Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Kaside-yi Bürde hakkında bazı notlar..

دَعْ مَا اَدَّعَتْهُ النَّصَارَى فِي نَبِيِّهِمِ
وَاحْكُمْ بِمَا شِئْتَ مَدْحاً فِيهِ وَاحْتَكِمِ

Dağ meddeathün nasâra fî nebiyyihim
Vahküm bima şi’te medhan fîhi vahtekemin

Hıristiyanların, kendi peygamberleri hakkında iddia ettikleri ilâhlık yakıştırmasını bırak da, bundan başka istediğin sıfatla Allah Rasulü’nü öv, hâkımâne hükümlerini ver. (Hangi sıfatlarla onu översen öv, yinede fazla bir şey söylemiş olmazsın.)


***

وَانْسُبْ إلَى ذَاتِهِ مَا شِئْتَ مِنْ شَرَفٍ
وانْسُبْ إلى قَدْرِهِ مَا شِئْتَ مِنْ عِظَمٍِ

Vensüb ila zatihâa ma şi’te min şerafin
Vensüb ila kadrihi ma şi’te min ızami’n

O Allah Rasulü’nün mübarek zatına,şereften şandan dilediğin vasıfları ve övgüleri yakıştır ve yüce derecesine büyüklükten dilediğin mertebeyi nispet eyle.O’nu övebildiğin kadar öv.Yinede haddi aşmış olmazsın.

فإِنَّ فضْلَ رَسوُلِ اللهِ لَيْسَ لــــهُ
حدٌّ فيُعْرِبُ عنه ناطقٌ بِفَــــــمِ

Fe inne fazle Rasülillâhi leyselehü
Haddün fe yuğribe anhü nâtıkun bi femi

Yüce Allah’ın sevgili Rasulü Muhammed Mustafa
(s.a.v)’in faziletlerine sınır ve son yoktur ki konuşan
ağız O’nun kemalat ve faziletlerini tarif edebilsin.

لَوْ نَاسَبَتْ قدْرَهُ آيَاتُهُ عِظَمــــاً
أحْيَ اسْمُهُ حِينَ يُدْعَى دَارِسَ الرِّمَمِ


Lev nâsabet kadrahû âyâtühü ızamen
ehyesmühû hine yüd’a dâriser rimemi.

Allah Rasulü’nün mucizeleri büyüklük bakımından
Kadrü kıymetine uygun mertebede olsaydı , onun
tertemiz adı anıldığın da tamamen çürümüş kemikleri diriltirdi.


***

لَمْ يَمْتَحِنَّا بِمَا تَعْيَ الْعُقُولُ بـِــهِ
حِرْصاً عَلَيْنَا فَلَمْ نَرْتَبْ وَلَمْ نَهِـــمِ

Lem yemtahınnâ bî mâ tağyel ukûlü bihi
Hırsan aleynâ fe lem nerteb velem nehimi.

Peygamber efendimiz Aleyhisselâm, bizim hidâyet
üzere bulunmamıza çok istekli olduğundan , akılların
aciz ve hayretler içerisinde kalacağı zorluk teklifi ile bizi imtahan etmedi. Bizler de onun hak peygamber olduğunda asla şüphe etmedik ve o’na uymakta tereddüt göstermedik.

أعْيَ الْوَرَى فهُمْ مَعْنَاهُ فَلَيْسَ يُرَى
ِللْقُرْبِ والبُعْدِ فِيهِ غَيْرُ مُنْفَحِـمِ

Ağyel verâ fehüm mağnâhü leyse yüra
Lil kurbi vel buğdi minhü gayrü münfahımi

Bütün yaratılmışlar O’nun manevi kemâlatını anlatmaktan âcizdir. Gerek yakınında ,gerekse uzağında bulunanlarda, O’nun manevi değeri idrak hususunda âcizlikten başka bir şey görülmez.


