Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Bidattir Hemşerim!



BİDATTİR HEMŞERİM

90'ların hemen başı. Elimizde okuduğumuz İslami kitaplar ile memleketimizin, neredeyse bütün fikir hareketlerinin menşei olan güzide bir şehrinde, bir pasajda bulunan “cihad” çay ocağına arkadaşla çay içmek için giriş yapıyoruz. İsmi gençlik çağımızda kaynayan kanımıza da sıcak gelen bu çay ocağına girip iki çay istediğimizde, elimizde bulunan kitaplarımızın dikkatini çektiğini belli eden ocak sahibi sakallı amca, hemen yanımıza sokularak muhabbete başlıyor ve kendi deyimiyle 7 defa okuduğu “emanet ve ehliyet” adlı ilm-i hal kitabından yola çıkarak bize tebliğde bulunuyor. Konu konuyu açıyor ve mesele “cuma namazı” kılma meselesine gelince işler sarpa sarmaya başlıyor ve bu amcamız, bizim var olan sureye de dayanarak bu namazın bir şekilde eda edilmesi gerektiğini savunduğumuzu ve bu namazın ibadi boyutundan ziyade siyasi boyutunun önemli olduğu için ümmetin böylesine vahdeti tesis eden bir ibadetten mahrum bırakılmamasının önemini anlattığımızı duyunca bizden ümidini kesiyor ve direkt şu cümleyi kuruyor: “O zaman siz de müşriksiniz.” Okudukları “Fizilal’i” yanlış algılayarak ve yorumlayarak kendilerini dahi tekfir eden önderlerinin izinden giderek, önüne geleni kafir ve müşrik ilan etmeyi İslami bir vecibe olarak gören bu amcamızın yanından mektebi tanıdığımıza şükrederek ayrılıyoruz.

Yıllar boyunca “Dar’ul Harb” üzerine kafa yorup, onu da yanlış algılayarak halkın tümünü dinden imandan çıkmış olarak gören bu hareket, adeta ortalığı kasıp kavurdu. Bu tekfir hareketi 28 Şubat sürecine kadar olanca hızıyla devam edip, önüne geleni manen keserken ve her türlü yeniliği bidat gören bir kafa yapısına sahipken, 28 Şubat’tan sonra okuduğumuz üniversitenin “tekfirden sorumlu ismi”, evimizi ziyarete gelmiş ve bizlere o dönemde meşhur olan Hollywood yapımı bir filmi övmeye ve o filmden çıkardığı dersleri bize tebliğ etmeye başlamıştı. Tebliği sona erince bu aşamaya nasıl geldiklerini, daha bir kaç ay öncesinde herkesi tekfir ederlerken bugün kafirlerin filmlerini izleyip ballandıra ballandıra neden anlattıklarını sorguladığımızda bize “siz çok marjinal kalmışsınız” cevabını vermesi üzerine, elimizi uzatarak “hepimiz görünüşte böyle yan yana ilerlerken (diğer dört parmağımızı kapatıp sadece işaret parmağımızı açık tutarak) sizler bir anda geriye çekildiniz ve biz çok göze batar olduk. Biz orjinalliğimizi koruyoruz, sizler sistemin etkisine girerek sıradanlaştınız. Yoksa bu sistemde marjinal olmak şereftir” dedik ve gelinen noktanın acı sonuçlarını bizatihi müşahade etmiş olduk.

