Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


tilavet secdesi yapılmalı mı

Arkadaşlar Kuran-ı Kerim mealini okumayı düşünüyordum su soru aklıma takıldı..

secde ayetinin mealini okuduğum zaman secde yapmam gerekiyor mu

Soru: Bir secde ayetinin meali okunduğu zaman secde etmek gerekir mi?

Cevap: İhtiyaten secde etmek lazımdır. (Fetvalar, Mehmet EMRE)

açıklama için teşekkür ederim ankebut-57 kardeşim..

Soru bu degil ama meal okumak tavsiye edilen bir sey degil.

neden kardeşim.. sebebini öğrenebilirmiyim..

http://www.mollacami.net/forum/index.php/topic,9550.0.html

Belki biraz olsun size yardimci olabilir.Mealini okumak yerine Kurani Kerimi sadece acip baksaniz cok daha fazla sevap alirsiniz.
Sayet meal cok faydali bir sey olsa idi bunu buyuk Alimlerimizde yaparlardi.Mesela Imami Azam hz. veya Imami Gazali hazretleri. Fakat meali ilk yazanlar yahudiler.
Vaktimiz oldugunda isterseniz daha teferruatli bilgi verebiliriz.

DİN DOĞRU OLARAK NEREDEN ÖĞRENİLİR?
Her Ramazan, bazı gazeteler promosyon olarak “Kur’an-ı kerim meali” verirler. Gazeteler bu vesile ile satışlarını artırırlar, neticede kazanıyorlar, fakat okuyucu kazanıyor mu, yoksa zararda mı bu tartışma konusu.
Yıllardır yapılan “Dinimizi esas kaynağından öğrenin, fıkıh kitaplarını ortadan kaldırın” gibi sloganlar sebebi ile maalesef zamanımızda Müslümanların çoğu, evlerinde bir meal bulundurma, dini buradan öğrenme yanlışlığına düştüler.
Bu yanlışlık çok tahribata ve karışıklığa sebep oldu... İslâmî otorite ve hiyerarşi kavramları yıkıldı... Söz ayağa düştü... Bir sürü ukalâ müctehid taslağı türedi... Dinimizde zararlı reform hareketleri başladı... Ayetleri yeniden yorumlayalım sesleri yükselmeye başladı. Mezhepsizlik yayıldı... Hemen arkasından da dinsizlik yayılmaya başladı. Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi’ nin dediği gibi “Mezhepsizlik dinsizliğe bir köprüdür.” zaten.
İslâm düşmanları, asırlardır yaptıkları tecrübelerden, kaba kuvvetle bir yere varamayacaklarını; İslamiyeti yok edemeyeceklerini anladılar. İslâm âlimleri, hak mezhepler, fıkıh kitapları olduğu müddetçe, kısmen zarar verebilseler de, ciddî bir zarar veremediklerini gördüler. Çünkü, İslâm âlimleri, mezhepler ve fıkıh kitapları, İslâmiyeti koruyan sağlam birer kaledir. Bu kale sağlam olduğu müddetçe, İslâmiyete zarar vermeleri mümkün değildir...
Bunun için, 18. asırdan itibaren, hücumlarını bu yöne çevirdiler. Âlimleri, kitapları kötülemek ve Müslümanların gözünden düşürmek için ne lazımsa yaptılar. Bugün, Müslümanların bu hâle düşmesinin en önemli sebebi cehalettir. Cahil kimseyi kandırmak kolaydır. Din düşmanlarının bu kadar taraftar toplamasının sebebi budur. Peygamber efendimiz, “İlim olan yerde müslümanlık vardır, ilim olmayan yerde müslümanlık yoktur” buyurmuştur.
