Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Alacakaranlıkta kalan Adana Vak'ası

Dikkat! Adana Vak'ası, İstanbul'daki 31 Mart Vak'asının hemen ertesi günü yaşandı.


İstanbul'daki "31 Mart Vak'ası"ndan bir gün sonra (14 Nisan 1909) Adana'da yaşanan ve kısa süreli aralıklarla birkaç kez tekrarlanan kanlı hadiseler zinciri, yakın tarihimizin kayıtlarına "Adana Vak'ası" ismiyle geçti.


Adana'daki kanlı hadiseler, o bölgedeki Müslümanlarla gayr–ı Müslim kesimden olan Ermeniler arasında yaşandı.
14 Nisan ile 27 Nisan günleri arasındaki on üç günlük süre içinde, iki taraf arasında en az üç kez tekrarlanan bu iç çatışma esnasında binlerce insanın kanı döküldü.


Muhtelif kaynaklardan alınan bilgilere göre, Müslümanların kaybı 2000'den az iken, Ermenilerin kaybı ise 5000'den fazla olduğu anlaşılıyor. (Cemal Paşanın "Hatırat"ı gibi bazı kaynaklar, Ermenilerin kaybını 15 binden fazla gösterir.)


Anlaşılamayan ve alaca karanlıkta kalan husus ise, bu kanlı hadiselerin patlak vermesine kim veya kimlerin sebebiyet verdiğidir.
Kanaat hasıl eden bir nokta şudur ki: Adana'daki hadiselerin İstanbul'daki "31 Mart Vak'ası"yla bir şekilde irtibatı vardır.
Dolayısıyla, birinin aydınlatılması halinde, diğerinin de aydınlığa kavuşacağı kuvvetli ihtimal dahilindedir.


Önemli bir bilgi notu da şu olsa gerektir: Hadiselerin patlak verdiği gün, Ermeniler için "Paskalya Bayramı" olduğu gündür. O gün itibariyle, pek çok Hıristiyan misyoner de Adana'ya gelmiş olup mühim toplantılara iştirak etmektedirler.

Taşnak ve Hınçak terörü

Adana merkez ve yakın çevresini kan–revan içinde bıraktıran hadiselerin içinde, oldum olası komitacılıkla uğraşan ve Avrupa devletlerinden daima destek gören başta Taşnak ve Hınçak olmak üzere, Ermeniler adına hareket eden tedhiş ve terör örgütlerinin parmağı olduğu âşikârdır.


Bunlar, Osmanlı devlet merkezinin alabildiğine sancılı olduğu bir zamanda, kendi halklarını kışkırtmaya ve Avrupa himayesinde bölgede bir "Kilikya Hükümeti" ihdas etme niyet ve teşebbüsünde bulundular.


Esasında, sonradan kışkırtmalı olduğu anlaşılan hemen bütün "Ermeni patırdısı"nın arka plânında, daima bir "Avrupa müdahalesi" düşünülmüş, hatta planlanmıştır.


Bu planın tahakkuk safhası, daha çok Birinci Dünya Harbi esnasında Rusya ile Kafkasya Cephesinde yapılan savaşlarda görülmüştür.
Ermeni çeteciler, Osmanlı vatandaşı olan Ermeniler'den on binlercesini ayaklandırmış ve hariçten bize saldıran Rus kuvvetlerine iştirak ettirmiştir.


Eğer Ermeni çetecilerin alenî yardımı, desteği ve klavuzluğu sayesinde olmasaydı, Rus orduları Anadolu'nun Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde bu derece rahat ilerleyemezlerdi.

Meşhûr Cemal Paşa, Adana valisi

İttihatçı hükümet, Adana'daki kanlı hadiseleri yatıştırmak, tedbir almak ve suçluların cezalandırılmasını temin etmek maksadıyla, meşhûr Cemal Paşayı buraya vali olarak tayin etti.


O tarihlerde, İttihatçılar ile Ermeni grupların arası iyi görünüyordu. Siyaseten de, hemen her safhada birbirini kollayıp destek veriyorlardı. Öyle ki, Ermeniler, Hareket Ordusuna da var güçleriyle destek oldular. Ermenilerle İttihatçıların müşterek hareketliliği, Birinci Dünya Savaşı öncesine kadar da devam etti.


İşte, bu iki cenahın birbirine çok yakın olduğu bir atmosferde Adana'ya giden Cemal Paşa, derhal bir Divân–ı Harb–i Örfî (Sıkıyönetim Mahkemesi) teşkil ettirdi.


Kanlı hadiselerde dahli veya tesiri bulunan kimseler tesbit edilip mahkemeye çıkarıldılar.
Fakat, ne tuhaftır ki, tıpkı İstanbul'daki aynı isimli mahkemede olduğu gibi, suçlu bulunan ve idam edilenlerin hemen tamamı dindar Müslümanlar oldu.


Netice itibariyle, sadece bir tek Ermeniye mukabil tam 47 Müslüman idam edildi.
Bu hususlarla ilgili bilgiler, gerek Talat ve gerekse Cemal Paşanın "Hatırât"ında yer aldığı gibi, ayrıca o dönemde gazetecilikle iştigal eden tarihçi–yazar İsmail Hami Danişmend'in eserlerinde de ayrıntılı şekilde yer almaktadır. (Bkz: Osmanlı Tarihi Kronolojisi–IV, s. 373–74.)


Kaderin garip bir cilvesi şudur ki: Vaktiyle Ermenileri memnun etmek için elliye yakın Müslümanın idam edilmesine sebebiyet Talat ve Cemal Paşa, gün geldi yine ters düştükleri Ermeni teröristlerin nâmert kurşunlarıyla gurbet elde can verdiler.

Mersin'de vukuat yok

Düşündürücü bir başka nokta şudur: Adana'daki kanlı hadiselerin özünde ve temelinde bir Müslüman–Ermeni çekişmesi yoktur. Şayet, temelde bir çatışma hali bulunmuş olsaydı, Adana'daki hadiselerin bir benzeri, bu şehrin hemen yanı başındaki Tarsus veya Mersin'de de yaşanması gerekiyordu.


Oysa, o günlerde Mersin'de taraflar arasında herhangi bir vukuat tesbit edilmiş değil.
Demek ki, bu hadiseler bir tertip ve bir provokasyon neticesi vucüda gelmiş olup yakın tarihimizin çok acı, çok elim bir safhasını teşkil etmiştir.

Yara derinleştirildi

Müslümanlarla Ermeniler arasında yaşanan kanlı Adana Vak'ası, can ve mal kaybı noktasında Osmanlı tarihine üçüncü büyük hadise olarak tarihe geçti.


1984'te Sason'da (Batman), 1985'te ise Zeytun'da (Maraş) yaşanan kanlı hadiseler, taraflar arasında kapanması zor yaralar açtırdı.
Bu kanlı boğuşmaların biriktirmiş olduğu kin ve adâvetin şiddeti, bilhassa Birinci Dünya Savaşının başlamasıyla birlikte, bütün vahâmetiyle açığa çıktı ve kendini göstermiş oldu.


Bu talihsiz hadiselerin açtığı yaralar, ne yazık ki yüz yıldır bir türlü kapanmadı, yahut kapatılamadı.
Ancak, ne yapıp edip, asırlardır birbiriyle komşu olarak yaşayan Ermenilerle Müslümanları barıştırmalı, barış içinde yaşamalarını temin etmeli. Başka türlü formül arayışları, taraflara şimdiye kadar hiçbir fayda vermedi, bundan sonra da vermez kanaatindeyiz.



M. Latif SALİHOĞLU


Yakın Tarih

MollaCami.Com