Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim
İmam Suyuti
İmam Suyuti
Nesebi:
Abdurrahman b. Ebi Bekr b. Muhammed b. Sabık el-Hudayri el-Esyuti. Lakabı Celaluddin, künyesi Ebuâl-Fadlâdır. Nibeti el-Hudayri ve el-Esyuti şeklindedir. El-Esyuti şeklindeki nisbeti babası ve dedelerinin Kahireâye gelmeden önce doğup yaşadıkları şehir Asyutâa nisbetledir
Doğumu:
Suyuti, Kahireâde 849/1445 yılı Receb ayının başında doğdu. Küçüklüğünden itabaren eğitimi ile babası ilgilendi. Kuran-ı Kerimâi Tahrim suresine kadar hıfzetti. Hıfzını henüz tamamlamadan beş yaşlarında babasını kaybetti.
Suyuti kendini anlatıyor:
İmam Suyuti, Husnuâl Muhadara adlı kitabında[1] kendisini tanıtır ve şöyle der:
Abdurrahman b. Kemal Ebibekir b. Muhammed b. Sabıkiddin b. el-Fahr Osman b. Nasıriddin Muhammed b. Seyfiddin Hıdır b. Necmiddin Ebiâs-Salah Eyyub b. Nasırıddin Muhammed b. eş-Şeyh Humamiddin el-Hudayri el-Esuyuti...
Büyük dedem Humamuddin hakikat ehli, tarikat şeyhi bir zattı... Ondan sonraki dedelerim ise ileri gelen ve idari mekanizmalarda bulunan insanlardı. Büyük dedelerimden biri yaşadığı şehirde kadılık, diğer biri de muhtesiblik yaptı.[2] Birisi de Emir Şeyhun ile yakın dostluğu olan bir tüccardı. Bu dedem Asyutâta bir medrese inşa ettirmiş ve buna çeşitli vakıflar bağışlamıştı. Dedelerimden biri de çok zengin bir zat idi. Fakat büyüklerim içinde babamdan başka, hakkıyla ilme hizmet eden birini bilmiyorum...
Hudayri şeklindeki nisbetimize gelince; bildiğim kadarıyla bu, Bağdatâta bir mahalle olan Hudayriyeâye nisbetle söylenmiştir.
Kendisine güvendiğim bir zattan duyduğuma göre, rahmetli babam şöyle demiş: âBüyük dedem arap değildi veya doğulu biriydi.â Fakat zahir olan Hudayri nisbetinin yukarıda ismi geçen Bağdatâtaki mahalleye nisbet olduğudur.
849/1445 yılı recep ayı başında, pazar gecesi akşamdan sonra doğmuşum. Babam hayattayken Hüseyni kabristanlığı çevresindeki evliyaullahın büyüklerinden olan Şeyh Muhammed Meczubâa götürüldüm. Bana hayır duada bulundu.
Yetim olarak büyüdüm. Sekiz yaşıma gelmeden Kurâanâa hıfzettim. Sonra bazı hocalardan Umdeâyi, Minhacuâl-Fıkh veâl-Usulâu, İbnu Malikâin Elfiyyeâsini ezberledim. 864/1460 yılı aşlarından itibaren de diğer ilimlerle iştigal etmeye başladım. Fıkıh ve nahiv bilgilerini bazı hocalarımdan aldım. Zamanının büyük miras alimi allame şeyh Şihabuddin eş-Şarmesahiâden feraiz bilgilerini öğrendim. 100 yaşının üzerinde olduğu söyleniyordu. Yine de doğrusunu Allah bilir (c.c.).
Onun Mecmuâa olan şerhini kıraat ettim. 866/1462 yılı başlarında da yine hadisi bulamadım. Gözümden kaçmıştır deyip bir ikinci kez, bir üçüncü kez daha baktım fakat hadisi bu eserde bir türlü bulamadım. Hadise İbnu Kaniâin Meâcumuâs Sahabeâsinde rastladım. Hocama gelip durumu bildirdim. Benden bunu duymasıyla yetinerek kendi nüshasını aldı. İbnu Mace ifadesinin üzerine iptal çizgisi çekti ve haşiyede onun yerine İbnu Kani ibaresini ekledi. Hocamın sırf benim sözümle kitabında değişikliğe gitmesi benim gözümde büyük bir olaydı. Bunu hocamın kalbimdeki büyüklüğüne, benim nefsimin de acziyetine bağladım ve sordum:
-Sabrediverseydiniz! Belki eski kanatinize dönersiniz? Şöyle cevap verdi:
-Hayır. Ben âİbnu Mace rivayet etmiştirâ derken Burhan Halebiânin sözüne uymuştum.
Vefat edinceye dek hocamdan ayrılmadım.
Hocamın alleme, alimlerin alimi Muhyiddin Kafiyeciânin yanında da ondört yıl bulundum. Ondan tefsir, usul, arapça, meani ve başka ilimler aldım. Sonunda bana geniş çaplı bir icazet yazdı.
Şeyh Seyfuddin el-Hanefiânin yanında da Keşşaf, Tevhid ve ona olan haşiyesi, Telhisuâl Miftah ve Azud derslerine katıldım.
