletişim ve etkileşimde olduğunu biliyoruz. Hayvanlar hakkında çalışan biliminsanları onların davranışlarını anlamaya ve anlamlandırmaya çalışıyorlar. Oysa bu çaba yine de bu konuda tam bir anlayışla sonuçlanmayabilir. Duygularla zenginleşmiş bir robotik zeka kendi kendine öğrenebilir hale geldiğinde bildiğimizden çok farklı bir akılla karşılaşabiliriz.

Taklitçi Robotlar

Günümüzde insan duygularını taklit eden bazı robotlar yapılıyor. Araştırmacılar bu robotların mimiklerini, bazı duyguları oldukça başarıyla taklit edebilecekleri düzeye getirmişler. Elbette bu mimikler henüz gerçek bir duygunun sonucu olarak ortaya çıkan ifadeler değil; bu robotlar şimdilik ancak duyguları varmış gibi davranabiliyorlar. Bu “taklitçi” robotlar duygu sahibi değiller ama duyguların nasıl ifade edileceği yolunda robotikçilerin çalışmalarını yansıtıyorlar. Robotların yüzlerine baktığınızda servo motorların (küçük elektrik motorları) da yardımıyla üzüntü, sevinç, korku gibi duyguların ifadesinin taklitlerini görebiliyorsunuz. Sözgelimi Hollanda’daki Utrecht Üniversitesi araştırmacıları bir robot kedi üzerinde çalışıyorlar. Yüz ifadeleri ve mimikler bu tür robotların insanlarla etkileşimini sağlıyor. İnsanlarla iletişim kurabilen robotlar yapma uğraşında Kore, Japonya, ABD gibi ülkeler başı çekiyor. Bu ülkelerdeki birçok firma ve üniversiteden araştırmacılar bu konuda yoğun bir tempoda çalışıyorlar. İnsanların yüz ifadelerini ve mimiklerini taklit edebilen robotlar, aynı zamanda gördükleri bir yüzü tanıyıp hatırlama, göz teması kurma, doğal bir sohbet yürütebilme gibi özellikler de taşıyorlar. İnsanlar bu robotlarla karşı karşıya geldiklerinde aslında pek de dikkat etmedikleri kendi özelliklerini (konuşurken gözlerin kısılması, yanağın seğirmesi, dudağın hafifçe yukarı kıvrılması gibi) hatırlıyorlar. Yalnızca mimikler ya da yüz ifadeleri konusunda değil, robotlara zekanın yanında duygular eklemek gerektiğinde de benzer keşifler söz konusu. Araştırmacılar duyguların beynin hangi bölümleri tarafından işlendiğini, hangi durumlarda bu duyguların açığa çıktığını ve bunların ifade ediliş biçimini, robotlar üzerinde çalışırken yeniden keşfediyorlar.

Robotlar Duygulara Neden Gerek Duysun ki?

Robotlar programları gereği bazı kararlar alabiliyorlar. Sözgelimi bir hedefe yönelmeleri gerektiğinde, önlerinde birkaç yol varsa, hesaplamalar yapıp en kısa, en akılcı yolu seçebiliyorlar. Oysa bu seçimin henüz duygularla ilgisi yok. Sözgelimi, kısa bir yolu değil de daha uzun ama daha eğlenceli bir yolu seçmeleriya da bir yolu sırf korktukları için seçmemeleri sözkonusu değil.

Robotların programları değil de, gerçek duyguları olabilmesi için, insanlardaki limbik sistem gibi bir sisteme gereksinimleri var. İnsanların duyguları, temel gereksinimleri çerçevesinde şekilleniyor. Korkma, acıkma, soyunu devam ettirme gibi temel dürtüler davranışlarımızın, duygularımızın temelini oluşturuyor. Genel anlamda duyguların kontrol edildiği bu sistem yalnızca insanlarda değil, gelişmiş canlıların hemen hepsinde var. Bu da demek oluyor ki, bir robotun duyguları taklit etmek yerine gerçekten hissetmesi için en azından belli temel gereksinimleri olması gerek. Bu gereksinimlerin neler olabileceğini kendimize bakarak görebiliriz. İnsanların duygulara gereksinimleri var. Bir tehlike karşısında korkmak, heyecanlanmak, kayıplarımız için üzülmek ya da işi mizaha vurmak… Peki ama bir robotun böylesi duygulara neden gereksinimi olsun ki? Duygularımız bir anlamda bizim soyumuzu devam ettirme güdümüzün bir parçası; bizi korumaya ve yaşamdaki konforumuzu sağlamaya yardımcı oluyorlar. Öte yandan duygularımızın yanında bu duyguları kontrol edebilme yeteneğimiz de var. Sözgelimi korkmak, bir tehlikeyle karşılaştığımızda bizi kurtuluşa götüren bir itici güç olabilir. Ancak aşırı korkmak, bizi kaçmaktan bile alıkoyacak, elimizi kolumuzu bağlayacak bir hareketsizlik ve çaresizlik duygusunu beraberinde getirebilir. Bu örnek bize, robotlara duygular vereceksek, onlara bu duygularını kontrol etmeyi de öğretmek gerekeceğini gösteriyor.

Peki bir robotun duygulara gereksinimi var mı? Her şeylerini insanlar verdiği ve öğrenmelerine gerek olmadığı sürece, elbette duygulara gereksinimleri yok. Öte yandan, bağımsız robotlar ve onların öğrenerek kendi kendilerini geliştirecekleri bir dünya istiyorsak, robotların duygulara gereksinimleri var.