Bu iki olayı, bugün muhatap olduğumuz vahhabi selefi mantığın bu memlekette yıllar önce atılan temellerine ve süfyanilerin “evcilleştirdiği” bu düşüncenin geldiği noktaya dikkat çekmek için paylaştık. Süfyanilerin sünnetini ihya eden selefi düşüncenin, süfyaniler açısından “evcilleştiği” bu günlerde, ümmetin başına bela olan vahşi çeteleri desteklemek suretiyle tekrar sahneye çıktığını ve yine yıllar öncesinin argümanlarını kullanmaya başladığını, kendi içinden yeni yetme radikal yapılar devşirdiğini ama tüm bunları yaparken süfyanilerle sarmaş dolaş olduğunu görmekteyiz. Önceleri bu halkın her türlü zikrine, ibadetine, yaşantısına “Bidattir hemşerim” diyerek karşı çıkanların, artık o bidatleri (!) bahane ederek ümmeti kesenlere amigoluk yaptığı da gözlenmektedir.Burada şunu hemen belirtmeliyiz ki süfyaniler kendi uşaklarınca kullanılacak sözcükleri öyle “usta”ca seçmektedir ki daha önce kullandığımız bu sözcüklerin artık yüklendikleri anlamlar bize yabancı gelmektedir. “Montaj”, “paralel” ve “bidat” sözcükleri bunun en iyi örnekleridir. Bunların hiçbiri daha önce kullanıldıkları anlamda kullanılmamakta ve süfyaniler kendi sözlüklerini yazmaktadırlar. O halde bu yazımızın konusu olan “bidat” sözcüğünün hem bugünkü manasına hem de asıl manasına değinmemiz gerekmektedir.

â€œİşlerin en kötüsü yeni çıkan şeylerdir. Bilin ki tüm bidatler delalettir. Bilin ki tüm delaletler ise ateştedir.” (Resulullah s.a.a.). Dinin özünü değiştirmeye çalışan her yenilik bidattir. Toplumun yeni oluşan ihtiyaçlarına yönelik olarak ortaya çıkan ictihatlar değil, toplumun bugünün şartlarında kullanmak zorunda kaldığı araçlar değil, dinin özünü değiştiren yenilikler bidattir. Yani ya tüm hadisleri eleştirip Resulullah’ı (s.a.a.) hiç konuşmamış varsayanların yaptığı gibi İslamın özüne yönelik saldırıların kendisi ya da tüm hadisleri sıhhatlerini dahi araştırmadan kabul edip onları da yanlış anlayarak hayata uyum sağlayamayanların yaptıkları bidattir. Doğruyu sunmaktan aciz olanların, yanlışı bahane ederek din ağacının kökünü kesmeleridir bidat.

Yani asıl bidat, zalimlerle ve kafirlerle ittifak kurmaktır bugün. Çünkü mensubu olduğumuz bu din buna müsade etmemekte ve onları dost edineni onlardan saymaktadır. Bu ayetleri görmezden gelip zalimlerin desteği ile ümmete saldıranların kendisidir bidat ehli. Zulmün kalesi haline gelip, İslamın şiarlarını yok etmeye çalışanlardır bidat ehli. Allah’ın (c.c.) peygamberlerinin (a.s.) mezarlarını yıkıp, insanlığın hakkın tarihiyle bağını kopartmaya çalışanlardır bidat ehli. Kabirleri ziyaret etmeyi şirk sayanların, ümmeti o kabirlere sokmaya çalışanlara olan biatinin adıdır bidat. Mezarlıkta okunan Kur’anı müşrikliğin alameti bilenlerin, Kur’anın düşmanlarıyla ortaklaşa hareket etmeleridir bidat. Zikre antipati duyanların, küfre, zulme ve nifağa duydukları sempatidir bidat.

