Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Kadınlarla Tokalaşmak

Bir erkeğin kendisine nikâhı düşebilen yabancı bir kadınla; bir kadının da baba, kardeş ve amcaları gibi mahremleri sayılan erkeklerin dışında diğer erkeklerle tokalaşması caiz görülmemektedir. Bu hususta Resul-i Ekrem Efendimizin (a.s.m.) nasıl hareket ettiği bizim şaşmaz bir ölçü durumundadır. Efendimiz, kendisine bîat için gelen Sahabî hanımlara şöyle buyurmuşlardır:

“Şüphesiz ben, kadınlarla musafaha etmem/tokalaşmam.”

“Sizden birinizin kafasına demirden bir iğne sokulması, onun için kendisine helal olmayan bir kadına dokunmasından daha hayırlıdır.”


Hz. Âişe Validemiz (r.a.) ise Resulullah'da (a.s.m.) gördüğünü şöyle nakletmektedir:

“Resulullahın (a.s.m.) mübarek eli hiçbir yabancı kadının eline kesinlikle değmedi.”2

Hadislerdeki ölçü bu şekilde belirtilmektedir. Bundan dolayı gerek iş hayatında, gerekse ailevî münasebetlerde ve bazı merasimlerde erkeğin kendisine yabancı bir kadınla veya bir kadının yabancı bir erkekle tokalaşması hususunda bir ruhsat bulunmamaktadır. Ayrıca bu bir zaruret de değildir.

Yani, “Bu zaruri bir haldir” diye insan gönül rahatlığı içinde bu yasağı işleme yolunu zorlayamaz. “Zaruret”, ancak insanın “muztar” halde kaldığı, haram olan o şeyi yapmadığı zaman canına, malına ve namusuna bir zarar gelebilecekse ve bu durum da kuvvetli bir ihtimalle tahmin ediliyorsa, ancak o zaman yapılır.

Yoksa her akla gelen sıkıntılı bir hal, her karşılaşılan âcil ve ânî bir durumda “Bu zarurettir” diyerek haram olan bir şeyi yapmak ve tatbik etmek gerekir ki, bu, suiistimali netice verir. O zaman her önüne gelen kendi ölçülerine göre bir “zaruret” bahanesi ileri sürer, böylece bütün mahzurlu şeyler mübahlaşıverir.

Halbuki mesele böyle değildir. Zaruret ancak meşru çerçeve içinde kalmanın imkânsız olduğu hallerde sözkonusu olabilir. Bir Müslüman, sosyal münasebetlerine zarar vermeden meşru daire içinde kalabilir, yaşayabilir. Öyle ise, “zaruret mecburiyet” prensibini hatıra getirerek erkeklerin nâmahrem olan kadınlarla, kadınların da yabancı erkeklerle tokalaşmasının bugün artık zaruret gerekçesiyle tatbik edilmesinin haklı bir dayanağını bulmak pek o kadar kolay değildir.

Çünkü, böyle bir zaruret yoktur. İnsan yapmadığı zaman ne canına, ne malına, ne de namusuna bir eksiklik ve zarar gelmez. Çevrenin garip karşılayacağı ihtimalinin, kişinin yabancı kadınla tokalaşmadığı an medenî münasebetlerde bir eksiklik olacağı telâkkilerinin, dikkatleri üzerine çekerek “gerici, yobaz” olarak karşılanmanın haklı sebeplerini bulmak mümkün olmasa gerektir.

Bunlarla birlikte Batıdan gelen bu yanlış âdet ve “görgü kuralı” yaygın bir şekilde yerleşmiş durumda. Bunun için nasıl hareket etmeli? Hem inancımıza bir halel getirmeyip mesuliyetli bir duruma düşmeden; hem de bunun dinen bir mahzur teşkil ettiğini tam olarak bilmeyen muhatabımızı kırmadan, incitmeden nasıl davranmalıyız?

Bir kere siz bu hali bir haram olarak biliyor ve inanıyorsanız, ki öyledir; o zaman bu mahzurlu duruma düşmemek için bir gayret sarf edecek, onu işlemeye meydan vermeyecek, yerine göre hareket etmeye çalışacaksınız.

Başka bir husus; bir fırsatını bularak muhataba bu durumun dinen haram olduğunu söylersiniz. Zaten onun sizi anlayışla karşılaması, fikir ve inancınıza saygılı olması medenî olmanın bir gereğidir. Siz bu hususta tavrınızı belli ederseniz, ileriki karşılaşmalarda meselenin hallolduğunu veya belli bir mecraya girmiş olduğunu göreceksiniz.

