Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Duvardan Dökülen İnciler" Takvim Yaprakları

" Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym "





Hicri : 10 Rebiü'l-Ahir 1433
Rumi : 19 Şubat 1427
Miladi : 3 Mart 2012 cumaertesi...


“Muhakkak kıyâmet günü Allah katında insanların en şerlisi, şerrinden korktukları için insanların kendisinden uzaklaştığı kimsedir.”

(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Buhârî)....





İRÂDE-İ CÜZ'İYYE

Ehl-i sünnet mezhebinde hayır ve şerden her ne var ise gerek mahlûkatının işledikleri gerek diğer yaratılan şeyler tamamı Allâh’dandır. Yani onun bilmesi, dilemesi ve takdîri iledir.
Nitekim Allâhü Teâlâ -meâlen- “Haberiniz olsun ki biz her şeyi bir kaderle yaratmışızdır (Kamer sûresi, âyet 49)” ve “Halbuki sizi ve yaptıklarınızı Allah yarattı.” (Sâffât sûresi, âyet 96) buyurmuştur.
“Kul kendi fillerinin yaratıcısıdır ‘yahut’ onun hiçbir hareketinde dilemesi yoktur, o cemâd (cansız) gibidir.” demek bâtıldır.
Ehl-i sünnetin itikadında hak olan şudur:
Kulun işlediği fiillerinde irâde-i cüz'iyyesi ve ihtiyârı vardır. Yani Allâhü Teâlâ kulda bir şeyi işlemek ve terk etmek taraflarını tercih edecek kudret ve irâde yaratmıştır. Kul irâdesini bir tarafa kullanır ve o tarafı kasd etmesinden ibâret olan irâde-i cüz'iyyesini kullanmasından sonra Allâhü Teâlâ diler ise onu kudreti ile yaratır.
Kulun işlediği fiil, Allâh'ın rızâsına uygun ise ibâdet ve itâat sayılır ve kul sevâb kazanır.
Eğer kulun işlediği fiil, Allâh'ın rızâsına muhâlif, aykırı ise masiyyet ve günah sayılır ve kul azâba layık olur.
Her müslüman akşam ve sabah tevbe ve istiğfâra devâm etmelidir.
ŞEYTAN KİMLE UĞRAŞIR
Bir adam, şeyhin kapısına varıp, Şeytan'dan bir hayli şikayetçi oldu.
“Şeytan beni yoldan çıkartıyor. Beni kandırıp dînimi, âhiretimi mahvediyor.” dedi.
Şeyh de ona dedi ki: "Senden az önce buraya şeytan gelmişti. O da senden bıkmış, usanmış. Ona yaptığın zulümleri anlatıp şikâyet etti. Diyor ki: "Dünyanın hepsi benim malımdır. O benim malıma el koymağa, kendi mülkümü elimden almaya çalışıyor. Ben de bu yüzden onun dinine saldırıyorum. Bana zararı olmayan, malıma göz dikmeyen adamla benim işim olmaz."


Copyright © 2012 Fazilet Neşriyat Tic. ve A.Ş



" Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym "





Hicri : 11 Rebiü'l-Ahir 1433
Rumi : 20 Şubat )1427
Miladi : 4 Mart 2012 pazar..





Allâh’ın yeryüzündeki sultanına ihanet edene Allâhü Teâlâ da ihanet(inden dolayı azab) eder.”

(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i






EL-MELİKÜ'L-ÂDİL NÛREDDİN MAHMÛD BİN ZENGÎ

(v. 11 Şevval 569 - 15 Mayıs 1174)
Nûreddîn Zengi, doğruluğu ve yaptığı hayırlı işler ile hayırla yâd edilegelmiş büyük İslâm hükümdarlarındandır. Sûriye, Mısır, Haremeyn-i Şerifeyn ve Yemen'de adına hutbe okunmuştu.
Yemek, elbise ve diğer ihtiyaçlarını sadece kendi geliriyle karşılardı. Elde edilen ganimetlerden şahsına bir pay ayırmaz, beytülmalden kendisi için en ufak bir şey almazdı. Hanımı sıkıntıdan şikâyet ettiği zaman kendisine ait üç dükkânı vermişti. Bunların senelik -yaklaşık- yirmi dinar geliri vardı. Hanımı bunu az bulunca: “Benim bundan başka param yoktur. Elimdeki bütün mallar müslümanların hakkıdır. Ben de Müslümanların hazinedarıyım ve onlara aslâ ihanet etmem. Senin yüzünden de kendimi cehenneme atamam.” cevabını verdi.
Hanefî fıkhını bilirdi. Hadîs tahsil etti ve Allah rızası için hadîs okuttu. İlk Dâru’l-hadîs’i Şam’da o kurmuştur. Kendisine nisbetle Dâru’l-hadîsi’n-Nûriyye ismi verilmiştir. Geceleyin çok namaz kılardı.
Ülkesinde adâletle hüküm sürdüğünden kendisine "el-melikü'l-âdil" denirdi. Mısır, Suriye, el-Cezîre ve Musul'da mükûs denilen bir çeşit örfî vergiyi tamamen kaldırdı. Dînin emirlerinden aslâ ayrılmazdı. Ülkesinde adliye binaları yaptırdı. Kadı ile buraya gelir ve ister Yahudi olsun, ister kendi oğlu veya isterse yanındaki en büyük emir olsun, mazlumun hakkını zâlimden alırdı.
Memleketini tamâmen imar etti. Hanefiler ve Şâfiîler için çok sayıda medrese yaptırdı. Musul'da Nûreddin Camii onun eseridir. Nice hastahaneler ve yollarda hanlar yaptırdı, ülkenin her tarafında Sûfîler için dergâhlar inşa ettirdi. Hepsine çok sayıda vakıf tahsis etti.
Âlimlere saygı gösterir, ikramda bulunur, onların hiç bir sözünü geri çevirmezdi. Kendi eliyle onlara mektup yazardı. Mütevâzî, ama vakur ve heybetliydi. Hasenatı bol, menkıbeleri çoktur.
İSİMLERİMİZ: Erkek: Eyüb, Kız: Ervâ