***


كَالشَّمْسِ تَظْهَرُ لِلْعَيْنَيْنِ مِنْ بُعُـدٍ
صَغِيرَةً وَتُكِلُّ الطَّرْفَ مِنْ اَمَـــمٍِ


Keş şemsi tazheru lil ayneyni min buudin .
Sağîreten ve tükillüt tarfe min ümemin.

Allah Rasulü’nün hakikati güneş gibidir ki uzattan göze küçük görünür , yakından bakınca ise gözü kamaştırır .Dolayısı ile yakından da uzaktan da O’nun hakikatını yani gerçek yüzünü tam idrak etmek mümkün olamaz.

وَكَيْفَ يُدْرِكُ فِي الدُّنْيَا حَقِيقََتـَهُ
قََََوْمٌ نِيَامٌ تَسَلَّوْا عَنْهُ بِالْحُلُــــــمِ


Fe keyfe yüdrikü fid dünya hakiketehü
Kavmün niyâmün tesellev anhü bilhulumû.

Uyku halinde bulunup da O’nu rüyada görmekle
teselli olup bununla yetinen bir kavim , dünyada
Allah Rasulü’nün hakikatini nasıl idrak edip
kavrayabilir.

فمَبْلَغُ الْعِلْمِ فِيهِ اَنَّهُ بَشـَـــــرٌ
وَ اَنهُ خَيْرُ خَلْقِِ اللهِ كُلِّهِــــــمِ

Fe mebleğul ılmi fîhi ennehü beşerun
Ve ennehü hayru halkıllâhi küllihimi

O Allah’ ın Rasulü hakkında yaratılanların
bilgilerinin ulaştığı son nokta, O’ nun muhakkak
bir insan olduğu ve yüce Allah’ın yarattığı
bütün varlıkların hayırlısı bulunduğu hakikatıdır.


***


وَكُلُّ آيٍ اَتَى الرُّسُلُ الْكِرَامُ بِهَا
فَاِنَّمَا اتَّصَلَتْ مِنْ نُورِهِ بِهِــــمِ


Ve küllü âyin aterrusülül kirâmü bihâ
Fe innemet tesalet min nûrihî bihimi.

Allah Rasulü’nün dışında kalan diğer bilimum
peygamberlerin getirip gösterdikleri mucizeler,
sadece Allah’ın Rasulü’nün mübarek nurundan
onlara ulaşmıştır.


***


فَاِنَّهُ شَمْسُ فَضْلٍ هُمْ كَوَاكِبُهَــا
يُظْهِرْنَ اَنْوَارَهَا لِلنَّاسِ فِيِ الظُّلَـمِ


Fe innehü şemsü fazlin hüm kevâkibühâ
Yuzhirne envârahâ lin nâsi fiz zulemi.

Muhakkak ki Hazret-i Muhammed Aleyhisselâm
bir fazilet güneşi, diğer peygamberler ise karanlıkta
insanlara O güneşin ışığını aksettiren yıldızlardır.

اَكْرِمْ بِخَلْقِ نَبِيٍّ زَانَهُ خُلـُـــقٌ
بِِالْحُسْنِ مُشْتَمِلٍ بِالْبِشْرِ مُتَّسِـــــمِ

Ekrim bi halkı nebiyyin zânehü hulükun
Bil husni müştemilin bil bişri müttesimi.

Yüce Allah, O sevgili Habîbi’nin yaratılışını ne ulvi bir ikramla vücuda getirmiştir! Güzellikle bezenmiş güler yüzlülükle nişanlanmış ve böylece çok yüksek olan güzel ahlâk ve ebedi tertemiz olan zâtı varlığını süslemiştir.


***

كَالزَّهْرِ فِي طَرَفٍ وَالْبَدْرِ فِي شَرَفٍ
وَالْبَحْرِ فِي كَرَمٍ وَالدَّهْرِ فِي هِمَمٍِ

Kez zehri fî terafin vel bedri fî şerafin
Vel bahri fî keremin ved dehri fî himemi.

