Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Resullullah S.A.V me Mektuplar..

çok hoşuma gitti sizlerle paylaşmak istedim ;( ;( ;( ;( ;(


Resullullah S.A.V me Mektuplar..


5000 kişinin katıldığı Resullullah s.a.v me mektup yarışmasından 7 kişinin
mektubu sıralamaya konmadan seçildi ve bu 7 mektup sahibi ödül olarak
ümre haccına gittiler. İşte o güzel mektuplardan biri..


BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM.
Esselatü vesselamü aleyke ya RASULALLAH
Esselatü vesselamü aleyke ya HABİBALLAH
Esselatü vesselamü aleyke ya Seyyidel evveline vel'ahirin,Veselamün alel mürselin.
Rahman'ın günahkar,aciz,gafil,gözü yaşlı kulundan mektup.
Sana mektup yazmak ha!..Sana seslenebilmek, Sana hasret çekemeden, Sana layıkıyla ümmet olamadan Günahlarımla seni üzerek,Yaratılan her zerrenin senin aşkınla yandığını idrak edemeden,utanmadan sıkılmadan sana mektup yazmak ha!...
Affet YA RASULLALLAH(sav). Affet sultanım. Cüretimi bağışla.
Bir gün seni özlemiş,sana olan hasretiyle yanmış tutuşmuş bir güzel kul tanıdım,yemek ikram etmişlerdi ona.Rabbim'in nimetlerine hamdederek başladı.Yüzündeki o parlaklık ne güzeldi.
Ama gözlerinin altındaki kızarıklık,alnındaki kıvrımlar, sakalındaki bembeyaz kıllar,şakaklarına yağan karlar bir şeyler haykırıyordu YA RASULLALLAH.
Ümmetinden bir kul,Rahmanın güzel bir kulu.Gülüyordu çehresi, Nur saçıyordu. Yemek yiyorduk hep beraber,çok lezzetliydi.Dudaklarında daima bir kıpırdanma vardı, yemek yerken zorlanıyor zor yutkunuyordu,dertli kul.Yüzüne her bakışımda gözlerinin daima artan ışıltısı dikkatimi çekti.Ve birden ak düşmüş sakallarına doğru iki damla gözyaşnı yolculuğa çıkardı.Ağlıyordu ihtiyar amca, gözyaşlarını saklama ihtiyacı hissediyordu.Ama gözleri coşmuştu bir kere, yemeği bırakıp yanına oturdum. Amca dedim:
-Rahatsız mısınız? Birşeyiniz mi var?
-Hayır evladım iyiyim sağol!dedi.
-Peki amca, niye ağlıyorsun?dedim.
-Peygamberimiz (sav)aklıma geldi birden. Onu düşündüm ve ağlayıverdim kusura bakma.
Gözünün yaşını sildi,Elhamdülillah dedikten sonra çekildi sofradan. Kenarda bucakta bir yere oturdu, elinin tersiyle gözlerini siliyor ve cebindeki mendilini arıyordu. Ben de kalktım sofradan yeni demlenmiş çaydan getirdim ihtiyar amcama.Çayı karıştırırken elleri titriyor ve dudakları büzülüyordu.Mendiliyle tekrar sildi gözlerini.Çayını içti ve Rabbim'in selamı ile müsaade isteyerek ayrıldı yanımızdan.
Düşünce idrakini yitirmiş bir hal içinde düşünüyordum. Adamcağız yemek yerken seni anıyor ve ağlıyordu YA RASULLALLAH(sav). Sana yakın olmanın verdiği coşkuydu gözyaşları.