Copyright © 2012 Fazilet Neşriyat Tic. ve A.Ş

" Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym "




Hicri : 12 Rebiü'l-Ahir 1433
Rumi : 21 Şubat )1427
Miladi : 5 Mart 2012 pazartesi




“İnsanların en âcizi duâ etmekte âciz olandır. İnsanların en cimrisi de selâm vermekte cimrilik edendir.”

(Hadîs-i Şerîf, Taberânî, el-Mu’cemü'l-Evsat)





DUA NE ZAMAN KABUL OLUR

Peygamber Efendimiz (s.a.v.); “Geceden bir vakit vardır ki şayet bir müslüman o vakte rastlar da Allâh'tan bir hayır isterse, Allah ona dileğini mutlaka verir.” buyurmuşlar.
“Ya Rasûlallah, hangi dua icabete en yakındır?” diye soruldu “Gecenin üçte birinde yapılan dua ve farz namazların ardından yapılan duâ.” buyurdular.
Sa'd bin Ebî Vakkas (r.a.), Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e duanın kabul olunmama sebeplerinden sorunca, Rasûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz, “Ya Sa’d, haramdan kaçın. Çünkü içinde haram bulunan bir mide (sahibi) nin duâsı kırk gün kabul olunmaz.” buyurmuşlardır.






SAĞLIK:........................................................VEREM



Verem, solunum yolu ile akciğerlere giren verem mikrobunun yol açtığı bulaşıcı bir hastalıktır. En sık akciğerleri olmak üzere, bütün organları tutabilir. Dünyada her yıl yaklaşık 9 milyon kişi verem hastalığına yakalanmaktadır. Zengin-fakir, genç-yaşlı herkeste görülebilir.
Tedavi görmemiş veya düzenli tedavi görmeyen verem hastasından konuşma, hapşırma veya öksürme esnasında etrafa yayılan verem mikrobu solunum yoluyla bulaşır.
2-3 hafta süren öksürük, balgam çıkarma, ateş, gece terlemesi, iştahsızlık, kilo kaybı, yorgunluk, halsizlik, nefes darlığı, göğüs ve sırt ağrısı, kan tükürmek gibi belirtiler varsa Verem Savaşı Dispanserine veya en yakın diğer bir sağlık kuruluşuna başvurmalıdır.
Verem, tedavisi mümkün olan bir hastalıktır ancak uzun süren tedavi gerektirir. İlaçlar bir gün bile aksatılmamalıdır. İlaçlarını düzenli kullanan hastaların, kendileri iyileştikleri gibi, veremi yakın çevrelerindeki kişilere bulaştırma tehlikesi olmaz.
Öksürme ve hapşırma esnasında ağız ve burnun mendille kapatılması, oturulan mekanın sık sık havalandırılması her zaman lüzumlu bir sağlık tedbiridir.



" Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym "






Hicri : 13 Rebiü'l-Ahir 1433
Rumi : 22 Şubat )1427
Miladi : 6 Mart 2012 salı




Âdemoğlu secde âyetini okuyup secde ettiği zaman şeytan ağlayarak uzaklaşır ve şöyle der: ‘Bana yazıklar olsun! Âdemoğlu secde ile emrolundu ve secde yaptı. Ona cennet vardır. Ben ise secde ile emrolundum ama yapmadım, yüz çevirdim. Bana da cehennem vardır.’

(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Müslim)








TİLÂVET SECDESİ



Kur'ân-ı Kerîm’de on dört secde âyeti vardır ki bunlardan birini okuyan veya işiten her mükellef için secde lazım gelir. Tilavet secdesinin rüknü -Allâhü Teâlâ’yı tazim, tevâzu ve secdeden kaçınanlara muhalefet için- alnı yere koymaktır.
Tilâvet secdesi için eller kaldırılmadan “Allâhü ekber” denilerek secdeye varılır, secdede üç kere “Sübhâne rabbiye’l-'alâ” denilir. Sonra da “Allâhü ekber” denilerek secdeden kalkılır.
Tilâvet secdesine ayaktan inilmesi ve bu secdeden kalkarken ayağa kadar kalkılması ve böyle ayağa kalkarken ‘Gufrâneke Rabbenâ ve ileyke'l-masîr’ denilmesi müstehaptır. Bu secdeye inilirken ve kalkılırken alınan tekbirler de müstehabtır. Asıl secde ise vacibdir.
Niyet şarttır. Fakat hangi secdenin hangi secde âyetine ait olduğunu tayine ihtiyaç yoktur.
Tilâvet secdesi, secde âyetini okuyana vacib olduğu gibi bunu dinleyene de vacibtir. İster dinlemeyi kast etsin ister etmesin. Bu secdeyi yapan sevaba erer, terk eden ise bir vecibeyi terk ettiği için günaha girer.
Secde âyeti okunur okunmaz hemen secde edilmesi lazım değildir. Bir müddet sonra da yapılabilir. Ancak bir zaruret bulunmadıkça tehir edilmesi tenzihen mekruhtur.
Bir sureyi okurken içindeki secde âyetinin bırakılması mekruhtur. Çünkü bu, secdeden bir nevi kaçınmak demektir.
Secde âyetinin hecelenerek okunmasıyla veya sadece yazılmasıyla veya teleffuz edilmeksizin sadece yazısına bakılmasıyla secde lazım gelmez. Çünkü bu haller okumak sayılmaz.
Bir secde âyeti, bir mecliste tekrar tekrar okunsa bir kere secde edilmesi yeterlidir. Fakat başka başka secde âyetleri okunursa veya farklı meclislerde okunursa her okunan âyet için ayrı ayrı secde lâzım gelir.


