Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


AYIN KONUSU / Allah Cömertleri Sever

Allah Cömertleri Sever

"Allah cömerttir, cömertliği ve güzel ahlakı sever, kötü ahlakı sevmez." (Haraiti)



Bilinmelidir ki, Allah-ü Teâlâ'yı tanımanın anahtarı, kişinin kendini tanıyıp bilmesidir. Bu yüzdendir ki: «Nefsini (kendi hakikatini) bilip tanıyan, rabbini tanır.» buyurulmuştur. Bu mevzuya temas eden Cenab-ı Hak ayeti kerimesinde: «Pek yakında onlara dışlarında ve kendi nefislerinde ayetlerimizi (kudretimizin ve varlığımızın belgelerini) göstereceğiz. Ta ki, (Peygamberin söylediğinin) hak olduğunu anlasınlar.» (Fussilet: 53) buyurmuş ve bu sözün hakikatinin vuku bulacağını haber vermiştir.



Hulâsa, sana senden daha yakın hiçbir şey yoktur. Kendini bilmezsen, başkasını nasıl bilirsin? Kendimi biliyorum, tanıyorum diyorsan yanılıyorsun! Zira böyle bilmek, Hakk’ı tanımanın anahtarı olamaz. Hayvanlar da kendilerinden bu kadar bilir. Sen kendinden başın, yüzün, elin, ayağın, etin ve derinden fazla bir şey bilmiyorsun. Bâtından ise bildiğin, acıktığın zaman yemen, kızdığın zaman bir kimseye saldırman, şehvetin galebe çaldığı zaman hanımına yaklaşmandan fazla bir şey değildir. Bu hususlarda, bütün hayvanlar seninle aynıdır.



O hâlde senin, hakikatini araman lâzımdır. Sen nesin, nereden gelmişsin, nereye gideceksin, bu dünyaya ne yapmak için geldin, seni niçin yarattılar, saadetin nedir, nededir; şakiliğin [şaki: bedbaht], ziyanın nedir, nededir?



Bütün bu soruların hepsinin cevabını bilmen lâzımdır. Ancak bu ilmi olmaktan ziyade hakikatini idrak ederek, mana âleminde bu sırların özüne inerek olmalıdır. Bunları bilmeyenin dinden nasibi, suret ve görünüştür. Dinin hakikatinden, özünden haberi yoktur. Bütün bunları bilebilmek için de yapılması gereken hiç şüphesiz, “Nefisle cihattır.”, ki bizlerde bu ayki sayımızda nefisle cihadın en önemli duraklarından biri olan cömertlik mevzusunu işleyeceğiz. Zira Abdülkadir Geylani Hazretleri; nefisle cihadın nasıl yapılması gerektiğinin Kur’an ve Sünnet ölçüsünde sistemleştirilmesiyle meydana gelen Tasavvuf yolunun sekiz hâl üzere olduğunu belirtmiş ve bunların içerisinde cömertliği de saymıştır. Dolayısıyla Allah katında kıymeti çok yüce olan bu hasleti gönül dünyamızda en güzel yere oturtmak ve bu güzel ahlakı hamide ile özdeşleşmek en öncelikli gayemizdir...



Rasulullah (sav) Efendimiz; “Cömertlik, Cennet ağaçlarından bir ağaçtır. Onun dalları yere sarkıtılmıştır. Bu bakımdan onun dallarından birine yapışan bir kimseyi o dal Cennet’e doğru götürür.”, buyurmuştur. Cömertlik, hiçbir karşılık beklemeden ihsanda, bağışta bulunmak demektir. Gerçek cömertlik, dünya ve âhirete ait bütün konularda, din kardeşlerinin hakkını, payını ve zevkini, kendi hak ve zevklerine tercih etmektir.



Cömertlik, istenmeden önce vermektir. Verdiğinde başa kakmayı, karşı tarafı minnet altına sokmayı terk etmektir. Vermede acele etmek, verdiğini az bulmak ve gizlemektir.

Bundan da öte cömertlik, son derece hayâlı bir şekilde nefsini, ruhunu ve malını Allah için halka feda etmektir.

Cömertlik, Müslümanların yüzünde isteme zilletini görmekten hoşlanmayıp, onları bu zillete düşürmeden ihtiyaçlarını kendilerine ulaştırmaktır.

İnsanların elindeki maldan gözünü ve gönlünü çekmek, onlara kendi malından bolca iyilikte bulunmaktan ve kanaate sarılmaktan daha büyük bir ahlâktır.



İlâhî takdire rıza göstermek, insanlara iyilik ahlâkından daha büyüktür.

