Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


BEKLEDİĞİMİZ NESİL / YENİDEN SERDENGEÇTİ

Beklediğimiz Nesil

Sonum yokluksa bu varlık niye diyerek ilk başta kendimiz olmak üzere hayata dair olanı sorgulamaya tabi tutarak mevzumuzu oluşturan, manamızı şekillendiren "muhasebe"nin ana çerçevesini inşaa ediyoruz.

Biz kimiz, neyiz, nereden geldik, nereye gidiyoruz?.. Toprağı çatlatan tohum misali beyni çatlatan tohum da fikirdir. Düşünmektir. Akledebilmemizdir. Hayatı kuşatan ölçüler manzumesinde hayatı anlamak ve gayeye ermek tüm meselemizdir.

Hayata mukavemet açısından bakanlar duyu hasseleri ve kuru akılları ile gayeye ermeye, eşsizi bulmaya çalışırken tüm madde ölçüleri kuşatan “zaman”ın ağını delmeye muktedir olamamıştır. Kuru akıl onlara mumyalamayı öğretip Mısır'ın ehramlarıyla sonsuza varacağı zehabını vermiş fakat zamanı bu şekilde aşamayacaklarını kavratamamış. Sırra erdirmemiştir. Önüne gelen her şeyin mahiyetini bozup parçalayan girdap gibi zaman da önüne geleni eritip kendi varlığında yok etmiş ve etmeye devam edecektir. Fakat sonsuzluktan gelen ve zaman ağını delip geçebilen tek mevhumun "ruh" olduğunu ve her şeyi ruhta bulup gayeye bu şekilde ereceğini bilen bir anlayış ölümün yokluk olmadığını kavrar ve varlığımızın sırını hecelemeye başlar. Bunu anlamak lazım. Tüm sır burada. Bu giz her yaratılanın vazifesi olarak keşfedilmesini bekliyor.

Gayemizin ölmemek olduğunu, bunun beden ve madde ölçüleriyle değil de ruhen ve mana ölçüleriyle olduğunu artık söyleyebiliriz.

Hayat, mutlak inkılabın ircasına memurdur. Tüm beşer hayatı. Ve mutlak inkılabın merkezine hangi ölçüde varılırsa o nispette sırra malik olmuşuz demektir. Has inkılapçı, mutlak inkılabın tatbikçisi zamanı ve mekanı aşan, ötelere yol gösteren ilk yaratılan ve son peygamber olarak gelen efendiler efendisidir. Ve O, nizamın merkezidir. Bizse muhitten merkeze doğru yol almakla mükellefiz. Merkeze vardığımız oranda meseleye hâkimizdir... Dedik ya... Tüm meselemiz...

Her insanın ait olduğu yaş grupları ve bunların mahiyeti vardır. Kemiyet hesabının keyfiyete intikalini görürüz bu gruplarda. Çocukluk dönemi hayatı algılama ve kavrama dönemi iken buluğ çağ, idrakin keyfiyetine erecek seviyeye geldiğini gençlik ve olgunluk çağının ise iman ve aksiyonun dimağlardaki idrakle kendisini gösterdiği yani cemiyet ve ferdiyet planında artık tam bir hareket sahibi olunmanın evresidir. Yaşlılık ise çizdiğimiz minvaldeki son hat, portremizin tamama ermiş hali...

İşte, inanmış olduğumuz değerler manzumesinde en önemli görevleri üstlenen, gökteki saman yolundan sonsuz dipteki incileri sahiplenmesi gereken, beklediğimiz ve özlediğimiz nesil buluğ çağıyla başlayan ve yaşlılık devresini son hudut diye kabul ettiğimiz arada kendisini gösterecektir.

İki asırdır devam eden makus talihimize, mahzun halimize "dur" diyebilecek, itidalli cesaret sahibi, istidat ve insicam hakimi, ittihat ve itiyat merkezi kahraman(lar) bekliyoruz...

Var oluş sırrına malik, ufacık karınca yuvasından ismini bilmediğimiz cismini görmediğimiz insana kadar her şeyi yekvücut bilip hiçbir şeye kayıtsız kalmayan, her şeyi kuşatan sonsuz nizamın liyakat payını üzerinde taşımaya namzet(aday) yepyeni ve dipdiri bir nesil bekliyoruz.

Yazımızı mücerretten müşahhas plana doğru çekerken umudumuzu kafdağının ardında değil de başımızın üzerinde, elimizi uzattığımızda hakim olacağımız mesafede görüyoruz. Ve şeklini yavaş yavaş çizmeye başladığımız nesli, Anadolu'nun bilinmeyen köşelerinde yeşermiş, dal budak salmış gencecik fidanlar halinde diriliş muştumuzu vereceği hayaliyle kucaklıyoruz.

