Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


sevdiğiniz şairler ve şiirleri

arkadaşlar...

en sevdiğiniz şair kim ve hangi şiirini daha çok seviyorsunuz...

bizimle sevdiğiniz şairin şiirlerini paylaşmaya ne dersiniz??

ben başlıyorum...devamını bekliyorum ;)




[size=10pt][size=10pt]


[b]
[color=blue]Bu ne derttir acep, derman belirmez,
Ya bu ne yaradır zahmi belirmez.

Benim gönlüm acep aşktan usanmaz,
Varır aşka düşer hiç bana tanmaz.

Döner gönlüm bana öğüt verir hoş,
Aşık olan gönül aşktan usanmaz.

Aşık ki cana kaldı aşık olmaz,
Canın terk etmeyen maşuk bulmaz.

Aşk pazarıdır bu canlar satılır,
Satarım canımı hiç kimse almaz.



yunus emre




Zulmü Alkışlayamam

Zulmü alkışlayamam, zâlimi asla sevemem;
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.
Biri ecdâdıma saldırdı mı, hattâ boğarım!..
- Boğamazsın ki!
- Hiç olmazsa yanımdan koğarım.
Üç buçuk soysuzun ardında zağarlık yapamam;
Hele hak nâmına haksızlığa ölsem tapamam.
Doğduğumdan beridir âşıkım istiklâle,
Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lâle!
Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum?
Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum!
Kanayan bir yara gördüm mü yanar tâ ciğerim,
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!
Adam aldırma da geç git, diyemem aldırırım.
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!
Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu...
İrticâın şu sizin lehçede ma'nâsı bu mu?

M. Akir ERSOY



Sakarya
İnsan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya;
Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya.

Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak;
Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak.

Herşey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir;
Oluklar çift; birinden nur akar, birinden kir.

Akışta demetlenmiş, büyük-küçük kâinat;
Şu çıkan buluta bak, bu inen suya inat!

Fakat Sakarya başka, yokuş mu çıkıyor ne,
Kurşundan bir yük binmiş, köpükten gövdesine;

Çatlıyor, yırtınıyor yokuşu sökmek için.
Hey Sakarya, kim demiş suya vurulmaz perçin?

Rabb’im isterse, sular büklüm büklüm burulur,
Sırtına Sakarya'nın, Türk tarihi vurulur.

Eyvah eyvah, Sakarya’m, sana mı düştü bu yük?
Bu dava hor, bu dava öksüz, bu dava büyük! ..

Ne ağır imtihandır, başındaki, Sakarya!
Bin bir başlı kartalı nasıl taşır kanarya?

İnsandır sanıyordum mukaddes yüke hamal;
Hamallık ki, sonunda, ne rütbe var, ne de mal.

Yalnız acı bir lokma, zehirle pişmiş aştan;
Ve ayrılık, anneden, vatandan, arkadaştan;

Şimdi dövün Sakarya, dövünmek vakti bu an;
Kehkeşanlara kaçmış eski güneşleri an!

Hani Yunus Emre ki, kıyında geziyordu;
Hani ardına çil çil kubbeler serpen ordu?

Nerede kardeşlerin, cömert Nil, yeşil Tuna;
Giden şanlı akıncı, ne gün döner yurduna?

Mermerlerin nabzında hâlâ çarpar mı tekbir?
Bulur mu deli rüzgâr o sedayı: Allah bir!

Bütün bunlar sendedir, bu girift bilmeceler;
Sakarya, kandillere katran döktü geceler.

Vicdan azabına eş, kayna kayna Sakarya,
Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!

İnsan üç beş damla kan, ırmak üç beş damla su;
Bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu.

Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek;
Siz, hayat süren leşler, sizi kim diriltecek?

Kafdağı’nı assalar, belki çeker de bir kıl!
Bu ifritten sualin, kılını çekmez akıl!

Sakarya, saf çocuğu, masum Anadolu'nun,
Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun!

Sen ve ben, gözyaşıyla ıslanmış hamurdanız;
Rengimize baksınlar, kandan ve çamurdanız!

Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader;
Aldırma, böyle gelmiş, bu dünya böyle gider!

Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz;
Sen kıvrıl, ben gideyim, son Peygamber kılavuz!

Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya;
Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk, Sakarya! ..

Necip Fazıl Kısakürek


KALDIRIMLAR

Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında;
Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum.
Yolumun karanlığa saplanan noktasında,
Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum.

Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık;
Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar.
İn cin uykuda, yalnız iki yoldaş uyanık.
Biri benim, biri de serseri kaldırımlar.

İçimde damla damla bir korku birikiyor;
Sanıyorum, her sokak başını kesmiş devler...
Üstüme camlarını, hep simsiyah, dikiyor;
Gözüne mil çekilmiş bir ama gibi evler.

Kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi;
Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır.
Kaldırımlar, duyulur, ses kesilince sesi;
Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır.

Bana düşmez can vermek, yumuşak bir kucakta;
Ben bu kaldırımların emzirdiği çocuğum!
Aman, sabah olmasın, bu karanlık sokakta;
Bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğum!

Ben gideyim, yol gitsin, ben gideyim, yol gitsin;
İki yanımdan aksın, bir sel gibi fenerler.
Tak, tak, ayak sesimi aç köpekler işitsin;
Yolumun zafer takı, gölgeden taş kemerler.

Ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim;
Gündüzler size kalsın, verin karanlıkları!
Islak bir yorgan gibi, sımsıkı bürüneyim;
Örtün, üstüme örtün, serin karanlıkları.

Uzanıverse gövdem, taşlara boydan boya;
Alsa buz gibi taşlar alnımdan bu ateşi.
Dalıp, sokaklar kadar esrarlı bir kuyuya,
Ölse, kaldırımların kara sevdalı eşi..

NECİP FAZIL KISAKÜREK

Bir şiir sever olarak en çok sevdiğim demeyeyim de bende yeri farklı olan bir şiirdir.

Ayrıca bu konuya bir kere daha katılma hakkımız var mı acep Düşseli kardeşim? ::)


SANA, BANA, VATANIMA, ÜLKEMİN İNSANLARINA DAİR


''Telgrafın tellerini kurşunlamalı''

Öyle değildi bu türkü bilirim

Bir de içime

-Her istasyonda duran sonra tekrar yürüyen-

Bir posta katarı gibi simsiyah dumanlar dökerek

Bazan gelmesi beklenen bazan ansızın çıkagelen

Haberler bilirim mektuplar bilirim.



Gamdan dağlar kurmalıyım

Kayaları kelimeler olan

Kırk ikindi saymalıyım

Kırk gün hüzün boşaltan omuzlarıma saçlarıma

Saçlarının akışını anar anmaz omuzlarından

Baştan ayağa ıslanmalıyım

Gam dağlarına çıkıp naralar atmalıyım.



İçimde kaynayan bir mahşer var

Bu mahşer birde annelerinin kalbinde kaynar

Çünkü onlar yün örerken pencere önlerinde

Ya da çamaşır sererken bahçelerinde

Birden alıverirler kara haberini

Okul dönüşü bir trafik kazasında

Can veren oğullarının.



Bir de gencecik aşıkların yüreklerini bilirim

Bir dolmuşta yorgun şoförler için bestelenmiş

Bir şarkıdan bir kelime düşüverince içlerine

Karanlık sokaklarına dalarak şehirlerin

Beton apartmanların sağır duvarlarını yumruklayan

Ya da melal denizi parkların ıssız yerlerinde

Örneğin Hint Okyanusu gibi derin

İsyanın kapkara sularına dalan.



Nice akşamlar bilirim ki

Karanlığını

Bir millet hastanesinde

Dokuz kişilik kadınlar koğuşu koridorunda

Başını kalorifer borularına gömmüş

Beyaz giysilerinden uykular dökülen tabiplerden

Haber sormaya korkan

Genç kızların yüreğinden almıştır.



