Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Kaside-yi Bürde hakkında bazı notlar..

Kaside-yi Bürde, İmâmı Busayri'nin Nebiler Nebisi Peygamber efendimize, âşk ve muhabbetini izhâr ettiği, en güzel kaside'dir. Bir çok Kasidesi vardır ama içerisinde en duygulu olan, Kaside-yi Bürdedir.
Kaside-yi Bür'e: Hastalıklardan iyileştiren kaside
Kaside-yi Bürde: Hırka Kasidesi diye de anılmaktadır.

İmâmı Busayri hazretleri, meflüç (felçli bir şekilde) hasta yatağında yatarken, şöyle söylüyor:
-Eğer birgün sıhhate kavuşursam, Rasûlullah'ı ziyârete gideceğim.
O an da, İmâmı Busayri hazretlerinin lisanından, ilhâm tarîkıyle (hiç uğraşmadan, kalbe gelen mânâlar ile) bu nazımlar dökülüveriyor. O gece rüyâsında, Rasûlullah efendimiz zuhûr ediyor. Duygu yüklü bu nazımları, huzûru Rasûlullah'ta çok güzel bir şekilde okuyor. Peygamber efendimiz (s.a.v.) o kadar güzel dinliyor ki, rüzgârın etkisiyle sallanan yaprak mîsâli, sağına-soluna salınıyor ve çok memnun oluyor. İmamı Busayrinin, hasta olan tüm azalarını mubarek yedi şerifleriyle sıvazlıyor. Daha sonra üzerindeki hırkasını çıkarıp, Nazımı fahime giydiriyor. Uyandığında şifâ bulduğunu gören Busayri hazretleri, gözyaşlarını tutamıyor.

Tasavvufi bir eserdir. Tasavvufi eserler, kalbimizi tasviyeye müteneccihdir. Tasavvuf kelimesinin (T) tevbeye delâlet eder. (S) kalbi temzilemeye, (V) velîlik derecesine, (F) Fenâfi'l-Üstaz, fenâfi'l-Rasûl, fenâfi'llah'a delâlet eder.

İmâmı Busayri hazretleri, huzûru Rasûlullahta, 51. beyte kadar geliyor, duygu yoğunluğundan dolayı devam edemiyor. O sıra da Peygamber efendimiz:
-İkra' yâ veledî, ve innehû hayri'l-halkı küllihimi bu şekilde oku diye buyuruyor.
Bu cümle bizzat Peygamber efendimize ait olduğundan dolayı, her beytten sonra, teberrüken ve teşerrüfen okunuyor. Kaside'nin sırrı bu salevâtı şerifededir. Başka salevatlarla okunduğu takdirde müesser olmaz!


Zaman buldukça, paylaşmaya devam edeceğim arkadaşlar. Fakat unutmayalım Mollacami sitesinden gayri bir sitede yayınlanmasını tasvip etmiyorum. Saygılarımla..

Allah razı olsun.Bekliyoruz devamını....

اَمِنْ تَذَكُّرِ جَيرانٍ بِذِي سَلَمٍ
مِنْ مُّقْلَةٍ بِدَمٍ مَزَجْتَ دَمْعاً جَرَ

Selemlikte olan orayı sık sık ziyaret eden o zatı muhteremi Rasulü Kibriya ve Ashabını hatırladığından dolayı mı, gözden, gözün ak ve karasından akan gözyaşını kan ile karıştırdın?
İmamı Busayri hazretleri, kendini şahsı ahar kabul ederek, karşısında Rasûlullah aşığı birini hayal edip, ona sesleniyor.
Selem: Medîne-i Münevvere yakınlarında gül gibi çiçek olan, mis gibi kokan ve Peygamber efendimizin ara sıra ziyâret edip, altında istirahat ettiği ağaçtır. O ağaçın bulunduğu mekânın ismi selemdir.
Selem: Haneyi saâdet, Mescidi nebevi, Ravzayı Mutahhara, Dâru's-selâm denilen Cenneti âlâ.
İmamı Busayri hazretleri bu beytte, Peygamber efendimize yakın olanlara, "Ben sizin gibi madden yakin olamadım, ama ruhum her zaman oralardadır, demek istiyor.

Allah razı olsun kardeşim teşekkürler ...


Allah razı olsun kardeşim teşekkürler ...

Ellerinize saglik .

Devamini bekliyoruz :)

أَمْ هَبَّتِ الرِيحُ مِنْ تِلْقَاءِ كَاظِمَـــةٍ
اَوَْ اَومَضَ الْبَرْقُ فَي الظَّلْماَ ءِ مِنْ اِضَمِ



Em hebbeti'r-rîhu min tilkâi kâzimetin
Ve evmeda’l-berku fi'z-zalmâi min idamin


Yoksa, o şerefli şehir Medine-yi Münevvere tarafından bir rüzgâr mı esti?
Yoksa, zifiri karanlık içindeyken İzam Dağı’ndan bir şimşek mi çaktı geçti?