Senin ümmetinden bir kul.Nasıl oluyorda seni görmeden, kokunu almadan,mübarek ellerini öpmeden sanki yanıbaşındaymışın gibi seninle yaşıyor. Ben de anlamalıydım,çözmeliydim bu sırrı....
Seni YA RASULLALLAH(sav) evet seni tanımam,bilmem gerekiyordu. Ashab!ı Kiram efendilerimizin hayatından başladım işe. Onların hayatlarını okuyarak sana ulaşmalıydım YA RASULLALLAH (sav), okudum. Ebu Bekir Sıddık ,Ali bin Ebu Talip,Hz. Ömer Hz. Osman,Hz. Talha,Hz. Bilal,Sad bin Ebi Vakkas,Hz. Hamza,Abdullah bin Revaha,Ebu Hureyre,Muaz bin Cebel...
Hepsini okudum YA RASULLALLAH(sav).
Şimdi seni okuyorum. Halık'ı zül celal Rabbim'in sevgilisi,biricik kulu.Senin nurunun hürmetine varolan ben seni arıyorum Ya RASULLALLAH(sav). Ömrümün sonuna kadar her nerede ve ne zaman olursa olsun seni hakkıyla tanıyamayacağımı biliyorum.Ben senin deven Kusva'ya aşık oldum efendim.Dayandığın hurma kütüğünün yerinde olabilmek için bin canım olsun feda ederdim.Yeter ki inleyeyim,sen beni okşarsın susarım. Yanımdan ayrılırsan tekrar inlerim YA RASULLALLAH(sav).

Ebu Hureyre(ra) sıcak bir günün öyle vaktinde evinden çıkıp mescide gelmişti. Sende oradaydın YA RASULLALLAH(sav) Açlıktan evinde duramayıp mescidine sana koşmuşlardı. Sen de aç idin. Günlerdir bir şey yememiş açlıktan zayıf düşmüştünüz. Hendek günü karnına iki taş bağlayan da sendin YA RASULLALLAH(sav). Bir deri parçasını temizleyip kızarttıktan sonra açlığını dindiren Sad bin Ebi Vakkas (ra) değilmiydi EFENDİM.Bir hurma tanesini annesine saklayan Ebu Hureyre değil miydi?Bir avuç arpa ekmeğiyle yetinen HABİBULLAH sendin efendim..

Ya ben midemin doluluğunun sarhoşluğuyla seni unutan ben değil miyim. Abdullah bin Revaha (ra) gibi elimdeki kemik parçasını fırlatıp ''ben hala bu dünyada yaşıyor muyum?''diyebilirmiyim?Senin ölümünle Hz.Bilal(ra) susmuştu.Bir daha ezan okumayacaktı.Kızgın çölde kayaların altında inlerken EHAD,EHAD diyerek senin nurunu görmüyor muydu YA RASULLALLAH(sav).

Sana nasıl kavuşacağız bilemiyorum.Günahlarımın derdiyle,hasretinin yangınıyla,Aşkının ateşiyle,sana ümmet olmanın sevinciyle arz ediyorum halimi. Sana gelmek var ölmeden önce, Şehrinde narına yanıp kül olmak var.Sana geldikten sonra bir daha dönmemek olsa (inşallah) yanında kalsam,ayak bastığın yerlere gömülsem. Kıyamete kadar yanında olsam.Toprağın altında dahi alırım kokunu YA RASULLALLAH(sav).


VE ÖLÜM...

Nikah saati :RABBİME ve SANA yolculuk.Tahta arabanın içinde keyifli seyahat....
Ölmeyi bilene kutlu olsun. EY DÜNYA!...
Anlat şimdi ayrılık acısını,Peygamber sana veda ederken çektiğin acıyı anlat.Bağır, durma, Haykır: VAĞLEMU ENNE FİKUM RASULLALLAH de...
O'nun vefat ettiği gün.Söyle ey dünya ne haldeydin.Her zerre O'nun ölümüyle yok olmak isterken sen nasıl raksettin.Yine sabahları güneşi davettin.Karanlığı nasıl kovdun.Söyleeeee...
Her gün raksedip dönmektesin değil mi ey dünya. Kainatta yalnız sen ONA kucak açtın,bu mutluluk senin değil mi. Güneş bile kıskanır seni ALLAH'ın Habibi yaşadı üzerinde. Ne kadar bahtiyardın o devirde varlığının şükrünü eda ediyordun. Denizlerin bir ayrı güzeldi O varken. Suların daha bir tatlıydı. Ağaçlar,dağlar ,ovalar,bitkiler, kuşlar ve sen ey dünya ne kadar mutluydunuz.
Ama o gün:RABBİM (c.c.) çağırıyordu Habib'ini.
Rabbim'in emriyle Cebrail yanına geldi YA RASULLALLAH(sav),Azrail (a.s.) kapıda senden izin bekliyordu. Kisra nın sarayını aydınlatan nurunla gelecektin.
Sessizlik acımasız ve dert yüklüydü,
Aniden peygamberin dudakları kıpırdadı,
YÜCE DOSTA ,REFİK'İ ALA'YA
PEYGAMBER vefat etti.

