Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Yeni hikayemize başlıyoruz.

yemekten sonra akşam ezanı okundu..Ahmet
-haydi arkadaşlar buyrun namazımızı kılalım.namaz beklemez...atölyede de kılsak böyle beraber.bir mescid yaparız küçük. ben de artık namazımı kılmak için Osman Usta yokken odasına girmek zorunda kalmam. dedi
arkadaşları o zamana kadar Ahmet'i Osman Ustanın yokluğundan istifade eden bir fırsatçı zannediyorlardı.. zaten ondan hazetmezlerdi ya..

;D :D

namazdan sonra düşündü düşündü...ne çekiyodu osman ustadan...bu adamın hayatı değişmeliydi artık..bir şeyler olmalı birşeyler yapmalıydı ne bilsindi bilemiyordu..bir ışık arıyordu arıyodu arıyodu arkadaşlarına sorsamıydı

Çaresizlik içinde düşünürken son anda aklına çok parlak bir fikir geldi,evet bu fikir belkide hayatının dönüm noktasıydı....

Arkadaşlar hikayemizi yeniden toparlamaya çalıştım ama inşallah becerebilmişimdir. ::) Bundan sonra yazılacaklar için yardımcı olur diye düşündüm. Gördüğünüz gibi hikayemizin henüz bir başlığı da yok. Başlık hakkında ve hikayemizi ne zaman ve nasıl sonlandıracağımız hakkında fikri olan kardeşlerimizin yardımlarını bekliyoruz. Ne de olsa bu bizim hikayemiz değil mi onunla ilgili kararları da biz vericez ;)


