Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Fazladan Hak Talep Eden Hakk’a Ulaşamaz

Mesleğim nedeniyle (haritacılık), yaşadığım bölgedeki neredeyse bütün köylere gittim. Birçok etnik gruptan oluşan bu köyler, aslında homojen şekilde dağılmış. Halk; çerkez, pomak, muhacir, yörük kökenli. Fakat hepsinin derdi aynı: "bir avuç toprak!" Bana göre dünyadaki en değersiz şey; fakat hayat telaşına dalıp, vizyonunu daraltan insanlar için hala önemini yitirmemiş. Toprak elbette rızık kapısıdır, sözüm yok. Zaten durumun çalışıp kazanmayla da alakası yok. Sadece insanların kardeşlerini bile bir metrekare toprak için kırdıklarını gördükçe, "Anadolu insanı" zihniyetinin kaybolduğunu anladım. Belki günümüzde birçok insan benden farklı düşünüyor; fakat sözkonusu maddi çıkarlar olunca işler değişiyor.

Yakın bir zamanda bölgemizdeki bir kasabaya bir parselin sınırlarını belirlemeye gittik. Arsanın sahibi imamdı. Gayet iyi niyetli bir adama benziyordu; lâkin ağabeyiyle problemleri olduğunu, onun arsada daha fazla yer zaptetmeye çalıştığını söyledi. Biz de ona rahat olmasını, ne kadar hakkı varsa ona razı geleceğini belirttik. Neticesinde adamı da alıp yola çıktık. Araziye vardığımızda ağabeyi evde yoktu (muhtemelen tarlada çalışıyordu). Gerekli hazırlıkları yapıp, sınır belirlemesine geçtik. Derken ağabey, on beş dakika içinde traktörüyle teşrif etti. Önce sesi çıkmadı, selam verdi, "hoş geldiniz" dedi. Biz de karşılık verdikten sonra işimize döndük. Sınır noktalarını belirledikçe adamın sinirlendiğini ve her yer gösterişimizde "olmaz, mümkünatı yok" tarzı sözcükler mırıldandığı fark ettik; ancak işimiz gereği yer sahipleriyle münakaşaya girmek usulümüz değildir. İzah etmek gerekir, ondan da anlamıyorsa işi bırakıp gidebiliriz. Her noktada sesi daha da yükseldi adamın. Sabrettik, fakat iş arkadaşımın işine odaklanamadığını fark ettim. Sinirlenmişti, haklıydı da. Zira işimizi manevi duygularla, kul hakkını üzerimizde yük bilerek yapıyorduk. En sonunda adam, “ben bu ölçümü kabul etmem” diyerek çıkıştı. Sınır kazıklarının hepsini sökeceğini belirtti. Kardeşiyse gayet sakin duruyordu. Zaten toprakta gözünün olmadığını sadece arsa içindeki evi kiraya vermek istediğini belirtmişti. Ağabeyini rahatsız etmemek için kendine düşen bölgeye duvar yaptırmak istiyordu. Bu onun en büyük hakkıydı. Ağabey kardeş aralarında tartışmaya başladılar. Küçük olan, ağabeyini yatıştırmaya çalışıyordu. Her sözünü aşağıdan aldı; fakat adam durulmadı. En sonunda isyan etti kardeşi adamın; “tamam, bende jandarmayı getiririm, hakkıma tecavüz ediyor derim, olayı mahkemeye taşırız” dedi. Ağabeyi biraz çekindi. Sinirli haliyle evine gitti. Biz de kardeşini alıp büroya geri döndük.

Beni şaşırtan olay paylaşamadıkları yerin bir-iki metrelik bir alan olmasıydı. Mal canın yongasıdır, amenna. Hepimize hayatı bahşeden Yaradan, bizi doyuracak rızkı da gönderiyor öyle değil mi? Elbette çalışıp kazanacak insanoğlu, hakkını koşturacak. Fakat öz kardeşini, dünyadaki en yakınını nasıl incitir, değer mi sizce? “Benim çoluğum çocuğum var, onların rızkını topluyorum” diyemez bunu yapan insanlar; çünkü iki karış toprağı zaptetmekle, çocuklarının karınlarına haram lokma yolluyorlar. Bu şekilde de ahlaki yozlaşmaya yatkın nesiller yetiştiriyorlar. Ne diyelim; Allah (c.c.) cümlemizi dünya aldatmacasından korusun.



İbrahim PAZARBAŞI

Allah razı olsun.
Hak nedir bilen, uzatırmı elini hak etmedigine her yigidim diyen?
Peki rızkı veren kim? O vermezse alabilir mi haksız yiyen?
Rıza lokması zordur, var mı onu kolay yiyen?
Düşünen yok ki ahireti , hakkı hukuku yoksa kolay mı ?
Düşünse hesap var, o terazi ki çok hassas...


Serbest Kürsü

MollaCami.Com