Copyright © 2012 Fazilet Neşriyat Tic. ve A.Ş



" Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym "





Hicri : 14 Rebiü'l-Ahir 1433
Rumi : 23 Şubat )1427
Miladi : 7 Mart 2012 çarşamba




Allâhü Teâlâ’dan ve meleklerden başka hiç kimsenin görmediği yerde iki rek’at namaz kılan kimseye cehennem ateşinden berât yazılır.”

(Hadîs-i Şerîf, İbn Asakir, Târîh-i Dımaşk.






AMELLERDE RİYADAN SAKINMAK

Dinimiz riyakarlığı yasaklamış ve haram kılmış; amelleri ihlas ile yapmaya teşvik etmiştir. Ebû Hureyre (r.a.)’ın rivâyet ettiği hadîs-i şerîfte Resûlüllâh (s.a.v.) şöyle buyurdular: “Kıyâmet gününde Allâhü Teâlâ insanlar arasında hüküm vermek için kullarının arasına (keyfiyeti bize meçhul olarak) iner. Bütün ümmetler diz çökmüştür. Allâhü Teâlâ'nın ilk çağıracağı kişiler Kur'ân-ı Kerîmi ezberleyen, Allah yolunda öldürülen ve servet sahibi olan kimselerdir.
Allâhü Teâlâ Kur'ân-ı Kerîm’i ezberleyene “Ben sana, resûlüme indirdiğim Kur'ân'ı öğretmedim mi?” diye sorar. O da “Evet öğrettin yâ Rabbi” der. “Peki, sana öğretilenle ne amel işledin.” diye sorar. O da “Gece gündüz onu hiç elimden bırakmadım, hep okudum,” der. Allâhü Teâlâ “Sen yalan söylüyorsun” buyurur. Melekler de “Yalan söylüyorsun” derler. Allâhü Teâlâ ona “Bilakis, sen falan Kur'ân okuyor denilmesini istiyordun. Senin için böyle de denildi.” buyurur.
Sonra servet sahibi getirilir. Allâhü Teâlâ ona “Ben sana servet vermedim mi? Seni başkalarına muhtaç etmedim, öyle değil mi?” diye sorar. O da “Evet, yâ Rabbi,” der. “Peki, sana verdiğim bu serveti ne yaptın,” diye sorar. “Yakın akrabamı gözettim ve sadaka verdim,” der. Allâhü Teâlâ “Sen yalan söylüyorsun” buyurur. Melekler de “Yalan söylüyorsun” derler. Allâhü Teâlâ “Bilakis, sen ‘Falan kimse cömerttir’ denilmesini istiyordun. Senin için böyle de denildi.” buyurur.
Sonra Allah yolunda öldürülen getirilir. Allâhü Teâlâ ona “Hangi uğurda öldürüldün?” diye sorar. O da “Ya Rabbi ben, senin yolunda cihad ile emrolundum da harbettim ve sonunda öldürüldüm,” der. Allâhü Teâlâ “Sen yalan söylüyorsun” buyurur. Melekler de “Yalan söylüyorsun” derler. Allâhü Teâlâ sen falan kimse çok cesurdur denilmesini istemiştin. Senin için böyle de denildi,” buyurur.
Sonra Resûlullah dizlerime vurup “Ey Ebû Hüreyre, bu üç kişi kıyamet günü cehennem ateşinin tutuşturulacağı Allâh’ın ilk mahlûklarıdır.” buyurdu.


Copyright © 2012 Fazilet Neşriyat Tic. ve A.Ş



" Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym "






Hicri : 15 Rebiü'l-Ahir 1433
Rumi : 24 Şubat 1427
Miladi : 8 Mart 2012 Perşembe




“…Muhakkak ki şeytan, insan için apaçık bir düşmandır.”
(Yûsuf Sûresi, âyet 5)





SIKINTILARIN SEBEBİ



Abdülkâdir-i Geylânî hazretleri buyurdular:
Hadîs-i şerîfte: “Kul işlediği günah sebebiyle bol rızıktan mahrum olur.” buyurulmuştur.
Geçiminde darlık, rızkında zorluk ve hâlinde dağınıklık gördüğün zaman, bu hâlin Allâh'ın emrini terk edip nefsinin hevâsına uyduğundan dolayı olduğunu bil.
Sana başkalarının eli ve dili ile saldırdığını, zâlimlerin âilene ve malına kasd eylediğini gördüğünde, Allah'ın haram ve yasaklarını işlediğini, üzerine düşen hukuku yerine getirmediğini, dinin hududunu aştığını bilmelisin.
Kalbinde hüzün, gam, şiddetli sıkıntı ve endişeler toplandığı zaman, Allâh'ın sana takdir eylediği şeye itiraz üzere bulunduğunu, senin ve diğer yaratılanlar hakkında Cenâb-ı Hakk’ın tedbîrine razı olmadığını, Hakka itimadında noksanlık olduğunu muhakkak bilmelisin.
Sen bu hallerden birini kendinde gördüğünde hemen o hâlini düzeltmeğe çalış ve tevbe et.