Bütün bunlardan daha büyük olan ise, insanlara hikmetle yani doğru ilim, isabetli görüş, faydalı söz ve güzel ahlâkla cömertlik ve iyilik yapmaktır.



Tahir bin Muhammed el-İsferânî Hazretlerine, “Cömertlik nedir?”, diye sorulmuştu. Mübarek cevaben buyurdu ki: “3-5 parça mal vermek cömertlik değildir. Asıl cömertlik, çok verdiği halde, en az verenin kendisi olduğunu düşünmektir. Verdiği mal karşılığında teşekkür ve iltifat bekleyen de cömert değildir.”

Yine Mevlana Hazretlerinin üstadı Allah-ü Teâlâ Hazretlerinin en müstesna dostlarından olan Muhammed Şemseddin Tebrizi Hazretlerine, cömertlikten sordular.

Şems-i Tebrizi Hazretleri şöyle buyurdular:

“4 çeşit cömertlik vardır:

Mal cömertliği: Zühd sahiplerine mahsustur. Onlar malı verir, marifeti alırlar.

Beden cömertliği: Müctehid âlimlere mahsustur. Onlar Allah Teâlâ'nın yolunda, ilim uğrunda vücutlarını harcarlar ve hidayeti alırlar. İnsanlara hidayet rehberi olurlar.

Can cömertliği: Şehitlere mahsustur. Onlar da canlarını vererek Cennet’i alırlar.

Kalp cömertliği: Ariflere mahsustur. Onlar da gönüllerini vererek muhabbeti alırlar.”



Bir zat da buyurdu ki:

"Servetiyle ülkeler satın aldığı halde yapacağı ikram ile gönülleri satın almayan adama şaşarım."



İnsanların en cömerdi hiç şüphesiz Rasulullah (sav) Efendimizdir. O Yüce Peygamberin kendisinden bir şey istenip de, yok dediği görülmemiştir. Muhakkak kendisinden istekte bulunan kişiye yardımda bulunmuş ve onun gönlünü hoş tutmuştur. Kendisine; “Ey Allah'ın Rasulü! Amellerin hangisi daha faziletlidir?' diye sorulunca “Sabır ve Cömertlik”, buyurması, Cenabı Peygamber Aleyhissalatü Vesselam Efendimizin bu tavrının en güzel açıklayıcısıdır. Bunun yanında Efendimiz (sav) cömertliğin faziletini daha da açık bir şekilde beyan ederek şöyle buyurur:

“İki ahlâk vardır ki Allah onları sever. İki huy da vardır ki Allah onlardan nefret eder. Allah'ın sevdiği iki ahlâka gelince, birincisi güzel ahlâk, ikincisi cömertliktir. Allah'ın buğzettiği iki ahlâk ise, birisi kötü ahlâk, ikincisi cimriliktir. Allah-ü Teâlâ bir kuluna hayrı murad ederse onu insanların ihtiyaçlarını yerine getirmekte kullanır.” (Deylemi)

Rasulullah (sav) Efendimizden sonra ashabı kiramın cömertliği ve Rasulullah (sav) Efendimizin yoluna sımsıkı sarılan müminlerin cömertliği hat safhadadır. Onların örnek yaşantılarından ve yapmış oldukları cömertliklerden numuneler yansıtalım ki bizlerde onları örnek alarak cömertlik gibi muazzam bir ahlâk-ı hamide ile özdeşleşmeye sayu gayret edelim. Zira cömertlik her kula nasip olmayan bir haslettir. Cömert insanların da kendi aralarında cömertlik dereceleri farklıdır. Ancak şu bir hakikattir ki cömertler vesilesiyle birçok fakir rahata erer, birçok borçlu nefes alır, açların karnı doyar, Allah rızası için hizmet veren vakıflar, yurtlar, Kur’an kursları, yapılan İslami çalışmalar ve daha nice hizmet ve ikram cömertler vesilesiyle gerçekleştirilir.

Şu bi hakikattir ki Mevlayı Zülcelâl Hazretleri, kendisine verdiği malı böylece infak ederek kullarına istifade ettiren cömertlere muhakkak ki büyük izzet ve ikramlarda bulunarak mukabele edecektir. Şöyle ki

Kıyamet gününde sorguya çekilmeden direk olarak Cennet’e girecek 4 sınıf insan vardır.

1.İlmiyle amel eden âlim.

2.İbadetlerini bozacak kötü ameller işlemeden haccı tamamlamış (hacc-ı mebrur yapmış) hacı.