Bir de baharlar bilirim

Apartman odalarında büyüyen çocukların bilmediği bilemeyeceği

Anadolu bozkırlarında

İstanbul’dan çıkıp Diyarbekir’e doğru

Tekerleri yamalı asfaltları bir ağustos susuzluğu ile içen

Cesur otobüs pencerelerinden

Bilinçsiz bir baş kayması ile görülen

Evrensel kadınların iki büklüm çapa yaptıkları tarla kenarlarında

Çıplak ayakları yumuşak topraklara batmış ırgat çocuklarının

Bir ellerinde bayat bir ekmeği kemirirken

Diğer ellerinde sarkan yemyeşil bir soğanla gelen.



Yazlar bilirim memleketime özgü

Yiğit köy delikanlılarının

İncir çekirdeği meselelerle birbirlerini kurşunladıkları

Birinin ölü dudaklarından sızan kan daha kurumadan

Üstüne cehennem güneşlerde göğermiş mor sinekler konup kalkan

Diğeri kan ter içinde yayla yollarında

Mavzerinin demirini alnına dayamış

Yüreği susuzluktan bunalan

İçinden mahpushane çeşmeleri akan

Ansızın parlayan keklikleri jandarma baskını sanıp

Apansız silahına davranan

Nice delikanlıların figüranlık yaptığı

Yazlar bilirim memleketime özgü



Güzler bilirim ülkeme dair

Karşılıksız kalmış bir sevda gibi gelir

Kalakalmış bir kıyıda melül ve tenha

Kalbim gibi

Kaybolmuş daracık ceplerinde elleri

Titreyen kenar mahalle çocukları

Bir sıcak somun için, yalın kat bir don için

Dökülürler bulvarlara yapraklar gibi.



Kadınlar bilirim ülkeme ait

Yürekleri Akdeniz gibi geniş, soluğu Afrika gibi sıcak

Göğüsleri Çukurova gibi münbit

Dağ gibi otururlar evlerinde

Limanlar gemileri nasıl beklerse

Öyle beklerler erkeklerini

Yaslandın mı çınar gibidir onlar sardın mı umut gibi.



İsyan şiirleri bilirim sonra

Kelimeler ki tank gibi geçer adamın yüreğinden

Harfler harp düzeni almıştır mısralarında

Kimi bir vurguncuyu gece rüyasında yakalamıştır

Kimi bir soygun sofrasında ışıklı sofralarda

Hırsızın gırtlağına tıkanmıştır.



Müslüman yürekler bilirim daha

Kızdı mı cehennem kesilir sevdi mi cennet

Eller bilirim haşin hoyrat mert

Alınlar görmüşüm ki vatanımın coğrafyasıdır

Her kırışığı sorulacak bir hesabı

Her çizgisi tarihten bir yaprağı anlatır.



Bütün bunların üstüne

Hepsinin üstüne sevda sözleri söylemeliyim

Vatanım milletim tüm insanlar kardeşlerim

Sonra sen gelmelisin dilimin ucuna adın gelmeli

Adın kurtuluştur ama söylememeliyim

Can kuşum, umudum, canım sevgilim.

Erdem Beyazıt




Ayrıca bu konuya bir kere daha katılma hakkımız var mı acep Düşseli kardeşim? ::)




tabiki ne demek başımız gözümüz üstüne ;)...sevdiğinz şairler, şiirlerinin paylaşılmasını istiyor...


paylaşımda bulunan tüm kardeşlerimize gönülden teşekkürler... devamını bekliyoruz...

bu şiir biraz uzun ama ilk dinlediğimde o kadar çok beğnmiştim ki
şairini bile tanımıyorum, şiir bu:

FARKINDA MISIN?
Farkında mısın ?
Bize ait cümleler kurmaktan,
Ne kadar da aciz kaldık son günlerde,
Bırak,seni seviyorum demeyi,
Bir günaydını bile çok görür olduk birbirimize,
Tükenen,tükenen sevgimiz mi,
Yoksa,yoksa dilimiz mi varmıyor ?
Ne sen bana iyi misin,diyorsun,
Ne ben sana bir günaydın.
Bıçak açmıyor ağzımızı,farkında mısın ?