Eser yazmaya ise 866/1462 yılında başladım. (İptal için) suyla yıkadıklarım ve yarıda bıraktıklarım hariç, eserlerim bugüne dek 300 kitaba ulaştı.
Hamd olsun, Şam, Hicaz, Yemen, Hind ve Tekrur (Sudan) bölgelerine yolculuklarda bulundum.
Haccettiğim zaman zemzem suyunu bazı niyetlerle içtim. Bu niyetlerimden ikisi şu idi: Fıkıhta Şeyh Seracuddin el-Bulkiniânin seviyesine ulaşayım. Hadiste de İbnu Hacerâin mertebesine varayım.
871/1466 yılı başlarından itibaren de fetva vermeye başladım. 872/1467 yılı başlarında da hadis imla meclisi tertip arapça eğitimi vermem için icazet aldım.
İşte bu yıl ilk telifim olan Şerhuâl İstiaze veâl Besmeleâyi kaleme aldım. Hocamız Şeyhulislam Alemuddin el-Bulkiniâye eseri incelettim. Esere bir de takriz yazdı. Vefat edinceye kadar fıkıh ilminde ondan istifade ettim.
Daha sonra oğlunun yanında bulundum. Babasının eseri olan Tedribâi başından âvekaletâ bahsine kadar ona kıraat ettim. Havi-i Sağirâi başından âadetâ kısmına dek, Minhacâı başından âzekatâ bahsine dek, Tenbihâi başından âzekatâ bahsinin yakınlarına dek, Ravzaâdan âbabuâl kadaânın bir kısmını, Zerkeşiânin Tekmiletü Şerhiâl Minhacâından âihyauâl mevatâ bahsinden âvesayaâ kısmına kadar veya ona yakın bir yere kadar olan kısmı kendisinden dinledim. 876/1471 yılında ders ve fetva vermem hususunda bana icazet verdi ve hoca olarak ders verirken dersimde de hazır bulundu.
878/1473 yılında vefat edince Şeyhulilam Şerefuddin el-Münaviânin yanına gittim. Minhacâın bir kısmını ona kıraat ettim. Katılamadığım birkaç meclis hariç bu kitabı Taksimâde ondan dinledim. Şerhuâl-Behce ve ona olan kendi haşiyesi ile Beydavi Tefsiriânden bazı kısımları ders olarak ondan dinledim.
Hadis ve arapça için de hocamız imam allame Takıyuddin eş-Şibli el-Hanefiânin yanına gittim. Dört yıl onun eğitiminde bulundum. Arapça ile ilgili eserlerim olan İbnu Malikâin Elfiyyeâsine olan şerhime ve Cemuâl Cevamiâe takriz yazdı. Pekçok kez beni gerek eliyle (işaret ederek) ve gerekse diliyle ifade ederek ilimde ne kadar olduğumu başkalarına gösterdiler. Bİr hadisle ilgili olarak ta benim görüşüme İsra'ya dair hadisini İbnu Maceânin rivayet ettiğini belirtmişti. Ben bu hadisin senedini de bulmak istedim. İbnu Maceâyi bulunduğu yeri tesbit iin açtım fakat bulamadım; kitabı tekrar baştan sona gözden geçirdim.
Yedi ilimde derin bilgiye mazhar oldum: Tefsir, hadis, fıkıh, nahv, meani, beyan, bedii. Bunlarda yetişmem arapların ve ediblerin usulünce idi. Yoksa arap olmayanların ve felsefecilerin metodları üzere değildi. Kanaatıma göre mütalaa ettiğim bazı nakil ilimleri ile fıkıh hariç bu yedi ilimde, bırakın başkalarını hocalarım daha benim kadar geniş bilgiye sahib değildi. Fıkha gelince, aynı şeyi bu ilim için de söyleyemiyorum. Çünkü hocam bu ilimde daha ileri ve daha çok dirayet sahibi idi.
Bu yedi ilim dalından daha az seviyede usul-ü fıkh, cedel, tasrifâde de mütaalalarım oldu. Bunlardan daha az seviyede de kompozisyon, risale yazma ve feraiz eğitimim oldu. Daha az seviyede de bir hocadan olmaksızın kıraat bilgisi öğrendim. Bunlardan daha az olarak da tıb bilgisi tahsil ettim.
Matematiğe gelince; bu ilim bana en zor gelen ve kafama girmeyen şeydir. Matematikle ilgili bir meseleye baktığımda sanki bir ağı taşıyormuşum gibi gelir.
Fakat Allahâa hamdolsun şimdi bende ictihad etmekle ilgili alet ilimleri tamam olmuştur. Bunları Allahâın (c.c.) nimetini anmak için zikrediyorum. Yoksa övünmek için veya övünerek kazanılacak bir dünyalığı elde etmek için anlatmıyorum. Çünkü kervan göçtü, yaşlılık başladı ve ömrün en güzel demleri geride kaldı.