HÂTEM-İ ESAM HAZRETLERİNDEN



Hâtem-i Esam Hazretleri buyurdular ki:
Dört şeyi yapmadan dört şeyi iddia eden yalancıdır:
Mevlasını sevdiğini iddia ettiği halde onun haram kıldığı şeylerden sakınmayan,
Cennete girmeyi istediği halde, Allah yolunda malından harcamayan,
Resûlullah (s.a.v.)’i sevdiğini iddia ettiği halde onun sünnetlerine tâbi olmayan,
Yüksek derecelere nâil olmak istediği halde fakir ve miskinlerle arkadaş olmayan.





ATALAR SÖZÜ:



• İnsana sıhhat gibi sermaye olmaz.
• Sırrına dost olan dostuna söylemez.
• Susuz ağaç meyve vermez.


Copyright © 2012 Fazilet Neşriyat Tic. ve A.Ş



" Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym "




Hicri : 16 Rebiü'l-Ahir 1433
Rumi : 25 Şubat 1427
Miladi : 9 Mart 2012 Cuma




“Resûlullâh (s.a.v.) ahlâk bakımından insanların en güzeli idi.”

(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Müslim)






“BANA EN SEVGİLİNİZ, AHLÂKI EN GÜZEL OLANINIZDIR”



…Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) buyurdular: “Muhakkak Allâhü Teâlâ refîktır, rıfkı (yumuşak huyluluğu) sever, sertliğe ve başka bir şeye vermediğini yumuşak huyluluğa verir.”
Hadîs-i Şerîf'in diğer bir rivâyetinde Resûlullâh (s.a.v.), Hz. Âişe'ye (r.anhâ) şöyle buyurmuştur: “Yumuşak huylu ol. Öfkeden ve çirkin şeylerden kaçın. Çünkü yumuşak huyluluk nerede olursa onu süsler, hangi şeyden çıkarılırsa onu da lekeler.”
Resûlullâh (s.a.v.) buyurdular:
“Yumuşak huyluluktan mahrum olan, hayırdan mahrum olur.”
“Bana en sevgili olanınız, ahlâkı en güzel olanınızdır.”
“Yumuşak huyluluktan hissesi verilene, dünya ve âhiret nasîbi verilmiştir.”
“Hayâ îmandandır, îman ise cennettedir. Kötü ve çirkin söz cefâdır, cefâ ise cehennemdedir.”
“Muhakkak Allah çirkin ve kötü söze buğzeder.”
“Size cehenneme girmesi haram olan ve cehennemin de ona haram olduğu kimseyi bildireyim mi? (Bu) her sâkin, yumuşak huylu, cana yakın ve kolaylık gösteren kimsedir.”
“Her kim, hırsını almaya gücü yettiği halde öfkesini yutarsa, Allâhü Teâlâ, kıyâmet gününde onu mahlûkâtın huzurunda çağırır ve dilediği hûriyi seçmekte serbest bırakır.”
“Dikkat ediniz, size cennet ehlini haber vereceğim: Onlar, zayıf ve mazlum olanlardır ki; şâyet Allâh'a yemin etseler Allah (yeminlerini) yerine getirir.
Dikkat edin, size cehennem ehlini haber vereceğim: Küstah ve kaba olup, büyüklük taslayanlardır.”
“Biriniz ayakta iken öfkelenirse otursun. Öfkesi giderse (ne âlâ), aksi takdirde uzansın.”
“Sabır (yani azvay) otunun balı bozduğu gibi, öfke de îmânı ifsad eder.”

(Mektûbât-ı İmâm-ı Rabbânî, 1/98)



İSİMLERİMİZ: Erkek: Kâmil, Kız: Kâmile


Copyright © 2012 Fazilet Neşriyat Tic. ve A.Ş


"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"





Hicri : 17 Rebiü'l-Ahir 1433
Rumi : 26 Şubat 1427
Miladi : 10 Mart 2012 Cumartesi




"İşlediği sevâbı kendisini sevindiren, günahı da kendisini üzen kimseler, kâmil mü’minlerdir.”

(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)