O Peygamber-i Zişan Efendimiz yumuşak huyluluk ve nezâkette çiçek gibi, şan ve şerefte ayın ondördü gibi , kerem ve cömertlikte denizler kadar
himmetlerinde ise zaman gibidir.(Sonsuz derecede himmet sahibidir.)

كَاَنَّهُ وَهُوَ فَرْدٌ مِنْ جَلاَلَتـِـــهِ
فِي عَسْكَرٍ حِينَ تَلْقَاهُ وَفِي حَشَـمٍِ

Ke ennehû ve hüve ferdün fî celâletihi
Fi askerin hîne telkâhü ve fî haşemi

O Allah Rasulü her zaman celâlet ve heybette bulunduğundan, şayet yalnız halinde onunla karşılaşacak olsan, O’nu sanki muazzam bir asker birliği arasında ve bir alay hizmetkarlar içinde
sanırdın.


***

كَأنَّمَا اللُّؤْلُؤُ الْمَكْنُونُ فِى صَدَفٍ
مِنْ معْدِنَىْ مَنْطِقٍٍٍ مِنْهُ وَمُبْتَسَــمٍ


Keennemel lü’lüül meknûnü fî sadefin
Min mağdiney mantıkın minhü ve mübtesemin.

Sedef içerisinde korunmakta olan inci, adeta Peygamber Efendimiz’in mübarek sözleri ve tebessümünün madenindendir.


***

لاَ طِيبَ يَعْدِلُ تُرْباً ضَمَّ أعظُمَـــهُ
طُوبَى لِمُنْتَشِقٍ مِنْهُ وَمُلْتَثِـــــمٍِ


La tıbe ya’dilü türben dumme ağzamehü
Tubâ li münteşikin minhü ve mültesimi.

Peygamber Efendimiz ’ in mübarek kemiklerini kaplayan toprağa muadil hiçbir güzel koku yoktur. Ne mutlu o toprağı koklayana ve öpene!.

اَبَانَ مَوْلِدُهُ عَنْ طِيبِ عُنْصُــرِهِ
يَا طِيبَ مُبْتَدَءٍ منه وَمُخْتَتَــــمٍ


Ebâne mevliduhû an tıbi unsurihi
Yâ tıbe mübtedein minhü ve muhtetemi.

Allah Rasulü’nün mayasının pak olması sebebiyle yüce Allah duğuşu sırasında O’na birçok harika göstermiştir.Ey akıl sahibleri! O Nebiyyi Zişan’ın hayatının ilk anından son demine kadar ki iyiliğe ve temizliğine dikkatle bakın ki,gerçeği görebilesiniz.


***


يَوْمٌ تَفَرَّسَ فِيهِ الفُرْسُ اَنَّهُــــمُ
قََدْ أُنْذِرُوا بِحُلُولِ الْبُؤُْسِ َوالنِّقـَمِ


Yevmün teferrase fîhil fürsi ennehümü
Kad ünzirû bi hulûlil bü’si ven nikami.

Rasulü Ekrem Efendimizi’in dünyaya geldiği gün öyle muazzam bir gündür ki, kendilerini kuşatacak gam,keder vb. azab ve sıkıntıların gelmesiyle korkutulduklarını gördükleri bazı olaylar sebebiyle akıllarını çalıştırıp o günün önemini anladılar.


***

وَبَاتَ اِيْوَانُ كِسْرَى وَهْوَ مُنْصَدِعٌ
كَشَمْلِ اَصْحَابِ كِسْرَى غَيْرَ مُلُتَئِـمٍِ


Ve bâte iyvânü kisrâ ve vehve münsadiun
Ke şemli eshâbi kisrâ ğayra mülteimi.

Allah Rasulü’nün doğduğu gün, Kisrâ’nın bir daha toplanmaz dost ve askerleri dağıldığı gibi İran hükümdarı da sarayı yıkılmış olduğu halde geceledi.