İstesem herhangi meseleyle ilgli, bu hussuta sarfedilen sözleri, nakli ve kıyasi delilleri, bu görüşleri ikmal eden hususları, bunların hilafına olan delillele bu delillerin cevaplarını, bu meseledeki mezhepler arasındaki farklılıkları birbirleriyle muvazeneli şekilde bir eserle ortaya koyabilirim. Bu elbette benim kudretimden olacak bir hadisi değildir. Ancak Allahâın (c.c.) lütfundandır. Kuvvet ve güc Allahâa (c.c.) aittir. O ne dilerse olur. Kuvvet ancak Oâna aittir.
Talebeliğimin ilk yıllarında mantık ilmiyle ilgili bir şeyler okudum. Daha sonra Allah (c.c.) kalbime ondan hoşlanmama duygusunu yerletirdi. Hem İbnuâs Salahâın da mantığın haram olduğuna dair fetvasını da duyunca[3] bu ilmi bıraktım. Allah da (c.c.) onun yerine bane ne şerefli ilim olan hadis ilmini nasib etti.
Sema (işitme) ve icazet suretiyle rivayet aldığım hocalarıma gelince bunlar pek çoktur. Onları Mucemâde biraraya getirdim. Sayıları yüzelli civarındadır. Daha önemlisiyle yani dirayetle ilgili limleri kıraat ettiğimden dolayı hadis dinlemeye fazla vakit ayıramadım."
İmam Suyuti daha sona uzun uzadıya eserlerinin isimlerini zikreder. Biz bu kitapları Husnuâl Maksad fi Ameliâl Mevlid adlı eserdeki etüdde zikrettik.
[1] Husnuâl Muhadara, (thk. Muhammed Ebuâl Fadl İbrahim), 1/335-339. Muhakkıkin bu alıntısı, kitabın içinde olduğu gibi buradada pek çok matbaa hatasıyla doludur. Ayrıca atlanan bazı yerler de vardır. Biz bunları Husnuâl Muharadaâdan tamamladık.
[2] Muhtesib: Zabıta amiri.
[3] İbnuâs Salah mantıkla ilgili olarak şöyle der: âMantığa gelince, felsefeye giriş mahiyetindedir. (Felsefe şer olduğundan) şerre giriş de şer hükmündedir. Onu öğretmek ve öğrenmek Şariâin (Allah'ın) mübah kıldığı konulardan değildir. Sahabeden, tabiundan, müctehid imamlardan, selef-i salihinden ve kendilerine uyulan din imamlarından, önderlerden ve büyük zevattan hiçbir kimse bu ilmi mübah görmemiştir. Allah (c.c.) tüm müminleri mantıkâın çirkinlik ve habasetinden korumuş ve pisliklerinden temizlemiştir.â (Feteva İbniâs Salahthk. Abdul muâti Emin Kalâaci, s.71)
Alimlerin Suyuti'ye Övgüleri
İbnuâl-âİmad el-Hanbeliânin övgüsü:
â-Hadisleri senediyle rivayet eden, muhakkik, müdakik, kıymatle ve faydalı eserler sahibi... İlahi kudrete inanan bir insan için ciddi bir şekilde yazılıp hazırlanan eserlerinin çokluğu keramet olarak yeter.â[1]
İmama Şevkaniânin övgüsü:
â-Kurâan ve sünnet hususunda büyük bir imam. İctihada yönelik ilimleri tam olarak kat be kat kuşatmış, bunlardan ortaya çıkan ilimleri de bilen bir insanâ[2]
Yine onun için şöyle der:
â-Tüm ilimlerde zirveye çıktı, akranlarını geçti ve adı yayılıp şöhreti duyuldu. Hadiste el-Camiuâs Sağir ve el-Camiâl Kebir gibi eserler, tefsirde ed-Dürrüâl Mensur, el-İtkan fi Ulumiâl Kurâan gibi eserer yazdı. Her daldaki eserleri makbuldür. Kendisi tüm bölgelerde güneş gibi olmuşturâ[3]
[1] Şezeratuâz Zeheb: 8/51.
[2] İrşaduâl Fuhul s.254.
[3] El-Bedruât Taliâ, s. 328-329.
İmam Suyutiânin Vefatı
Pek çok eserine baktığımızda, gerçekten kendimizi, yaptığı işi ciddi ve iyiyapan çeşitli ilim dallarına sahip olan, hıfz ve ilim yönüyle yükse tepelerden bir zirvenin önünde buluruz.
911/1505, Cumadul ula ayının ondokuzu, cuma gecesi temiz ruhunu sahibine teslim etti. Kursun kalesine defnedildi. Burası Kahire dışında Babuâl Kırafeâdedir. Her an kendilerinden ilim içmekte olduğumuz bizlere bırakmış olduğu mirasıyla, aramızda yaşamaya devam etmektedir.
Allah Teala (c.c.) Suyutiâye rahmet eylesin. Kıyamette amellerini defterinekoysunve bizi de onun vesilesiyle mükafatlandırsın. son sözümüz, alemlerin rabbı olan Allahâa (c.c.) hamdetmek ve peygamberlerin en şereflisine salat-ü selam getirmektir.
Kaynak: SÜNNETİN İSLAM'DAKİ YERİ / İMAM SUYUTİ