Usame seferden döndü,zafer müjdesiyle kavuşacaktı sana. Abi bin Ebu Talib'in dizine başını dayamıştın. Ölüm bile sana o kadar yakışmıştı ki, VUSLAT seninle güzel oldu. Kusva gözyaşlarıyla inlemekteydi. Hz. Ebu Bekir(ra.)geldi seni öptü öptü öptü....
Yokluğun acısıyla yanan gönüller, kardeşlerin, Seni çok özlediler Ya Rasullallah(sav)
Ben de özledim seni. Rüyalar da teselli bulan ümmetine


şefaat eyle EY SEVGİLİ şefaat eyle EY SEVGİLİ şefaat eyle EY SEVGİLİ şefaat eyle EY SEVGİLİ şefaat eyle EY SEVGİLİ

Efendime Mektup

Esselatü Vesselamü Aleyke ya Resûlullah!
Esselatü Vesselam Aleyke ya Habiballah!


Sevgili Peygamberim! Sana bu mektubu bir Nisan ayının son gününde, ömrümün yarı yılı geçmiş, belki de tükenmiş bir bahar akşamında yazıyorum. Yine sana özlem doluyum, yine hasret doluyum, sana duygularımı nasıl anlatayım bilemiyorum.


Belki de şöyle başlamalıyım.
Ey güzeller güzeli, Rabbimin sevgilisi! Bu Nisan ayının güzelliği kadar güzel şu parlayan ayın ışığından daha parlak, şu mis gibi kokan hanımellerinden de güzel kokulu. Şu kırmızı güllerin güzelliğinden de güzel ve zarafetinden de zarif, ey tüm insanların sevgilisi! Ey Ebubekir'in dostu, Ömer'in yoldaşı, Ali'nin kılıcı, Osman'ın hayası, selam olsun sana!
Sevgili Peygamberim, gönül yoldaşım, sırdaşım, arkadaşım, sevgilerin en güzeli ile sevdim seni. Seni sevmek ne kadar güzelmiş, yaşımın olgun bir zamanında ancak anlayabildim. Seni tanıdıkça sevdim, sevdim, sevdim.
Sana olan özlemimi anlatmak için Asr-ı Saadette yaşayabilseydim, bu sevdayı seninle paylaşabilseydim, yüreğimizi daraltan sıkıntıları sana anlatabilseydim. Senin tozun toprağın olabilseydim Efendim. Sorma bizleri ne olursun, bizler ne haldeyiz, senin bıraktığın yerlerde ne yazık ki değiliz. Senin ümmetin makam, mevki, mal, itibar peşinde. Hiç kimse sormuyor artık zenginin malı helalden mi haramdan mı? Mevki ve makam sahipleri o yerleri gerçekten hak ediyor mu? İnsanları ağlatanlar, ağlatmaktan zevk duyar oldu. Fakir fukara ne halde, hiç kimse sormaz oldu. Mevki ve makam sahipleri bulundukları yerleri kaybetmemek için, haksızlığa göz yumuyor.


Senin zamanında böyle değildi Efendim.
Ey güzeller güzeli bizleri seyretmektesin. Ümmetinin halini hepsini bilmektesin. Senden dua bekliyoruz Efendim. Medine'nin sıcak meltemleriyle nur ve ışık saracak rahmet bulutlarını gönderiver. Allah'tan gelen her şeye teslimiz, sabır ediyor ve şükrediyoruz, ama artık bu sıkıntılarımız bitsin istiyoruz.

Diyeceksin belki de, sizler bunları hak ediyorsunuz. Benim sünnetime Rabbimin emrine karşı geliyorsunuz. Beni gerçek anlamda sevmiyorsunuz.

Hayır Efendim. Gerçekten seni çok seviyoruz, baktığımız her yerde seni görmeye çalışmaktayız, ama belki de bizler nefislerimizin kurbanıyız. Bir çiçeğe senin gibi bakmayı bilmediğimiz için, toprağın yeşermesini, ağacın yeşillenmesini, bir ananın çocuğunu sevmesinden ibret almayı bilmediğimiz için böyleyiz. İşte onun için belki de Asr-ı Saadette yaşamak istiyoruz. Senin teslimiyetini görmek şükrü eda edişini seyretmek, seninle aynı mekanı paylaşmak ve aynı havayı solumak için istiyoruz.


