Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Yazım Kuralları Öksüz Evlat mı?

Yazım Kuralları Öksüz Evlat mı?

Bir şeyler yazmaya kalkıştığımızda görüşlerimizi güzel bir üslupla ve anlaşılır şekilde aktarmak isteriz. Bu nedenle de genellikle tüm yoğunluğumuz içeriğe odaklanır. Öz evladımız, her şeyimizle ortaya koymak istediğimiz, yarattığımız, övüncümüz odur. Yazım kuralları pek önemsenmez. Tıpkı üvey babanın ya da annenin, varlığını kabullenemediği, önemsemediği, bir türlü sevemediği, sevmeyi beceremediği evdeki öksüzler gibi. Vardır, bir gerçektir, ama olsa da olur, olmasa da... Oysa onlar da kişilik sahibi birer candır, saygı, sevgi bekler; yazılarımızda içerikle beraber yazım kurallarına da özen göstermemizin gerekliliği gibi.

Birazcık dikkat edildiğinde okuduğumuz yazılarda pek çok yazım hatasını görebiliriz. Bunlar, son ana kadar kendilerini bilerek ya da bilmeyerek yanlış yazan kişi tarafından düzeltilmeyi bekler. Maalesef tüm sitemkâr bakışları, beklentileri karşılıksız kalır. Yazan, hataları görmez ve gerekli düzeltmeleri yap(a)maz. Çünkü acelesi vardır. Çünkü kendince bilgi birikiminden kaynaklanan içeriğin gücüne güvenmektedir. Gerisi önemli değildir. İstediği şey, bir an evvel okuyucularına ulaşmaktır. Ok yaydan çıkmış, yazılar baskıya girmiştir. Acaba geri dönüşü yok mudur? Vardır.

Yanlış yazılmış sözcüklerin, uygulanmayan kuralların son umudu okuyuculardır. Gözlerimize adeta yalvaran bakışlarla “O beni öyle yazdı ama siz beni yanlış değerlendirmeyin. Ne olur bana yardım edin! Beni bu duruma düşüren kişiyi uyarın! Söyleyin ona beni bir daha böyle yazmasın! Düzeltsin, doğru yazsın, ayırmasın! Neden yanımdakiyle koyun koyuna sokuyor? Ayırsın beni, ben bu değilim, beni yanlış değerlendiriyor, kimliğimi yitirmeme neden oluyor… Oysa ben onun duygularını yansıtmaya yardımcı oluyor, ona hizmet ediyorum. Benim varlığımdan yararlanıyor ve beni kullanıyor. Bu benim görevim. Şikâyetçi değilim. Aksine bunu yaparken büyük zevk alıyorum. Bunun karşılığında tek beklentim saygı. Hatasını anlasın, bana saygı duysun, kurallara uysun ve doğru yazsın… Çok şey mi istiyorum? Bu o kadar mı zor?” dercesine bakarlar. Buna rağmen çoğumuz, sadece bakar ve okuruz. Maalesef görmez, bu feryatları duymayız. Duysak da “Bana ne?” der geçeriz. Dolayısıyla yazarın hatalarının onaylayıcıları oluruz. Bu da bizi, yapılan yanlışlıkların gizli suç ortakları konumuna getirir. Sonuç olarak, geri dönüşü çok zor alışkanlıkların oluşmasına zemin hazırlanmış olur.

Ok yaydan çıkmıştır ama geri dönüşü vardır dedik. Nasıl mı? Bunun tek çözüm yolu, birilerinin bunlara “Dur!” demesidir. Neden birilerini bekliyoruz? O birileri biz değil miyiz? Eğer bizler okuduklarımızda gördüğümüz tutarsızlıkları “Bana ne!” demeden gereğince değerlendirip uyarılarımızı bıkmadan, usanmadan ilgililere iletirsek onlar da er veya geç “Bari biraz dikkatli yazayım da yine şunların eline, dilene düşüp rezil olmayayım.” diye özen göstermeye başlayacaklardır. İşte o an beklentiler gerçekleşmeye başlayacaktır. Kısacası çözüm bizdedir ve bu kadar da basittir.

Kendi değerlerimize sahip çıkmazsak günün birinde onların varlığından söz etmeye hakkımız, yüzümüz olabilir mi? Bu değerleri korumak için neden hep birilerini, ya da birilerinin bizi dürtmesini bekleriz? Neden işin bir ucundan tutmayız? Neden elimizi taşın altına sokmaktan çekiniriz? Neden zoru başarıp onurunu yaşamaktansa kolayın peşinde sürünerek zavallılaşırız? Neden bu kadar vurdumduymaz; boş, anlamsız, içeriksiz ve kişiliksiz işler üretmede yarışır olduk. Havada uçuşan anlamsız ve amaçsız laf baloncukları neden? Birilerini eleştirmenin yolunu, yordamını unuttuk. Eleştirileri hazmedemez, kabullenemez olduk. Hep “En iyiyi ben bilirim, en büyük benim.” diyen zavallılar olduk, küçüldük. Oysa bizlere laf değil icraat, bencillik değil erdem yakışmaz mı?