Bununla beraber, şayet kişi kendisini mecbur hissediyorsa, tokalaşmayı bir günah olarak bilir de yaparsa, mesuliyetini peşin olarak kabul etmiş olduğundan yine haram işlemiş sayılır. Fakat “Bunda bir mahzur yoktur” diye düşünürse, haramı helâl olarak görmüş olacağından ağır bir vebal altına girmiş demektir.

Yabancı kadınlara bakmak hususunda Kur’an diyor ki: “Mü’min erkeklere söyle, gözlerini kıssınlar.” (Nur, 30)

Peygamberimiz (sav), Hz. Ali Efendimize, “Ya Ali, bakışına bakış ekleme. Birinci bakış lehine, (günah değil), ikinci bakış ise aleyhinedir (günahtır)” buyurdular. (Tirmizî, Edep 23; Ebû Davud, Nikâh 24)

Hz. Câbir, bir kadına ani bakışın hükmünün ne olduğunu soruyor. Peygamberimiz, “Bakışını hemen çevir” buyuruyor. (Müslim, Âdâb 45; Ebû Davud, Nikâh 44; Tirmizî, Edep 29)


(Kadınlarla bir arada yalnız kalmaktan sakının. Allaha yemin ederim ki, bir kişi bir kadınla yalnız kalınca, aralarına şeytan girer. Bir kimsenin çamurlu bir domuzla sıkışmış durumda olması, o kimse için kendine helâl olmayan bir kadına dokunmasından daha hafif kalır.) [Taberânî]


kaynaklar:
1 Neseî, Bîy’a: 18; İbni Mâce, Cihad: 43.
2 Buharî, Ahkâm, 49; İbni Mâce, Cihad: 43.

Mehmed Paksu Aileye Özel Fetvalar

paylaşım için teşekkürler ALLAH razı olsun..

bu konuda esleriyle misafir kabul eden müslüman! siyasilerin bir zarureti varmidir acaba?...


paylaşım için teşekkürler ALLAH razı olsun..

