Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Duvardan Dökülen İnciler" Takvim Yaprakları

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"


“Peygamberlerin evveli Âdem (aleyhisselâm), âhiri de Muhammed (sallallâhü aleyhi ve sellem)’dir.”
(Hadîs-i Şerîf, Kenzü’l-Ummâl)




4 Şubat Pazartesi • Hicrî: 23 Rebîulevvel 1434 • Rûmî: 22 Kânûn-ı Sânî 1429



HZ. ÂDEM ALEYHİSSELÂM

Bütün insanların babası ve ilk peygamberi Âdem aleyhisselâmdır. Allâhü Teâlâ Hazretleri bu âlemi yoktan var etmiş, birçok zamanlar geçtikten sonra da yeryüzünde insan cinsinin ilk babası olmak üzere Hz. Âdem’in cesedini topraktan yaratıp ona ruh vermiş, ilim ile imtiyazlı kılmış ve ona eş olmak için de Hz. Havva’yı yaratmıştır.

Bütün melekler, Allâhü Teâlâ’nın emriyle Hz. Âdem’e secde ettiler. Yalnız meleklerin arasında yaşayan ve esasen cinlerden olan İblis; şeytan, kibirlenip Âdem’den daha hayırlı olduğunu iddia ederek secde etmemiş, melekler arasından kovulmuştur.

Allâhü Teâlâ, Hz. Âdem ile Hz. Havva’ya cennette bulunan bir ağacın meyvesini yememelerini emretmişti. Şeytan, bir yolunu bularak bunlara vesvese vermiş, “Bu meyveden yerseniz cennette ebedî olarak kalırsınız!” diye yalan yere yemin edince Hz. Âdem ile Havva, Allâhü Teâlâ’nın ‘yemeyiniz’ emrini unutarak o meyveden yemişler, bunun üzerine cennetten yeryüzüne indirilmişlerdir. Hz. Âdem aleyhisselâm Serendip adasına, Hz. Havva da Cidde’ye indirilmiş, bilâhare Mekke-i Mükerreme civarında Müzdelife denilen yerde buluşmuşlardır.

Hz. Âdem ile Havva derhal pişmân olup tevbe ve istiğfar ettiler. Hak Teâlâ tevbelerini kabul etti. Hz. Âdem'i kendi nesline peygamber tâyin etti ve kendisine 10 sahîfelik bir kitap ihsan buyurdu.

Hz. Âdem aleyhisselâm bin sene veya dokuz yüz otuz sene yaşamış, vefat edince Serendip adasında veya Mekke-i Mükerreme’de Ebû Kubeys dağında defnedilmiştir.



ATALAR SÖZÜ:


• Korkak bezirgan ne kâr eder, ne ziyan.

• Kul sıkılmayınca Hızır yetişmez.

• Kusursuz dost arayan dostsuz kalır.

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"


“Kur'ân-ı Kerîm'in haram kıldığını helâl sayanlar Kur'ân-ı Kerîm'e iman etmemiştir."
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)



05 Şubat Salı • Hicrî: 24 Rebîulevvel 1434 • Rûmî: 23 Kânûn-ı Sânî 1429





EDEP


Edep, insanı utanılacak hallerden koruyan nezih bir huy ve melekedir. Haya, nezâket, zarâfet hep edeptendir.

Dinde de edep, farz, vacip ve sünnetlerden başka islamın teşvik ettiği, güzel gördüğü şeylerdir ki mendup denir. Mesela namazda rukû ve secde tesbihlerini üçden fazla okumak ve gücü yetenin Resûlullah Efendimiz için de kurban kesmesi gibi.

Ebû Ali ed-Dakkak (k.s) demiştir ki: "Kul ibadeti ile Cennete, tâatindeki edebiyle de Allâhü Teâlâ'ya ulaşır.

İlim, edeble anlaşılır, amel, ilimle sahih olur, hikmete amelle erilir.”