**************

Mukaddes ve muazzez gençliğimiz! Hayata nizam verecek el senin elin, kalp senin kalbin, akıl senin aklın. Önce muhasebeni yap. Ve ben kimim, biz kimiz, niye varız diye sor. Sonra kendinin farkında ol. Sen Müslüman-Türk Gençliğisin. Açları doyuran, açıkları giydiren, öksüzlerin sahibi hakirlerin hâkimisin. İç içe daireler düşün. Sen bunun merkezisin, bir sonraki daire senin en yakın çevren, sonraki ise 2. sıradaki çevren. Ve dairenin bu şekilde devam ettiğini sonsuza dek uzadığını anla, işte ilk başta sen, kendinden başlamak üzere en doğru anlayışı, hayatın gerçek ölçülerini yay. Daireler dünyasında merkezinden muhitine yayılan ışık ol. Sana geleni dirilt. Kolaylaştır, sevdir... Yıkılma, yıpranma, eskiyip büzülme. Çünkü yıkılmaz, eskimez yeni sende, imanında saklı...

Her şeyimiz imanda. Aksiyonumuz, aşkımız, vecdimiz kısaca kendimiz ve her şeyimiz...
İmanımız bizlerin dinamizmini, lokomotifliğini üstlenen üssümüzdür...
Bir depo düşünün. Su deposu. Bu depoya bağlı onlarca boru ve yahut kol. Bu teşbihte depo bizlerin imanını remzlendirirken kollar ise bizlerin ferdiyet ve cemiyetteki canlılığını temsil eder. Ve depo ne kadar dolu ise yani iman ne kadar kuvvetli ise suların aktığı kollar da o kadar gür akar. Yani cemiyette ve şahıs planında o kadar güçlü ve tesir sahibi oluruz. Ve bize de lazım olan bu...

**********************

Son iki asırlık tarihimizde ve ondan evvelki iki buçuk asırlık dönemimizde felaketimizin ve ukubetimizin nasıl geldiğini, batı taklitçilerinin ve ham yobazların ne kadar deni tipler olduğunu ve bizlerin bugünlere gelmesine sebep olan zevatların aksine kendimizi teslim edip kurtuluşumuzu müjdeleyecek ve sağlayacak olan, umudumuzu bağladığımız, tertemiz bir dava anlayışıyla tüm insanlığın kurtuluş reçetesini ve tatbikini kendi şahsında remzlendiren, işin nasılını ve niçinini bedahet ölçüsünde sunan, inanıyorsanız üstünsünüzle hayata bakıp iki gün eş olan ziyandadır'la sürekli hareket halinde ve tüm madde ölçülerini kendi kayıp malı diye bilen mütekamil Anadolu Gençliğine kısa bir girizgah yapıp yazımızı noktalayalım.

Kanuni ile başlayan çürüme hali, cemiyet sahasına inildiğinde netameli şekildeydi. Padişahın çadırına ok atacak kadar küstahlaşan çapulcular boy vermeye, ihtiraslar inkılâp anlayışımızın yerini almaya başlamıştı. II. Viyana ile taarruz ve aksiyon gücümüzü Batı'ya teslim etmiş ve artık her planda çürümeye gerilemeye ve çökmeye başlamışız. Aşkımızı ve şeametimizi tüketmişiz. Padişahını öldürmeye kalkan eşkıyalar, matbaaya şeytan işi diyen kuru kafalı yobazlar, Batı diye balı değil de, balın kavanozunu yalayan taklitçiler bizi içten çökertirken, maddenin tüm ölçülerine hakim ve bu hakimiyetini intizamlı bir şekilde taarruza dönüştüren Batı, inancımızın saffetine en büyük darbeleri vuran Fars ve benzerleri de dışardan çökertmeye çalışmıştır. Sürekli azalan grafikte ara ara çıkışlar olsa da, bu büyük azalışların yanındaki küçük artışlar sonucu değiştirmemiştir. Maalesef ki ne Köprülüler ve Cevdet Paşa'lar ne de Sultan Vahdettinler ve Ulu Hakan II. Abdülhamit Hanlar bizi hasta adam olmaktan çıkaramamıştır. Mustafa Reşit, Ali ve Fuat Paşalar gibi sahte ruh sahibi fertler, cemiyetin her noktasına hâkim olduğundan çözünüşümüz çok hızlı gerçekleşmiştir.

Tanzimat'la birlikte hızlanan ukubet ve felaket dönemimiz Batı taklitçilerinin üreyip türemesiyle, Batı'yı kabuğunda anlamasıyla ve Batı'nın ucuz uşaklığını yapıp bize medeniyet dersi veriyor diye kendini göstermesiyle sonumuz hazırlanmıştır... Sonra sonumuz...