Yavan kelimelere başvurmamız sebepsiz değil,
Saçlarını bile taramıyorsun eskisi gibi,
Benimse içimden gelmiyor tıraş olmak,
Eskiden,daha zili çalmadan açardın kapıyı,
Kokunu ta aşağılardan duydum,derdin,
Özledim derdim,
Kısar gözlerini ya sen,ya sen,dedin,
Öylece sarılıp kalırdık kapı eşiğinde,
Of,off.
Kaç gecedir koltuğun bir kenarında uyuyup kalıyorum,
Romatizmalarım da öyle arttı ki üstelik,
Adeta kar yağıyor sol omzuma,
Sana ilaçlarımın yerini korkudan soramıyorum,
Ya cevap vermezsen,
Ya git kendin al dersen,
Korkuyorum işte,sevginin tükendiğini bilmekten korkuyorum.
Dün ilk defa kahvaltı etmişsin beni kaldırmadan,
İlk defa çayı dün,soğuk ve şekersiz içtim,
Kaç zamandır adımla seslenmiyorsun bana,
Adım ürkütüyor seni,
Sen ayrı odadan kalkıyorsun,
Ben ta uçtaki odadan
Bir suçlu gibi öne eğip başımızı
Öylece geçiyoruz birbirimizin yanından,
Bir tabloyu oluşturan iki unsur gibiyiz,
Senin vurdumduymazlığını,
Benim aksiliğim tamanlıyor,
Yok,yok bu böyle olmayacak,
Ya sen aç kıza telefon, ya ben,
Bu böyle olmayacak,
İstersen oğlanları sen ara,seni onlar daha bir severler,
Kısaca,kısaca ya ben gideceğim,ya sen,
Belki de bir zaman ayrı kalırsak,
Kim bilir,belki de özleriz birbirimizi,
Bugünleri hiç düşünmeden;
O hoyrat,o pervasız harcadığımız
Aşkımıza nasıl muhtacım nasıl,bilemezsin,
Olsun bi müddet yemeği dışarıda yerim,
İlaçlarımı masanın üstüne geceden dizerim,
Parmağıma ip bağlarım falan,
Ya da istersen ben gideyim, gideyim de nereye ?
Of,off,
Galiba yaşlanmamalı insan,
Yoksa,yoksa suç erkek olmakta mı?
Ne yaparım bi başıma ben,
Yok,yok sen git kıza istersen.
Dün o filmi seyrederken ağladığını gördüm,
Sanma ki fark etmedim,
Sanki ikimizin son dönemi,
Ne kadar açığa vursak ta öfkemizi,
Gem vuramazsak da alışkanlıklarımıza,
Demek ki bazı şeylerin çok geç anlaşılıyormuş önemi,
Bir ara gözüm takıldı,saçlarına karışmış aklara,
Benim ise kış çoktan oturmuştu şu çökük şakaklara,
Hatırlar mısın?
İlk yemeğe çıktığımız günü?
Nasıl da elim ayağıma dolaşmıştı hani,
Hatırlar mısın?
Bu berbat halime bimecal kalırcasına güldüğünü,
Şimdi ise bak,yüreğimiz bimecal,
Dağbaşı yalnızlıklarına mahküm ettik birbirimizi,
Ne zaman biter bu suskunluğumuz,bilmem,
Ya, bir ölüm anı çığlılığıyla,,
Sahi,sahi ben ölürsem ağlar mısın?
Bana,bana hiç sorma,
Düşünmek bile acıtıyor içimi,
Cam kesiği ağrılara gark oluyorum,
Hem benim bildiğim galiba,
Galiba ‘önce erkekler ölür”,
O zaman da sen kalacaksın yapayalnız,
Ne yapar ne edersin bu koca şehirde?
Kim getirir her sabah o çok sevdiğin fırın ekmeğini,
Kim sular bahçeyi,
Kim budar yediverenleri
Ve kim bırakır,
Sen daha uyanmadan yastığına en güzel gülleri?
Zor değil mi?
Yaşamın en zor tarafı işte,
Kolay değil alışkanlıklardan bir an için vazgeçmek,
Zaten,zaten benim tek alışkanlığım da sensin,
Yok,yok senden vazgeçemem,
Zaten benim bildiğim; ”ilk erkekler özür diler”,
Daha bir yakışıyor gibi seni seviyorum demek erkeğe,
Yok,yok bu sabah kalkınca,
İlk işim sana sarılıp ve hiç yüksünmeden
Ve kırılganlığı bir yana atıp,
Seni seviyorum demeliyim,
Seni seviyorum,
Seni seviyorum,
Günaydın,günaydın,
Günaydın birtanem.

