Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


"Ene İbn-ü'z-Zebihayn"

"ENE İBNÜ'Z-ZEBİHAYN"

"Ben iki kurbanlığın oğluyum." Hadis-i Şerif
Peygamber efendimizin atalarından İsmail a.s. , Allah için kurbanlık olan ilk atası, diğeri ise bizzat Peygamberimizin kendi babası Hz. Abdullah.

Hz. İbrâhim, eşi Hâcer’i ve oğlu İsmâil’i Mekke toprağına getirdiğinde orda hiçbir şey yoktu; su da yoktu.
Hâcer’e ve oğlu İsmâil’e Yüce Allah’ın bir lütfu olarak ikram edilen zemzem Mekke toprağına bir canlılık getirdi. Kâbe yapıldıktan sonra da insanlar bu şehri ve Allah’ın evini ziyâret etmeye başladılar. Mekke, dînî ve ticârî bir merkez haline geldikten epey zaman sonra çevreden bazı zâlim ve çapulcular bu şehri ele geçirmek istediler.
Hz. İsmâil (a.s)’ın soyundan gelen güzel insanlar şehri ellerinden kaybedeceklerini anlayınca zemzem kuyusunu kendi elleri ile kapattılar. “Bize yâr olmayacak olan zemzem, düşmanlarımızın eline de geçmesin.” dedi ve kuyuyu kapattılar, yerini de belirsiz bir hale getirdiler. Bir nesil gitti, diğer nesil geldi; onlarda gitti, sonrakiler geldi. Sonradan gelenler, düşmanlarını bertaraf ettiler ama dedeleri tarafından kaybedilen zemzemi bulamadılar. Mekkeliler, zemzem kuyusu kapatıldıktan sonra açılan kuyulardan aldıkları sular ile idare ederek hayatlarını devam ettiriyorlardı. Bu durum, Hz. Peygamber’in dedesi Abdülmüttalib’in, zemzem kuyusunu bulmasına kadar devam etti.

Abdülmüttalip, bir gün Kâbe’nin gölgesinde uyurken rüyâsında kendisine zemzem kuyusunun yeri gösterildi ve: “Ey Abdülmüttalip! Kalk, burayı kaz!”denildi. Abdülmüttalip de kalktı ve biricik oğlu Hâris ile gösterilen yeri kazmaya başladı. Abdülmüttalip, oğlu ve kendisinin çalışması ile işin ileri gitmediğini görünce de Mekkelilerden yardım istedi. Onlar da: “Bizden önce burayı kazan ve zemzemi arayan çok kişi olmuş ama hiçbirisi bulamamış. Biz de boşuna kürek sallamayalım, boşuna yorulmayalım” demişler.

Abdülmüttalip, işi bırakmamış ve oğlu Hâris ile çalışmaya devam etmiş. Çok yoruldukları bir sırada: “Bir gün gelir de on oğlum olursa, onlardan birini kurban edeceğim” dedi. Ve nihayet yıllar sonra dediği gün geldi, on oğlu oldu. İşte şimdi rüyâsında kendisine yıllar önce yaptığı adağı hatırlatıldı. Abdülmüttalip de oğullarını toplayıp bu durumu onlara anlattı. Hepsi kurban olmaya hazır olduklarını söylediler. İçlerinden birini seçip almakta zorlanan baba, oğulları arasında kur’a çekti. Kur’a genç ve bekâr oğlu Abdullah’a çıktı. Şimdi, Abdullah da çok yukarıdaki dedesi İsmâil gibi kurban edilmeye hazırdı. Ama Mekkeliler, bu işe karşı çıktılar. Abdülmüttalib’in oğlu Abdullah’ı kurban etmesinin bir gelenek haline gelmesinden korktular. Abdülmüttalib’i bu işe bir çözüm bulması konusunda ikna ettiler. Abdülmüttalip de çözüm arayışına çıktı ve çeşitli yerlere gitti.
Medîne’de gittiği Arrâfe (bilgin kadın), kendisine şöyle bir soru sordu:
“Ey Abdülmüttalip! Sizin şehriniz Mekke’de kan bedeli nedir? Yani, birisi birisini öldürürse kâtil veya kâtilin tarafından alıp maktûlün tarafına verdiğiniz kan bedeli nedir?” Abdülmüttalip, bu soruya “Bizde kan bedeli on devedir.” diye cevap verdi. Bu cevaptan sonra Arrâfe, probleme şöyle bir çözüm yolu getirdi: “Ey Abdülmüttalip! Mekke’ye gidersin, on deve ile oğlun Abdullah arasında kur’a çekersin. Kur’a develere çıkarsa, on deveyi kurban eder oğlunu kurtarırsın. Kur’a oğluna çıkarsa, develerin sayısını on tane daha artırırsın. Kur’a, develere çıkıncaya kadar sayılarını onar onar artırarak yukarı doğru çıkarsın. Sonra da onları kurban eder, oğlunu kurtarırsın.”
Bu çözüm yolunu benimseyen Abdülmüttalip, hemen Mekke’ye döndü. Getirdiği haber Mekkelileri de sevindirdi. Abdülmüttalip, Arrâfe’nin öğrettiği çözümü gerçekleştirmek için develeri hazırladı ve herkesin gözü önünde oğlu ile on deve arasında kur’a çekti. İlk kur’a oğluna çıkınca develeri on tane artırdı.
Develer yirmi, otuz, kırk, elli, altmış, yetmiş, seksen, doksan olunca her seferinde kur’a Abdullah’a çıkıyordu. Develer, yüz olunca kur’a develere çıktı. Abdülmüttalip de yüz deveyi kurban edip oğlunu kurtardı. Hz. Peygamber efendimiz, bu olayın gerçekliğini doğrulayarak şöyle buyurur: “Ben, iki kurbanlığın oğluyum.” (Hâkim, Müstedrek, II, 609)


Sevgili Peygamberimiz

MollaCami.Com