Yeni Bir Gelecek mi?

Çağımızda yapay zeka üzerine çalışan araştırmacıların başında Ray Kurzweil geliyor. Kurzweil, yapay zekanın geleceğiyle ilgili olarak ortaya “tekillik” (singularity) adını verdiği bir kavram atıyor. Buna göre tekillik, yapay zekanın çok ileri düzeylere ulaşıp insan zekasını aşması. Bunun sonucunda doğal ve yapay zeka birlikteliği gerçekleşecek. “Deep Blue” adlı bilgisayar Kasparov’u yendiğinde yapay zekanın insan zekasına üstün gelmeye başladığı konuşuluyordu. Deep Blue, döneminde yapay zekanın geldiği en üst düzey olarak kabul edilmişti. Bu dönemde ünlü yapay zeka uzmanı Marvin Minsky’nin şu sözleri dikkat çekiciydi: “Deep Blue satrançta nasıl kazanıldığını bilebilir ama yağmur yağarken içeri girmesi gerektiğini bile bilemez.” Kurzweil, Minsky’nin bu düşüncelerini bir adım ileri taşıyor: “Bir makine olarak yağmurdan kaçmaya gerek duymuyordur belki; ama acaba bunu hiç düşünmüş müdür?” diye soruyor. “Eğer düşünmüş olsaydı belki şöyle şeyler söylerdi: Ben, elektronik parçaları plastikle kaplı bir makineyim. Eğer yağmur yağarken dışarı çıkarsam ıslanırım ve kısadevre yaparım. Sonra bir insan beni onarana kadar satranç oynayamam…”
Belki de Kurzweil’in Deep Blue için söylediği bu sözler, robotların duyguları için temel alınabilir. Robotlar henüz kendilerini koruma, tehlikeden uzak durma, korkma, soylarını devam ettirme isteği gibi duygulara sahip değiller. Bir insanın duyguları, bir konuda karar verirken birçok farklı gereksinimin ve isteğin devreye girmesine neden olur. Beynimizin farklı bölümleri uyum içinde birlikte çalışır, limbik sistemimiz karar verme aşamasında önemli bir rol oynar. Robotların “henüz” bir limbik sistemleri yok. Belirli türden gereksinimleri olmadığı için henüz duygulara da gereksinimleri yok. Öte yandan zeka bakımından hızlı bir gelişim içindenler. Kurzweil, 1999’dan 2099’a kadar geçen sürede yapay zekanın nasıl bir yol izleyeceğini ortaya koyuyor. Günümüzde yapay zekayla en yakın olduğumuz anlar, kişisel bilgisayarlarımızın başına oturduğumuz zamanlar. Kurzweil, ortalama 1000 dolara alınabilecek bir bilgisayarla bizi 1999’dan 2099’a dek süren bir yolculuğa çıkarıyor. “1960’ta bütün bilgisayarlar birdenbire dursaydı bundan çok az kişinin haberi olurdu” diyor. 1999’a gelindiğinde bilgisayarlar hala çok gelişkin olmasalar da, eskiden insan zekasından beklenen şeylerin çoğunu yapabiliyorlardı…”


2009 yılına geldiğimizde bir bilgisayarın saniyede yaklaşık 1 trilyon hesaplama yapabildiğini görüyoruz. Bilgisayarlar artık bazı eşyalarımızın içine de yerleştirilebiliyor; yapay zeka kullanarak birçok işlem gerçekleştirebiliyoruz. Sözgelimi, bankacılık işlemlerini, yol tariflerini yapay zeka kullanarak yürütebiliyoruz. Müzisyenler bile günümüzde elektronik aletler kullanarak besteler yapıyorlar. Kurzweil bu dönemde yeni bir “makine kırıcılık” hareketinin yükselişe geçebileceği görüşünü de ortaya atıyor. 2019’a gelindiğinde üç boyutlu yapay gerçekliğin her yerde karşımıza çıktığını, gözlüklere ya da kontakt lenslere yerleştirilmiş ara birimler yardımıyla insanlarla, sanal gerçeklik dünyasıyla ya da bilgisayar ağlarıyla iletişime geçebileceğimizi ileri sürüyor. Bu dönemde insanlar artık yapay zekayla daha yakın ilişkiler kuracaklar. Öğretmenleri, arkadaşları, bakıcıları hatta sevgilileri bile otomatikleşmiş yapay kişilikler olacak. 2029’a gelindiğinde 1000 dolara alınabilecek bir bilgisayar, bin insanın beyniyle eşdeğer hesaplama yeteneğine kavuşacak. Görsel ve işitsel algılarımızı artırmak için, mantığımıza ve karar verme yeteneklerimize yardımcı olmak üzere sinir sistemimize yapılacak yapay eklemelerle yeteneklerimiz çok daha üst düzeylere çıkacak. Bu dönem robotların insanlarla eşit haklar isteyeceği bir dönem olabilir. 2099’a gelindiğiyse artık insan ve yapay zeka arasındaki fark ortadan kalkmış olacak. İnsan ve robotlar bir olacak. Böylece karbon tabanlı insani algılarımızı silikon tabanlı yapay zekayla birleştirip şimdiden bilmediğimiz birçok duygu ve düşünceye sahip olabileceğiz. Kurzweil’in tekillik kavramı böylece gerçekleşmiş olacak.


Makale Köşemiz

MollaCami.Com