CAFER-İ SÂDIK'IN (R.A.) TAVSİYELERİ

İmam Cafer-i Sâdık hazretleri Silsile-i aliyye-i Nakşibendiyye'nin dördüncü halkasıdır. Hicri 83 (m. 702)'de Medîne'de doğmuş, 148 (m. 765)'de Mekke'de vefât etmiştir. Oğlu Musâ Kâzım hazretlerine nasihatlerinden:
"Ey oğul! Sana yapacağım şu nasîhatimi tut ve sözümü unutma! Eğer bu nasihatleri tutarsan mutlu yaşar, hamdederek vefat edersin.
Ey oğul! Başkasının gizli hallerini ifşa edenin kendi evindeki ayıpları açığa çıkar. İsyân kılıcını çeken, onunla öldürülür. Kardeşi için kuyu kazan, kendisi o çukura düşer. Kötü ahlâklı kimselerle içli dışlı olan, hakir olur. Alimlerle bulunan ise akıllı ve vakarlı olur. Fenalıkların işlendiği yerlere giren, o fenalıkla itham olunur.
Ey oğul! İnsanları hor görme, yoksa seni de hor görürler. Seni alakadar etmeyen şeylere karışma, yoksa zelîl olursun.
Ey oğul! Lehine de aleyhine de olsa doğruyu söyle ki ahbabların arasında güvenilir olursun.
Ey oğul! Allâh’ın Kitabı'nı oku, selâmı yay, iyiliği emret, kötülükten sakındır. Senden bağını kesene sen yakınlaş. Seninle konuşmayanla önce sen konuş. Senden isteyene ver.
Sakın laf taşıyıcılık etme. Zira o, insanların kalplerine kin bağlatır. İnsanların ayıplarını ifşâ etmeye çalışma. İnsanların ayıbını araştıran sonunda kendisi hedef olur.
Ey oğul! Hangi iyiliği ararsan onun madenlerini ara. Zira her iyiliğin madenleri, madenlerin kökleri, köklerin dalları, dalların da meyveleri vardır. Kök olmadan meyve olmadığı gibi, güzel maden olmazsa kök de sâbit olmaz.
Ey oğul! Eğer birisini ziyaret edeceksen hayırlı insanları ziyaret et! Fenalıkla bilinen kimseleri ziyaret etme! Çünkü onlar, suyunu akıtmayan sert kaya gibidirler. Yapraksız ve meyvesiz ağaca, yeşillik bitirmeyen çorak toprağa benzerler."



Copyright © 2012 Fazilet Neşriyat Tic. ve A.Ş


"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"





Hicri : 18 Rebiü'l-Ahir 1433
Rumi : 27 Şubat 1427
Miladi : 11 Mart 2012 Pazar



“Allâhü Teâlâ bir kuluna hayrı dilerse, azabını dünyada vermekte acele eder. Bir kuluna da şerri dilerse günahı sebebiyle hak ettiği azabı, kıyâmet gününde vermek için geciktirir."

(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)







ZARAR ÂHİRETE YÖNELDİĞİ ZAMAN DÜNYAYA UĞRAMAZ


Sultan İkinci Mehmet devri alimlerinden, Molla Hasan Çelebi’yi talebesi Mevlânâ Muhyiddin şöyle anlatır:
“Bir gün seher vakti acele ile beni çağırdı. Evine gittim. Oda kapısına vardığımda yüksek sesle bir ağlama işittim. Şaşırdım ve başına büyük bir dert geldiğini sandım.
Sonra odaya girip selam verdim. Oturmamı söyledi. Oturdum ve ağlama sebebini sordum. Şöyle cevap verdi: "Gecenin son üçte birinde aklıma öyle bir şey geldi ki onun için ağladım." Aklına gelenin ne olduğunu sorduğumda şöyle dedi:
“Düşündümde üç dört aydan beri başıma dünyevi bir zarar gelmediğini fark ettim, Halbuki: ‘Zarar âhirete döndüğü zaman dünyaya uğramaz.’ diye duymuştum. İşte bu yüzden, ağladım ve bana gelecek zararın âhiretime yöneldiğini sandım.”
Biz böyle konuşurken hizmetçilerinden biri gayet mahzun olarak içeri girdi. “Filan işi yapmak için katıra binip giderken hayvan öldü.” dedi. Bunun üzerine hocam sevinerek: “Allâh'a hamdolsun, başıma dünyevi bir zarar geldi. Bu müjdeyi getiren, sen de artık hürsün. Seni Allah rızâsı için âzâd ettim.” dedi.




YEMEK TARİFİ:.............Soslu Karnabahar (5 Kişilik)



Malzemeler: Karnabahar yarım kilo, un ve süt 1 su bardağı, beyaz karabiber 1 çay kaşığı, tuz 2 çay kaşığı, salça yarım çorba kaşığı, nişasta 2 çorba kaşığı, yumurta 2 adet, sıvıyağ (kızartma için)
Hazırlık: Karnabahar iri parçalara ayrıldıktan sonra yeteri kadar tuzlu ve kaynamış suda dağılmayacak şekilde haşlanır. Haşlanan karnabaharlar tel kevgir yardımıyla süzülerek tepsiye çıkarılır.
Un, süt, beyaz karabiber, salça, nişasta, yumurta, tuz bir kapta karıştırılarak sos yapılır. Sosa batırılan karnabaharlar kızgın yağda kızartılır. Kızartılan karnabahar yoğurtla birlikte sofraya konur.


Copyright © 2012 Fazilet Neşriyat Tic. ve A.Ş


"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"





Hicri : 19 Rebiü'l-Ahir 1433
Rumi : 28 Şubat 1427
Miladi : 12 Mart 2012 Pazartesi



“Allâh’ın fazlından kendilerine bahşettiği şeyde cimrilik edenler sakın onu kendilerine hayırlı sanmasınlar. Hayır, o onlar için bir şerdir, yarın kıyâmet günü o cimrilik ettikleri mal boyunlarına dolanacaktır...”