Erkeğin ve Kadının Birbiriyle Musafahası

1) Musafaha terimi ve kapsamı:
Musafaha sözlükte; el sıkışmak ve tokalaşmak demektir. İslamî musafaha; iki kişinin karşılaşması halinde, selamlaşmadan sonra daha çok iki el kullanılarak yapılan el sıkışmayı ifade eder. Kimi zaman el öpme, alından öpme veya kalbler karşı karşıya gelecek şekilde sarılma da musafaha kapsamına girer.
Erkek ve kadınların kendi cinsleriyle karşılaştıklarında selam vermelerinin ve bundan sonra musafaha yapmalarının sünnet olduğu konusunda görüş birliği vardır. Verilen selamın alınması ise vacip hükmündedir.
Hz. Peygamber'in musafahayı teşvik eden çeşitli hadisleri ve uygulamaları vardır. Onun her karşılaşmada musafaha yaptığı, (A. b. Hanbel, V, 163,168.) musafahayı iki eliyle yaptığı (Buharî, isti'zan, 28.) ve elini muhatabından önce çekmediği (İbn Mace, Edeb, 21.) rivayet edilmiştir. Diğer yandan musafahanın, selamlaşmanın tamamlayıcısı olduğu bildirilmiştir. (Tirmizî, İsti'zan, 31; A. b. Hanbel, V, 260; bk. en-Nisa, 4/86.) Başka bir hadiste şöyle buyurulur: "İki müslüman karşılaşınca musafaha yaparlarsa, günahları mağfiret olunur", başka bir rivayette; "elleri arasından günahları dökülür, gider" ilavesi vardır. (bk. Ebu Davud, Edeb, 142; Tirmizî, İsti'zan, 31; İbn Mace, Edeb, 15; A. b. Hanbel, IV, 289, 303; ilave için bk. Malik, Muvatta; Hüsn'ül Huluk, 16.)
Musafaha kapsamına, kendileriyle evlenilmesi ebedî olarak haram olan yakın hısımlar da girer. Bu yüzden bir kadın kendi hemcinsleriyle musafaha yaptığı gibi; oğul, torun, baba, dede, erkek kardeş, yeğen, amca, dayı, büyük amca, büyük dayı, kayın peder, üvey oğul, süt oğul veya süt baba gibi nesep ya da süt hısımları ile musafaha, el öpme veya el öptürme yapabilir. Ancak fitne korkusu olunca, kadın bu hısımlardan kimilerine karşı da mesafeli durmalıdır. Üvey oğul, veya süt hısımları ile genç üvey anne bu kapsama girebilir.
Diğer yandan fitne korkusu bulunmayınca kimi yaşlı kadınların eli öpülebileceği gibi, yine küçük kız çocuklarına da el öptürülebilir. Nitekim Hz. Ebü Bekr'in yaşlı hanımlarla musafaha yaptığı ve Abdullah b. Zübeyr (r.a.)'ın hastalığı sırasında kendisine hizmet etmek üzere yaşlı bir kadını hizmetçi tuttuğu nakledilmiştir. (el-Mevsılî; el-ihtiyar, IV, 155 vd.)
Yaşlı kadınların süslerini göstermemek şartıyla üst giysilerden bazısını çıkarabileceklerini bildiren ayet (bk. en-Nur, 24/31) onlarla musafahanın cevazına delil olarak getirilmiştir.
Evin hanımına cinsel ilgi duymayan hizmetçi, aşçı ve benzerleri ile, kadınların gizli kadınlık hallerinden anlamayan çocuklarda yaşlı kadın gibi sayılır. Bu yüzden onlarla da musafaha yapılmasında bir sakınca görülmez.
Yukarıdaki özel durumlar dışında kalan genç bir erkekle yabancı bir kadının toka ve musafaha yapmasına gelince; konunun kitap ve sünnet açısından iyi araştırılması gerekir. Müctehitlerin büyük çoğunluğuna göre, örtünme ayetindeki "süs yerlerinden açıkta kalan kısımlar örtünme kapsamı dışındadır" (en-Nür, 24/31.)anlamına gelen istisna, "el ve yüz"ü ifade eder. Şehvetsiz olarak bakılması caiz olan ellere yabancı erkeğin dokunması, başka bir deyimle toka ve musafahanın yasak oluşunun delili nedir?
Bu konuda en sağlam delil, "kötülüğe giden yolu kapama (seddü'z-zera)" prensibidir. Ancak fitne ve şehvet korkusundan güvende olunca yasak hükmü devam eder mi? Nitekim yaşlı kadınlarla, küçük kız çocuklarının el öpme konusunda, bu nedenle istisna edildiklerini yukarıda belirtmiştik.
2) Yabancı kadınla musafahanın aleyhindeki deliller:
Yabancı bir erkekle kadının musafaha, ya da toka yapmasını caiz görmeyenlerin dayandığı deliller şunlardır:
a) Hz. Peygamber'in biat sırasında kadınlarla musafaha yapmaması:
Kadınlardan biat almanın esaslarını belirleyen ayet (el-Mumtehîne, 60/12.) inince, 'ın Rasülü Medine'de hanımları toplamış ve onlardan biat istemişti. Hz. Aişe bu biatin yapılış şeklini şöyle anlatır: "Mü'min kadınlardan ayetteki şartları kabul edene, Hz. Peygamber sözlü olarak "seninle biat yaptım" diyordu. 'a yemin olsun ki, biat sırasında onun eli hiç bir kadının eline değmemiştir." (bk. Buharî Ahkam 49, Şurut, 1, Tefsîru Süre 65/2, Talak, 20; Müslim, İmare, 88, 89; Ebü Davud, imare, 9; Tirmizî, Tefsiru sure 60/2; İbn Mace, Cihad, 43; A. b. Hanbel, VI, 114, 154,270.)
Diğer yandan Hz. Peygamber'in bir kumaş üzerine elini koyduğu, kadınların da aynı kumaşa ellerini koyarak biat ettikleri ve elçisinin "Ben kadınlarla musafaha yapmam "dediği nakledilmiştir. (Nesaî, Bîa, 18; İbn Mace, Cihad, 43; Malik, Muvatta', Bîa, 2; A. b. Hanbel, II, 213, VI, 357,454,459.)
