Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Mevlana'dan Dert Ve Sabır..

Allah sevdiklerine dert verir


“İnsanların en çetin belâya uğrayanları peygamberlerdir, sonra temiz kişiler gelir, sonra da onlara benzeyenler, benzeyenlere benzeyenler belâya uğrarlar” hadisinde bildirildiği gibi insanın başına gelen musibetler sebepsiz değildir ve netice itibariyle bir lütuftur, öyleyse kulun yapması gereken böyle durumlarda sabretmek, yalnızca Allah’tan yardım dilemektir. Mevlânâ izah eder:

“Hikâye ederlerdi ki, yüce Allah: ‘Ey benim kulum! Senin ihtiyacını ve dileğini yalvarmanla, dua etmenle çabucak yerine getirirdim; fakat senin yalvarış ve inleyişinin sesi hoşuma gidiyor, işte daha çok ağlayıp inlemen ve sesini daha çok duymam için dileğini yerine geç getiriyorum’ buyuruyor. Meselâ bir adamın evinin kapısına iki fakir geldi. Biri hoşa giden, sevimli ve beğenilen bir tip; öbürü ise tamamen bunun aksine çirkin ve sevimsiz. Ev sahibi uşağına: ‘O sevimsiz olanına bir parça ekmek ver de, hemen kapımızdan uzaklaşsın.’ der. Sevimli olanına ise: ‘Daha ekmek pişirmediler. Pişip gelinceye kadar bekle.’ diye vaatte bulunulur.” (Fîhi Mâfih, 57-58)

Diğer taraftan sağlık ve varlık Allah’la kul arasında iki perdedir. İnsan hastalanınca veya malına mülküne bir ziyan gelince Allah’ı daha çok hatırlamaya başlar, duaları daha sıcak olur, Cenab-ı Hakk’a samimiyetle niyaz eder. Mevlânâ bu konuda Firavun’u örnek verir: Cenab-ı Hak Firavun’a dört yüz yıl ömür, saltanat, mal mülk vermiş, her arzusunun yerine gelmesini sağlamıştır. Bunların hepsi onun Allah ile arasındaki perdeleri kalınlaştırmış, kendisi tanrılık iddiasında bulunmuştur. Hatta öyle ki Cenab-ı Hak Firavun’un kendisini anmaması için hiçbir isteğini yerine getirmezlik etmemiş, ona küçük bir baş ağrısı bile vermemiştir. (Fîhi Mâfih, 354-355)



Dertler insanı olgunlaştırır

Bu husus doğuda ve batıda bütün dünyada geçerli bir gerçektir. Eckhart’ın; “İnsanı olgunluğa götüren en hızlı at ıstıraptır” ve Balzac’ın;“Her ıstırabın öğrettiği bir şey vardır” tarzındaki benzer ifadeleri bu görüşü teyid eder. Mevlânâ bu konuyu da ele alır:

“Kul, gece gündüz Hakk’a ağlayıp yakarır, derdinden dolayı yüzlerce şikâyette bulunur.

Cenab-ı Hak da ona: ‘Ey bîçâre, dert ve mihnet seni doğru yola çıkarır.

Ey kusurlarla dolu olan; şikâyetini, seni bizden uzaklaştıran nimetlerden et.’

Gerçekte her düşman, sana bir ilaç, faydalı ve ferahlandırıcı bir kimyadır.

Zira onlardan kaçar, Cenab-ı Hakk’ın lütuf ve yardımlarına iltica edersin.

Seni Hak’tan başka şeylerle meşgul eden dostlarınsa, hakikatte düşmanlarındır.

Porsuk adında bir hayvan vardır, boyuna dayak yedikçe semirir.

Onu dövdükçe daha iyileşir, sopa vuruldukça semizleşir!

Gerçekten müminin nefsi de bir porsuk gibidir, zahmet ve mihnet onu güzelleştirir, semirtir.

Bu sebepten peygamberler cevr ü cefaya uğramış, halktan daha çok meşakkat çekmişlerdir.

Zira canları da diğer canlardan daha temiz, daha üstündü. Onun için başkaları, onların çektiğini çekmedi.

Deri, ilaçlarla belâlara katlanıp, sonunda öyle Tâif derisi gibi güzelleşir.

Ona acı ve keskin ilaçlar sürülmeseydi, tamamen işe yaramaz ve pis pis kokardı.

İnsan da tabaklanmamış deri gibidir; rutubetten bozulur, ağır ağır kokar.

Sen ona bol bol acı ve keskin ilaçları sür de; o, güzelleşip, temizleşip, kıymetlensin.

Buna gücün yetmezse, Cenab-ı Hak sana istediğinin dışında bir maraz verince ona rıza gösterip sabret.