Yoksa senin sıkıntıdan daralan sînene, Muhammedî Merkezden, gönülden gönüle umut akıtan bir Bâd-i Sâbâ mı esti?
Veya, içini saran ve içinden çıkılmaz sandığın korku ve umutsuzluk karanlığı içindeyken, Kalb Dağından Nur-u Mîm mi şimşek gibi parladı?


İzam : Medine-yi Münevvere yakınında bir dağ ismi. İzam Dağını bulutlar sarıp şimşekler çaktığında Medine-yi Münevvere’ye yağmur yağacak demek imiş..
Kâzime : (C.: Kezâyim) Yanında bir kuyu daha olup bundan ona, ondan buna su geçen kuyu. * Büyük şehir.

فَماَ لِعَيْنَيكَ اِنْ قُلْتَ اكْفُفَا هَمَتَا
وَماَ لِقَلْبِكَ اِنْ قُلْتَ اسْتَفِقْ يَهِمِ

Femâ liayneyke in kulte ekfüfâ hemetâ
Ve mâ likalbike in kulte estefik yehimi

Gözlerine ne oldu böyle ki “ağlama artık!” dedikçe coşuyor
Gönlüne ne oldu böyle ki “yapma artık!” dedikçe gamı tasası artıyor…

Kafa gözlerine ne oldu ki:
“Ağlamayı bırak!” dedikçe coşmakta..
Kalb gözüne ne oldu ki:
“Yapma!” dedikçe hıçkırıklara boğulmakta ve öz yaşını göz yaşı eylemekte..

اَيَحْسَبُ الصَّبُّ اَنَّ الْحُبَّ مُنْكَتِمٌ
ماَ بَيْنَ مُنْسَجِمٍ مٍنْه وَ مُضْطَرِمِ

E yahsebu’s-sabbu ennel-hubbe münketimun
Mâ beyne münsecimin minhü ve muztarimin


Gönülden bağlanıp, çok sevip özleyen âşık zanneder mi ki muhabbet hiç gizli kalır!
Âşığın kafa ve kalbi arsındaki bu fıtrî tertib ve alevlenme oldukça…

Durmadan başından aşk ateşi dökülen âşık, sanıyor mu ki kara sevdâ saklanır!..
Kaldı ki zâhir başı ile bâtın gönlü arasındaki insicamın ve bu yangının sebebi, delili, habbesi-
tohumu hep o aşktır..


İnsicam : Suyun dökülüp devamlı akışı. Düzgünlük. Sağlam ve ıttırad ile ârızasız tertib üzere olmak. -Devamlı yağmur yağmak.-
Edb: Düzgün, tertibli, pürüzsüz söz. Kitabın ifadesi güzelce ve düzgün tertib üzere olmak.
Muztarim : Alevlenen, ıztıram eden.

Teşekkürler degerli kardeşim

لَوْ لاَ الْهَوَي لَمْ تُرِقْ دَمْعاً عَليَ طَلَلٍ
وَلاَ اَرِقْتَ لِذِكْرِ الْباَنِ وَالْعَلَمِ

Levlâ’l- hevâ lem turık dem'an alâ talelin
Ve lâ erikte zikri'l-bâni ve'l-alemi


Bu aşk olmasaydı harâbelerde ağlayıp durmazdın
Bân Ağacı ve Âlem Dağını andıkça ukuyu terk etmezdin.

Eğer bu aşırı düşkünlük başında olmasaydı, bu sevdâ hevâsı ve aşk fırtınası böylesine esmeseydi sen virânelerde kanlı göz yaşı döker mi idin?
O eski günlerin Bân Ağacını ve Âlem Dağını andıkça geceler boyu uykusuz kalır mıydın?


Hevâ : Aşırı düşkünlük. Aşk.
Talel : Harabe. Virâne.
Bân Ağacı : Arabistanda yetişen çok güzel bir ağaç, sevgilinin boyu ona benzetilmiştir. Bizdeki Selvi boylum gibi.
Âlem : yüksek dağ anlamında olup; Hıra dağı, Sevr Dağı, Uhud Dağı kasdedilmiş olabilir ki hepsininde Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’de derinizleri ve hatıraları vardır.

فَكَيْفَ تُنْكِرُ حُبَّا بَعْدَ ماَ شَهِدَتْ
بِهِ عَلَيْكَ عُدُولِ الدَّمْعِ وَالسَّقَمِ

Fe keyfe tunkiru hubben bâ'de mâ şehidet
Bihî aleyke, udûli'd-dem'ı ve's-sekami


Artık bundan böyle aşkı nasıl inkar edebilirsin ki,
Yüzündeki zâhirî sakem ve özündeki-gözündeki bâtınî kanlı göz yaşın, aşkın şahidi ve senin için bir değer yargısı kıymeti iken?