Belki de sana şöyle seslenmek istiyoruz.
Ey Sevgililer Sevgilisi nerdesin?
Gel artık yüzyıllar geçti aradan
Bir dua iklimiyle gel ne olur
Bir rahmet deniziyle gel ne olur
Sil bütün kanayan yaraları
Aydınlat yeniden bütün dünyamızı
Işık saçarak nur saçarak gel
Gel de ey güzeller güzeli
Nasıl gelirsen gel

Efendim, altı sene önce Hacda çok güzel duygular yaşadım. Medine'nin mis kokuyordu havası, meleklerin miski amberdi kokusu. Adım adım yaşadım, ama dayanamadım. Senin soluduğun havayı solumak, senin gezdiğin toprakta gezmek, Uhud Dağını seyretmek, Hamza'nın şehit oluşunu hayal etmek öyle güzeldi ki, Rabbim tekrarını nasip etsin inşaallah.


Ya Nebi! Sana olan özlem hiç bitmiyor, dinmiyor. Rabbimin yarattığı her şeyde, Onun azametini görmeye, senin "Ümmetim, ümmetim" diye seslenişini duymaya çalışıyoruz. Senin yolundan belki de tam olarak gidemiyoruz, ama senden şefaat bekliyoruz. Bir gün gelip bu dünyadaki görevimiz bittiğinde bizi gerçek alemde kucaklamanı bekliyoruz. Sana selam olsun ey Sevgililer Sevgilisi. Kalbimiz yanarak özlemimiz bir kat daha artarak yalvarıyoruz Rabbimize. Bizi sana layık ümmet etsin. Layık etsin ki ebedi alemde ebediyen seninle olalım.



şefaat YA RASULALLAH şefaat YA RASULALLAH şefaat YA RASULALLAH

EFENDİME MEKTUP


Asrın günahkârları adına, Efendiler Efendisine (s.a.v),

Sana gel demeye yüzümüz yok Efendim. Sen kabul buyur bizi, sen davet et de biz varalım o ravzay-ı pâkine yalınayak. Gerekirse yollarında emekleye emekleye, hatta sürünerek, yüzüstü gelelim huzuruna. Sen kabul et ki biz senin uğruna her türlü ezâya, cefâya razıyız.

Sümeyyeler (r.a) misali bizi de ayaklarımızdan bağlayıp develeri ters istikamete sürsünler. Bedenlerimiz iki parça olsun. Vücudumuz tek parça olarak kapına gelmekten utanıyoruz. Bir değil bin parça olsun bedenlerimiz de yeter ki kabul et bizi. Kabul et ki Bilâl (r.a) gibi bizi de kızgın kumlara yatırsınlar ve diyebilelim Allahın huzuruna çıkarken, o gün, senin ve dinin için bütün meşakkatlere katlandık diye. Kabul et ki Habbab bin Eret (r.a) gibi bizi de bir hasıra sarmalasınlar ve sonra da yaksınlar. Senin yolunda feda edilmemiş bir can olarak huzuruna gelmekten utanıyoruz Efendim. Yeter ki sen ümmetim diye kabul et bu asrın günahkarlarını Efendim.
Bizi de liva-ül hamd sancağının altında topla, o dehşetli günde. O gün öyle dehşetli gün ki bütün beşeriyet hatta peygamberler dahi nefsî, nefsî.. dediği gündür. Sadece senin ümmetî, ümmetî.. diyeceğin o günde, bizi yani bu acizleri, bu günahkar ümmetini bir halimizle perişan bırakma Efendim.

Öyle bir hale düştük ki Efendim, gündüzlerimiz bile siyaha boyandı. Sen kokmayan gülleri büyüttük bahçelerimizde. Senin için olmayan neyimiz varsa hep renksiz, neyimiz varsa hep yağmalandı çaresiz. En kutsal hediyesiydin Yaradanın bize. Heyhat ki koruyamadık tam manasıyla seni. Asır, sinede ateş misali oldu.. İman elde kor gibi Efendim. Sevgili diye yılanlar atıldı koynumuza.