وَبَاتَ اَيْوَانُ كِسْرَى وَهُوَ مُنْصَدِعٌ
كَشَمْلِ اَصْحَابِ كِسْرَى غَيْرَ مُلُتَئِـمٍِ


Ve bâte iyvânü kisrâ ve hüve münsadiun
Ke şemli eshâbi kisrâ ğayrâ mülteimin.

Allah Rasulü’nün doğduğu gün, Kisrâ’nın bir daha toplanmaz
dost ve askerleri dağıldığı gibi İran hükümdarı da
sarayı yıkılmış olduğu halde geceledi.


***


والنَّارُ خَامِدَةُ الأنْفَاسِ مِنْ اَسَـفٍ
عَلَيْهِ والنَّهْرُ سَاهِى الْعَيْنِ مِنْ سَدَمٍِِ


Ven nâru hâmidatül enfâsi min esefin
Aleyhi ven nehru sâhil ayni ves sedemin.

Allah Rasulü’nün dünyaya gelmesi ve Kisrâ’nın sarayının yıkılmasının verdiği üzüntü üzerine ateşperestlerin yaktıkları ateş, nefesini kesip sönmüş ve faydalandıkları Fırat Nehri’de hüzün ve nedâmetinden mecrasını unutmuştur.

وَسَاءَ سَاوَةُ أنْ غَاضَتْ بُحَيْرَتُهَــا
وَرُدَّ وَاِرَدُهَا بِالْغَيْظِ حِينَ ظَمِــى


Ve sâe sâvete en ğadat bu hayratühâ
Ve rüdde vâridühâ bil ğayzı hıne zamî.

Sava gölünün yere batması ile suyunun kuruması
Sava şehri halkını ümidsiz ve kederli bıraktı;göle gitmiş olanlar susuz,
öfkeli ve hiddetli bir şekilde ümidsiz olarak dönmüş oldular.


***

كَاَنَّ بِالنَّارِ مَا بِالْمَاءِ مِنْ بـَـــلَلٍ
حُزْناً وَباِلْمَاءِ مَا بِالنَّارِ مِنْ ضَــرَمٍِ


Ke enne bin nâri mâ bil mâi min belelin
Huznen ve bil mâi mâ bin nâri min darami.

Hüznünden ve gamından öyle bir hal meydana gelmiş
ve ateş öyle bir sönmüştü ki, ateşte adeta
suda bulunan rutubetten eser vardı.Ve su öyle kurumuştu ki sanki suda,
ateşte bulunan hararetten eser vardı.


***

وَالجِنُّ تَهْتِفُ وَالأنْوَارُ سَاطِعَــةٌٌ
وَالْحَقُّ يَظْهَرُ مِنْ مَعْنىً وَمِنْ كَلِـمٍِ


Vel cinnü tehtifü vel envârü sâtıatün
Vel hakku yazheru min mağnen ve min kelimin.

Allah Rasulü’nün doğduğu gece cin tayfaları görünmeden
Efendimiz’in dünyaya teşrifini müjdeleyen sesler çıkarıyor,
Rasulullah’ın nurları alemi aydınlatıyor ve O’nun Peygamber
olarak geliş hakikati manen ve lafzan açığa çıkıyordu.

عَمُّوا وَصَمُّوا فاِعْلاَنُ البَشَائِرِ لَــمْ
تُسْمَعْ وَ باَرِقَََتُ الاِنْذَارِ لَمْ تُشَمِ


Amû ve sammû fe ığlânül beşâiri lem
Tüsmağ ve bârikatül inzâri lem tüşemi

Müşrikler, putperestler ve kafirler kör ve sağır
hükmünde oldular da Allah Resulü’nün geldiği
müjdesinin ilânı onlarca işitilmedi ve tehdit
şimşekleri onlarca görülmedi.