Dosttan gelen belâ seni temizler. O’nun ilmi senin tedbirinden üstündür.” (Mesnevî, IV:91-107)




Dertler kul için imtihandır

Altın ateşte, insan mihnette belli olur. İnsanın gerçek şahsiyeti dertlerle denendiği zaman ortaya çıkar. Mevlânâ kısaca açıklar:

“Dost, hiç dostun zahmetinden kaçar mı? O zahmet içtir, dostluksa onun kabuğu.

Gam çeken dost için muhabbetin şartı mihnete, derde, belâya katlanmaktır.

Dost altın, belâ da ateş gibidir. Ayarı hâlis olan altın ateşe razıdır.” (Mesnevî, II:1472-74)

Küçük sıkıntılar büyük belâlara manidir
Mevlânâ bu konuyu hikâye ile anlatır. Bir adam Hz. Mûsâ’dan kendisine hayvanların dilini öğretmesini ister. Hz. Mûsâ, bu isteğin tehlikeli olduğunu, herkesin buna tahammül edecek gücü olmadığını söylerse de adam ısrar eder. Bunun üzerine Cenab-ı Hak’tan, Hz. Mûsâ’ya onu üzmemesi, dileğinin hiç olmazsa bir kısmının yerine getirilmesi için vahiy gelir. Hz. Mûsâ adama yalnızca evindeki köpekle horozun dilini öğretir. Bir sabah adam hevesle bu hayvanların konuşmasını dinlemek için bahçeye çıkar. Evin hizmetçisi sofra örtüsünü bahçeye silkerken bir parça ekmek yere düşer ve horoz hemen bu parçayı kapar. Köpek, horoza onun kırıntıları da yiyebileceğini, o parçanın kendisine münasip olduğunu söyler. Horoz, köpeğe üzülmemesini, o gün ev sahibinin atının öleceğini ve köpeğin bol yiyeceğe kavuşacağını söyler. Bunu işiten adam derhâl pazara gider, atını satar. Ertesi sabah aynı hadise tekrar eder. Köpek, horozu yalancılıkla suçlar. Horoz; atın satıldığını, ev sahibinin ziyanı başkasına yüklediğini, ancak o gün katırın öleceğini ve bütün hayvanlara ziyafet olacağını söyler. Bunu duyan adam katırı da satar. Üçüncü gün hadise tekrarlanır, horoz bu kez de evdeki kölenin öleceğini, yoksullara, köpeklere bol ekmek dağıtılacağını söyler. Adam köleyi de elden çıkarır. Diğer yandan üç belâdan da kurtulduğu için sevinmektedir. Dördüncü gün gelir. Açlıktan hâlsiz kalan köpek sitemde bulununca; horoz ev sahibinin her üç ziyanı da savuşturduğunu, ancak bu defa sıranın ona geldiğini; atın, katırın ve kölenin ölümlerinin kendisine gelecek kazayı def etmek için olduğunu fakat hırsa kapılan sahiplerinin bunu kabullenmediği için öleceğini, birçok yemeklerin yapılacağını, kurban kesilip yoksulların, hayvanların doyurulacağını dile getirir. Adam pişmanlık ve korkuyla Hz. Mûsâ’ya gider, canının bağışlanmasını ister. Hz. Mûsâ, atılan okun geri dönmeyeceği gibi, kazaya mani olmanın da imkânsız olduğunu anlatır, elinden gelen tek şeyin onun imanla ölmesi için dua etmek olduğunu bildirir. Adamcağız durumun ciddiyetini anlayınca korkusundan hastalanır ve ölür.

“Sen burnunu kanatmak istemezsin ama burnun kanar. Bu kanayış sana sağlık verir.” (Mesnevî, III:3438)

Bu hikâyeden de anlaşılacağı üzere insanoğlunun başına gelen bazı dertler, onu daha büyük musibetlerden korumak için âdetâ paratoner vazifesi görür. Günlük hayatımızdaki küçük tersliklerin sonuçta bizim için ne kadar hayırlı olduğunu sonradan anlamışızdır. Basında uçağa yetişemediği için üzülen, ancak bineceği uçağın düştüğünü ve hiç kimsenin kurtulamadığını öğrenen insanlara dair haberler çıkar. İşte bu sebeple bir problemle karşılaşınca önyargılı davranmadan sonunu beklemek, sabır ve tevekkülle bu işin bir hikmeti olduğunu düşünmek gerekir.