Bir şahlanış hareketiyle satıh planında yeniden kendimizi bulan biz, Osmanlı'nın son bulması ve Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasıyla yeni dünyada yeni diriliş umudu olacağı düşüncesiyle seksen yılımızı geride bırakmışız. Fakat hala istediğimiz seviyeye gelememiş olarak Tanzimat'tan kalan Tanzimatçı artıklarımızı çöpe atıp, sahip olmamız gereken yere geleceğimiz günü bekliyoruz.

Tüm bu muhasebenin, murakabenin sahibi, neslinin ve nefsinin tenkitçisi, bizi bu hallere düşürenlerin hiçbirini beğenmeyen, yeni bir şahlanışla maddedeki şahlanışımızı keyfiyete erdiren ve Türkiye'nin en yukarıya yerleşmesini sağlayacak olan işin ne idüğünü ve nasılını gösterecek olan gençliğimiz ise şu özelliklerle kuşanmalıdır:

Aşk, öyle büyük kuvvet ki batıla, yanlışa, faniye bile aşkla bağlanmanın hadsiz, hudutsuz imtiyazı var. Aşkını kaybeden fert de, cemiyet de olsa yıkılmaya mahkûm... Ve aşkın en büyük tesirine hedef gerçek nesil, siz, neredesiniz?..

Akıl ve Sır İdraki: Kaba, kuru, kof ve düz mantığı elinin tersiyle iten aklın son haddini, aklı yenmek olduğunu bilen ve sır idraki sahibi bir nesil. Ham yobazla kendisini ayıran biricik çizgi burada saklı. Maddi zenginliğin içinde kaybolan, manevi zenginlikten yoksun çağdaş yobaz bir kimliğe karşı olan bir nesil... Efendiler Efendisi'nin deveye binişindeki sırrı, günümüzde en güçlü ve hızlı aracı kullanmak diye anlayan bir nesil...

Muhasebe: Tüm hazırlop bilgileri ve inanışları muhasebe süzeğinden geçiren ve işin "niçinine, nasılına", kısacası "işin özüne" eren bir nesil...

Aksiyon Ruhu ve Gözü Karalık: Yeniden dikmek istediğimiz anlayışımızın ihyasında başta gelen şiarımız. Şimdi değilse "ne zaman" sorusunu kendine yönelten şecaat sahibi ve temkinli gözü karalık ahlakına sahip, aksiyon, hamle ve hareket sahibi bir nesil... Büyük İskender, Sezar ve Napolyonlar gibi... Ya da kendi tarihimizden Fatihler ve Yavuzlar gibi...

Zarafet ve Estetik İdraki: Giyimde-kuşamda, oturuşta-kalkışta zarafeti, letafeti ve nezaketi üzerinde toplayan bir nesil... İngiliz Prensi Victoria'yı kendine hayran bırakan Abdulhak Hamitler gibi... Kılığımızdan kıyafetimizden bakışımız ve kalkışımızdan birer soyluluk, incelik ve güzellik çıkana kadar dış ölçüleri kuşatan bir anlayış sahibi ve tatbikçisi...

Ve tüm bunlarla birlikte merhametle şiddeti, tahinle pekmez gibi birleştiren, samimiyet ve disiplin anlayışı ve üstün ahlakla ahlaklanmaya çalışan bir nesil, bir gençlik... İşte Yeni Anadolu Nesli...



O Erler ki…

O erler ki, gönül fezasındalar,
Toprakta sürünme ezasındalar.

Yıldızları tesbih tesbih çeker de,
Namazda arka saf hizasındalar.

İçine nefs sızan ibadetlerin,
Birbiri ardınca kazasındalar.

Günü her dem dolup her dem başlayan,
Ezel senedinin imzasındalar.

Bir ân yabancıya kaysa gözleri,
Bir ömür gözyaşı cezasındalar.

Her rengi silici aşk ötesi renk;
O rengin kavuran beyzasındalar.

Ne cennet tasası ve ne cehennem;
Sadece Allah'ın rızasındalar

N.F. KISAKÜREK

" Yeniden SERDENGEÇTİ Dergisi " Mayıs-Haziran sayısı’ndan alınmıştır.

PAYLAŞIMINIZ İÇİN TEŞEKKÜRLER...

ekleme / not: " BEKLEDİĞİMİZ NESİL " başıklı yazı YENİDEN SERDENGEÇTİ DERGİSİ'NİN MAYIS-HAZİRAN 2008(4.SAYI) SAYISINDA " HAKAN NUSRET " TARAFINDAN KALEME ALINMIŞTIR.


Makale Köşemiz

MollaCami.Com