3.Savaş meydanlarında Allah aşkıyla, vatan aşkıyla, bayrak aşkıyla öldürülmüş olan şehit,

4.Helalinden kazanıp onları gösterişe kaçmadan Allah yolunda infak eden cömert zengin.

Bu dört sınıf insan Cennet kapısına geldiğinde önce ben gireceğim yarışına kalkışırlar, bir birleriyle münakaşa ederler. Bunun üzerine Yüce Allah Cebrail Aleyhisselamı hakem olarak gönderir.

Cebrail (as) ilk olarak şehide sorar:

— Sen neden ilk ben gireceğim, diye inat ediyorsun?

Şehit:

— Ben savaş meydanında Allah aşkıyla, vatan aşkıyla, bayrak aşkıyla savaşırken şehit oldum, der.

Cebrail:

— Şehit olmanın bu kadar çok sevabı olduğunu ve Cennet’e gireceğini nereden öğrendin?

Şehit:

— Âlimlerden öğrendim, diye cevap veriri.

Cebrail:

—O halde edebini muhafaza et, sana bunu öğretenin önüne geçme, âlim sana öğretmeseydi sen savaşta ölmemek için uğraşacaktın, der.





Aynı soruları hacıya, zengine de sorar. Onlara da aynı şehide verdiği cevapları söyler. Bunun üzerine âlim söz alarak: Ellerini açar ve:

Ey Rabbim! Ben âlim olduysam, ben ilim öğrendiysem, tahsilimi en iyi şekilde tamamlayabildiysem bu zengin cömertlerin sayesinde olmuştur. O zengin cömertler okullar yaptılar, bizlerin yeme içme ve barınma yerlerimizi sağladılar, onların sayesinde ben âlimlik mertebesine ulaştım, ben sıramı zengin cömerde bırakmak istiyorum, müsaade buyurursanız Cennet’e önce zengin cömerdin girmesini istiyorum, der. Allah (cc):

—Âlim doğru söylüyor! Ey Cennet bekçisi Rıdvan, Cennet’in kapılarını aç ki cömert içeriye girsin, diğerleri de onun arkasından girsin, buyurmuştur.(Mişkatü’l-Envar)

Allah-ü Teâlâ Hazretlerinin katında cömerdin kıymeti bu kadarla sınırlı değildir. Cenab-ı Hakk cömert kullarına ayrı bir sevgi gösterir. O kadar ki Allah katında cömert bir kulun az ibadeti, cimri bir kulun çok ibadetinden üstün olduğu gibi, cömert cahil de, cimri âlimden daha üstündür. Rasulullah (sav) Efendimiz bunun hakkında; “Allah-ü Teâlâ cömerdi, gece gündüz ibadet eden cimriden daha çok sever.” [Tirmizi] “Allah katında cömert bir cahil, cimri âlimden daha üstündür. Çünkü cimrilik en ağır hastalıktır.” [Dare Kutni] buyurmuş ve cömertliğin Allah katındaki kıymetine dikkat çekmiştir. Bunun yanında cömertlik iman kuvveti ile doğrudan alakalıdır yani cömerdin imanı kuvvetli, cimrinin imanı ise zayıftır. Aleyhissalatü Vesselam Efendimiz bu hususta; “Cömertlik iman sağlamlığından ileri gelir. İmanı sağlam olan Cehennem’e girmez. Cimrilik, şekten, şüpheden meydana gelir. [İmanda] şüphesi olan da Cennet’e giremez.” [Deylemi]



Hazreti Ali’nin ağabeyi Cafer b. Ebu Talib'in oğlu Abdullah, sıcak bir günde, bir kabilenin hurmalığına inmişti.

Abdullah burada dinlenirken, hurmalıkta çalışan köleye, yemek vakti üç parça ekmek geldiğini gördü. Adam ekmeklerden birini ağzına götürmek üzereydi ki birden önünde açlığı her halinden belli bir köpek belirdi.

Köle elindeki ekmeği köpeğin önüne attı. Köpek ekmeği derhal yedi.

Köle ekmeğin ikinci parçasını da attı. Köpek bunu da bir kerede sildi süpürdü.

Köle bunun üzerine üçüncü parçayı da köpeğe verdi. Kalkıp, yeniden işine dönmek üzereydi ki olup biteni uzaktan seyreden Abdullah, yaklaşıp sordu:

"Ey köle, bugünkü yiyeceğin ne kadardı?"

Köle sıkılarak cevap verdi:

“İşte bu üç parça ekmek."

"O halde neden kendine hiç ayırmadın?"

"Baktım ki hayvan çok aç. O halde bırakmak istemedim."