Külfetsiz nimet, zahmetsiz rahmet olmaz


Engel ve zorluklar hayatın icabıdır. Unutulmamalıdır ki boş oturan insan zorluklarla karşılaşmaz ancak başarma ve gelişme arzusunu duyan insanlar sıkıntıya göğüs germek zorundadır. Ayrıca her sorun bir fırsattır. Mevlânâ bu konuyu da ele alır: “Dert daima insana yol gösterir. Dünyadaki her iş için, insanın içinde ona karşı bir aşk, bir heves ve dert olmazsa; insan o işi yapmaz ve o iş dertsiz, zahmetsiz olarak ona müyesser olmaz. İster dünya, ister âhiret, ister padişahlık, ister ilim, ister astronomi ve ister başka işler için olsun hepsi için, bu böyledir.” (Fîhi Mâfih, 33)

Mevlânâ konu ayrıca bir hikâye ile izah eder: Kazvinli bir yiğit omzuna kükremiş bir aslan dövmesi yaptırmak ister. Tellak dövmeye başlayınca genç iğnenin acısına dayanamaz. Tellake hangi uzuvdan başladığını sorar. Tellak kuyruğu deyince, kuyruk hiç de lüzumlu değil, bu aslan kuyruksuz olsun der. Tellak yeniden işe başlar, acıya dayanamayan genç yine sorar, tellak kulağı işlediğini söyler. Kazvinli “Varsın kulağa olmasın” der. Tellak başka bir uzva başlar, genç feryatla sorar: “Bu aslanın hangi uzvudur” Tellak “Karnıdır” der. Kazvinli genç “Bu aslan karınsız olsun” deyince tellak iğnesini fırlatıp: “Kim dünyada böyle bir şey görmüştür. Kulaksız, karınsız ve kuyruksuz acayip bir aslan. Cenab-ı Hak bile böyle bir aslan yaratmamıştır.” der.

“Ey kardeş, iğnenin acısına sabret ki, nefis kâfirinin iğnesini kırasın.” (Mesnevî, I/3085-3106)

“Rahatın aslı meşakkat, nimetin başı acılıktır. Cennet, hoşa gitmeyen şeylerle örtülmüştür.” (Mesnevî, II/1854-1855)

“Yürü; derdi seç, derdi seç,

Çünkü bundan başka bir çâre bilmiyorum ben...

Varım yoğum yok diye gönlünü daraltma,

Derdin yoksa buna hüzünlen asıl...” (Rubâîler, 172)

Dertler günahtan arınmanın, mânen yükselmenin bir yoludur

“Mümine isabet eden hiçbir ağrı, yorgunluk, hastalık, üzüntü hatta ufak bir tasa yoktur ki, Allah o musibet ile kulun günahlarından bir kısmını silmesin” hadis-i şerifinde bildirildiği gibi musibetler günahlara kefarettir. Bir diğer hadiste de; “Allah bir kulu için hayır dilerse, onun günahının cezasını dünyada verir” denilmekte, başımıza gelen belaların âhiretteki derecemizi yükselteceğine işaret edilmektedir. Mevlânâ konuyu küçük bir örnekle özetler: “Meselâ bir halıyı, tozunu temizlemek için değnekle döverler. Akıllılar buna paylama demezler. Fakat kendi sevdiği birini veya çocuğunu döverlerse, ona itâb (paylama) derler. Sevginin delili işte böyle yerde meydana çıkar. Bu yüzden mâdemki kendinde bir dert ve pişmanlık hissediyorsun, bu Tanrı’nın sana olan inayetinin ve sevgisinin bir delilidir.” (Fîhi Mâfih, 36)

Her sıkıntı, güçlük sabırla ortadan kalkar

“Sabır genişliğin anahtarıdır” hadisinin de bildirdiği gibi, sabır bütün zorlukları gideren, insanı sıkıntıdan ferahlığa taşıyan bir meziyettir. Mevlânâ sabrın neticesindeki bu hikmeti de izah eder:

“Sabret, zira sabırla güçlük kalkar. Sabır, ferahlığın anahtarıdır.” (Mesnevî, III: 1848)

“Sabır, mübarek bir şey; daima insandan üzüntüyü giderir.” (Mesnevî, III: 1859)

“Gönüldeki her ferahlığın sebebi bir sıkıntıya bağlıdır.” (Mesnevî, III: 2312)

“Nerede bir dert varsa, deva oraya, nerede bir yoksul varsa nimet oraya gider.” (Mesnevî, II: 3232)

“Ağrı, sızı ve hastalık hazinedir. Rahmetler ondadır. Deri yırtıldı mı iç tazelenir.” (Mesnevî, II: 2282)