Mehmet Çetin

-FARKINDA OLMALI İNSAN-

Farkında Olmalı İnsan...
Kendisinin, Hayatın Olayların, Gidişatın Farkında Olmalı.
Farkı Farketmeli, Farkettiğini De Fark Ettirmemeli Bazen...
Bir Damlacık Sudan Nasıl Yaratıldığını
Farketmeli.
Anne Karnına Sığarken Dünyaya Neden Sığmadığını
Ve En Sonunda Bir Metre Karelik Yere Nasıl Sığmak Zorunda Kalacağını
Farketmeli.
Şu Çok Geniş Görünen Dünyanın, Ahirete Nispetle Anne Karnı Gibi Olduğunu
Farketmeli.
Henüz Bebekken 'Dünya Benim!' Dercesine Avuçlarının Sımsıkı Kapalı
Olduğunu, Ölürken De Aynı Avuçların 'Her Şeyi Bırakıp Gidiyorum
İşte!' Dercesine Apaçık Kaldığını
Farketmeli.
Ve Kefenin Cebinin Bulunmadığını Farketmeli.
Baskın Yeteneğini
Farketmeli Sonra.
Azraillin Her An Sürpriz Yapabileceğini,
Nasıl Yaşarsa Öyle Öleceğini
Farketmeli İnsan.
Ve Ölmeden Evvel Ölebilmeli.
Hayvanların Yolda Kaldırımda Çöplükte,
Ama Kendisinin Güzel Hazırlanmış Mükellef Bir Sofrada Yemek Yediğini
Farketmeli.
Eşref-İ Mahlukat (Yaratılmışların En Güzeli) Olduğunu
Farketmeli.
Ve Ona Göre Yaşamalı.
Gülün Hemen Dibindeki Dikeni, Dikenin Hemen Yanıbaşındaki Gülü
Fark Etmeli.
Evinde 4 Kedi 2 Köpek Beslediği Halde
Çocuk Sahibi Olmaktan Korkmanın Mantıksızlığını
Farketmeli.
Eşine 'Seni Çok Seviyorum!' Demenin Mutluluk Yolundaki Müthiş Gücünü
Farketmeli.
Dolabında Asılı 25 Gömleğinin Sadece Üçünü Giydiğini, Ama Arka
Sokaktaki Komşusunun O Beğenilmeyen Gömleklere Muhtaç Olduğunu
Farketmeli.
Zenginliğin Ve Bereketin, Sofradayken Önünde Biriken Ekmek
Kırıntılarını Yemekte Gizlendiğini
Farketmeli.
FARKETMELİ.
Ömür Dediğin Üç Gündür,
Dün Geldi Geçti Yarın Meçhuldür,
O Halde Ömür Dediğin Bir Gündür,
O Da Bugündür.
CAN YÜCEL


[color=red]"Kalp sevdiğini unutmaz", er yada geç sevdalısını bulur...
Kalplerimizi gerçek sevgiliye çevirebilme dileklerimle...

Âtiyi Karanlık Görerek Azmi Bırakmak...