İlmi olmayan, zaruri temel bilgilerden bile yoksun kimselerin önüne, meal, tefsir koymak bu kimselere yapılabilecek en büyük kötülüktür aslında. Çünkü, alt yapı olmadığı için herkes, zekâsına, bilgisine göre bir şeyler anlayacak, ortalık curcunaya dönecek. Zaten istenilen de bu. Hıristiyanlarda olduğu gibi, İslâmiyetin sadece “adı” kalsın.
İngiliz Casusu Hempher bakınız hatıralarında bu konuyu nasıl anlatıyor:
Çalışmalarımdan bir netice alamayınca, ümitsizliğe düştüm. Görevi bırakmak İngiliz Casusu Hempher bakınız hatıralarında bu konuyu nasıl anlatıyor:
Çalışmalarımdan bir netice alamayınca, ümitsizliğe düştüm. Görevi bırakmak istedim. Müstemlekeler Bakanı bana şunları söyledi: “ Sen bu işlerin, birkaç senelik çalışma ile neticeleneceğini mi zannediyorsun? Bırak birkaç seneyi, bu ektiğimiz tohumların meyvelerini, ben de sen de göremeyeceğiz, belki de senin, benim torunlarımız bile göremeyecek. Bu tohumların meyvelerini en az yüz senede, belki de 150-200 senede ancak alabileceğiz. Çünkü, bugüne kadar İslâmiyeti ayakta tutan, din bilgileri olmuştur. Âlimleri, ilmi yok edip, halkı cahil bırakmadıkça, onların dinlerini bozmak mümkün değildir. Bunun için, âlimleri, mezhepleri hissettirmeden kötüleyeceğiz. Bir müddet sonra da, peygamber sözleri (hadis-i şerifler) hakkında, “Uydurmaydı, değildi” diyerek şüpheye düşüreceğiz. Ayetleri istediğimiz gibi yorumlayacağız... Ancak bunları başarıp, halkı cahil bıraktığımız zaman, meyveleri toplamaya başlayacağız. Bir kültürü, hele asırların birikimi olan din kültürünü yıkmak, kısa zamanda olacak şey değildir.”
Hempher, 1700'lü yıllarda bu faaliyeti gösteriyordu. Gerçekten de iki yüzyıl sonra, 1900'lü yıllarda meyvelerini toplamaya başladılar.
Mealden din öğrenmenin mümkün olmayacağı o kadar açık ki... Kur'an-ı kerim, İslâmiyetin temel kitabıdır, anayasasıdır. Bunu, Resulullahın, müctehid imamların ve diğer âlimlerin sözleri açıklar, tatbikini sağlar. Kur'an-ı kerimden başkasını kabul etmemek, bir devletin anayasasının dışındaki bütün kanunlarını, tüzüklerini, yönetmeliklerini, genelgelerini kabul etmemek, onları yok saymak gibidir.
FIKIH KİTAPLARI VE MEALLER
Ondört asırdır, dinimizi meallerden öğrenme kültürümüz yok iken, son yıllarda niçin bu yola yönelindi, bunda maksat neydi? Sebilürreşad Mecmuası’nın 18 Safer 1924 tarihli ve 618 numaralı sayısındaki, “Yeni Kur’an Tercümesi” başlıklı yazıda, bu sorunun cevabı özetle şöyle veriliyor:
Kur’an-ı kerim’i tercüme etmek, basıp yaymak bir müddetten beri moda oldu. Ne gariptir ki, ilk defa bu işe teşebbüs eden, Zeki Megamiz isminde, Arap asıllı bir Hıristiyandır. Fakat isminin duyulması üzerine, tercümeyi neşirden vazgeçti.
Daha sonra Cihan Kütüphanesi(yayınevi) sahibi Ermeni Mihran Efendi acele olarak, diğer bir tercümenin basımına başladı ve az zamanda sona erdirerek, “Türkçe Kur’an” ismiyle yayınladı.