Abdullah b. Mübarek (k.s) demiştir ki:

“Dinin edeblerini hafife alan kimse, sünnetlerden mahrum kalmakla cezalanır.

Sünnetlerde tenbellik eden kimse farzlardan mahrum kalmakla cezalanır.

Farzları tenbellik edip gevşek davranan kimse de marifetten mahrum kalmakla cezalanır.”

Enes b. Mâlik (r.a) buyurmuştur ki: "Amelde edeb(e riâyet etmek), onun kabulünün alâmetidir.”




“BİZİM EN BÜYÜK DÜŞMANIMIZ NEFSİMİZDİR”

Sultan İkinci Mahmud Han’ın Kaptan Paşa’ya yazdığı bir Hatt-ı Hümâyûnu:

Kaymakam Paşa ve Kaptân-ı Deryâm!

Ben yüzümü, gizliyi ve sırları bilen Allâh’a yönelttim. Benim ondan başka yardımcım yoktur. Müslümanlarda çalışkanlık yok ve bu tembellik beni hayrete düşürüyor. Yerin ve göklerin yaratıcısı olan Cenâb-ı Allah bizlere yardım etsin. Bu dünyâya gelmenin gâyesi, nefs-i emmareye tâbi olmak değil, ancak ve ancak “Ben insanları ve cinleri sâdece bana ibâdet etsinler diye yarattım.” Âyet-i kerîmesinin mânâsıyla amel etmek içindir. Bizim en büyük düşmanımız nefsimizdir. Hâlâ nefsimize karşı zafer kazanamadık. Ne zaman nefsimize gâlip gelirsek, din düşmanları da ancak o zaman mağlup olur. Allah ıslah eylesin. Âmîn.

Hatt-ı Hümâyûn 525/25611


Copyright © 2013 Fazilet Neşriyat Tic. ve A.Ş

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"


“Allâh’a ve âhiret gününe ümid besleyip de Allâh’ı çok zikreyleyen kimseler için muhakkak ki size Resûlullah’da (yalnız sözleriyle değil bütün fiil ve hallerinde) pek güzel bir örnek vardır.” (Ahzab Sûresi, âyet 21)



06 Şubat • Hicrî: 25 Rebîulevvel 1434 • Rûmî: 24 Kânûn-ı Sânî 1429




HZ. EBÛ BEKİR’İN TEVAZUU



Hz. Ömer, Medine’nin kenar mahallesinde oturan, yaşlı ve a’mâ bir kadının, su ve yiyeceğini vermek ve ihtiyaçlarını gidermek için yanına gitmeyi âdet hâline getirmiş idi. Her ne zaman o yaşlı kadının yanına gelse, başka birisinin kendisinden önce davranıp, bütün ihtiyaçlarını karşıladığını görürdü.

Defalarca böyle olunca Hz. Ömer bu gelenin kim olduğunu tesbit için takip etmeye başladı. Bir de ne görsün o gelen kişi, zamanın halifesi Hz. Ebû Bekir’dir. Hz. Ömer “Vallahi, demek ki o kişi sensin ha!” dedi.



FANİ DÜNYA


Yalancı dünyâya aldanma yâ hû,
Bu dernek dağılır dîvân eğlenmez.
İki kapılı bir virânedir bu,
Bunda konan göçer, mihmân eğlenmez.

Bakma bunun karasına ağına,
Gönül verme bostanına bağına,
Benzer hemân oğlan oyuncağına,
Bunda aklı olan insan eğlenmez.

Doğrusuna gidegör bu yolların
Geçegör sarpını yüce bellerin,
Dünyâ zindânıdır mü’min kulların,
Zindanda olan kul âsân eğlenmez.

Ömür tamam olup defter dürülür,
Sırat köprüsü ve mîzân kurulur,
Hakkın dergâhına kullar derilür,
Buyruğu tutulur fermân eğlenmez.