Âtiyi karanlık görerek azmi bırakmak...
Alçak bir ölüm varsa, emînim, budur ancak.
Dünyâda inanmam, hani görsem de gözümle.
İmânı olan kimse gebermez bu ölümle:
Ey dipdiri meyyit, "İki el bir baş içindir."
Davransana... Eller de senin, baş da senindir!
His yok, hareket yok, acı yok... Leş mi kesildin?
Hayret veriyorsun bana... Sen böyle değildin.
Kurtulmaya azmin neye bilmem ki süreksiz?
Kendin mi senin, yoksa ümîdin mi yüreksiz?
Âtiyi karanlık görüvermekle apıştın?
Esbâbı elinden atarak ye'se yapıştın!
Karşında ziyâ yoksa, sağından, ya solundan
Tek bir ışık olsun buluver... Kalma yolundan.
Âlemde ziyâ kalmasa, halk etmelisin, halk!
Ey elleri böğründe yatan, şaşkın adam, kalk!
Herkes gibi dünyâda henüz hakk-i hayâtın
Varken, hani herkes gibi azminde sebâtın?
Ye's öyle bataktır ki; düşersen boğulursun.
Ümîde sarıl sımsıkı, seyret ne olursun!
Azmiyle, ümidiyle yaşar hep yaşayanlar;
Me'yûs olanın rûhunu, vicdânını bağlar
Lânetleme bir ukde-i hâtır ki: çözülmez...
En korkulu câni gibi ye'sin yüzü gülmez!
Mâdâm ki alçaklığı bir, ye's ile sirkin;
Mâdâm ki ondan daha mel'un daha çirkin
Bir seyyie yoktur sana; ey unsur- îman,
Nevmid olarak rahmet-i mev'ûd-u Hudâ'dan,
Hüsrâna rıza verme... Çalış... Azmi bırakma;
Kendin yanacaksan bile, evlâdını yakma!

Evler tünek olmuş, ötüyor bir sürü baykuş...
Sesler de: "Vatan tehlikedeymiş... Batıyormuş!"
Lâkin, hani, milyonları örten şu yığından,
Tek kol da yapışsam demiyor bir tarafından!
Sâhipsiz olan memleketin batması haktır;
Sen sâhip olursan bu vatan batmayacaktır.
Feryâdı bırak, kendine gel, çünkü zaman dar...
Uğraş ki: telâfi edecek bunca zarar var.
Feryâd ile kurtulması me'mûl ise haykır!
Yok, yok! Hele azmindeki zincirleri bir kır!
'İş bitti... Sebâtın sonu yoktur!' deme, yılma.
Ey millet-i merhûme, sakın ye'se kapılma.


mehmet akif ersoy

tabi safahattan sadece bir şiir seçmek zor. tamamı çok güzel. ama bu şiir de ayrı bir güzel :)



uzun bi şiir fakat sürükleyici. daha önce okuyup dinlemediyseniz okumanızı tavsiye ederim...