(Âl-i İmrân Sûresi, âyet 180)





“MÜ’MİNE CİMRİ OLMAK YAKIŞMAZ”

Cimrilik, malı (zekat ve sadaka olarak) harcanması gereken yerlere harcamamaktır. Bunun aksi ise israf olup o da malı icab eden yerlerin haricine sarf etmektir. Bu ikisi de kötü ahlâktandır. Doğru olan her hususta itidali; orta yolu tutmaktır. Âyet-i celîlede -meâlen- "Hem elini bağlayıp boynuna asma, hem de onu büsbütün açıp saçma ki pişman olur, açık kalırsın.” (İsrâ Sûresi, âyet 29) buyurulmuştur.
Resûlullâh Efendimiz’in (s.a.v.) yanında bir kadını medhederek ‘Çok namaz kılar, çok oruç tutar, lâkin biraz cimridir.’ dediler, Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “Öyle ise hayrı nedir?” buyurdular.
Yolları farklı olsa da cimriliğin ve israfın sonu fakirlik ve hüzündür. Malını harcaması gereken yere sarfetmeyen, vermeyen cimri ile mal bulamadığından sarfedemeyen fakir arasında hiçbir fark yoktur. Belki cimrinin hali daha fena olup onda hem malı kaybetme korkusu hem de mahrumiyet korkusu bulunur.
Cimrilik, nefsin hastalıklarındandır. Bir kimsenin mal sevgisi arttıkça hırsı da artar. Çok kere bu onu şuhha (aşırı cimriliğe) götürür. Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) “Sizi şuh (cimriliğin aşırı olanın)dan sakındırırım. O, sizden önce nicelerini helâk etmiş, kan dökmeğe, Allâh’ın haramlarını helâl saymağa götürmüş ve mal sebebiyle akrabalık bağlarını kesmeğe sevketmiştir.” buyurdular.
Evliyâdan Muhammed bin Münkedir "Allâhü Teâlâ bir kavme kötülük murâd ettiğinde onların en şerlilerini emir sahibi kılar, mallarını da cimrilerinin eline verir." buyurdu.
Hikmet sahipleri dediler ki: “İnsanların en hayırlısı; en cömerd olan, öfkelendiğinde vakarını muhâfaza eden, konuştuğunda acele etmeden söyleyen, yükseldiğinde tevazu gösteren ve bütün akrabalarına şefkatli olandır. “
Cimrinin malına, düşmanı varis olur.
Merhamet etmeyene, merhamet etmeyecek musallat kılınır.
Cimrilik sadece malda olmaz. Umumun menfaatine sebep olabilecek ilim, sıhhat, makam gibi her şeyde cimrilik olur. Kendisine verileni Allâh’ın hayır yoluna ve insanların faydasına sarfetmeyen, cimridir.



Copyright © 2012 Fazilet Neşriyat Tic. ve A.Ş


"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"





Hicri : 20 Rebiü'l-Ahir 1433
Rumi : 29 Şubat 1427
Miladi : 13 Mart 2012 Salı




“Dini uğrunda öldürülen (müslüman) şehittir.”

(Hadîs-i Şerîf, Kuzâî, Şihâbü'l-Ahbâr)






BEDİR GAZÂSI


İslâm'da her şeyden evvel muteber olan îman kuvvetidir. Galibiyet dâimâ bu kuvvet ile kazanılır. İslâm'ın ilk zamanlarında îman kuvveti o kadar sağlam ve samimî idi ki, bir Müslüman asker on kâfire bedeldi.
“Eğer sizden yirmi sabırlı kişi bulunursa iki yüz kâfire galebe çalarlar.” meâlindeki (Enfâl Sûresi, 65.) âyet-i kerîmesi bu hakikati ifade eder.
Bedir Harbi'nde Müslümanlar 313 cengâverden ibaretti. Silâh ve yiyecekleri de az idi. Kureyş ordusu ise tepeden tırnağa kadar silahlı bin kişiden müteşekkildi. İçlerinde 100 tane süvari vardı. Ebu Leheb’den başka bütün Kureyş reisleri harbe iştirak etmişlerdi. Vaziyet çok tehlikeli idi. Resûlüllah (s.a.v.): “Ya Rabbi, bugün vaadini yerine getir!” diye secdeye kapanıp duâ etmiş: “Ya Rabbi, şu birkaç can da bugün telef olursa artık kıyâmet gününe kadar sana kulluk edecek kimse kalmaz.” diye iltica ediyordu.
Neticede bu samimî niyaz, bu candan iltica kabul olundu. Hak Teâlâ Hazretleri: (meâlen) “O topluluk muhakkak bozulacak ve arkalarına dönüp kaçacaklardır.” (Kamer Sûresi, âyet 45) buyurdu.
Nihayet harp oldu. Cenâb-ı Hak gökten bin melek indirerek Müslümanlara yardım gönderdi. Müşrikler yenildi ve Âs bin Hişam, Ebu Cehil, Şeybe, Ümeyye bin Halef gibi belli başlı bütün reisleri de dâhil harp sahasında 70 ölü, bir o kadar da esir bırakarak çekildiler. Müslümanlar ise altısı muhacirlerden, sekizi ensardan olmak üzere 14 şehid verdiler.





EN MÜKEMMEL İZOLASYON MADDESİ: KAZ TÜYÜ

Kazlar birçok canlının yaşayamadığı soğuk yerde yaşayabilirler. Kaz tüyü ile izole edilmiş bir tulum içinde –50 °C'de uyumak mümkündür.



"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"




Hicri : 21 Rebiü'l-Ahir 1433
Rumi : 1 Mart 1428
Miladi : 14 Mart 2012 çarşamba




Sıla-i rahimde bulunmanız îcab eden akrabalarınızı öğreniniz. Çünkü sıla-i rahim, âile içinde muhabbete, malda zenginliğe ve ömürde de uzamaya sebep olur.”

(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tir..