Hüdâyî n´oldu bu denlü peygamber,
Ebû Bekr u Ömer, Osman u Haydar,
Hani Habîbullah Sıddîk-ı Ekber,
Bunda gelen gider bir cân eğlenmez.


(Azîz Mahmûd Hüdâî k.s.)


Copyright © 2013 Fazilet Neşriyat Tic. ve A.Ş

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"


“Kişinin müslüman kardeşini hakîr görmesi, şer (kötülük) olarak ona yeter.”
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Müslim)





07 Şubat Perşembe • Hicrî: 26 Rebîulevvel 1434 • Rûmî: 25 Kânûn-ı Sânî 1429




HZ. ŞÎT ALEYHİSSELÂM


Hz. Âdem aleyhisselâmdan sonra, Allâhü Teâlâ Hz. Şît aleyhisselâma peygamberlik vermiştir. Hz. Şît aleyhisselâm, Hazret-i Âdem’in (a.s.) en güzel ve en sevgili oğludur. Hz. Âdem'in yaratılışından yüz yirmi sene sonra doğmuş, 912 sene yaşamış, vefât edince Mekke dağlarından Ebû Kubeys dağında Hazret-i Âdem’in yanına defnedilmiştir.

Hazret-i Şît aleyhisselâma 50 sahîfelik bir kitap verilmiştir. Kâbe-i Muazzama’yı bir rivâyete göre Hazret-i Âdem, diğer bir rivâyete göre de Hazret-i Şît ilk defa ve taştan binâ etmiştir.

Allâhü Teâlâ Şît aleyhisselamı Hz. Âdem’in şehid edilen oğlu Habil’e bedel olarak ihsan ettiğinden kendisine Hibetullah (Allâh’ın hediyesi) mânâsında Şît (veya Şis) adı verilmiştir.




UYUMANIN ÂDÂBI

Resûlullâh aleyhisselâm her gece yatağına geldiğinde ellerini bitiştirir, sonra “Kul hüvallâhü ehad”, “Kul e’ûzü bi-rabbi’l-felak” ve “Kul e’ûzü bi-rabbi’n-nâs” sûrelerini okur ve ellerine üfler, sonra elleriyle yüzünden, başından ve ön tarafından başlayarak vücûdunda ulaşabildiğini meshederdi ve bunu üç kere yapardı.

Resûlullâh aleyhisselâm gece yatağına girince (sağ) elini (sağ) yanağı altına koyar ve sonra “Allâhümme bismike emûtü ve ahyâ”* duâsını okur, uyandığında da “Elhamdülillâhillezî ahyânâ ba’de mâ emâtenâ ve ileyhi'l-ba’sü ve’n-nüşûr”** duâsını okurdu.

*Manası: Allâh’ım, senin adını anarak ölürüm ve dirilirim (uyurum ve uyanırım).

**Manası: O Allâh’a hamdederim ki bizi öldürdükten sonra dirilten odur. Öldükten sonra diriliş ve dönüş onadır.



İSİMLERİMİZ: Erkek: Arif, Kız: Arife


Copyright © 2013 Fazilet Neşriyat Tic. ve A.Ş

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"


“Muhakkak ki Allâhü Teâlâ bu ümmete, ancak fakirlerinin duâları, namazları ve ihlâsları hürmetine yardım eder.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Nesâî)


08 Şubat Cuma • Hicrî: 27 Rebîulevvel 1434 • Rûmî: 26 Kânûn-ı Sânî 1429






MAKBUL OLAN DUÂLAR



Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:

Namaza başlanana kadar müezzinin duâsı,

Cenâb-ı Hak şehîdliği ihsân edene kadar mücâhidin duâsı,

Allâhü Teâlâ belde ve vatanına döndürünceye kadar hacının duâsı,

Allâhü Teâlâ kendisine yardım edinceye kadar mazlûmun duâsı ve

İftâr edene kadar oruçlunun duâsı (makbûldür)”.