KIRMIZI ARABA

Süleyman kara bıyıklı bir işçidir

Ve bu kara bıyıklı Süleyman'ın hikayesidir

İş bulduğu günlerde evine dik dönmekte

Ve götürdüğü ekmeği yemektedir

Karısı Neriman ve oğlu Cevahir'le birlikte



Ne kadar zalim esse de rüzgar

Ne kadar belini bükse de ekmek parası

Aslan gibi bir adamdır işçi Süleyman



Onun Cevahir’i vardır

Cevahir altı yaşındadır

Çünkü gözleri çakmak çakmaktır

Çünkü Süleyman’a bir başka bakmaktadır



Bir pazar sabahı

Tutar babası Süleyman; Cevahir'in elinden

Ve yanında kader yoldaşı karısı Neriman

Çıkarlar gezmeye İstanbul’u inadına

Bir yol düşünür Süleyman

Ulan bu bahtı kapalı kentte

Yürümek de parayla değildir elbette

Üstelik Neriman’a hanidir istediği o naylon terlikle

Canından özgü Cevahirine

Bir gazozla bir simidi alabilecek kadar

Para da vardır cepte



Yürürler İstanbul şehrinin kalbine

Önce Nerimanın naylon terliği alınır bir seyyardan

Sonra da beğenirler simidin en hasosunu umutları Cevahir’e



Anlatır işçi baba Süleyman

İş ararken adım adım arşınladığı sokakları

Bak Cevahir işte şu Yeni Cami

Hem cami hem güvercinlerinin bakması nasılsa bedavadır



Bak Cevahir şu dumanı tütenler vapur

Şu çığlık çığlığa ağıt yakanlar martılardır

Hem vapurun dumanı hem vapurun düdüğü de bedavadır

Bak Cevahir şu uzakta görünen de köprüdür

Geçmesi değilse de onun da bakması bedavadır



O pazar günü

Kara bıyıklı işçi Süleyman

Karısı can yoldaşı Neriman

Ve gözleri çakmak çakmak olan oğulları Cevahir

Gezerler İstanbul şehrini böyle bedavadan



Ve birden mumun alevi söner

İstanbul’un yalanı biter

Nasıl olur bilinmez takılır Cevahir’in gözü

Bir oyuncakçı vitrininde

Pırıl pırıl yanan kırmızı oyuncak arabaya

Döner karabıyıklı dağ gibi babası Süleyman’a

Bana şu kırmızı arabayı alsana baba

Alsana be Süleyman

Canına can parçana

Bir oyuncak araba almayacaksan eğer

Yuh olsun sana

Nasıl olsa babası onu çok sevmektedir

İşin belası küçük Cevahir bunu bal gibi bilmektedir



Bir vitrindeki kırmızı arabaya bakar Süleyman

Bir karısı Neriman’a

Sonra takılır gözleri Cevahirin gözlerindeki umuda inadına

Ulan alt tarafı bir oyuncak araba

Dünya yansa yorganın yok içinde Süleyman

Alem çökse üstüne hayıfın çok Süleyman

Bakarsın cepteki son gazoz parasına

Cevahir’in o kocaman umuduna

Yakışır şu kırmızı araba



Bırakır karısı Neriman’la Cevahir’i dışarda

Girer iflah etmez bir umutla dükkana

Sorar dağ gibi Süleyman

Usta şu vitrindeki nazlı gelin

Şu zalımın ışıltısı

Şu bahtımın kara yıldızı

Şu İstanbul ağrısı

Şu Cevahir’in çakmak çakmak gözleri

Şu kırmızı araba kaç para

Bir Süleyman’a bakar adam bir arabaya

Çok para der hemşerim yani çok para

Süleyman cebinde bir gazoz parası

Yıkılmış bir dağ artığı

Bir tufan sonrası perişanlığı

Döner kapıya çıkmak için dışarı

Oğlu Cevahir

Kırmızı arabayla getirecek

Babasını beklemektedir

Nasıl olsa babası ordan

O kırmızı arabayla çıkacaktır

Nasıl olsa

Kara bıyıklı dağ gibi

İşçi Süleyman babasıdır

Yani Cevahir’in gözünde o

Dünyanın en güçlü

Dünyanın en zengin

Dünyanın en büyük adamıdır

Süleyman



Ama Süleyman

Eli boş çıkar dükkandan

Sorar Cevahir hani baba

Hani kırmızı araba

Sorar hesabı bulutlar dağa

Nasıl desin Süleyman

Nasıl desin adam yüreği

Ben onu sana alamadım

Benim ona param yetmedi diye

Başlar ağlamaya Cevahir

Başlar bulutlar ağlamaya