Ey Güllerin Sultanı! Sana gel demeye yüzümüz yok. Sen davet buyur bize. Biz gelelim alemlere rahmet olan Senin nurlu eşiğine. Davet et ki bütün meşakkatler kabulümüzdür. Tek temennimiz bu asrın biz çaresizlerini de Ey rabbim! Bunlar da benim ümmetimdendir demendir. Toprak olup aslımıza döneceğimiz günler elbette uzak değildir. Bir tebessüm buyur ki gittiğimiz yerler nurunla aydınlansın Efendim.

Amellerimiz bizi cennetin yanına bile götürmez ki sana muhabbetimiz olmadan. Bizi ümmetim diye kabul et ki asırlardır hep dünyaya bel bağlamış şu günahkarların artık Senin muhabbetinle yürekleri taşsın cihandan, cuş-u huruşa gelsin yüreklerimiz sana olan aşkla.

On dört asır evvelinden Ümmetim yağmur misalidir. Evveli mi ahiri mi hayırlıdır bilinmez buyurmuştun. Ama Efendim, biz haramlarla günahlarla hemhal olduk daim. İçimiz dışımıza bir çevrilse ne kadar acınacak halde olduğumuz görülecek. Allah ise bu halimiz mahşere sakladı. Bu yüzden başımız önümüzde eğik, bu yüzden sana Gel Ey Efendim diyemiyoruz. Çünkü sana gel demekten utanıyoruz Ey Gönüllerin Şehremini. Öyle ise biz gelelim kapına. Kapına gelip Kıtmirin olalım Senin daima.
Kabul et nolur. Yoksa başımıza dağlardan daha büyük taşların yağacağı gün yakındır. O gün kaçacak yer olmayacak Efendim. Azığımız olan salih amelleri boynumuzda gerdanlık yapamadık bu dünya zindanında. Kalplerimiz taş kesildi Ey Gönüllerin Sultanı! Ummanlar çekilip kurudu birer birer. Hayat çöl ortasında kaldı çaresiz.

Sana gel diyemiyoruz Efendim, doğ gecelerimize diyemiyoruz sana Sultanım. Ama nolur sen kabul et de senden gayrı neyimiz varsa hepsini geride bırakıp sana gelmek istiyoruz. Af diliyoruz kapında. Ey Güllerin Sultanı! Bize yüzünü çevirme nolursun.

Efendim! Sana salât olsun.. selamlar olsun..

Bizleri sana ümmet yapana hamdler olsun..


Zafer Şık

teşekkürler...emeğine sağlık..


teşekkürler...emeğine sağlık..

PEYGAMBER EFENDİMİZ S.A.V. DOĞUM YILDÖNÜMÜ HAFTASI ANISINA YAZILAN MEKTUPLARA DEVAM EDİYORUZ

Câhiliye Devrindeki karanlıkların bağrına güneş olup doğduğun gibi gel... Gel, Ey Âlemlere Rahmet Olan Resûller Resûlü!..

Günah prizmalarında kırılan îmanın zayıflayan ışığını, gurûbu olmayan İslâm Güneşiyle yeniden nurlandırmak için gel...

[COLOR=skyblue]Gel, Ey Gül Mushaflı Sevdâmızın Sembolü!..

Küfrün katran siyahı gecelerinde yolunu şaşıran, inançsızlığın karanlık dehlizlerinde kendini kaybeden, madde ve mânâ boyutuyla hazin bir meçhûlün kucağına düşen insanlığın ufkunu aydınlatacak olan sonsuz nûrun yeniden gönül semâlarımızda tulû etmesi için gel...


Gel, Ey Kâinatın Solmayan Gülü!..

Rahmet yağmurlarından mahrum kalarak kuruyan, kıraç topraklar misâli şerha şerha yarılan ruh dünyamızı yeniden yeşertmek için gel...

Gel, Ey Sonsuz Nûr olan Gönüller Hünkârı!..

Nefsinin kölesi olmaktan yorgun düşen insanları kulluk şerefine yeniden eriştirmek; yanlış vâdilerde dolaşan aklı, îman ile aslî mecrasına yeniden döndürmek, fıtratın sesiyle aklın nûrunu yeniden imtizaç ettirmek için gel...


Gel, Ey Kutlu Emânetin Emîn Mîmarı!..

Mânâ ile maddeye yaklaşamadığından dolayı, maddenin sığ sularında boğulmaya mahkûm olan beşeriyeti, güzel ahlâkın kemâline erdirmek için gel..

Gel, Ey Varlığın En Büyük Îtibârı!..

