Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Çanakkale hakkında (Hutbe)



Ey şeref-i İman ile müşerref olan ehl-i İman,
İçerisinde bulunduğumuz günlerde İslam aleminde pek çok ibretli hadiseler cereyan etmektedir. İdare makamını onlarca yıl ellerinde tutanların kibir, benlik ,ihtiras ve basiretsizliği neticesi bazı ülkeler büyük çalkantılar geçirmekte, bu hastalıkların daha ileri olduğu bazılarında ise işgaller, iç savaşlar, fitneler zuhur etmektedir. Bizlere hem bu vatanı hem de muazzam şan ve şerefleri miras olarak bırakan ecdadımızı anlamaya çalışmaktır.
Muhterem kardeşlerim;
Kur’an-ı kerimin 3 te 1’i tarihten bahseder. Geçmiş Peygamberlerin ve ümmetlerin kıssaları ibret almamız için anlatılır. İbret almayanlar ise hatalarının karşılığına katlanmalı kimseyi suçlamamalıdır. Bu bakımdan,sadece bizim değil, bütün İslam dünyasının hatta bütün İnsanlığın Çanakkale destanından alacağı dersler vardır. İşin siyasi, askeri, stratejik yönü, olayların zahiri sebepleri elbette uzmanları ilgilendirir. Bugünkü hutbemizde üzerinde durmak istediğimiz husus, işin insani ve manevi cihetidir.

Orada şehit olan 250 binden fazla insanın taşıdığı ruh hali bizim için en büyük ibrettir. Onlar, Yüce İslam davasını her şeyin üzerinde tuttular. Düşman karşısında etnik kökeni, bölgesi, köyü, kenti, dünya görüşü ne olursa olsun tek vücut olmayı bildiler. Resulullah Efendimiz (s.a.s.) ve O’nun ashabından devir aldıkları Cihat sancağını, Cihat ruhunu şartlar ne olursa olsun Asrımıza kadar muhafaza eden ecdadımız, hayatın da, yaşamanın da gerektiğinde ölmenin de anlamını öğrettiler. Allahtan geldik,yine O’na döneceğiz. Bütün mesele O’nun Rızasına uygun yaşayıp, O’nun Razı ve memnun olacağı şekilde, gerektiğinde O’nun uğrunda can verip, bu imtihan dünyasından yüzünün akı ile çıkabilmek, şehitlik rütbesi ile ebedi ölümsüzlüğe, Cennet ve Cemal-i İlahi’ye nail olmaktır. Öyle bir iman ki, en olumsuz şartlarda da olsa asla ümitsizliğe düşmeden, Bütün dünyanın karşısına tek başına vakur bir şekilde korkmadan dikilebilen, Sadece dualarla ilticalarla Allahtan yardım dileyen, bazen hüzünlenip “Yetiş Ya Muhammed (s.a.s.) kitabın elden gidiyor.” diye Allah Resülüne nazlanan binbaşı Lütfi bey’ler… En kıymetli varlığı olan canını Allah yolunda feda ederken, son nefesinde Resulullah (s.a.s.) efendimizin mübarek cemalini karşısında görünce “ne için zahmet buyurdunuz Ya Resulallah”diyecek bir iman ve edebe mazhar olan Yarbay Hasan beyler… Kuşatmadan kurtulup boğazı geçen düşman zırhlısına karşı, 276 kiloluk mermiyi yutkunmadan kucaklayıp namlunun ağzına sürerken, La Havle ve La Kuvvete… duasını okuyup gerçek güç ve kuvvet sahibi olan Cenab-ı Hakka işi havale eden Seyit onbaşılar..


Ve burada sayamayacağımız, bir çoğunu da bilmediğimiz nice manevi güzellikleri yaşayarak şehit ve gazi olan ecdadımız, hem bizlere hem bütün insanlığa hem de “Çanakkale dinsel öğelerle, mucize ve kerametlerle anlatılamaz.”diyecek kadar inanç ve idrakten yoksun olanlara çok büyük mesajlar vermişlerdir.

Sadece Çanakkale değil Sarıkamış’ta soğuktan donarak şehit olan ve daha düşmana kavuşamadan Rabbisine kavuşan 96 bin şehidimiz.. Hiç bilmedikleri coğrafyalarda,Yemen çöllerinde bulaşıcı hastalıklardan şehit olan ecdadımız… Savaş bittiği halde Medine-i Münevvere’yi teslim etmeyen aç, mücadeleye devam eden Fahrettin Paşa ve askerlerinin şanlı mücadelesi... Ve bunlar gibi yüzlerce binlerce destan...Yüzyıllarca geriye gidilse yine aynı asaleti aynı güzellikleri görmek mümkündür... Bütün bunlar bu gün sadece bizim değil, bütün insanlığın muhtaç olduğu çok yüce,çok mukaddes değerleri içinde barındırmaktadır. Siyasi gelişmeler, askeri planlar, ayak oyunları, komplo teorileri ne olursa olsun bizim için önemli olan, insani cihettir.


O insanlar hangi duygular yaşadılar, geride bıraktıkları kimseler nasıl bir sabır ve tevekkül gösterdiler, evlatlarını şehit veren, şehit olacağını bildiği için kına yakarak cepheye gönderen anneler,bağırlarına taş bağlayarak nasıl sabrettiler ve sabrın karşılığı olan cenneti nasıl kazandılar. İbret alınması gereken nokta, bu insanların sahip oldukları yüksek maneviyattır.Müslümanca yaşayıp müslümanca ölmeyi bilmeleridir.Gerektiğinde rahatından,paradan puldan vazgeçebilmeleri,sorumluluğu altındaki insanları Allahın emaneti olarak görüp kendinden önce onları düşünebilmeleri,savaş şartlarında bile insanlıktan ve kul hakkından asla taviz vermeyişleri, ibadetlerini aksatmamaları, en zor şartlarda da olsa namazlarını mümkün mertebe cemaatle eda etmeleri, Din Kardeşinin menfaatini kendinden daima üstün tutabilmeleri… Özetle içimize işlemiş olan İslam Ahlakı ve Ruhu.

İşte asrın başına kadar bütün İslam Alemini bir arada tutan bu yüce İslami değerlerdir. O değerlerin kaybolması, İslam’ın pek çok güzelliğinin unutulması,Onun yerine batıdan ithal zararlı fikirlerin revaç bulması,İslam Aleminin de tesbih taneleri gibi dağılmasına ve bugünkü sıkıntılı durumlara düşmesine sebep olmuştur. Bizlere düşen kendisi ile yüceldiğimiz, İslami değerleri yeniden hayata geçirmek, Kur’an ahlakını, İslam ahlakını yaşayıp- yaşatan, şehit ve gazi ecdadımızın ruhunu şad edecek nesiller yetiştirmektir. Ne mutlu,mbu büyük hizmette payı olan ve şehitlerimizin emanetine sahip çıkan kimselere.
( İhyaforum.com - ücharfbeşnokta )


Hutbe ve Vaazlar

MollaCami.Com