Yanar yerin yedi arzı

Ve güvercinlerin kalbi başlar kanamaya

Ulan istanbul yanar içine Süleyman’ın

Sorar Cevahir

Hani baba hani kırmızı araba

Martıları gösterir Süleyman

Bak ne güzel uçuyor

Cevahir martılar havada

Boş ver kırmızı arabayı

Baksana martılara

Bakmaz martılara Cevahir

Bakar yangın gibi arabaya

Ama bak der Süleyman

Ne güzel uçuyor martılar havada

Cevahir bir çocuktur küçük yüreğinde yer çoktur

Takılır gözü martılara

Gözünden sel olup akan kan rengi yaşlarını siler

Evet der ne güzel uçuyor martılar havada

Ve unutur gider Cevahir kırmızı arabayı



Unutur gider dalar gözleri martılara

Cevahir unutur unutmasına ya

Kara bıyıklı dağ gibi işçi baba Süleyman

Ömrü boyunca unutmaz o kırmızı arabayı

Her gece döşeğine yattığında

Uyumak için gözlerini kapadığında

Demir lokma gibi

Bir kırmızı araba takılır durur kursağına

Bütün ömrü boyunca



İşte bu

Kara bıyıklı Süleyman’ın hikayesidir

Ve herkesin bir yerine

Birgün bir Süleyman acısı değmiştir



bu şiiri her dinlediğimde içim bi tuhaf olur. evlat sevgisi ve yoksulluk...


yazarı kim tam bilmiyorum ama seslendiren

İbrahim SADRİ

İnsanın içini burkan bir şiir Kırmızı Araba şiiri...Yazarı da İbrahim Sadri...

Ellerine sağlık sevgili Düşseli, sayende tekrar okumuş olduk... ;)

Bu konuya her gözatışımda bir şiir eklemek geçiyor içimden...Söz konusu şiir olunca...

Bir Hüseyin Atlansoy şiiri:

İyi Günler İlerde Anneanne

iyi günler ilerde anneanne
iyi günler ilerde
bense yirmidört saatlik
günlerdeyim anneanne

rüyalarında senin ne kıyamet kopuyor
ne de bir gül düşüyor dalından
sen böyle istersin bilirim
gülümseyerek anneanne

oysa ne sarışın kızlar
göz kırpıyor esmer delikanlılara
ne de ortadoğu
bir gül bahçesi oluyor

yine de iyi günler
ilerde anneanne
esmerliğimiz
kıyamet herkese

halime bakıp üzülme anneanne
bir bakarsın dayımla beraber
ortak bir iş kurar
belki bir süpermarket açarız

ne dersin, kasada da
muzaffer durur, gülümseyerek
yok yok olur, dandy, pop-corn
ve kalve çorba satarız.

kahrolsun amerika deriz sonra
kahrolsun fransa için ve mançurya
kahrolur biz böyle deyince
devr-i daim düzeniyle dönen dünya

mançurya da kahrolur
niye kahrolacaksa

anneanne, müzmin
başağrılarım artıyor
işte yaşamak bu deyip dostlar
müttefiklere gülümsediğinde

anneanne, ah anneanne
çıkış yok ve bu tereke
rahmetli dedemin yüreğinden
daha eski bir mesele

yüreğimiz bölüştürülemez
iyi günler ilerde

sade ekmeği bildiğimiz
günler geçmişte
ve güzeldi anneanne
şimdi ekmek dile gelse
boğazımızdan geçişine
utandığını söylerdi

iyi günler yok!
iyi günler yok anneanne

kıyamet bize
kıyamet bize
kıyamet bize

kıyam/et bize

sözlerimle şiirlerin arasına girmek istemiyorum paylaşımlar çok güzel emeklerinize sağlık...

her göz atışınızda şiir bekliyoz ahuzar a :D

Madem kardeşimizin müsaadesini aldım bir şiir daha paylaşmak isterim. :)


İlk Ve Son Manevra

Öğrenmişken yas tutmasını
Şu mendilimi çabucak katlamalıyım
Bir daha yüz göz olmadan dünyayla bir daha

Çok istedim olmadı çağrılacak bir adım bir türlü adım
Atamadım avlunun dışına leylekler uçup gitti de
Hep yarım kaldı elimde bir elma: zor değil mi

Kalksın avurtlarıma çöken ihtiyarlık diye
Baktım dimdik durup günün alacasına
Ne bir çıngı ne bir çiselti
Her şey eskiyor akan su bile akan su bile

Fatih Bedir Köker


Edebiyat

MollaCami.Com