Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


O bebek benim !...

O bebek benim!

Kendi cenazesinde uyuyan Ayşe Dila'nın harama dokunmamış ellerini, çirkinliğe bulaşmamış gözlerini ebedî âlemde öpmeye lâyık biri olmak duasıyla...

Memesi ağzında bebeğin. Annesi ağlıyor. Bebek memesini emiyor. Annesini teselli etmek istiyorlar. Gözyaşları bebeğin yüzüne akıyor, saçlarını ıslatıyor. Bebek memeyi daha sıkı emiyor. Bebeği görüntülüyor kameralar. Özellikle o bebeği. Başkasını değil; onu. Ne olup bittiğini bilmeyen bebeği. Olan biteni anlamakta geciken bebeği. Niye göründüğünü bilmeyen bebeği. Hiç hak etmediği ama hiç farkına varmadığı o derin eksik, o dipsiz boşluk bir de onun gözlerinden görünür olsun diye görüntülüyorlar. Memesini emiyor bebek. Bebeği görenler daha ağlamaklı oluyor, daha bir derin hıçkırıyor. Bebeğin yüzünde yeni baştan kanıyor yara. Yeniden büyüyor acı. Gözleri kapanıyor bebeğin. Uyuyor. Babasının cenazesinde.

Babasını kaybettiğinden habersiz. Babasızlığına yanacağına ilgisiz. Eksilenin ne olduğunu anlamıyor aklı. Eksik. Uyuyor bebek. Başını yasladığı omuz hıçkırıklarla sarsılıyor. Daha güzel uyuyor bebek. Azaldığını bilmeden. O büyüdükçe büyüyecek acıyı içinde ninnileyerek. Uykusunun acı bir uyanıklığa hamile olduğunu bilmeden. Suskunluğuna canhıraş bir hüznü sararak. Büyümüş başka bebeklerin babalarını gördüğünde çaresizlikle arayacağı adamı hepten kaybettiğini bilmeden. Uyuyor bebek. Uyusun da büyüsün oluyor annesinin sözü. Babasızlığına büyüsün. Yetimliğine açılsın gözleri. Bak işte yetim kaldın! deseler anlayacak değil şimdi. Adını bile bilmiyor belki. Çağrıldığında yeni yeni çeviriyordu belki gözlerini. Yetimliğini hiç bilmiyor. Babasının ardı sıra bıraktığı boşluk kapalı gözlerinin içinde bir gün birden görünür olacak. Uyanacak bebek. Uyuduğuna yanacak. Adını öğrendiğinde yetim olduğunu da öğrenecek.

Adım ilk söylendiğinde ben de duymamış olmalıyım. Duysam da anlamazdım. Adım olduğunu bilmiyordum. Bir ismi hak ettiğimin farkında değildim. Esamisi okunmayanlar arasındaydım doğum günümden sadece bir yıl önce. Yokluğu fark edilmeyenlerdendim. Eksikliği çekilmeyenlerdendim. Özlenmeyenlerdendim. Yolu gözlenmeyenlerdendim. Köşe başında çıkar diye umulmayanlardandım. Kapı arkasında beklenmeyenlerdendim. Olsa da bir olmasa da bir şey dim. Yoktum. Yokluğumun farkında değildim. Varlığım iyice fark edildiğinde bile, doğumuma sadece altı ay kala, ne yüzüne bakılası bir şeydim ne isim konulası. O gün düşük olsaydım, çöpe atılacaktı kalbi çarpan bedenim. Annem bile yüzüme bakamayacaktı. O gün, kendi cenazemin içinden geçtiğimin farkında değildim. Ki cenaze bile olamazdı bir düşük olarak ölümüm. Ardından ağlanmayı hak etmeyecektim. Sessizce gömülecektim. Azıcık bir acıya sarılacaktım belki. Büyüklerim başını yeniden uykuya yaslayacaklardı. Kendi cenazemde ben de uyuyor olacaktım.