"Peki, sen ne yiyeceksin şimdi?"

"Oruç tutacağım."

Bunun üzerine, Abdullah b. Cafer, köleden sahibini, evinin nerede olduğunu sordu. Sonra da gidip adamdan bu hurmalığı içindeki köleyle birlikte satın aldı.

Sonra döndü, köleye bu tarlayı ve onu sahibinden satın aldığını söyledi ve ekledi:

"Seni azad ediyorum. Bu hurmalığı da sana hediye ediyorum."

Cömertliğiyle meşhur Abdullah b. Cafer, kendisinden daha cömert birini tanıyıp tanımadığı sorulduğunda, bu olayı anlatır ve:

"Ama o köpeğe topu topu üç parça ekmek vermiş; sense O’na koskoca bir hurmalığı ve hürriyetini vermişsin" dediklerinde, şu karşılığı verirdi:

"Ama o elindeki her şeyi verdi; Ben ise elimdekinin bir kısmını...

Cömertlik sadece vermekle değil Allah rızası için verilen malın nefsimizi zorlamasıyla daha çok alakalıdır. Şöyle ki Allah rızası için hayırda bulunmak o kadar kolay değildir, yani ben cömerdim demekle cömert olunmaz. Nimeti bu derece yüce olan bir fiilin elbette ki tatbiki o nispette zordur. Kul cömertlikte bulunurken adeta ciğeri yanması gerekir. Bir gün bir meczup evliyaullahın büyüklerinden biriyle beraberken şöyle bir hadise yaşanır. Zengin bir adamın yanına dilenci gelerek, “Allah rızası için bana yardım et” der. Adam da eline kesesini alır ve içini açar. Kese doludur ama adam içinde aranıp durmaktadır. Bunu gören meczup, Efendim görüyor musunuz, Allah katındaki değerini arıyor.”, der. O mübarek tebessüm eder ve adam nihayet aradığını bulur. Kesenin içindeki en küçük parayı dilenciye uzatır ve gider. Hemen meczup devam eder; “Hah buldu işte. Onun Allah katındaki değeri de verdiği o akçe kadardır.”

Cenab-ı Hakk bizleri cömert kullarından etsin inşallah…

Cömerdin kazancı, malı bereketli olur. Cömertliği nispetinde malı artar. Cömertlik peygamberlerin ve evliyaullahın en büyük özelliklerindendir. Cennette cömertler köşkü vardır. Allah-ü Teâlâ; “İbrahim cömert olduğu için, dost edindim.”, buyurmuştur. Cömerdin yemeği ilaç, cimrininki hastalıktır. Cömertlik kendi ihtiyacı olduğu halde, başka ihtiyaç sahiplerini kendine tercih etmekle olur. Rasulullah (sav) Efendimiz; “Kendi ihtiyacı varken, başkasını tercih edenin günahları affolur.” [İ. Hibban] buyurmuştur. Allah-ü Teâlâ Hazretleri böyle cömertleri överek şöyle buyurur: “Kendileri zarurette iken, başkalarını kendilerine tercih ederler.” [Haşr 9]

Sonuç olarak cömertlik muazzam bir güzel ahlak numunesidir. Allah-ü Teâlâ bu haslete çok kıymet vermiş ve bütün sevdiklerini bu yüce haslet ile kuşatmıştır. Allah rızası için hizmet eden, hizmet edemese dahi hizmet edenlere destekte bulunan, fakirleri ve ihtiyaç sahiplerini gözeten ve daha nice misallerle dile getirebileceğimiz cömertler; çok kıymetli şahsiyetlerdir. Bizlerde cömertlerden olabilmemiz için Rasulullah (sav) Efendimizi her yönüyle örnek almalı ve O’na şeksiz şüphesiz tabi olmalıyız. Hazreti Ali Efendimiz Cömertlerin Efendisi Rasulullah (sav) Efendimizin cömertliğini şöyle ifade buyururlar:

“O insanların en çok eli açık olanı, sıkıntılara göğüs germe bakımından göğsü en geniş olanı, en doğru sözlüsü, üzerine aldığı işi en güzel şekilde yerine getirendi. O, en güzel ve yumuşak tabiatlı olup kabile ve akrabasına en çok ikramda bulunan bir kişi idi. O’nu ilk gören O’ndan heybet duyar, sohbetinden bulunanlar ise O’nu severlerdi. O’ndan bir şey istendiğinde varsa verir bulma imkânı varsa bulmaya çalışırdı." (Buhari)
lamelifdergis inden alintidir


Makale Köşemiz

MollaCami.Com