GUSLÜN KISIMLARI


Farz olan gusülden başka sünnet, müstehap ve mendup olan gusüller de vardır:

Cuma, Ramazan ve Kurban bayramı, ihrâma girmek için ve arefe günü gusül sünnettir.

Her müslüman erkek ve kadın Cuma günü temizlenmelidir. Cuma günü gusül abdesti almak ve tırnak kesmek gibi sâir icabeden temizlik sebebiyle günahlar ağaçların yaprakları gibi döküleceği bildirilmiştir.

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.);

“Ey insanlar, bu (cuma) günü olduğu zaman guslediniz...” buyurmuşlardır.

Müstehap gusüller: Kurban bayramı günü sabahında, Müzdelife’de vakfe için, tavâf-ı ziyâret için Mekke'ye gireceğinde, küsûf (güneş ve ay tutulması), istiskâ (yağmur), korku, şiddetli karanlık ve şiddetli rüzgar namazları için gusül müstehabdır.

Şu gusüller mendubdur: Mekke'ye girmek için, müzdelife vakfesi için, Medîne-i Münevvere’ye girmek için, ölü yıkadıktan sonra, hacâmattan sonra, kadir gecesinde, deli ayıldığında, sabî bülûğa erdiğinde, kâfir -daha evvel temiz ise- Müslüman olduğunda, berâet gecesinde, şeytan taşlamak için, arefe gecesinde, tevbe edenin seferden dönenin ve yeni elbise giyenin gusletmesi mendûbdur.


Copyright © 2013 Fazilet Neşriyat Tic. ve A.Ş

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"


“… (o ümmî peygamber) onları münkerden nehyeder ve temiz, hoş şeyleri kendileri için helâl, murdar şeyleri üzerlerine haram kılar…”
(A’râf Sûresi, âyet 157)


09 Şubat Cumartesi • Hicrî: 28 Rebîulevvel 1434 • Rûmî: 27 Kânûn-ı Sânî 1429



SİGARA VE ZARARLARI


Sigara dumanında birçok zehirli kimyevî maddeler vardır. Bu sebeple sigara dumanına maruz kalanlar da içenler gibi zehirlenir. Sigara birçok hastalıkla birlikte kanser de yapmaktadır. Sigara, içen veya dumanına maruz kalan kadınlarda erken doğum, erken yaşlanma, kemik erimesi, kısırlık, sakat ve hastalıklı çocuk doğurma vb. şeylere sebep olmaktadır.

“Bir taneden bir şey olmaz” yalanına kanmamalı, sigarayı hiç denememeliyiz. Anne veya babanın sigara içmesi yüzünden çocuklar çok küçük yaşlarda sigaraya başlamaktadır. Sigara iptilâsı tedavi edilmesi gereken bir hastalıktır. Bırakmada başarılı olmak için sigarayı bırakma isteği ve iradesi olmalıdır. Azaltarak bırakılmaz. Bırakmaya tam karar verip birden bırakılmalıdır. Sigaradan kurtulmak güçtür, ancak imkansız değildir. İlk iki-üç hafta en zor devredir, sonra içme isteği giderek ortadan kalkar.

Sigarayı bırakınca: İlk 20 dakikada nabız, kan basıncı, el ve ayakların ısısı normale döner, 8-24 saat sonra kan oksijen seviyesi, dokulara giden oksijen miktarı ve enerji artar, kandaki karbonmonoksit gazı azalır, kalp krizi geçirme riski ilk günden itibaren azalmaya başlar, beyin kanaması ve bacaklardaki kangren riski %30-50 oranında azalır.


Üçüncü günde tat ve koku alma kabiliyeti artar.


İki hafta ile üç ay arasında, akciğer kapasitesi %30 yükselir, öksürük, balgam azalır ve kaybolur, muafiyet (bağışıklık) sistemi güçlenmeye başlar, diş ve parmaklardaki sarı lekeler kaybolur.

Bir yıl sonra kalp krizi ve beyin kanaması geçirme riski % 50 azalır.