Düşük olmaktan kurtarıldığım o günleri hatırlamıyorum. Nasıl bir badireden geçtiğimin farkında değildim. Hatırlamıyorum olmayan elimden tutulup el verildiğini bana. İki gözümün olması gerektiğine bile kör iken ben; bana göz verildiğini, görür kılındığımı, görmeye değer şeyler arasına gönderilmek üzere büyüdüğümü, görülmeye değer bir yüz sahibi edildiğimi fark etmemişim. Uyumuşum. Uyumuş da büyümüşüm. Ağzıma parmağım verilmiş bir ara. Emmişim. Emmişim. Parmağın benim parmağım olduğunu bilmeden. Dudağın dudağım olduğunu hissetmeden. Söz verileceğini bilmeden dudağıma, dilime, damağıma. Nefes nefes muhabbet tüteceğini hesap edemeden gırtlağımdan. Yüzümü yasladığım gibi uyumuşum ana rahmine. Sevildiğimi bilmeden. Seveceğimi bilmeden. Bir kalbimin olduğundan bile habersiz. Sonsuz bir nefesin tenime üflendiğinden habersiz. Uyumuşum. Meğer kendi cenazemin ortasından geçiyormuşum. Ölümlülüğümü bilmeden emiyormuşum parmağımı. Ölmeye doğuyormuşum. Ölümlere doğru yürüyormuşum. Anne ölümüne. Baba ölümüne. Yetim de olabilirliğe yakınlaşıyormuşum. Ayrı da kalabilirliğe uzanıyormuş ellerim. Acıya dokunabilir bir tenle doğuyormuşum. Hüzne bakabilir yüzle, gözyaşlarınca kanayabilir bir çift gözle geliyormuşum.

Doğmaya değer biri olduğum günü hesap etmemiştim. Yüzümün sevdiklerime ilk göründüğü anın farkında değilim. Ağlamışım. Ağladığımı bilmeden. Niye ağladığımı bilmeden. Ağlayışıma gülündüğünü hiç fark etmeden. Ben ağlamışım, başkaları gülmüş.

Tam kırk beş yıl geçti aradan. Büyüdüm. Adımı biliyorum. Çağrıldığımda dönüp bakıyorum. Bir ismi hak ettiğimin farkındayım. Doğduğum gün, ben ağlarken başkaları gülüyormuş; tahmin ediyorum. Ben de ağlayarak doğan en az üç bebeğin ağlayışına gülmüştüm.

Gülüyorum hâlâ.. Ağladığım az. Güldüğüm çok oluyor. Fakat, benim güldüğüme ağlayan birini tanıyorum. Ağladığıma gülüyor O. Bir bilseydin benim bildiğimi; diyor az güler, çok ağlardın. Bilmediğimi biliyor O. Onun bildiğini bilmediğimi nazikçe hatırlatıyor. Uyandırmak istiyor. Usulca dürtüyor. Ben ise dayayıp başımı dipsiz uykuların yastığına, uyuyorum. Uyuduğumu gören O ağlıyor. Gülüşüme acıyor. Kolayca avunmama şaşıyor. Yangının ortasında kıpırtısız yatmama razı olmuyor. Bilmeden ateşe koşan pervaneleri ateşten uzaklaştıran adamın telaşıyla, adeta parçalıyor kendini. Gece boyu uyanık kalıyor. Ben uyuyorum.

Ben olmalıyım o bebek. Onun fotoğrafını çekenler beni de almalılar kareye. Uyuyuşuna ağlandığını bilmeyen bebek gibiyim ben. Memesini cuk cuk emmesine acındığını fark etmeyen bebeğim ben. Göz kapaklarının altında fal taşı gibi açılacak acılar sakladığını bilmeyen o bebeğin tâ kendisiyim. Kalbine acılar borçlanan ama bir kalbi olduğunu bile bilmeyen o bebek benim. Dediğim gibi. Memesi ağzında bebeğin. Başı yana düşüyor. Kendi cenazesinde uyuyor.



SENAİ DEMİRCİ


Annelik ve Çocuk Eğitimi

MollaCami.Com