Yusuf on yaşındayken kaybetmişti babasını ve ailenin bütün yükü onyedi yaşında olan Ahmet abisine binmişti. Ahmet,hem okuluna devam etmeye çalışıyor ,hem de ailesinin nafakasını çıkartmak için büyük çaba gösteriyordu. Fakat Yusuf ağabeyinin bu çabasına karşılık hiçbir şeyden memnun olmuyor kısacası hayattan nefret ediyordu, hayata küsmüştü.
Onu hayata küstüren, küçük yaşta babasını kaybetmesi ve annesinin de günden güne gözlerinin önünde eriyip gitmesiydi...
Ahmet de çok üzülüyordu ama Yusuf’a belli etmiyor ve ailesini geçindirmek için devamlı çalışıyordu. Diğer yaşıtları farklı şeylerle uğraşırken o hiç yılmadan azimle çalışıyordu; bu yüzden çok istediği üniversite artık onun için bir hayal olmuştu. O da üzülüyordu tabi ki ama çare yoktu,seçmesi gereken şık artık onun için belirlenmişti.
Osman ustanın atölyesinde şimdilik sadece çıraktı ama kabiliyeti vardı; zamanla daha iyi yerlere gelebileceği umuduyla yılmadan çalışmaya başladı. İlerde kendi atölyesini açmak için para bile biriktiriyordu. Atölye cam atölyesiydi, renkli camlara şekil veriyordu sanki hayallerini cama işliyordu.
O gün yine hayallerini işlerken cama arkadaşı Hasan geldi yanına ve ustanın kendisini çağırdığını söyledi. Hasan onun can dostuydu birlikte ne badireler atlatmışlardı…
Ustanın odasına doğru yürümeye başladı ve odanın önüne gelince on saniyelik bir beklemeden sonra kapıya vurdu. Osman usta:
-Gel oğlum, uzun zamandır seninle konuşmak istediğim önemli biR konu vardı. Ahmet:
-Hayırdır usta inşallah kötü bir şey yoktur!
-Bilirsin seni severim dürüst bir çocuksun; ayrıca azmin ve zekan bende hayranlık uyandırıyor. Ben yaşlandım artık bu yüzden buranın ustası artık sensin her şey sana emanet. Biliyorsun benim hiç çocuğum yok karımı da birkaç sene önce kaybettim ve atölyeyi senden başka emanet edecek başka kimsem de yok.
Oysa o daha 17 yaşında idi bu ona göre büyük bir sorumluluktu. Büyük bir sorumluluktu ama o bunu yapabilecek zekaya ve beceriye sahipti. Ve kabul etti; artık çırak değil ustaydı, yapabilirdi inanıyordu buna.
işte o an kendine 'ustasının güvenini boşa çıkarmayacağı' için söz verdi... Fatih Han 21 yaşında İstanbul’u fethetmişti, kendi bir atölyeyi yönetemeyecek miydi? Abdestini aldı ve bir şükür namazı kıldı,sonra ailesini aramak için telefonu eline aldı…
Osman Ustanın atölyesinin asıl sahibi Ömer Faruk Bey di...
Ahmet kapıya üç defa vurdu kalp atışı hızlandı
İş yeri sahibi Ömer Faruk Bey şişman göbekli gözlüğün çerçevesi genişçe yumuşak mizaçlı biriydi.
-Ahmet evladım kapıyı kırsaydın daha iyiydi dedi
Ahmet utandı boynunu büktü kızardı kızardı... Ömer Faruk Beyden özür dileyerek atölyenin kirasını taksim edip oradan hızla ayrıldı..
Osman ustanın bu iyiliği için ona bir sürpriz yapıp akşam yemeğine davet etmek için alışveriş yapmalıydı.. Fakat ne alacağını bilmiyordu hayatında hiç yemek yapmamıştı. Kendi yemek yapmamıştı ama annesi vardı. Güzel bir alışveriş yaptıktan sonra evinin yolunu tuttu. Eve doğru yürürken sokakta oynayan çocukları izliyordu içinden hepsini tek tek öpmek geliyordu. Çocuklara bakacağım diye tepetaklak yuvarlandı. Çocukların hepsi etrafına toplanıyor bir yandan da dalga geçiyorlardı. Aman Allah'ımdı her tarafı çamur olmuştu. Ahmet kalkmaya çalıştı ama tekrar yere düştü ve marketten aldığı yiyecekler yere saçıldı. Çocuklar bunun için daha çok alay etmeye başladı. Tam o sırada kardeşini gördü; Hızır gibi yetişmişti. Abisine yardım etti ve dökülen malzemeleri toplayarak evin yolunu tuttular.
Eve geldiklerinde Ahmet giysilerini değiştirdi. O sırada annesi yemeği hazırlamaya başladı Ve saat sekiz olmuştu; Osman Usta neredeyse gelirdi. Annesi çok sinirliydi,bir yandan yemekleri yetiştirmeye çalışırken bir yandan da Ahmet’e çekişiyordu. Ahmet babası öldüğünden beri ilk kez annesinden azar işitmişti, bunun üzgünlüğü ile kapıya yöneldi. Osman Usta bir elinde meyve poşeti diğer elinde yarım kilo baklavayla gelmişti. Yüzünde her zamanki gibi bir tebessüm vardı. Ama nedense o tebessüm o akşam yüzünden hiç eksik olmadı. Ahmet o gün yaşadıklarını Osman ustaya anlattı ve ardından yemek geldi. Yemek bittikten sonra Osman ustanın aldığı baklavayı yediler.
Ertesi gün artık Ahmet iş başı yapmıştı; artık çırak değil ustaydı ve bunun gururunu yaşıyordu “bismillah” dedi ve atölyeyi açtı. Ahmet’i bu başarısından dolayı annesi de kutluyor ve oğlu ile gurur duyuyordu. O gün Yusuf da geldi atölyeye, abisinin usta olduğunu görmek onu da memnun etmişti ama içine sinmeyen bir şey vardı! O abisini üniversiteli olarak görmek istiyordu. Yusuf abisine
-Abi seni böyle görmek güzel ama üniversiteli bir öğrenci olsaydın daha güzel olurdu dedi. Ahmet kardeşine baktı:
-Biraz daha büyüyünce benim neden üniversiteyi değil de bu işi seçtiğimi daha iyi anlarsın dedi ve kardeşine sarıldı.
Ahmet büyük bir iştiyakla işe koyuldu, camlar onun maharetli ellerinde şekilleniyordu. Camlara desen çizmekte bu işin en zevkli yanı olsa gerekti. Bütün gün çalıştıktan sonra yorgun argın evine dönerken karşısına 3 tinerci delikanlı çıkıverdi. Ahmet önce biraz korktu ama bunu belli etmek istemiyordu Ahmet’e
-Sökül üstündeki paraları diyerek ceplerindeki bıçakları çıkardılar.
Ahmet müthiş korkmuş bir halde arkasını dönüp koşmaya başladı ve arkasından tinerciler kovalıyordu. Tüm gücüyle bir refleks hareketi daha yaparak koşmaya başladı. ''Yakalamasınlar Allah'ım Ne Olur '' diyerek konuşuyordu. Çok hızlı bir şekilde koştu ve sonunda eve gitti annesi onu böyle görünce oğlum ne oldu nefes nefese kalmışsın dedi Ahmet de bir şey yok anne dedi eve girdi. Annesi telaşlı bir şekilde ''noldu'' diye ısrarla sordu. Ahmet’in yalan söyleme huyu yoktu ve bu yüzden annesine olup biteni anlatmaya başladı. Aslında onların tinerci değil de iş yerinde çalışan diğer işçilerden olduğunu anlamış ve bunları annesine anlatmaya karar vermişti. Annesi Ahmet’e onları yetkililere söyleyeyim dedi hemen ama Ahmet o kadar korkmuştuk ki onların bir şey yapacaklarından korktuğu için annesine ısrarla “söyleme” dedi; ama annesi Ahmet’i dinlemedi ve yetkililere her şeyi anlattı. Bir plan yapacaklardı; ama ne? Hem çocuğuna zarar gelmesin hem de kötü sonuçlar doğurmasın istiyordu. Nasıl bir devirde yaşıyorduk, artık insanın insana faydadan çok zararı dokunuyordu! Ahmet işyerindeki arkadaşlarından böyle bir şey beklemiyordu.Şok olmuştu. Aslında Ahmet de bu sırada bir şeyler düşünmüş, onlara ders vermek için bir iki şey planlamış ama zamanın gelmesini beklemeye koyulmuş ve dua edip her şeyin hayırlısını istemiş. Onlara bir ustadan çok bir abi olmak istemişti hep; “işte şimdi bunu göstermenin tam zamanı” diye düşündü.
Akşam onları yemeğe çağırdı mütevazı evlerinde ağırladı yemekten sonra akşam ezanı okundu. Ahmet:
-Haydi arkadaşlar buyurun namazımızı kılalım. Namaz beklemez. Atölyede de kılsak böyle beraber. Bir mescit yaparız küçük. Ben de artık namazımı kılmak için Osman Usta yokken odasına girmek zorunda kalmam. dedi
Arkadaşları o zamana kadar Ahmet'i Osman Usta’nın yokluğundan istifade eden bir fırsatçı zannediyorlardı. Zaten ondan hazzetmezlerdi ya…
Namazdan sonra düşündü düşündü... ”Ne çekiyordu Osman ustadan? Bu adamın hayatı değişmeliydi artık. Bir şeyler olmalı bir şeyler yapmalıydı ne bilsindi bilemiyordu. Bir ışık arıyordu arıyordu arıyordu… Arkadaşlarına sorsa mıydı?" Çaresizlik içinde düşünürken son anda aklına çok parlak bir fikir geldi,evet bu fikir belki de hayatının dönüm noktasıydı....