مِنْ بَعْدِ مَا اَخْبَرَ الأَقْوَامَ كَاهِنُهُمْ
بِاَنَّ دِينَهُمُ الْمُعْوَجَّ لَمْ يَقـُــــمِ


Min bağdi mâ ahberal akvame kâhinühüm
Bi enne dinehümül mu’vecce lem ye kumi.

O müşrik, kafir ve putperest kavimlerin
gaybden haber verdiklerini iddia eden kâhinleri,
eğri,bozuk ve değiştirilmiş dinlerinin katiyyen
devam edemeyeceğini haber verdikleri halde
onlar yinede inkara devam ettiler.


****

وَبَعْدَ مَا عَايَنُوا فىِ الأُفْقِِ مِنْ شُهُبٍ
مُنْقََضَّةٍ وَفْقَ مَا فىِ الاَرْضِ مِنْ صَنَمٍِ

Ve bağde mâ âyenü fil üfki min şühübin
Münkazzatin Vefka mâ fil erzı min sanemin.

Ve Efendimiz’in doğduğu gece ufukta şeytanların
üzerine yıldızların atılmasını ve buna uyumlu şekilde
gene o gece yeryüzünde bulunan putların yüzleri
ezerine yıkılıp düştüklerini gördükleri hâlde
yine o kafir ve putperestler sapıklık üzere kalıp hakikati görmediler.

حَتَّى غَدَا عَنْ طَرِيقِ الْوَحْىِ مُنْهَزِمٌ
مِنَ الشَّيَاطِينِ يَقْفُو اِثْرَ مُنْـــهَزِمٍِ

Hatta ğadâ antarîkıl vahyi münhezimi
Mineş şeyâtıyni yakfa isrâ münhezimi.

Hatta şeytanlar vahiy yolu olan semadan öyle
hezimete uğramış olarak gitti ki, şeytanlardan
kaçan biri şaşırıp gideceği yeri bilemediğinden kaçan bir
şeytanın izine tabi olmuştur.


***

كَاَنَّهُمْ هَرَباً أبْطََالُ اَبْرَهـَـــــةٍ
اَوْ عَسْكرٌ بِالحَصَى مِنْ رَاحَتَيْه ِرُمِى


Ke ennehum heraben ebtâlü ebrehetin
Ev askerun bil hasâ râhateyhi rumi.

Şeytanlar semâdan öyle kaçtılar ki , güya onlar
Ebrehe’nin kahramanları!!!Kaçarken gösterdikleri
sürat ve telaş Allah Rasulü’nün iki avucundan atılan
çakıl taşlarından perişan olup kaçan müşrik askerlerinin
haline benziyordu. Onlarda kaçarak semayı terkettiler.

نَبْذاً بِهِ بَعْدَ تَسْبِيحٍ بِبَطْنِهِمــَـــا
نَبْذَ المُسَبِّحِ مِنْ اَحْشَاءِ مُلْتَقـِـــمٍِ

Nebzen bihî bağde tesbîhin bi batnihima
Nebzel müsebbihi min ahşâi mültekımin.

Peygamber Efendimiz’in iki avucu içine aldığı
taşlar tesbih ettikten sonra öyle bir atıldı ki,
bu atılış tesbih edici Yunus aleyhisselâm’ın
onu yutan balığın karnından atıldığı gibi oldu.


***

جَاءَتْ لِدَعْوَتِهِ الاَشْجَارُ سَـــاجِدَةً
تَمْشِى اِلَيْهِ عَلَى سَاقٍ بلا قـَـــدَمٍِ

Câet li dağvetihil eşcâru sâcideten
Temşî ileyhi alâ sâgın bi lâ kademin.

Ağaçlar O Allah Rasulü’ne boyun eğerek ayaksız,
kök ve dallarının üzerinde yürüyüp davetine geldiler.


Kasidei Bürde

MollaCami.Com