Yaşanmamış olan, yalandır.
Yaşanmış bir aşkı nasıl unutabilirsin sen?
Aşkın şahidi sensin!
Uykusuz gecelerde bitkin bedenin!
Bitmeyen acıların ve devâsı dert olan aşk derdin!
Özüne işleyen aşkın değeri ve şâhidi, akan-yüzünü yakan sıcak göz yaşların iken aşkı inkar mümkün mü?

Udul : Eş, misl. Kıymet. Yükün yarısı.
Sekam : Maraz, hastalık. Aşk izi çöküntüsü…

وَأَثْبَتَ الَْوجْدُ خَطَّيْ عَبْرَةٍ وَضَــنىً
مِثْلَ الْبَهَارِ عَلَى خَدَّيْكَوَالْعَنَــــمِ

Ve esbete'l-vecdü hattay abretin ve zanen.
Misle'l-behârı alâ haddeyke ve'l-anemi.

Bu yüce aşk kendini, özündeki aşk acısı ve yüzündeki göz yaşı yarıkları ile sabitledi ve itibarlı kıldı.
Yanaklarında yeşil bahar ve kızıl güller misali izi var…

Bu aşkın değil unutulması silinmesi bile mümkün değil.
Öyle ki;
İç âlemindeki ana zannın oldu!
Dış âleminde göz yaşı derelerin oluştu!
Yanaklarında yedi renk bahar misli aşk!
Ne var ki çilekeş Anem Ağacının kızıl gülleri gibi kan damlaları kurumuş al gül olmuş yanaklarında…


Vecd : Aşk, muhabbet. Kendinden geçecek, unutacak kadar İlâhî bir aşk hali. * Yüksek heyecan. İştiyakın galebesi.
Esbete : Sabit, payedâr ve itibarlı eylemek.
Hatta : Yüzde işaret çizikleri atmak.
Aberat : (Abre. C.) Göz yaşları.
Anem : Arabistanda Bir ağaç cinsi ki, kızıl yumuşak budakları olur.

نَعَمْ سَرَى طَََيْفُ مَنْ أَهْوَىفَأَرَّقَنٍي
وَالْحُبُّ يَعْتَرِضُ اللَّذَّاتِ بِالأَلَــــمِ

Neam serâ tayfü men ehvâ fe-errekani
Ve'l-hubbu ya'terizu'l-lezzâti bi'l-elemi


Beni geceleri uykusuz bırakan O sevgilinin hayali!
O’nun aşkı ve elemi tüm lezzetlere i’tiraz edip engelleyen!..

Evet, beni geceleri uykusuz bırakan;
Benim için kara sevdâ tayfı olan ve sadece kendisi gözüken tek sevdâ olan Yâr’in hayali…
Ve o aşk ki ve onun verdiği acı-elem ki tüm lezzetlerimin önünü kesmekte…
Artık aşktan başka tad tanımamaktayım ben!..


Tayf : Hayâl. Uykuda veya karanlıkta gözde tecessüm eden şekiller. * Gül. * Kavs-ı kuzah. Gökkuşağı.
Ehvâ : (Heva. C.) Nefsin istek ve arzuları. Muhabbetler. Hahişler. * Kasdetmek. * Atmak.
I’terada : Bir şeye engel olup arız olmak.

يَا لاَئِمِي فِي الْهَوَى الْعُذْرِيِّ مَعْذِرَةً
مِنِّي إِلَيْكَ وَلَوْ أَنْصَفْتَ لَمْ تَلُــــمِ


Yâ lâimî fî'l-hevâ'l-uzriyyi mâ'zireten
Minnî ileyke ve lev ensafte lem telümi

Ey benim, Üzriyy gençleri gibi ateşli aşkımı kınayan kişi,
Eğer sen özümdeki aşk özrümü bilseydin beni kınamakta insaflı olurdun!

Ey benim ateşli ve şiddetli aşkımı kınayan aşksız kişi!
Keşke benim aşk ma’zeretimi biseydin de beni kınamakta insaf etseydin!

Lâim : (Lâime) Çekiştiren. Levmeden. Başkasını kötüleyen.
Uzriyy : Şiddetli muhabbet. Şiddetli sevgi.
Uzre : Benî Uzre, Özr Oymağı ki Yemende yaşayan bir kabile olup çok iffetli, yüksek duygulu ve kara sevdâlarıyla meşhur olmuştur. Çoğu gençlerinin ölümle biten aşkları darb-ı mesel olmuşlardır.
Ma’zire : (C: Meâzir) Özür etmek.

elelrinize emeklerinize sağlık devamını bekliyoruz inşallah..


Kasidei Bürde

MollaCami.Com