Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Istambula giderseniz.10.Yahya Efendi

Trabzonda doğdu

Kanuni Sultan Süleymanla aynı hafta doğmuşlar.
Kanuni dünyaya geldiğinde annesi Aişe Hafsa Sultan ın sütü kesilmişti,bunun üzerine Kanuni YAHYA efendinin annesi tarafından emzirildi,
Yani Kanuni Sultan Süleyman ın süt kardeşi
YAHAY efendi hz.leri
Yeğenim Süleyman Hilmi dayı seni bugün bir yere götüreyim dediğinde sordum kim,
Yahya efendi dedi,inanın cahilliğimden diyelim ilk defa duydum.Gültepe, Beşiktaşa yakın,arabasına atladık yeğenin ,doğru YAHYA Efendiye,tamemen bir külliye şekline dönüştürülmüş mübarek kabir etrafında şehzade ve sultan kabirleride olunca daha bir ilgiyle ziyaretimizi yapmış olduk,yanındaki küçük camiden iki rekat namaz kılarken cami penceresinden muhteşem boğaz manzarasına bakmadan kendimizi alamadık.

Bir çok kerametinin olduğu söylenen YAHYA efendinin şefaatını dileyerek ayrıldık

[Yahya Efendi, Beşiktaş ile Ortaköy arasında bugün de Yahya Efendi Tekkesi adıyla anılan türbesi bulunan şeyhülislamdır.

Yahya Efendi, Trabzon Kadısı Ömer Efendi’nin oğludur ve Kanuni Sultan Süleyman ile aynı günlerde doğar. Hatta minik şehzadeyi Yahya Efendi’nin annesi Afife Hanım emzirir. Bundan dolayı Kanuni Sultan Süleyman'ın süt kardeşidir ve onun saltanatı boyunca danıştığı kişi olur.

İstanbullu denizciler Boğaz’ın dört manevi bekçisi olduğuna inanırlar. Bunlar Üsküdar’da Aziz Mahmud Hüdayi, Beykoz’da Yuşa Peygamber, Sarıyer’de Telli Baba ve Beşiktaş’ta Yahya Efendi’dir.

Bir bayram gecesi vefat etmiştir

GÖRDÜN DEĞİL Mİ?"
Yahya Efendi'nin Hızır Aleyhisselam ile imrenilecek bir dostluğu vardır ve sık sık bir araya gelirler. Kanuni nereden duyar bilinmez, ısrarla sohbete katılmak ister. Yahya Efendi sadece "Nasip" der. Bir gün padişahla birlikte tebdil-i kıyafet gezintiye çıkarlar. Kayıkçının birine takılıp, boğaza açılırlar. Tekneye Salı Pazarı'ndan boylu poslu, temiz tertipli, insan güzeli bir genç biner. Yanlarına ilişir. Yahya Efendi ile muhabbete başlar.

Koca devletin yükü ağır olmalıdır. Kanuni o gün neyi düşünür bilinmez, dalgındır. Elini suya sokar, dalgaları okşar. Ama olacak bu ya yüzüğünü denize düşürür. Sandaldakilere belli etmez, ama çok üzülür. Yüzüğün hatırası olmalıdır, aklı denizde kalır. Kayık tam Kuruçeşme iskelesine yaklaşırken genç elini suya daldırır ve yüzüğü alıp sultanın avucuna bırakır. Kanuni şaşkın şaşkın ıslak yüzüğe baka dursun, o çoktan kaybolmuştur.

Yahya Efendi sorar.
-Hadi bakalım gözün aydın. Aradığını gördün işte.
-Kimi?
-Hızır Aleyhisselam'ı.
-Hani nerede?
-Bir saattir yanımızdaydı.
-Yoksa o genç miydi?