Asırlardır, bütün ömürlerini dini yaymakla geçiren, bu uğurda hiçbir fedakârlıktan kaçınmayan İslâm âlimlerinin, Kur’an-ı kerimin tercümesini, meallerini hazırlamayıp da, gayrı müslimlerin böyle bir çalışma yapması, düşündürücü olsa gerekdir... Tercüme ve meal, gerçekten dine faydalı olsaydı, İslâm büyükleri bu faaliyeti gayrı müslimlere bırakırlar mıydı?
Hıristiyan yayımcılar tarafından başlatılan Kur’an tercümesi kampanyaları, şiddetli tenkitlere mâruz kalmıştır. Kur’an-ı kerimin tercüme ve meallerinin yayılması karşısında, Diyanet İşleri Başkanlığı da hareketsiz kalmamış, Müslüman halkı uyandırmak maksadıyla o tarihte bir beyanname yayımlamıştır.
Bu beyanname özetle şöyleydi:
1- Kur’an tercümesi furyası, İkinci Meşrutiyet’in ilanından sonra başlamış zararlı bir faaliyettir.
2 - İkinci Meşrutiyet’ten önce, Osmanlı devleti, dini yayınları kontrol altında tutuyor ve ulu orta, yalan-yanlış tercüme ve tefsirlerin neşrine asla müsaade etmiyordu.
3- Meşrutiyet’ten sonra, basın hürriyetinden istifade eden birtakım art niyetli kimseler, gayrı müslimler, sinsi gayelerine uygun Kur’an tercümeleri neşrine başlamışlardır.
4- Türkçe Kur’an demek, küfür sözüdür. Kur’an-ı kerim İlâhidir. Kur’an’ın tercümesi olmaz.
5- Kur’an tercümeleri vasıtasıyla, İslâm dünyasında bir reform hareketi başlatmak istemişler ve muvaffak da olmuşlardır.
6- İslâmiyeti halka ve gençlere Kur’an tercüme ve mealleri ile öğretmeye çalışmak, son derece yanlış ve zararlı bir metoddur. İslâmiyet, Kur’an tercümesinden değil, islam âlimlerinin, halk için yazdıkları ilmihâl (akaid, fıkıh, ahlâk) kitaplarından öğrenilir.
Bilhassa ilk zamanlar çeşitli maksatlarla kimler Kur’an tercümesi yapmamıştır ki? Tercüme paraları ile meyhanede her akşam arkadaşlarına içki ısmarlayan Ömer Rıza Doğrul... Arapça bilmeyen İsmail Hakkı Baltacıoğlu... Yıllar geçtikten sonra nasıl bir inanca sahip olduğunu, kendisi ilan eden Abdülbaki Gölpınarlı ve daha niceleri...
Anadolu’muzun yetiştirdiği büyük âlimlerden İmam-ı Birgivî hazretleri, bu konu ile ilgili olarak şu hadis-i şerifleri bildirmektedir:“Bir kimse, Allahın kitabını kendi fikri, görüşü ile tefsir etse ve bu tefsirinde isabet etmiş bulunsa, açıklaması doğru olsa bile hata etmiş olur.” “Kim ki, Kur’an hakkında, ilmi olmadığı hâlde, kendi kafasına göre açıklarsa, cehennemdeki yerine hazırlansın.”
Son devrin büyük din âlimlerinden Şeyhülislâm Mustafa Sabri Efendi, Mes’eletü Tercümeti’l-Kur’an adlı eserinde, Kur’an tercümesi modasının arkasındaki gizli ve sinsi emelleri ve dinimizi içten yıkma plânlarını açıklamaktadır. Bu kitap Bedir Yayınevi tarafından basılmıştır.
Netice olarak şunu söyleyebiliriz: Asırlardır din, meallerden, Kur’an tercümelerinden değil, fıkıh kitaplarından, ilmihâl kitaplarından öğrenilmiştir. Dinimizi doğru olarak öğrenebilmek için, bu sağlam yolu devam ettirmemiz, çıkmaz yollara sapmamamız şarttır. Çıkmaz yollara sapan, kurda kuşa yem olmaya mahkûmdur!