Yani asıl bidat, “mümine karşı alçak gönüllü, kafirlere karşı şiddetli” olması gerekenlerin, habire ümmetin kanını dökmesidir. Beyaz saraylara ram olanların, camilere tahammülsüzlüğüdür, kelime-i şehadeti söyleyenlerin kanlarının mallarının ve namuslarının saygınlığını korumaları gerekirken, farklı bir mezhepten oldukları gerekçesiyle kafalarını kesip top oynayanların, kelime-i şehadeti dillerden söküp atmaya çalışanlardan medet ummasıdır bidat. Dini korumak adına ümmeti yok edenlerin, ümmetin birbirinden uzaklaşıp zulmün eline düşmesine neden olanların her eylemleridir bidat. Velhasıl din adına, dine rağmen, dinin özünün ortadan kalkması için münafıklarla, siyonistlerle işbirliğinden rahatsızlık duymamaktır bidat. Çünkü dinin özü tesbihle, mezarla, mescidle veya bunlara benzer şekilsel değişimlerle değişmemektir. Dinin özü, ister şekilsel olsun ister olmasın Allah’ın (c.c.) indirdiklerine muhalefetle, zulme ve küfre olan meyille ve yapılan eylemlerin zalimlerin hedeflerine hizmet etmesi ile değişmektedir. Bu yüzden bu tipler en büyük bidat ehlidirler ve ve bu tipler zaten bu dinden değildirler.

Kendileriyle muhatap olanların onlarla ilgili olarak, tıpkı İbn-i Abbas gibi, dindarlıklarını anlatmaları da şaşırtmasın sizi. Zira “Şüphesiz şeytan bir topluluğu zina, şarap içme, faiz, aşağılık vb. günahlara zorlarsa; şiddetli ibadet, huşu, rüku, huzu ve secdeyi onlara sevdirir. Sonra da onları ateşe davet eden imamların hakimiyetine uymaya zorlar.” (Resulullah’tan (s.a.a.) naklen İmam Ali (a.s.). Oysa “sünnet üzere yapılan az amel, bidat üzere yapılan çok amelden hayırlıdır.” (Resulullah s.a.a.). Ve bizler biliyoruz ki en büyük sünnet, zulme, şirke, nifağa “la” demektir. En büyük sünnet Reslulllah’ın (s.a.a) kurduğu gibi bir İslam devleti kurmaktır ki bu İslam devleti ümmeti ve mazlumları din,dil,ırk ve mezheplerine bakmadan sahiplenmiş ve zalimleri ve münafıkları hangi dinden ve ırktan olurlarsa olsunlar dışlamış olmalıdır. Bu İslam devleti Allah’ın (c.c.) şiarlarını yükselten, O’nun (c.c.) adının çokça anıldığı mescidleri koruyan, O’nun (c.c.) dinine yardım eden, O dine düşman olanlara düşman olan, O’nun (c.c.) hükümleriyle hükmedip, O hükümlerle hükmetmeyenlere karşı şiddetli ve onurlu olan devlettir.

Bidatin bu denli yüzünü gösterdiği ve ümmeti, zalimlerin şerrine muhatap eylediği bu devirde “alimlerin de ilimlerini ortaya çıkarmaları gerekmektedir. Böyle yapmazlarsa Allah’ın (c.c.) laneti onların üzerine olsun” (İmam Ali r.a) Bu alimler ne yaptıklarıyla bu bidat ehlini desteklemeli ve onların kullanacakları kozları ellerine vermeliler, ne de türlü maslahatların arkasına sığınıp bu bidat ehlini besleyip büyüten süfyanilerin saltanatlarını ayakta tutmak için çırpınmalıdırlar. Bu alimlerin ve ümmetin ne yapmaları gerektiğini Resulullah (s.a.a.) şöyle beyan etmiştir: “Benden sonra şek ve bidat ehlini görürseniz, onlardan beri olduğunuzu açıklayın; kendilerine çok kötü sözler söyleyin ve saldırın ki İslam’ı yok etme hevesine kapılmasınlar. Bidatlerinden bir şey öğrenmeyin. Böylece Allah c.c. sizlere sevap yazar ve ahirette derecelerinizi yüceltir.” Bunu sadece bu bidat ehline değil, bidat ehlini elinde maşa olarak tutup ümmeti esaret altına almaya çalışan süfyanilere karşı da uygulamak üzerimize farzdır.

Alıntıdır. Kaynak: Siyaset Mektebi


Yazarlardan

MollaCami.Com