Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Kabir azabı(Zina eden erkek ve kadınlar )

Günahkârların, suçluların yüzleri kapkaraydı. Güzellikten hiçbir eser yoktu. Dünyadayken güzelleşmek için o kadar çok para harcamışlardı ki geçici bir süreliğine gerilen yüzler toprağın neminde sarkmış kendini bırakmıştı. Ama asıl çirkinlik

Günahkârların, suçluların yüzleri kapkaraydı. Güzellikten hiçbir eser yoktu. Dünyadayken güzelleşmek için o kadar çok para harcamışlardı ki geçici bir süreliğine gerilen yüzler toprağın neminde sarkmış kendini bırakmıştı. Ama asıl çirkinlik cehennemin alevlerinde kendisini gösteriyordu. Yüzler yanıyor, deriler soyuluyordu. Ateşe alışan derilen bir müddet sonra tekrar değişiyor ve azabın derilere işleyen acısı tekrar yürekleri yakıyordu.

Kapı ağır ağır açıldı. Burası bir mezbahaneyi andırıyordu. İçeriye girildiği zaman burun direklerini düşüren iğrenç bir koku hissediliyordu. Ahmet birden burnunu ve ağzını kapattı. Ateş deresi burada da görülüyordu. Duvarların kalınlığı hemen hemen aynıydı. Lavlardan bir şelale dereleri besliyordu.

Buradaki insanların önünde temiz, leziz etler dururken onlar kendilerine sunulan bu güzel etleri bırakarak az ileride bulunan leş gibi kokan çürümüş, kokmuş etlere gidiyorlardı. Onları büyük bir iştahla yiyorlardı. Leş temize, çirkin güzele, kokmuş tazeye tercih ediliyordu. Bu onların dünyadaki tercihlerinin bir sonucuydu.

Ahmet bu iğrençliğin ne anlama geldiğini anlamak için soran gözlerle Malik’e baktı. Malik bu sahnenin dünyaya bakan yüzünü şöyle açıkladı; “Bu insanlar zina ederek, Allah’ın helal kıldığı eşlerini veya karşı cinsi bırakarak hem cinsleriyle cinsel ilişkiyi tercih edenlerdir. Kısacası gayrı meşru ilişkiyi meşru olana tercih edenlerin durumudur.

Helal ve tertemiz eşleri dururken eşlerini aldatarak başkalarıyla birlikte olanlar cehennem ateşinin odunları arasındaki yerlerini bu şekilde almaktadırlar. Hani hatırlarsan Lut peygamber kavmine bu hususta bir uyarı yapmıştı. “Siz sizden öncekilerin yapmadığı çirkinliği mi yapıyorsunuz? Kadınları bırakıp erkeklere mi gidiyorsunuz?” demişti. Onlar ise Lut peygamberi temiz kalmakla suçlayıp şehirlerinden kovmuşlardı. İşte heteroseksüelliği bırakarak homoseksüelliği tercih edenlerle, evlilik dışı cinselliği çağdaşlık sloganıyla normalleştirenlerin sonu budur.

Bir genç ateşin içine girerek kendisini ateşin kollarına bırakıyordu. İşte tam bu sırada cehennemin duvarı büyük bir gürültüyle açıldı. Cennetle aralarındaki perde kalktı. Birden cehennemin göğünde öylesine büyük bir manzara canlandı ki göz kamaştırıyordu. Elmastan yapılmış bir tahtın üstünde oturan bir gencin etrafında huriler pervane oluyordu. Rengârenk güllerin süslediği bir bahçenin içinde kuşlar cıvıl cıvıl ötüşüyordu.

El çırptığı zaman önüne en leziz yiyecekler ve meyveler geliyordu. Hemen yanında ise dünyada eşine rastlanmayacak derecede yakışıklı birisi duruyordu. Bu iffet abidesi ve zindanı ahlaksızlığa tercih eden Yusuf peygamberden başkası değildi.

Namusunu koruyarak, ahlaksızlığa prim vermeyenler cennette Yusuf peygamberin komşusu olma şerefine nail oluyordu. İşte böylesine büyük bir nimetin içinde yaşayan genç cehennem ehline göründü.

Ateşin içindeki genç onu görünce birden sevindi. Ellerini uzattı ve ondan yardım istedi: “Su su biraz su ver ne olursun!” dedi. Sonra sözlerine devam etti; “Arkadaşlığımızın hatırına şu yanında kaynayan tertemiz pınardan bir yudum su ver”

Cennet genci hafiften tebessüm etti. Şimdi o gülüyordu. “Arkadaşım” diye kendine seslenen kişiye tebessüm ederek baktı ve şöyle seslendi: “ Burada su pınarı yok sen yanlış görüyorsun. Bunun kaynağı dünyadan geliyor. Nasıl ki sen ateşini dünyadan yaktıysan ve bu leşleri dünyadan getirdiysen ben de Rabbimin nimeti sayesinde bu güzelliklerin temelini dünyada attım.

Allah’ın rahmetini baş tacı yapanlara rahmet pınarı sunuluyor. Hatırlıyor musun az kaldı sana inanacak ve ben de senin gibi ahlaksızlığa yönelecek ve O yüceler yücesi Rabbime nankör olacaktım. Benimle az mı dalga geçtin? Neydi o sözlerin hatırlıyor musun?

“Sen erkek değil misin, ne var yani bir defa bedenleriyle geçinen kadınlara gitmekte? Milli olmak için bu gerekli yoksa…”

Bu şekilde benimle hep alay ettin, dalga geçtin. Ama ben Allah’ın lütfu sayesinde senin gibi rezil birine uymadım ve şimdi mekânımdan çok mutluyum. Geçici zevklerimin kurbanı olmadım. Bir dakikalık veya kısa dünya zevki uğruna ahiretimi feda etmedim. Bak şimdi kaçındığım o kötü eylemlere karşı Rabbim bana dünyadakilerden çok daha güzel huriler lütfetti. Sana uymadığım için Rabbime sonsuz şükürler olsun.”