Mehmet Oruc, Dinlerarasi Diyalog tuzagi ve Dinde Reform

Sevgili yusuf kardeşimiz

Mealini okumak yerine Kuran-i Kerimi sadece açıp baksanız cok daha fazla sevap alırsınız.Şayet meal çok faydalı bir şey olsa idi bunu büyük Alimlerimizde yaparlardı.

demişsiniz şu kadar varki lakin mealini hiç okumamak manasına,yerine gelmez.Elbetteki bazı okuduğumuz ayetlerin manasına bakıp ne demek istediğini anlayıp uygulayacağız kendimize çeki düzen vereceğiz


Şayet meal çok faydalı bir şey olsa idi bunu büyük Alimlerimizde yaparlar dı.Mesela Imami Azam hz. ve Imami Gazali hazretleri. Fakat meali ilk yazanlar yahudiler.

evet yahudilerdir...onlarıni niyeti belli sarih,apaçık arapçasını okutmamaktır yani niyyet...


Sevgili yusuf kardeşimiz

Mealini okumak yerine Kuran-i Kerimi sadece açıp baksanız cok daha fazla sevap alırsınız.Şayet meal çok faydalı bir şey olsa idi bunu büyük Alimlerimizde yaparlardı.

demişsiniz şu kadar varki lakin mealini hiç okumamak manasına,yerine gelmez.Elbetteki bazı okuduğumuz ayetlerin manasına bakıp ne demek istediğini anlayıp uygulayacağız kendimize çeki düzen vereceğiz


Şayet meal çok faydalı bir şey olsa idi bunu büyük Alimlerimizde yaparlar dı.Mesela Imami Azam hz. ve Imami Gazali hazretleri. Fakat meali ilk yazanlar yahudiler.

evet yahudilerdir...onlarıni niyeti belli sarih,apaçık arapçasını okutmamaktır yani niyyet...



evet arkadaşımıza katılıyorum hiç okumama manasına gelmez teşekkürler kardeşim...

Soru soran kardesimiz aralardan bir kac ayetin mealine bakacak gibi sormamis.
Mealle tefsiri karistirmiyoruz degilmi?
Mealini okuyup kendi basimiza anlamamiz mumkun oluyormuki, ne demek istedigini anlayip ona gore kendimize ceki duzen verelim?
Fakat tefsirini demek istiyorsaniz size katiliyorum.Acip bakilmasi tavsiye edilir.Fakat ilim sahibi olmayan kimselerin anlamasi biraz daha zor.

En basitinden "Rahman ve Rahim olan Allahin adi ile" Bismillahirrahmanirrahimi izah ediyormu sizce?

Mealini okuyup kendi basimiza anlamamiz mumkun oluyormuki, ne demek istedigini anlayip ona gore kendimize ceki duzen verelim?
hem fikiriz kardeşim
elbetteki olmaz bir bilene sormak lazım...yani neticede okunmaz diye bir kaide yoktur

En basitinden "Rahman ve Rahim olan Allahin adi ile" Bismillahirrahmanirrahimi izah ediyormu sizce?
mutlak manası elbette izah etmez... delalesi işareti iktizasına bakmak lazım..

Yani anlayabilmek icin tefsirine bakmak veya bilenden ogrenmek lazim.

Okunmaz diye bir kaide yoktur demissiniz.
Yukaridaki yaziyi okudunuzmu?

Asırlardır din, meallerden, Kur’an tercümelerinden değil, fıkıh kitaplarından, ilmihâl kitaplarından öğrenilmiştir. Dinimizi doğru olarak öğrenebilmek için, bu sağlam yolu devam ettirmemiz, çıkmaz yollara sapmamamız şarttır. Çıkmaz yollara sapan, kurda kuşa yem olmaya mahkûmdur!

o halde ne yapmak lazım sağlam kişi ve yayınevlerinden alıp okumamız lazım...

ben bu soruyu sormakta ki amacım kuran-ı kerimdeki bize verilen mesajlardan ders almak için sordum..

bir yerde okumuştum meali nuzul sırasına göre okursak islam tarihini nasıl yaşadığını nelere sıkıntı çektiğini nelerden ders almamız gerektiğini hep birbirini tamamlıyor diye okudum o yüzden o sıraya göre okumayı düşünüyordum ilk sure de alak suresi olduğu için acaba tecvid yapılmalı mı diye sordum

Andolsun biz, Kuran'ı öğüt almak için kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mudur? ayeti kerimesinde olduğu gibi okuyup kendime ders çıkarmak istiyordum. yanlış anlaşılmalara sebebiyet verdiğim için özür dilerim...

ozur dilenecek bir sey yok :)


Dini Sorular ve Cevaplar

MollaCami.Com