Herkesin silkinip kendine gelmesini, neler olup bitiyor görmesini diliyorum. Dilimizle, töremizle uğraşanların tuzağına düşmeyelim. Birilerinin bizi uyurgezer yapmasına, iplerimizi eline alıp kuklalaştırmasına fırsat vermeyelim. Dilimize sahip çıktığımız sürece güç bizde olacaktır. Her şeyden vazgeçilebilir ama kimliğimizin, onurumuzun can damarı olan dilimizden asla. Türkçeye hizmet, Türk ulusuna hizmettir.

Ne mutlu Türk’üm, Türkçe konuşuyorum diyene!

Tahsin MELAN
www.dilimiz.com

GÜZEL YAZI YAZMAK

Güzel yazı yazmak, Allahın insana verdiği aklın mahsûlü olmakla, İlâhî nîmetlerin büyüklerindendir.

Cenâb-ı Hak Kurân-ı Kerîmde meâlen: Ve kalem ve ehl-i kalemin satıra dizdikleri ve dizecekleri hakkı için (Sûre-i Kalem, 1) buyurarak kaleme ve onun yazdıklarına kasem buyurmuştur.

Hakîkatların muhâfazasında ve yeni nesillere naklinde yazının ehemmiyeti çok büyüktür.

Yüce kitabımız Kurân-ı Kerîm ve sünnet-i nebeviyye başta olmak üzere, din ilimlerinin kıyâmete kadar devamında yazının büyük ehemmiyeti vardır. Medeniyet, insanların bilgi ve tecrübelerini yeni nesillere aktarması ile inkişâf eder gelişir.

Bu da yazı ile mümkündür. Bu sebeple dînimiz, kâtibe, kaleme, kağıt-defter ve kitaba büyük ehemmiyet vermiştir.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Bedirde esir edilenlerden okuma-yazma bilenleri, müslümanlardan on kişiye okuma-yazma öğretmeleri karşılığında, serbest bırakmışlardır. Önceleri 40 kişi civarında olan vahiy kâtiplerinin sayısı 120ye kadar çıkmıştır.

Bir gün Peygamber Efendimiz Ashâbıyla sohbet ederken, yanında bulunanlardan Hz. Hilâl (r.a.)a: Divitin yanında mı?, diye sormuşlar. Onun hayır demesi üzerine: Yâ Hilâl, Diviti (kalemi) yanından ayırma, zîrâ kıyâmete kadar hayır divittedir., buyurmuşlardır.

Yazıda dikkat edilmesi îcâb eden hususlardan biri yazının güzel, ve düzgün olmasıdır.

Güzel yazı;
yazanın, ruhunun huzur ve sükûnunu aksettirir ve okuyanı rahatlatır.

Sinirli ve acele yazılan bir yazı hemen belli olur.

Okuyanı rahatsız eder.


Yazandan başkasının okuyamadığı bir yazının, sahibinden başkasına faydası olmaz.

Yanlış, anlamalara sebep olacak imlâ ve harf hatalarından sakınmak îcâbeder.

Yanlış bir noktanın bile yanlış mânâlara sebep olabileceği ehlince malumdur..

[color=red]Güzel yazı rızık genişliğine sebep olur
..


Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir hadîs-i şerîflerinde şöyle buyurur:
Size hüsn-ü hattı (güzel yazıyı) tavsiye ederim, zira o, rızkın anahtarıdır. Evlatlarınıza yazıyı öğreterek ikramda bulunun. O en mühim işlerdendir.,
(Rûhul-Beyân 7/314)

Milletlerin tarihleri onların hâfızasıdır. Tarihi ve kültürüyle bağlarını koparan bir millet hafızasını kaybeden kimse gibi şaşkın olur. Ecdâdımızın binbir emekle mum ışığında yazdığı muazzam eserler, kütüphanelerin tozlu raflarında müslümanların alakasını beklemektedir. Bu kitaplardan istifâde, islâm harflerini bilmekle mümkündür. Bu hususta ihmal ve gevşeklik büyük mesûliyeti mûcibdir. Büyüklerimizin emsalsiz eserlerini okuyup anlayabilmek için Osmanlıcayı okumaya ve anlamaya gayret göstermek icabeder.