Senin vârislerinin ikâmet ettiği yerler tenhalaştı... Binbir türlü ziynetlerle beslenmiş, haramzâde ipeklerle süslenmiş, yalan rüzgârlarına yaslanmış Ebu Cehillerin diyarı yine kalabalıktan geçilmiyor... Her geçen gün artan yalnızlığımızı ortadan kaldırmak, hicranlarımızı mutlu bir vuslata erdirmek, düşünce dünyamızı sevgi, kardeşlik, muhabbet ve hoşgörü iklimine döndürmek, nefretin, şiddetin ve zulmetin ateşini söndürmek için gel...


Gel, Ey İnsanlığın Mutluluk Bestesi!..

Kardeşlerime selâm olsun dediğin, bizlere kardeşlerin olma gibi dünyâ ve âhiretteki en büyük pâyelerden birini verdiğin 21. yüzyıldaki ümmetinin; derdine derman, kurtuluşuna ferman olmak, mazlumların âhını dindirmek için gel...

Gel, Ey Hayatın En Güzel Güftesi!..

Sensiz geçen günlerimiz hep karanlık, hep kasvet, hep huzursuzluk, hep gurbet oldu bize... Sana, senin tebliğ ettiklerine, temsil ettiklerine, telkin ettiklerine ve teşvik ettiklerine yeniden kavuşmamız, huzura, sükûna, saadete, adalete, mutluluğa gerçek mânâsıyla yeniden vâsıl olmamız, vahyin aydınlığında yeniden kendimizi bulmamız için gel...


Gel, Ey Yaratılmışların En Yücesi!..

Hâl-i pür melâlimizin; bize işâret buyurduğun sırât-ı müstakimin aydınlık ikliminden rücû etmemizin bir neticesi olduğunu biliyoruz artık... Zirâ, getirdiğin hakikâtlerden uzaklaştığımız için zelîl olduk... Sensiz geçen yıllarda öksüz kaldık, yetim kaldık... Divâneye döndük... Sensizlik harap etti bizi, Sensizlikte kaybettik kendimizi... Gündüzlerimiz şafağa hasret geceye mümâsil bir zaman oldu... Sensizlikte, gönlümüz hazin bir hicranla doldu... Sensizken bütün insanlık perişan oldu... Hicrânımızı vuslata döndürmek, kesreti vahdete erdirmek için gel...

Gel, Ey Hâtemül Enbiyâ Tâcının Sahibi!..

Cahiliyet câha erdi... Nemrutlar dünyamıza temsilciler gönderdi... Şeytan, yine nefsin önüne mükellef sofralar serdi... İnsanlar, hâkimiyeti Tâgutların eline verdi... Yalan karşısında eğilen bedenlerimiz yüzünden hakikâte doğru bakamaz olduk... Âdetlerimizi ibâdet, ibâdetlerimizi âdet hâline getirdik...
Ticâreti ibâdet olarak görmedik, ibâdetlerimizi ticâret metâı yaptık... İnandığı gibi yaşamanın iddiasında bulunduk, ama ne yazık ki ifâsını yapamadık... Yaşatmak için yaşayamadık...
Kardeşlerin olarak îmanlı yaşamayı, îmanı yaşatmayı hayata geçirmede hep âciz kaldık... Gel, Ey Sevgili... En Sevgili... Îmânı elinde bir kor olarak taşıyan ümmetin olarak artık çok bunaldık...


Gel, Ey Hakkın Habîbi!..

Yeniden İslâmda diriliş muştusunu bütün benliğimize duyurmak, yeniden kalbimizi, rûhumuzu ve gönlümüzü nûrânî güzelliklerle doyurmak için gel...

Gel, Ey Devâsız Dertlerin Tabîbi!..

Senin adını andığımız zaman, gönlümüze hep gül kokusu doluyor... Seninle dünyamıza sönmeyen bir güneş doğuyor... Sensizken gündüzlerimiz hep gece oluyor... Gecelerimizden hicret ediyor hilâl, yıldızlar ışık vermiyor âsumana... Zifirî bir karanlık hükmediyor, zamana ve mekâna... Bizleri Gül Devrine erdirmek, nûrunla sevindirmek ve onulmaz gönül yaralarımızın sızısını dindirmek için gel...


Gel, Ey Nebîler Nebîsi!..

