Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Bir itiraz2

Şu ifadeleriniz de, ulemanın türbemsi yapılara cevaz verirken gözettikleri gayelerin (gölgelenmeyi, rahat Kur'an okumayı sağlama) dışında yer alıyor: "Öyleyse Allah ve Resulü'nün sevdiği, tarihimize silinmez izler bırakmış, İslamlığa ve insanlığa utulmaz hizmetler yapmış büyük zatların kabirlerinin kaybolması onlar için değil, ama bizim için büyük kayıp olacaktır. Kabirlerinin üzerine türbe yaparak onları öldükten sonra dahi hayatımıza aktif olarak katmanın, öldükten sonra dahi onların örnekliğinden, önderliğinden istifade etmenin, özellikle bizi sürekli ahireti olmayan bir dünya gayyasına çeken bu modern tuğyan ortamında çok farklı bir önem arz ettiği izahtan varestedir."

Aslında, Allah ve Resulü'nün sevdiği değil de, sevdiğini zannettiğimiz kişilerden söz etmek daha doğru olur. Ashabdan böyleleri varsa da, onlar hakkında hadis olduğu için bunu söyleyebiliyoruz.

Mümtaz şahsiyetlerin kabirlerinin korunmasında fayda var elbette, ama onlardan istifadeyi türbe vs. şartına bağlamak acaba ne kadar doğru olur?

Sedd-i zerayi açısından bakıldığında, ortaya çıkan hurafelerden ve yanlış uygulamalardan dolayı, bu muhtemel istifadenin (daha doğrusu istifadeye imkân verme ihtimalinin) önem arzetmediği söylenemez mi?

Malumdur ki, def-i mefasid, celb-i menafiden evladır.

Ahmed Cevdet Paşa, Vehabbiler'in, İbn Teymiyye ve İbn Kayyım'ın "günah" dedikleri hususları "şirk ve küfür" olarak nitelendirerek aşırılık sergilediklerini söylüyor. Buna karşı, tersinden bir aşırılığa savrulup, hadislerin bizzat kendisiyle çelişen ve ulemanın birtakım mülahazalarla verdikleri cevazın sınırlarını taşan bir sahiplenmeye savrulmak doğru olur mu?

Üstelik, ulemanın türbe vs. konusunda verdikleri fetvalar, bir emir değil, bir cevaz. Yani türbe yapılmadığında ortada ne haram söz konusu, ne mekruh.

Ama türbe yapıldığında ortaya bir sürü şüphe çıkıyor. Evet şahsen ben de, ulemanın fetva verirken gözettikleri hususları önemsemek gerektiğini düşünüyorum, ama o sınırı aşacak yorumları ve uygulamaları savunmak yanlış olur kanaatindeyim.

Kaldı ki, türbelerden ulemanın beklediği faydalar bugün genellikle söz konusu değil. Kimi durumlarda buralar ya müze haline gelmiş ya da kapalı.

Bu mesele o hale gelmiş ki, günümüzde artık türbeleri vs. yıkmak mümkün değil bile belki denilebilir. Çok zor. Elbette Cumhuriyet'in ilk yıllarında farklı mülahazalarla yıkanlar olmuştur. Ama bugün artık bu yapılabilir olmaktan çıkmış. İslam açısından bakıldığında, mücadele edilecek, yıkılacak o kadar çok şey var ki, buna sıra da gelmez. Ama, hiç değilse, zihnimizde, bunun yanlış olduğuna, bir aşırılık (israf) niteliği taşıdığına ve hadislerle açıkça çeliştiğine dair bir kanaat olsun.

Sizce şimdi bu toplumda, yaşayanlardan kimlerin, öldükleri zaman mezarı türbe haline getirilmelidir?

Mesela Erbakan'a türbe yapılmamasından bir zarar gelmedi. Ama yapılmış olsaydı, sevenlerinin tepkisi yüzünden kimse yıkmaya kalkışamazdı. Ona türbe yapılması aslında bir fayda da getirmezdi. Menderes ve Özal'a türbemsi yapılan inşa edilmesi de, aslında hiç de iyi olmadı. Bence Menderes'in mezarı basit bir kabir olarak kalsaydı, o mütevazi mezarı ziyaret ettiğimizde, yaşadığı zulmü çok daha iyi hisseder, onun dramını kalbimizin derinliğinde bulurduk.

Şimdi düşünelim:

Allahu Teala'nın huzurunda, Resulü'nün s.a.s. hadislerini olduğu gibi alıp uygulayan, veya en azından, uygulayamasa bile, onlara aykırı uygulamaları haram veya mekruh olarak görmeye devam edenler mi kendilerini daha rahat savunabilirler, yoksa, "Hadisler böyleydi ama sonradan bunlar yapıldı, biz de onayladık, bize bu uygulama faydalı göründü" diyenler mi?

Selamlar..."

Cevabı sonraki yazıda


Dr. Ebubekir Sifil
araştırmacı yazar


Ebubekir Sifil

MollaCami.Com