Beş yıl sonra akciğer ve diğer organ kanseri olma riski günde bir paket sigara içen kişiye göre %50 azalır.

On yıl sonra felç olma riski hiç sigara içmemiş olan kişilerle aynı seviyede olur.

On beş yıl sonra kalp krizi riski hiç sigara içmeyen kişilerle aynı olur.

En güzeli de çocuklara iyi bir örnek olmaktır.


Copyright © 2013 Fazilet Neşriyat Tic. ve A.Ş

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"


“Eğer siz benim bildiğimi bilseydiniz, az güler çok ağlardınız.”
(Hadîs-i Şerîf, Müttefekun aleyh)




10 Şubat Pazar • Hicrî: 29 Rebîulevvel 1434 * • * Rûmî: 28 Kânûn-ı Sânî 1429




RESÛLULLAH (S.A.V.) EFENDİMİZ BUYURDULAR



Peygamber Efendimiz (s.a.v.): “Benden şu kelimeleri öğrenerek onlarla amel edecek olanınız yahut amel edecek kimseyi bileniniz var mıdır?” diye suâl buyurunca, Ebû Hüreyre (r.a.):

“Ben, yâ Resûlallâh” dedi ve şöyle anlattı:

Peygamber Efendimiz elimden tuttu ve beş (madde) saydılar. Buyurdular ki: “Allâh’ın haram kıldıklarını terk et ki insanların en ibâdet edeni olasın.

Allâhü Teâlâ’nın senin için taksimine râzı ol ki insanların en zengini olasın.

Komşuna iyi muamelede bulun ki (kâmil) mü’min olasın.

Kendin için hoş gördüğün şeyi insanlar için de hoş gör ki (kâmil) Müslüman olasın.

Çok gülme, zîrâ çok gülmek kalbi öldürür.”




REBÎULÂHİR AYI



Yarın idrâk edeceğimiz Rebîulâhir ayı, kamerî ayların dördüncüsüdür.

Hayırlı ömür, düşmana galebe ve kötü ölümden muhâfaza için, bu ay müddetince sabah-akşam üçer kere şu duâ okunmalıdır:

“Sübhânallâhi mil’el-mîzân ve müntehe’l-ilmi ve mebleğa’r-rizâ ve zinete’l-arş.”


(Duâ ve İbâdetler, Fazîlet Neşriyat)




REBÎULÂHİR AYI İCTİM‘I, RU’YET VE BAŞLANGICI



Hicrî Kamerî 1434 yılı Rebîulâhir ayı ictima‘ı bugün (10 Şubat Pazar) Türkiye saati ile 09.21’dedir.

Ru’yet, ise yine bugün 10 Şubat Pazar günü Türkiye saati ile: 20.44’dedir.

Hilâl’in görüldüğü yerler: Atlas okyanusunun orta ve kuzey kısmı ile Kuzey Amerika kıtası ve orta Amerika ülkeleri.

Hilal; Türkiye, Almanya, Avusturya, Mısır, Fas, Cezayir, Tunus ve Arap yarımadasından görülemeyecektir.

Hilâlin görüldüğü günü takip eden 11 Şubat Pazartesi de Rebîulâhir ayının 1’i olmaktadır.


Copyright © 2013 Fazilet Neşriyat Tic. ve A.Ş

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"


“Ey âdemoğulları! Şeytana kulluk etmeyin, o size açık bir düşmandır diye size emretmedim mi?”
(Yâsîn Sûresi, âyet 60)



11 Şubat Pazartesi • Hicrî: 1 Rebîulâhir 1434 • Rûmî: 29 Kânûn-ı Sânî 1429




SULTAN ABDÜLHAMÎD HAN'IN EŞİ MÜŞFİKA HANIM ANLATIYOR: “KADINIM, HAKKINI HELAL ET”


İstanbul, Beşiktaş'ta Serencebey yokuşunu çıktıktan sonra en sonda sol kolda eski üç katlı, fakat gayet mütevazi bir evde büyük Osmanlı hânedânının son temsilcilerinden olan Sultan İkinci Abdülhamîd Han'ın değerli eşi Müşfika Hanım, kızı Ayşe Sultan ile birlikte oturuyorlardı. Bir hünkârın eşi ve kızı olarak senelerce yaşadıkları bir ömürden sonra, ânî olarak sıkıntılı ve zaruret dolu bir hayatın en acı hakikatleri arasına düşmüşlerdi.