ANA BABAYA İYİLİK


Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz'e Benî Seleme'den bir zat geldi ve “Yâ Rasûlallah! Anam ve babam vefat ettikten sonra onlara yapacağım bir iyilik kaldı mı?”, dedi. Peygamber Efendimiz (s.a.v.):
“Evet var. Onlara duâ etmen, onlar için istiğfar etmen, vefatlarından sonra onların sözlerini yerine getirmen, onların dostlarına ikramda bulunman ve kendilerine ancak anne ve babanla ulaşabildiğin akrabayı ziyaret etmendir.” buyurdular.





BİR NASİHAT ÂDÂBI


Bir gün Halife Me'mûn, kendisine sert ve acı bir dille nasihat eden birine şöyle cevap vermiştir:
“Biraz halim-selim ol. Allâhü Teâlâ senden daha hayırlı olan Hz. Musa'yı, benden daha şerli olan Fir'avn'a gönderirken yumuşak konuşmasını tenbih ederek:
“Firavun'a gidin, çünkü o azdı (ilahlık iddia etti). Ona yumuşak sözle nasihat edin, olur ki nasihat dinler veya korkar.” (Tâhâ Sûresi, âyet 43-44) buyurmuştur.





ANTİBİYOTİKLERE DİKKAT


İyice tetkik edilmeden, gerekmediği halde antibiyotik kullanılmamalıdır.
• Antibiyotikler grip ya da nezle gibi viral enfeksiyonlarda işe yaramaz, sadece bakteriyel enfeksiyonlarda işe yarar.
• Grip ya da nezle gibi viral enfeksiyonlar sırasında antibiyotik kullanıldığında iyileşme süresi uzadığı gibi bakteriler antibiyotiklere karşı direnç kazanırlar ve daha sonra meydana gelen bakteriyel enfeksiyonların tedavisini güçleştirirler.
• Antibiyotiklerin ishal gibi daha birçok yan tesîri vardır. Doktorunuzun tavsiye ettiği ilacın dozuna, saatlerine riayet ediniz.
• Başkası için yazılmış olan antibiyotikleri kullanmayınız.



"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"





Hicri : 22 Rebiü'l-Ahir 1433
Rumi : 2 Mart 1428
Miladi : 15 Mart 2012 perşembe..




"Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ölüyü defnettikten sonra kabrin başında durur ve “Kardeşinize istiğfar edin. Allâhü Teâlâ’dan (suallere) cevapta ona sebat isteyin. Zira o şimdi sual olunmaktadır.” buyururdu.

(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Ebû Dâvûd







KABİR HALLERİ



Kabirde Münker ve Nekir isimli iki melek gelir. Ölüye “Men rabbüke ve men nebiyyüke ve mâ dînüke”; Rabbin kim, peygamberin kim, dînin ne” diye sual sorarlar.
Mü'minler “Rabbiyallâh ve nebiyyî Muhammed Aleyhisselâm ve dîniye'l-İslâm: Rabbim Allâh, peygamberim Muhammed aleyhisselâm, dînim İslâm” diye cevap verirler. Kabirde, sâlih mü’minlere cennet nimetleri, kâfirlere ve bazı âsî mü’minlere cehennem azâbı olacağı hakkında hadîs-i şerîfler vardır.
Peygamberimizin ve onun cemaati olan Ashâb-ı kirâmının itikadları üzere olan Ehl-i Sünnet ve cemâat mezhebine göre kabirde suâl vardır. Bazı insanlara sevâb, bazılarına azâb hak olduğuna inanmak lâzımdır.
Bazı sapık fırkaların kabirde ‘İnsanın vücûdu çürümüş, bilhâssa yanıp kül olmuş yahud eti vahşi hayvanlar tarafından yenilmiş ölüye nasıl suâl-cevâb düşünülebilir.’ diye inkâr etmeleri kabul edilemez. Nitekim uyuyanın yanındaki uyanık kimse onu sâkin ve şuursuz yatar zanneder. Halbuki o uyuyan rüyasında öldürme, vuruşma ve havada uçmak gibi korkutucu işlerle uğraşır. İlâhî kudreti düşünen kimse bu gibi işleri uzak görmez.
Allâhü Teâlâ'nın şehîdler hakkındaki -meâlen- “Ve sakın Allâh yolunda katledilenleri ölmüş sanma. Hayır, hep hayattadırlar, Rablerinin katında yaşarlar.” (Âl-i İmrân sûresi, 169) âyet-i kerimesi kabirde nimeti beyân buyurmaktadır.
Firavun ve adamları hakkındaki “Azâb ateşdir ki onlar sabah akşam ona arz olunur dururlar, Kıyâmette onlara melekler 'ey âl-i Fir'avn en şiddetli azâba girin' derler.” (Ğâfir sûresi, 46) meâlindeki âyet-i kerîmesi kabir azâbını bildirmektedir.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “Kabir ya cennet bahçelerinden bir bahçedir veya cehennem çukurlarından bir çukurdur.” meâlindeki mütevâtir hadîs-i şerîfleri ve kabir azâbından Allâh'a sığındığı duâların çokluğu kabir hallerine inanmağı îcâb ettirir.



İSİMLERİMİZ: Erkek: Kerim, Kız: Kerime



Copyright © 2012 Fazilet Neşriyat Tic. ve A.Ş



"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"






Hicri : 23 Rebiü'l-Ahir 1433
Rumi : 3 Mart 1428
Miladi : 16 Mart 2012 Cuma..