Sabır şükrün göstergesi ve olgun insanın vasfıdır

Sabır, olgun insanların göstereceği bir davranış şeklidir. Unutulmamalıdır ki Cenab-ı Hakk’ın güzel isimlerinden birisi de “Sabûr”dur, ancak bu ismin Esmâ-i Hüsnâ’nın en sonunda yer alması bu hasletin zorluğuna, herkesin bu meziyete kolayca sahip olamayacağına işaret eder. Kâmil imana sahip, “Lutfun da hoş, kahrın da hoş” diyebilmenin yüceliğine ulaşan insanlar sabrın güzel örneklerini sergiler. Mevlânâ konuyu fevkalade güzel bir örnekle açıklar: Lokman’ın efendisine bir karpuz hediye etmişlerdi. Lokman’ı çok seven efendisi karpuzdan bir dilim kesip Lokman’a verir. Lokman şeker yer gibi karpuzu yer. Onun zevkle yediğini gören efendisi bir dilim daha verir. Onu da yer. Dilimler böylece on yediyi bulur. Efendisi Lokman’ı istekle yer görünce bir dilim de kendisi yemek ister. Ama yer yemez karpuz ağzını yakar. Bir müddet konuşamaz. Sonra Lokman’a neden karpuzun acı olduğunu söylemediğini sorar. Lokman: “Senin sunduğun bir şeye acıdır demek ayıptır. Bana bunca nimet vermişken, bir acı lokmaya katlanamazsam başıma toprak” der. (Mesnevî, II: 1525-1545)

Mevlânâ’nın sabrın hikmetleri konusundaki Kuranî bir örneği de 103. sure olan Ve’l-Asr Suresi’dir. İmam Şâfiî’nin; “Başka bir şey nazil olmasaydı, Kuran’dan bu sure yeterdi” dediği, Ve’l-Asr, Kuran-ı Kerim’in bütün nasihatlerini özetler mahiyettedir. Mehmet Âkif Ersoy surenin önemini şu mısralarla belirtir:

“Hani ashâb-ı kirâm ayrılalım derlerken

Mutlaka Sûre-i Ve’l-Asr’ı okurmuş bu neden



Çünkü meknûn o büyük sûrede esrâr-ı felâh

Başta îmân-ı hakîkî geliyor sonra salâh



Sonra hak sonra sebat. İşte kuzum insanlık

Dördü birleşti mi yoktur sana hüsrân artık”

Surenin meali şöyledir: “Asra yemin ederim ki, insan gerçekten ziyan içindedir. Bundan ancak iman edip iyi ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler müstesnadır.” Mevlânâ’nın sabrın hikmetlerine ve sabretmenin faziletine dair sözlerini ashabın âdetine uyarak noktalayabiliriz:

“Sabır Hakk’ın adıyla beraber geçiyor. Ve’l-Asr Suresi’nin sonunu oku da gör.

Cenab-ı Hak, yüz binlerce kimya yarattı ama sabır kimyasına benzer var mı ya?” (Mesnevî, III: 1860-1861)


//Alıntıdır

:) :) :) tşkkrlr..... :) :) :)

Allah razi olsun kardesim :)

Rabbim tüm dertlilere acil deva,

tüm borçlulara acil eda,

tüm hastalara şu mübarek günlerin yüzü suyu hürmetine acil şifalar nasip etsin,

hastalıklarında çektikleri ağrıları,çektikleri dertleri kendileri için bir arınma vesilesi ve cennete adım etsin,

amin,

Rica ederim,Rabbim sizlerden de razı olsun.. :)
Cepni kardeşim dualarına tüm yüreğimle amin diyorum,Rabbim kabul eylesin..

İhtiyacını duyduğum bir yazıyı okumak öyle iyi geldiki damla kardeşim.

Paylaşım için Allah razı olsun.
Rabbim dermansız dert vermesin.
Layıkıyla kul olabilmeyi nasip etsin.
Rabbim vermiş amenna,sabr ilacım olsun.

Teşekkür ederiz kardeşim..

Mevla bizleri sabiriyden eylesin..

Çileni isyansız çek

Çektiğin kadar kar et

Müminin çektiği günahına keffaret....

hakkini helal et damla... önce cok uzun gibi geldi konu... bi ara birakmayi bile düsündüm...
tam birakacakken

Külfetsiz nimet, zahmetsiz rahmet olmaz

cümlesiyle karsilasinca...!
paylasim icin tesekkürler

Rabbim,sizlerden de razı olsun,güzel dualarınıza amin..

...

Varsa bir hakkım helal olsun Afaki kardeşim..Zaman zaman okuduğum bir yazıdır,Rabbim anlayanlardan,derdiyle sevinenlerden eylesin..


Teşekkür ederiz kardeşim..

Mevla bizleri sabiriyden eylesin..

Çileni isyansız çek

Çektiğin kadar kar et

Müminin çektiği günahına keffaret....


Amin kardeşim..Rica ederim..

teşekkür ederiz kardeşim. Allah razı olsun.

Rica ederim kardeşim,Rabbim senden de razi olsun

Allah razı olsun

Rabbim senden de razi olsun kardeşim


Allah razi olsun kardesim :)


Tasavvûf

MollaCami.Com