[/color]

Yazım kurallarına neden dikkat edilmiyor? Bunun sebebi dikkat etmek için zaman harcanıyor olması mıdır?

Bu olgu bence arkasına saklanılabilen en basit savunma yöntemi. Bunu her zaman öne sürüyorlar. Oysa bu gerçek değildir ve olamaz. Eğer 3-5 harfi yazmanın kaybettirdiği zamanı hesaplayacak kadar zamanın kıymetini bilen birileri olsak yine gam yemem. Bu da madalyonun başka yüzü. Bu konuya girmeyeceğim. Düşünüyorum da “merhaba” yazacağına “mrb” yazarak kişi ne kadar zaman kazanmıştır acaba? Ya da “Haberin var mı?” diyeceğine “haberin varmı” diye yazarken aradaki zaman farkı nedir? Anlayamıyorum ve hesaplayamıyorum.

Bizler zaten okuma özürlüsü (maalesef) bir millet olarak damgalanmışken şimdi bu yetmez gibi bir de yazma özürlüsü olduk. Olacağı buydu. Okumayan bir kişi elbette yazarken de bu yetersizliğinin cezasını çekecektir. Beceremiyorum, bilmiyorum diye öz eleştiriler yapıp hatalarımızı gözden geçirerek kendimizi geliştirmeye, daha doğrusu birazcık dikkat etmeye çalışsak bunlar hiç de sorun olmayacaktır. Eğer bunları yapmıyorsak sonuç olarak ortaya işte böyle diline saygı göstermeyen kişiler çıkacaktır. Aslında bu olay, insanın diline saygı göstermesinin ötesinde, kendine ve karşısındakine saygı gereğidir. Buna özen gösteren kişi dolaylı olarak zaten dilinin beklentilerini yerine getirmiş olacaktır. Bu o kadar da zor ve büyük bir şey değildir.

Gelin şimdi gözümüzde büyüttüğümüz dilimizin en basit temel kurallarını sıralayalım. Aşağıda kısaca sıralayacağım ve açıklamaya çalışacağım 3-5 kural* her şeyi değiştirecektir. Sorunların çözümü bu kadar kolaydır.

- Cümle büyük harfle başlar nokta ile biter.

- Özel isimlerin baş harfleri büyük yazılır ve bir ek geldiğinde kesme işareti ile ayrılır.

- “mı” soru eki kesinlikle ayrı yazılır.

- “Dahi, bile” kavramları içeren “de(da)” ler her zaman ayrı yazılır ve hiçbir zaman “te, ta” olmaz.

- Nerede, kimde vb. soruların cevabındaki sözcüklerde yer alan “-de (-da, -te, -ta) ” ekleri her zaman birleşik yazılır.

- Eğer cümlede “ki” sözcüğü (eki) varsa ve bunu kaldırdığımızda ortaya iki ayrı ve anlamlı cümle çıkıyorsa bu “ki” ayrı yazılması gerekir. Kendisinden önce “-de” eki olan “ki” ler her zaman birleşiktir. Örneğin: masadaki, bendeki, sınıftaki… vb.

- Sözcüklerin son harfi sert ünsüzler (sessiz)'den biri ise, buna gelen ek de sert bir ünsüzle başlar. Örneğin: “sınıfda” değil “sınıfta” “ulusca” değil “ulusça” “kitapcı” değil “kitapçı” “beşte” değil “beşte” vb.


Zaten bir süre sonra alışkanlklar yerleşecek, her şey yoluna girecektir. Yeter ki isteyelim. Sudan bahanelerle aslında kendimizi kandırıyoruz.

Unutmadan, olmazsa olmazlardan biri olan Yazım Kılavuzu'nu her an elimizin altında bulundurmayı da alışkanlık haline getirmemiz gerekir. Çok kullanılarak eskitilmesi dileklerimle.


* Bu konular yazışmalık içinde ayrıntılarıyla işlenmiştir.

Tahsin MELAN
(İlgili konunun devamında yazılan ek yazı)

ankebut-57 ve hak yolcusu kardeşlerim ikinizin de emeğine sağlık. Önemli ve dikkat edilmesi gereken bir konu ve çok güzel işlenmiş. İstifade edilmesi dileğiyle.


ankebut-57 ve hak yolcusu kardeşlerim ikinizin de emeğine sağlık. Önemli ve dikkat edilmesi gereken bir konu ve çok güzel işlenmiş. İstifade edilmesi dileğiyle.

Mühim bir konuya değindiğiniz için teşekkür ederim. ::)


Türkçe Dil Bilgisi ve Diğer Diller ile İlgili Çalışmalar

MollaCami.Com