Hiç ölmeyeceğini zanneden kimse gibi (dünya için) çalış. Yarın öleceğinden korkan kimse gibi de (dünyâdan) sakın.”

(Hadîs-i Şerîf, Beyhakî, Sünen-i Kübrâ)






İMAM-I RABBANİ (K.S.) HAZRETLERİNDEN

…Aziz Evladım! Muhakkak fırsat ganîmettir. Onun için ömrün tamamını boş, faydasız işlerde harcamamak gerekir. Bilakis ömrün tamamını Hak Celle ve Âlâ'nın rızası uğrunda harcamak lazımdır.
Beş vakit namazı manen derli toplu olarak ve tadîl-i erkânına riâyet ederek cemaatle kılmak gerekir. Yine teheccüd namazını ve seher vaktinde istiğfarda bulunmayı ihmal etme, tavşan (gaflet) uykusuna dalıp fani dünya işlerinin kolay olmasına aldanma. Ölümü ve âhiretin şiddetli hallerini gözünün önünden ayırma.
Tamamen dünyadan yüz çevirmek, âhirete yönelip rağbet etmek; dünya ile zaruret mikdarı meşgul olup kalan vakitlerini âhiret işleriyle meşgul olarak değerlendirmek gerekir.
Hâsılı kelam, kalbi Allâhü Teâlâ’dan başkasının esiri olmaktan kurtarıp zâhirini dinin ahkâmı ile süsleyip donatmak lazımdır.
Yapılacak iş budur, gerisi boştur. (Mektubât-ı Şerife, 2/31)





BİR BARDAK SUYUN DEĞERİ


Evliyadan İbn-i Semmâk (rh.) bir gün Halife Harun Reşid'in (rh.) huzuruna girer. Bu esnada Harun Reşid hizmetçilerinden su ister. Bir bardak su getirirler. Tam içmek üzere iken İbn-i Semmâk: “Ey Mü’minlerin Emiri, biraz bekleyin”, der. Sonra da: Eğer bu suyu içmekten alıkonulsaydın onu kaça satın alırdın?' diye sorar. Halife: ‘Mülkümün yarısını verirdim’ diye cevap verir. Bunun üzerine İbn-i Semmâk ‘Buyurun, için, afiyet olsun’ der.
Halife suyu içince İbn-i Semmâk: ‘İçtiğin bu suyun vücudundan çıkmaması halinde, onun dışarı çıkmasını ne ile satın alırdın? diye sorar. Halife “Mülkümün hepsiyle satın alırdım.” diye cevap verir. Bunun üzerine İbn-i Semmâk “Kıymeti bir içimlik su ve idrar kadar olan bir mülke rağbet etmek uygun olmaz.” der.
Bu sözler üzerine Harun Reşid çok ağlamıştır.



Copyright © 2012 Fazilet Neşriyat Tic. ve A.Ş



"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"





Hicri : 24 Rebiü'l-Ahir 1433
Rumi : 4 Mart 1428
Miladi : 17 Mart 2012 Cumartesi.




Akıllı, nefsini hesaba çeken ve ölümden sonrası için çalışan kişidir.”

(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî..






NAMAZIN FARZLARINDAN: NİYET

Niyet namazın şartlarındandır. Zira Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) “Niyetsiz hiçbir amel kâmil değildir (sevâbı yoktur).” buyurdular. Niyet kalbin bir ameli işlemeyi irâde ve kasd etmesi ve kişinin hangi namazı kılacağını kalbiyle bilmesidir. Kişiye hangi namazı kıldığı sorulsa hiç duraklamadan söyleyemezse namazı olmaz.
Niyette asıl olan kalbin amelidir. Bir kimse niyetinde kalbiyle öğle namazını kılmağa kasd edip de lisânından hata ile ikindi namazına diye çıksa öğle namazını kılmış olur.
Niyetle iftitâh tekbîri arasında namaza lâyık olmayan -yemek içmek gibi- bir amel işlenmemelidir.
Niyetin en fazîletli vakti iftitâh tekbîrine yakın olanıdır.
Beş vakit ve cuma namazı gibi farz-ı ayın, cenâze namazı gibi- farz-ı kifâye ve bayram namazı gibi vâcib namazlarda niyet ile hangisini kıldığını ta'yîn etmek lâzımdır. Terâvîh ve beş vaktin sünnetleri gibi sünnetlerde ve nâfile namazda ise mutlak olarak namaza niyet kâfîdir. Tilâvet secdesinde dahi niyet şarttır.
Niyeti ‘vaktin farz namazına’ diye yapmak câizdir. Ancak Cuma namazı böyle değildir. Onda “Cuma namazına” diye tayin şarttır ve Cumadan sonra zuhr-i âhir diye; farziyyeti sâkıt olmayan son öğle namazı niyeti ile dört rek’at namaz kılmak güzel olur.
Vitirde vitir namazına, bayramda bayram namazına niyet edilir. Cenâze namazında ise “Allâh için namaza, şu er yahut hatun meyyit için duâya” diye niyet edilir. Eğer ölünün er yahud hatun olduğunu bilmezse “İmâmın cenaze namazını kıldırdığı kişi için duâya” diye niyet eder.
Bozulmuş olan nâfilelerin kazasında ise “Bozduğum nâfilenin kazasına” diye niyet eder.




İSİMLERİMİZ: Erkek: Fâtih, Kız: Feyzâ



Copyright © 2012 Fazilet Neşriyat Tic. ve A.Ş


kıssadan hisse

MollaCami.Com