Cennetlik genç yavaşça geriye doğru çekildi.

O çekilirken etraf tekrar eski karanlığa mahkûm oluyordu. Çevreyi ateş kızıllığı kaplamıştı. Malik ateşin yaktığı bir kadını göstererek; “İşte şuradaki bayanı görüyor musun? O güzelliğini cinselliğe kurban etmişti. Allah’ın kendisine ikram ettiği yüz güzelliğini ve vücut zarafetini erkeleri günah çemberine sürüklemek için kullanmış ve şeytanın oltası olmuştu. Birçok erkekle birlikte olmuş ve evli erkekleri de ayartarak birçok yuva yıkmıştı. İşte onun yiyeceği de gördüğün gibi iğrenç ve kokuşmuş et parçacıklarından başka bir şey değil.”

Ateş kadının yüzlerini yakıyor ve derileri buruşarak iğrenç bir görüntü oluşturuyordu. Bir zamanlar kendisine yüz vermeyen ve ahlaksızlığına kurban olmayan inançlı bir gence gülmüş onunla alay etmişti. Şimdi kendisi gülünecek bir duruma düşmüştü.

Bu kadın bir de kendisi gibi erkek düşkünü olmayan ve namusuyla yaşamayı erdem sayan inançlı bir bayanla da alay etmişti. “Kız oğlan kız kalacaksın. Erkek kurusu bu halin ne böyle? Bırak şu örtüyü, uzun giyinmeyi de bedeninin güzelliğini özgür bırak. İşte o zaman senin peşinde nice erkekler koşacaktır. Böylece evde kalmaktan da kurtulursun. Bak ben kaç tanesiyle çıktım da yine peşimde niceleri cirit atıyor. Sen böyle paspal paspal oturursan kim bakar senin yüzüne!”

O ateşin sarsıcı rüzgârlarında kavrulurken birden gökyüzünün kapısı aralandı. Başında yakuttan bir taç ile bulutların üstünde bembeyaz ipek gelinliğiyle bir genç kız göründü. Yanında ise bakmaya kıyılamayacak derecede yakışıklı mı yakışıklı bir genç vardı. Mutluluktan yüzleri pembeleşmişti.

Ateşteki kadın onu öylesine büyük bir güzelliğin içinde görünce yüreği ateşin acısından daha büyük bir acıyla yandı. “Vay be bizim kız kurusuna bak be! Kim derdi böyle yakışıklı bir genç nasibi olacak? Biz hata etmişiz. Dünyanın geçici menfaatlerini ve zevklerini ebedi olana değişmişiz. Yazıklar olsun bize yazıklar olsun bize yazıklarrrrrrr…”

Kapı yavaşça kapandı. Cennetlikler günahkâr arkadaşlarının alaycı sözlerine bakıp erdemli eylemlerini terk etmediklerinden dolayı büyük bir mutluluğun içindeydiler.

Zina geleceğe hazırlanan leş ve kokuşmuş et olarak günahkârları beklemekteydi. Sahip olunan güzellik Allah’a isyana sebep olursa, ateş onların güzelliğine bir estetik yaparak ihanetin cezasını verecekti. Ahmet’in gördükleri de bunları pekiştiriyordu. Zina edenler ve bedenlerini para karşılığı veya zevk adına tenlerini kullandıranlar için endişe etti. bir dakikalık zevk için ebedi hayat kokuşturulmaya değer miydi?

Zina edenleri de yedikleri leş ve kokuşmuş etlerle baş başa bıraktılar.

Nice güzel denilen bedenler ateşin odunu olmuştu.

Allah’a karşı kayıtsız kalan güzelliklerin, yakışıklılıkların şeytan oltası olmaktan başka bir hedefi olamazdı.

Ahmet inancı çağın gerisinde kalmış bir olgu olarak gören gençler için endişe etti. Çünkü onlar namustan kurtulmayı ve bedenin paylaşılmasını, teşhir edilmesini çağdaşlık olarak görüyorlardı. Şeytanın oltaları hedefini buluyordu. Ve Ahmet şöyle diyerek Malik’le birlikte o kapıdan ayrıldı;

“Leş yiyiciler için yaşasın cehennem” burada dikkat çeken bir özellik ise kadın ve erkek fark etmeksizin hepsinin aynı cezaya çarptırılmasıydı. Dünyada bazıları için namus kadınların koruması geren bir unsur olarak görülüyordu.

Erkekler için bu hiçte önemli değildi. Ama burada görülen hiçte öyle değildi. Kadın erkek bedenlerini gayrı meşru şekilde kullandıranlar kim olursa olsun aynı cezaya çarptırılıyordu. Yani namus sadece kadınların koruması gereken bir erdem değildi. Bu çok net bir şekilde görülüyordu.

rabbim gerçek müminleri kadın şerinden şeytan şerinden ve münafık şerinden korusun amin

Allah'ım sen bize sırtını dönme şeytana fırsat verme yarabbi :(

Değerli dostlar bu metnin kime ait olduğu belirtilmiş olsaydı daha güzel olurdu. S.Ahmet Uzun'un KABİRDE İLK GECE adlı kitabından alındığı not düşülseydi, hem yazarın hakkı, hem kitabın değeri hem de yayınevinin değeri yok sayılmamış olurdu. selam ve dua ile...


Hikayeler

MollaCami.Com