ne hikaye yazmışız ya :)


ne hikaye yazmışız ya :)

Değil mi? :)

;) çok becerikli üyeleriz vallahi ;)


;) çok becerikli üyeleriz vallahi ;)
;)


;) çok becerikli üyeleriz vallahi ;)

yürüyün kim tutar sizi.....

çok güzel bir hikaye olmuş ileride bakarsınız dizi teklifleride gelir ;) ;)
ellerinize sağlık

Vay bee Molla ehli edebiyat parçalamış helal olsun 8) 8)


Vay bee Molla ehli edebiyat parçalamış helal olsun 8) 8)

arkadaşalr bu hikaye yazma işine yeniden başlamaya ne dersiniz....

Gecenin,ıssız,ürkütücü karanlıgında, uzaktaki iç içe girmiş daglara dogru bi bakış attı.aklından belkide milyonlarca şey geçti...
'keşke' dede...'keşke...'
o daglarda onun yanında olsam diye içleniverdi,derin bi ah çekti...
bu arada gözlerindn süzülen yaşlar pembe yanaklarını ıslatmıştı....

Gözyasının hıkayesıyle konuyu bırlestırdım sızın baslattıgınız hıkayeden aynı konuda devam edılsın ıns


Eğlenceli Oyunlar

MollaCami.Com