Tevhid bayrağını kalbimizin hâfî tepelerindeki en yüksek burçlara çekmek; îmânın âsûde gölgesinde yer almayı en büyük nîmet bilen bu garip ümmete de; kedersiz sevinçlerden, elemsiz lezzetlerden ve sınırsız saadetlerden nûrânî güzellikler bahşetmek için gel...

Gel, Ey İlâhî Aşkın Mürebbîsi!..

Bizler kardeşlerin olabilme aşkını ve cehdini kaybettik asırlardan beri... İhtilâfın rahmet ölçüsünün, samimiyet şartına bağlı olduğunu unuttuğumuz için birbirimize düştük yıllar yılı... Bize bıraktığın emânetlerden ne hazindir ki yüz çevirdik... Kaybettiğimiz kardeşlik şuuruna yeniden ermemiz, o muhteşem güzelliklere yeniden kavuşmamız için gel...


Gel, Ey Vefânın Zirvesi!..

Biz anlatmaktan âciziz derdimizi... Her zaman olduğu gibi, yine Sen anla bizi... Senden başkası bilemez hâlimizi...

Gel, Ey Güzel ahlâkı tamamlamak için gönderilen Ahlâk Âbidesi!..

Gönül dünyamıza hükümran olan, gereksiz maksutları, beşerî mahbûbları, geçici matlupları değiştirerek, hayat gâyemizin idrâki içinde bizleri Hakka kul edip, yaptığımız yanlışlıkları bütün neticeleriyle birlikte ortadan kaldırmak için gel...

Gel, Ey Çâresizlerin Çâresi!..

Asra saadet yaşatmış, zamanı Asr-ı Saadet yapmış Kâinatın İftihar Tablosu... Bizlere de sonsuz saadetler bahşet... Beşeriyete insanlığını kazandırmak için tebliğ ettiğin İlâhi vahyi yeniden hayatımıza hâkim kıl... Yeniden kendine gelsin nisyana terk ettiğimiz akıl... Hüzün ikliminden huzur diyârına yelken açsın, artık bu son fasıl...


Gel, Ey Kimsesizlerin Kimsesi!..

Sana muhtacız... Sana en fazla muhtacız... En fazla Sana muhtacız... Gönüllerimize taht kur... Lûtfeyleyip, kalbimizin en mûtenâ köşesine otur... Gel, Ey Sevgili, gel ne olur...

Gel, Ey Muhammed, bahardır...

Dudaklar ardında saklı

Âminlerimiz vardır!..

Hacdan döner gibi gel;

Miracdan iner gibi gel;

Bekliyoruz yıllardır...

Gel, Ey Sevgili... En Sevgili...


Şefkat ve şefaat eyleyip gel ki, Senin mübârek izinden uzaklaştığımız ve Senden uzak kaldığımız o gurbet asırlarındaki bitmeyen hüznümüz nihâyet bulsun, aldığımız nefesin yeniden bir anlamı olsun ve gönlümüz ebediyen Gül kokusuyla dolsun...


Gel, Ey Efendiler Efendisi!..

Bizlere kardeşlerin olabilme şerefini yeniden bahşet... Bizlere kul olmanın, Müslüman olmanın, insan olmanın güzelliklerini yeniden öğret...

Gel, Ey İnsanlığın Müjdecisi!..

Yardım eyle şu kimsesiz beşeriyete... Sahip ol şu mazlum ümmete... İmdat eyle bu aziz millete...

Gel, Ey Sevgililer Sevgilisi!..

Onbeş asır önce dünyaya doğduğun gibi yeniden doğ kalbimize... Yeniden hayat bahşeyle gönüllerimize... Yeniden derman ol derdimize, -lâyık olmasak da- şefâat eyle bize...

Kutlu Doğumun 1433. yılında Aleyhisselâtı Vesselâm Efendimize salât ü selâm ediyor ve hatm-i kelâm olarak:

Ezel bezminde bir dinmez figândım Yâ Resûlallah, Cemâlinle ferahnâk et ki yandım Yâ Resûlallah... diyoruz...


Dr mehmet güneş

Nebi'ye Mektup

Peygamber Efendimize Mektup (kitap)
Ya Resulallah! Senin hakkında konuşmak gerektiğinde nasıl bigane kalabilir insan.Onca isim de olsa "Sen" o islerin hepsinden önce gelmeli değil miydin!