İbn İshak, Hz. Peygamber'in kadınlarla biatının, elini bir su kabına sokması, kadınların da aynı kaba ellerini sokmaları suretiyle yapıldığını nakletmiştir. (bk. İbn İshak, Megâzi.)
b) Musafahanın başa şiş batırmaktan daha tehlikeli olduğunu bildiren rivayet ve eleştirisi:
Günümüzde yazılan kimi eserlerde kadınlarla musafahanın aleyhinde zikredilen başka bir delil de, Taberanî ve Beyhakî'nin naklettiği şu hadistir: "Sizden birinizin başına demirden bir şişin batırılması kendisine helal olmayan bir kadının dokunmasından (mess) daha hayırlıdır." (et-Taberanî ve el-Beyhakî'den naklen.)
Bu hadis çeşitli bakımlardan tenkide uğramıştır.
a) Ünlü hadisçiler bunun sıhhatini açıklamamış ve bu hadisi kitaplarına almamışlardır.
b) İlk dönem müctehitlerden hiçbirisi bu hadisi kadınlarla musafahanın haramlığı konusunda delil olarak zikretmemiştir.
c) el-Münzirî ve el-Heysemî'nin "hadisin ravileri sikadır veya sağlamdır" sözleri bu hadisin sıhhati için yeterli değildir. Çünkü senette kopukluk veya gizli bir illet ihtimali vardır.
d) Hanefîlere ve kimi Malikî fakihlere göre, bir şeyin haramlığı ancak kendisinde hiçbir şüphe bulunmayan kesin bir delille sabit olur. Kesin deliller ise ayet, mütevatir veya meşhur hadisten ibarettir. Sübutunda şüphe olan delille ise ancak "mekruh" hükmü sabit olur. Sahîh ahad (tek ravili) hadisler bu niteliktedir. Sıhhatında şüphe olan hadislerin ifade ettiği hüküm ise daha zayıf olur. (bk, Zekiyüddin Şaban, Usulü'l-Fıkh, terc. İbrahim Kafi Dönmez, Ankara 1990, s: 66 vd.)
Diğer yandan bu hadiste doğrudan musafahadan söz edilmemiş "mess" sözcüğü kullanılmıştır. Mess veya bunun eş anlamlısı olan "lems" kelimesi musafaha anlamına gelebileceği gibi kinayeli bir sözcük olarak şehvetle okşama, öpme, sarılma veya cinsel ilişkide bulunma anlamlarını da kapsar. Nitekim bazı ayetlerde mess veya lems "cinsel ilişki" anlamında kullanılmıştır. (bk. en-Nisa, 4/43; Al-i İmran, 3/47; el-Bakara, 2/237.)
Hadislerde ise bu terim cinsel ilişki yanında şehvetle öpme, sarılma gibi anlamları da ifade eder. Elin zinasının yabancı kadına dokunma olduğunu (A.b. Hanbel, II, 349.) ve Hz. Peygamber'in eşlerine cinsel temas dışında dokunduğunu (Ebü Davud, Nikah, 38; bk. Buharî, GasI, 24, Nikah, 3,102; Tirmizî, Tahare, 106, Müslim, Hayz, 28; Nesai, Nikah, 1) bildiren hadisleri örnek verebiliriz.
Bu duruma göre hadislerdeki mess sözcüğü genel olarak kadına "şehvetle dokunma" anlamına gelmektedir. Bu yüzden Malikîlere ve Hanbeli mezhebinin açık görüşüne göre, kadına dokunmanın abdesti bozması, dokunmanın şehvetle olmasına (lems) bağlıdır.
3) Yabancı kadınla musafahanın lehinde olan deliller:
Ashab-ı kiramdan Ümmü Atıyye (r.anha) şöyle der: "Hz. Peygamber Medine'ye gelince Ensar kadınlarını bir evde topladı ve sonra onlara Ömer'i gönderdi. Ömer kapının yanında durup selam verdi, kadınlar onun selamını aldılar. Sonra Rasülullah'ın bir elçisi olarak geldiğini söyledi. Kadınlar; Rasülullah'a ve onun elçisine merhaba, dediler. Sonra kadınlarla biati bildiren ayeti (el-Mümtehine, 60/12) okudu ve biat istedi. Kadınlar "evet" dedi. Biz ellerimizi evin içinden uzattık, Ömer ise evin dışından uzattı. Sonra "ım şahid ol" dedi. (A.b. Hanbel, V, 85, VI, 409) Yine Ümmü Atıyye başka bir rivayette; bu biati bizzat Hz. Peygamberin aldığını, bu arada onun "ölü arkasından ağlayıcı tutmayı" yasaklaması üzerine bir kadının elini geri çekerek, kendisine üzüntülü gününde ferahlık veren bir kadına ücretini vermek üzere Hz. Peygamberden izin istediğini, onun susması üzerine de gittiğini ve dönüşünde biat ettiğini belirtmiştir. (Buhari, Tefsiru, Sure, 60/3)
Yukarıdaki Ümmü Atıyye hadislerinde, Hz. Peygamber'in veya Ömer (r.a.)'in kadınlarla musafaha yaptıkları açıkça ifade edilmemiştir. İlk rivayette ellerin sembolik olarak veya perde arkasından uzatılması mümkün olduğu gibi, ikinci rivayette; daha önce tuttuğu ağlayıcı bir kadına ücretini vermek üzere bir kadının elini geri çekmesi, yani biati geciktirmesi söz konusu olmuştur.
Sonuç olarak ayet veya hadislerde yabancı kadınla musafaha açık olarak yasaklanmamakla birlikte, Hz. Peygamber'in hiç bir yabancı kadınla musafaha yapmadığı dikkate alınarak, imanlı erkek ve kadınlar musafaha veya el öpmeyi, yalnız mahrem hısımlarla sınırlı tutmayı şiar edinmelidir. Kötülüğe giden yolu kapama ve ihtiyatlı davranma prensibi bunu gerektirir


İslam ve Kadın

MollaCami.Com