Müşfika Hanım, pek değerli eşi Sultan Abdülhamîd Han'a âit çok manalı bir hâtırasını şöyle anlatıyor:

“Bir gün Sultan Abdülhamîd Han rahatsızlanmıştı. Sabahleyin yataktan kalkmak istediğinde kendisinde kuvvetli bir halsizlik ve kırıklık hissetmişti. Çoraplarını giyip odadan dışarıya çıkması gerekmişti. Fakat biraz öne eğilip ayağına çoraplarını dahi geçirecek hali yoktu. Ben hemen çorapları alıp karyolanın önünde yere çökerek pâdişâhın ayaklarına çorapları giydirdim. Benim bu içten hareketim ve alâkamdan pek mütehassıs olan Sultan:

“Kadınım çok zahmet ettin, eksik olma, hakkını helâl et!... dedi. Ben de bu mukabele karşısında cevaben:

“Aman efendimiz! Size karşı hakkımı helâl ettirecek ne yaptım ki? Bu benim vazifemdir, siz müsterih olunuz!... dedim.” Pâdişâh:

“Hayır bir kadının kocasına karşı olan hakları büyüktür. Kadınım, bu hizmetine mukabil hakkını helâl et!” diyerek sözünü tekrarladı.

Ben ne söyledimse, kocama rahatsızlığı sırasında yaptığım hizmetin normal hareket olduğunu bir türlü kabul ettiremedim. Sultan tam beş defa bana:

“Kadınım hakkını helâl et!..” dedi ve ben de bu ısrar karşısında âciz kaldım ve utanarak hakkımı helâl ettiğimi söyledim”.


Copyright © 2013 Fazilet Neşriyat Tic. ve A.Ş

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"


“Ben ilmin şehriyim, Ali de kapısıdır.”
(Hadîs-i Şerîf, Hâkim, el-Müstedrek)




12 Şubat Salı • Hicrî: 2 Rebîulâhir 1434 • Rûmî: 30 Kânûn-ı Sânî 1429




HAZRET-İ ALİ’NİN (R.A.) HESÂBI



İki arkadaş oturmuş yemek yiyordu. Birisinin beş, diğerinin üç ekmeği vardı. Oradan geçen başka birini de yemeğe çağırdılar. Üç kişi sekiz ekmeği berâber yedikten sonra, üçüncü adam, her ikisinin ekmeklerinden yediğinin bedeli olarak sekiz dirhem verdi. İki arkadaş parayı paylaşamadılar. Beş ekmeğin sâhibi:

– Benim beş ekmeğim vardı. Beş dirhem benimdir.

Senin üç ekmeğin vardı, hakkın üç dirhemdir, dedi.

Üç ekmeğin sâhibi ise hakkım paranın yarısı olan dört dirhemdir, diyordu.

Hz. Ali’ye mürâcaat ettiler. Hz. Ali, üç ekmek sâhibine “Arkadaşının sana verdiği miktara râzı ol, üç dirhemi al. Çünkü senin için daha iyidir.” dedi. Adam:

– Hayır, haktan başka bir şeye râzı olmam deyince, Hazret-i Ali (r.a.):

– Senin hakkın sekiz dirhemden sadece biridir. Başka hissen yoktur, dedi. Nasıl olduğunu sorunca, şöyle cevap verdi:

– Sekiz ekmeğin her biri üçer parçaya bölünürse, yirmi dört parça olur. Üç kişi hepsini yemişsiniz. Hanginizin fazla yediğini bilmediğiniz için, eşit olarak yediğiniz kabul edilir. Öyle ise her biriniz yirmi dört parça ekmekten sekizini yediniz. Senin üç ekmeğinin her birini üç parçaya ayırınca, 3x3 = 9 eder. Sekiz parçasını sen yedin. Ekmeğinden sadece bir parçayı müsâfir yemiş. Arkadaşının beş ekmeği de aynı hesabla üçer eşit parçaya bölünse on beş parça eder. Kendisinin toplam yirmi dört parçadan sekizini yediğini farz edip bunu kendi payından çıkarırsak, geriye 15 - 8 = 7 parça kalır ki, bunu da müsâfir yemiştir. Bu hesaba göre misafir senin hissenden bir parça ekmek yemiştir. Her ikinize verdiği sekiz dirhemden bir dirhemi hakkına düşer. Arkadaşının payından 7 parça yediğine göre, 8 dirhemin yedisi ona düşer. Bunun üzerine adam:

– Peki, şimdi râzı oldum, dedi.


Copyright © 2013 Fazilet Neşriyat Tic. ve A.Ş

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Bevil (idrar sıçramasın)dan sakınınız. Zîrâ kabir azâbının çoğu ondandır.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Dârekutnî)


13 Şubat Çarşamba • Hicrî: 3 Rebîulâhir 1434 • Rûmî: 31 Kânûn-ı Sânî 1429



“NEZAFET ÎMANDANDIR”



İslâm dîni temizliğe çok ehemmiyet vermiştir. Temizlik bir kısım ibadetlerin şartıdır, anahtarıdır. Temizlik bulunmadıkça bu ibadetler yerine getirilemez, temizlik bulunmadıkça insan, Hak Teâlâ’nın manevi huzuruna giremez. Nitekim hadîs-i şerîflerde: “Nezâfet imandandır.” “Namazın anahtarı temizliktir.” buyurulmuştur.

Vücûdumuza bir pislik bulaşırsa onu yıkamadan namaz sahîh olmaz. İnsanlar kabirlerinde en önce temizlikten sorulurlar. Binâenaleyh küçük veya büyük abdestten sonra bunların çıkmış olduğu yerleri tamamen temizlemek gerekir ki, buna “istincâ” denir. Bu temizleme su ile yapılır.

İstincâ'da temizliğe fazla dikkat edip idrar ve benzeri pislik eseri bırakmamağa “istinkâ” denir. İstincâ’dan sonra ayağa kalkmadan temiz bir bez veya benzeri ile ve sol el ile kurulanmalı; temizlik için kullanılan suyun kalıntılarını gidermeğe çalışmalıdır.

Erkekler idrar yaptıktan sonra, idrar sızıntısının kesilmesini beklemelidir ki, buna “istibrâ” denir. İstibrâ her insana göre değişebilir. Bekleyerek, biraz yürüyerek, ayakları hareket ettirerek veya öksürerek yapılır. İdrarın kesildiğine kâni olunca, istincâ yapılır, su ile yıkanır.

Bir hadîs-i şerîfte “İdrar (sıçramasın)dan çok korununuz; çünkü kabir azabının çoğu ondandır.” buyuruldu.

Kadınlarda istibrâ yoktur.

Helâya girmenin bazı âdâbı vardır: Helâya sol ayakla girmek ve girmeden evvel “Eûzü billâhi mine’l-hubusi ve’l-habâis” duâsını okumak, sağ ayakla çıkmak ve çıkınca “Elhamdülillâhillezî ezhebe anne'l-ezâ ve âfânî min zâlik” duâsını okumak âdabdandır.

Helâda kıbleye karşı veyâhut kıbleye arka vererek bulunmak ve dışarıda ise rüzgâra karşı, oturulacak yerlere, yol üzerine, mescit civarına, mezarlığa, durgun ve akar sulara, ırmak kenarlarına abdest bozmak da mekruhtur.