Seni nasıl anlatmalıyım.Kelimeler Seni anlatmaya yeter mi ki? Hangi dil Seni tam manasıyla övmeye yeter.Risalet zincirinin evveli ve ahiri Efendim.

Sultanim,Önderim,Rehberim,Peygamberim,Efendim,Seni Sana verilmiş
güzel isimlerinle selamlıyorum.Rabbimizin biricik Sevgilisi!Andelib-i
Zişan...

"Beni Rabbim terbiye etti ve ne güzel terbiye etti" buyuruyorsun. Evet başka turlusu olamazdı zaten.Hayatlarımıza revnak getirdin,"insanlığın ne olduğunu Seni bilmese ve tanımasaydık öğrenemeyecektik"
Hangi yonun etkilemedi ki ya Resulallah beni. Tebessümünden, hüznünden,yasayışının her noktasına,her anına kadar.Seni hakkıyla tanıyamadım , biliyorum. "Ben Onun ümmetindenim" derken yüreğimin bir yani gurur esintileriyle dolarken bir yani o Gülyüzlü'ye layık olamamanın kaygısıyla yaralı...

"Eğer başkalarının anlatılmasına verdikleri kadar Seni anlatmaya izin verselerdi dünyanın cehresi başka olurdu."Ne var ki yüreklere zincir vurulmuyor Gül yüzlü Nebi.Sen kayaların ortasından sürgün veren çiçekler gibi yine de açtın içimizde.

Seni nasıl anlatmalı ki?Ey Medine'nin gömleğini Mekke'nin peçesini taşıyan güzel!Güneş daha ne kadar gölgede kalacak.Ay isen bize ışığından bir huzme gönder.Gül isen bize bağından bir koku getir.

Ey Resuller tacının incisi!Ey sultanlara taç giydiren yüce Nebi!Bu yerde bildik ,yabancı herkes Sana sığınmış,Senin şeriatının nimetine muhtaçtır. Peygamberlik manzumesinin ilk beyti Senin adına bestelendi.Fakat hükmün kafiye gibi en sonunda yer aldı.

Seni anlatamadığım için ,soluğum ve nefesim güçsüz olduğu için ya Nebiyallah,Nizami'nin sözlerine başvurdum,ama değil mi ki söz konusu "Gül" sensin,Ne fark eder?

Kanaat eden bir kul nebiliği seçmen ne çok düşündürmüştü beni.Sana uymak için çırpınan su gönlüm bir yanda ve bir turlu kurtulamadığım şeytan,nefs ,dunya üçgeni bir yanda.Senin sofrana hurma ve ekmek ayni anda misafir olmamıştı,bir de kendi soframa bakıyorum.... Ne kadar şükürsüz ve yüzü kızarmazım.

Ah Efendim 'Kalbimi şerha şerha parçalasalar da görseler içte ,dipte bir ben Sana nasıl aşık,dıştaki ben ne kadar dunya hay huyu içinde kaybolup gitse de...

Taif'teki bağda otururken merhamette zirveleşen Efendim.Sahib-i Miraç,Hazret-i Risaletpenahı,Subhanimiz'in hediyesi olan Dürr-i Yekta..

"Yüzümüzü Senden çevirdiğimiz için ya Resulallah yüzümüz gülmez oldu;yüzümüzü Sana çeviriyoruz." Rıhlet işaretleri geldiği zaman ashabına Nebi mescidinde donup donup bakıyordun ve ağlıyordun.Simdi bizim halimize de ağlıyor musun?

Efendim usve-i hasene olan Sen bize gideceğimiz yolun en doğrusunu gösteriyordun.Rehberimiz bizler yolumuzu sasırdık,şaşkın olan bizlere rehnuma ol.Azarlama bilmeyen Sen bir kez olsun nefislerimizi azarla.


Senin askından ihtida eden bir sairin mısralarıyla bitireceğim yazımı.Ama biten yalnızca sözler.


Gönül hun oldu sevkinden boyandım ya Resulallah

Nasıl bilmem bu nirana dayandım ya Resulallah

Ezel bezminde bir dinmez figandım ya Resulallah

Cemalinle ferahnak et ki yandım ya Resulallah!



Sen manen hep yanımızdasın bitmeyen kaynak.YA RASULLAH


Mecit Demirel


Sevgili Peygamberimiz

MollaCami.Com