BULGAR PEHLİVANI
Kanuni spora meraklıdır. Bir gün saltanat kayığı ile dergahın iskelesine yaklaşır ve Yahya Efendi'yi alıp, Yeniköy Çayırı'na götürür. Burada güreşler vardır. Ancak hiç hesapta olmayan şeyler olur. Nereden geldiği bilinmeyen Bulgar asıllı bir pehlivan bizimkileri duman eder. Adam insan azmanıdır, bacakları kök salar çınar gibi. Koca koca yiğitler çaresiz kalırlar. Bırakın yenmeyi, yerinden kıpırdatamazlar. Adam her yıktığı Türkün ardından kahkahalar atar, haçını öperek tamenna çakar. Yerli Rumlar sevinçten çıldırırlar.
Kanuni mi? Kahrolur tabii.

Yahya Efendi bakar Padişah fena bozuluyor, çıkar meydana ve akıllara durgunluk bir pazarlık yapar. "Yenilen, yenenin dinini kabul edecek" der, "tamam mı?" Bulgar pehlivanı bıyıklarını burarak güler, teklifi kabul eder. Ancak bu aksakallı ihtiyar karşısında eli ayağı tutmaz olur. Adalelerinde güç, derman kalmaz. Yahya Efendi onun sırtını yere vurur mu bilmiyoruz, ama nefsini ve kibrini yerden yere vurur. Gözünü ve gönlünü açar. Sayfa sayfa hakikatleri aralar. Pehlivan diz çöker, iman eder.

Aralık kapıyı sessizce kapatıp içeri girdiğimde yaşlı, beyaz sakallı ve nurani bir zat ile karşısında edep ile oturmakta olan muhteşem sarığı ve gösterişli kaftanı ile bir Osmanlı devlet adamı ile baş başa kalıyoruz. Hiç konuşmadan bir anda mübarek zatın Yahya Efendi ve karşısındakinin ise Kanuni Sultan Süleyman olduğu içime doğuyor.

Göz göze geldiğimiz zat; gözüyle benim de karşılarına oturmami işaret ediyor. Oturduktan sonra Yahya Efendi, Kanuni’ye yönelip “ALLAH”soyleyisinin nasil olmasi gerektigini şu sözler ile anlatıyor : “Karındaşım ! ALLAH kelimesinin kalbine tesir etmesi için ALLAH sözünün AL- hecesini nefesinde içine derin olarak çekeceksin. Göğsün bu hece ile dolduktan sonra “..LAH” hecesini ise kuvvetli bir şekilde nefesini verirken adeta nefesinin içerisinde söyleyeceksin. Böylelikle ALLAH soyleyisi nefesinden gogsune, oradan kalbine ve tüm bedenine yayılacak.”

Kanuni bu tarif üzerine AL-LAH demeye çalışsa da anlaşılan o ki Yahya Efendi’nin arzu ettiği derinliğe ulaşamıyor. Bunun üzerine mübarek zat; cebinden bir mendil çıkararak AL-LAH zikrinin nasıl nefesin bir parçası olarak yapılacağını fiili olarak tekrar gösteriyor. AL- deyip derin bir nefes alıyor ve -LAH derken öylesine şiddetli bir nefes veriyor ki nefesinin şiddeti ile eliyle ağzı hizasında avucu içerisinde tuttuğu mendil havalanıyor ve bir ak güvercin gibi süzülerek zemine doğru iniyor. Yahya Efendi “İşte diyor nefesini böyle şiddetle vermelisin; öyle ki ciğerlerinde hava kalmamacasına…”

emeğine sağlık.

teşekkür ederim

Ne kadar cok gezilecek ziyaret edilecek yer varmis. IStanbulda.
Allah razi olsun sayenizde ögrendik gerisi nasip.


Ne kadar cok gezilecek ziyaret edilecek yer varmis. IStanbulda.
Allah razi olsun sayenizde ögrendik gerisi nasip.
.önce..karacaahmetten başlayıp buralardan devam kardeşim.


Gezi & Seyehat

MollaCami.Com