Bir özür olmadıkça idrarı ayakta yapmak da mekruhtur.

Helâda iken konuşmamalı, din veya âhiret işleri düşünmemeli, avret yerine ve pisliklere bakmamalı, helâya tükürmemelidir.


Copyright © 2013 Fazilet Neşriyat Tic. ve A.Ş

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"


“Çocuklarınızı üç hasletle terbiye ediniz, yetiştiriniz. Peygamberinizi sevmek, onun Ehl-i beytini sevmek ve Kur'ân-ı Kerîm okumak. Çünkü Kur'ân-ı Kerîm’i öğrenen, öğreten ve amel edenler hiçbir gölgenin bulunmadığı günde peygamberleri ve güzîde kullarıyla berâber Allah'ın gölgesindedirler.” (Hadîs-i Şerîf, Suyûtî, el-Camiu’s-Sağir)



14 Şubat Perşembe • Hicrî: 4 Rebîulâhir 1434 • Rûmî: 01 Şubat




ÇOCUK TERBİYESİ


Çocuk Allâh’ın bir emânetidir. Çocuğu cehennem ateşinden korumak; terbiye etmek, güzel ahlâk öğretmek, kötü arkadaştan esirgemek sûretiyle olur.

Çocuğun annesi sâliha, güzel ahlâklı ve helâl yemeğe dikkat eden olmalıdır. Çünkü kötü ahlâk anne sütünden geçer. Harâm yiyenin sütü murdar olduğundan çocuğun vücudu onunla beslenirse eserleri ergenlikten sonra meydana çıkar.

Çocuk konuşmaya başlayacağı sırada ilk sözünün “Allâh” kelimesi olmasına çalışmalıdır.

Bazı şeylerden utanmaya başlayınca fenâ olan her şeyden sakındırmalıdır.

Çocuğu nâz ve nimet içinde büyümeğe ve güzel elbise giymeğe alıştırmamalıdır ki bilâhare onlardan mahrûm kalırsa tahammül edemez. Ömrünü yiyecek ve giyecek peşinde geçirir.

Çocuğa yemek âdâbını göstermeli; sağ eliyle yemesini, bismillâh diye başlamasını, yemekte acele etmemesini, ekmeği ufak koparmasını, başkalarının lokmasına bakmamasını, kendi önünden yemesini, bir lokmayı yutmayınca diğerine el uzatmamasını, elini ve üstünü kirletmemesini öğretmelidir. Dâimâ iyi yemeğe alışmaması için bazan eline yavan ekmek vermeli ve çok yemeği çirkin göstermelidir. Çok yiyenleri ve terbiyesiz çocukları onun yanında kötülemeli, edebli olanları övmelidir. Bütün fenalıklar kötü arkadaştan meydana gelir. Arsız, hayâsız, hayırsız, yalancı olmaması için kötü arkadaştan muhâfaza etmelidir.

Okuma çağına gelince Kurân-ı Kerîm ve Ashâb-ı Kirâm’ın ve salihlerin hayat ve ahlâklarını öğretmelidir.

Çocuk iyi bir şey yaptığı ve kendisinde güzel bir huy görüldüğünde medhedilmeli, hoşuna gidecek bir şeyle hatırı hoş tutulmalı herkesin yanında övülmelidir.

Hata eder veya bir şeyi gizlemek istediği görülürse bir iki defa görmemezliğe gelmelidir. Çünkü çok azarlanan bir çocuk nihâyet azardan almaz olur, gizlice yaptıklarını alenen yapmağa cüret eder. Hatasını tekrar tekrar işlerse sakın bu yaptığını kimse duymasın, sonra herkese rezil olursun, kimsenin yanında itibarın kalmaz, denilerek korkutmalıdır.


Copyright © 2013 Fazilet Neşriyat Tic. ve A.Ş


kıssadan hisse

MollaCami.Com