Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Siyonizmin kitabını yazan adam Theodor Herzl



Siyonizm kongrelerinin değişmez manzarası: Theodor Herzl’in fotoğrafı ve İsrail bayrağı...

“Siyonizmin amaçlarına ulaşabilmesi için Osmanlı’nın dağılmasını beklemeliyiz!” Theodor Herzl


Yıl: 1894... Yer: Fransa...
Ortalık toz dumandır, o sıralar!
Yahudi Yüzbaşı Alfred Dreyfus askerî sırları Almanlara satmaktan mahkeme önüne çıkarılmıştır. Halk felaket öfkelidir, “kahrolsun”lu sloganlar sokaklara taşar.
YDavayı gazeteci olarak takip eden Macar Yahudisi Theodor Herzl, yükselen Antisemitizmden fevkalade bizar olur. Anlaşılan o ki Avrupa’nın tadı kaçmaktadır, artık buralarda yaşanmaz.
O hızla oturur, “Der Judenstatt” (Yahudi Devleti) adlı bir kitap yazar (1896). Bu çalışma beklediğinin de ötesinde yankı bulur, Siyonizm’in manifestosu olur bir bakıma.
Zikrolunan ideolojiye ilk tepki yine Yahudilerden gelir, bazı hahamlar siyonistleri kafirlikle suçlar. Buna rağmen hızla yayılır, para sahiplerinin (Özellikle Rothschild’lerin) himayesinde güçlenmeye başlarlar. Theodor, İsviçre Basel’deki 1. Siyonist Kongresine16 ülkeden 197 delege toplar.

HEDEF IRK DEVLETİ
O gün oy birliği ile “Devlet kurma” kararı alırlar. Bir ırk devleti ama... Din, pek de umurlarında değildir, zira aralarında Haskalahçılar (aydınlanmacılar) ağırlıktadırlar.
Theodor’a hayallerini büyük tutar. “Kuzey sınırlarımız Kapadokya (Orta Anadolu) dağlarına dayanacak” der, “Güneyimiz ise Süveyş Kanalı’na!”
Halbuki kongre azaları münhal ve müsait bir toprak parçasına razıdırlar. Yeri çok da önemli değildir aslında. Sahipsiz olması bakımından Uganda olabilir pekâlâ... Hatta Arjantin de uyar, Kanada da...
Böyle bir proje ancak büyük devletlerin himayesinde gerçekleşebilir, önce Almanya’ya yaslanırlar. Abdülhamid Han, Kayzer Wilhelm’i ikaz edince köprüler atılır, işleri yatar. Onlar da gider Londra’ya yanaşırlar.
İngilizler kendi sömürge alanlarına dokunulmasından hoşlanmaz Uganda’ya sıcak bakmazlar. Bunların kulağına “neden Filistin olmasın” cümlesini fısıldarlar.
Filistin! Rüya gibi bir tekliftir, bir süre bu yönde fikir sivriltir ve muharref Tevrattan “vaad edilmiş topraklar” ibaresini bulup çıkarırlar.
İlerleyen yıllarda Nil’den Fırat’a sözünü sloganlaştırırlar. Bayraklarının altındaki ve üstündeki mavi çizgiler o iki nehri gösterir açıkça!

DÜŞMANIMIN DÜŞMANI
Peki İngilizler Yahudilerden çok mu hoşlanır?
Aksine, nefret eder, ellerinden gelse bir kaşık suda boğarlar. Yahudiler zamanında İsa Aleyhisselam’a çok eziyet etmişlerdir. Meryem Validemiz hakkında da ulu orta konuşurlar. Hatta Hıristiyanlar Hazret-i İsa’nın Yahudiler tarafından öldürüldüğünü sanırlar. (Biz göğe kaldırıldığına inanırız.)
Batılılar Yahudilere eskiden de hasımdırlar. Misal Roma İmparatoru Titus Kudüs’e girer, alayını tarumar eder, tapınaklarını yıkar. Zaten o günden sonra bir daha toparlanamaz, sağda solda bölük pörçük yaşarlar.
Almanlar, Fransızlar açıkça Yahudi düşmanıdırlar. Ruslar “Çarımıza yan baktın” bahanesi ile pogrom (kıyım) uygularlar. İtalyanlar ise aralarına bile almaz duvarların ardına (gettolara) tıkarlar. İspanyolların sabıkası malumdur, yakalasalar kıtır kıtır doğrarlar. Hani 1492’de Bayezid Han da donanmayı yollamasa...
Yahudilerin en rahat yaşadıkları şehirler İstanbul, İzmir ve Selanik’tir, Osmanlı yurdunda saklanma ihtiyacı duymazlar.
İngilizlerin Yahudileri Filistin’e yerleştirmek istemelerinin iki sebebi olabilir. Bir; yakalarından düşsünler, uzak dursunlar.... İki; Müslümanlarla takışsın, ortalığı karıştırsınlar. Arap Yahudi birbirini yesin, onlar da petrolü hortumlasınlar.

CAZİP TEKLİF
İngiliz hükümeti Filistin’deki konsoloslarını, Yahudileri himâyeye memur edince (1848) ufaktan ufaktan Yahudi göçü başlar. 1870-96 yılları arasında Filistin’de tarım kolonileri belirir. İyi de böyle kaçak göçek nereye kadar?
Devlet kurmak şirket kurmaya benzemez, hukuki bir zemini olmalı, en azından sultanın rızasını almalıdırlar.
Aslında tam zamanıdır, Osmanlı maliyesi zor durumdadır, dış borç gırtlağı aşar. Abdülhamid Han modern bir ordu kurmak, adam yetiştirmek, sanayileşmek, eğitim ve sağlık hizmetlerini yaymak için çırpınmaktadır âdeta. Takdir edersiniz ki bütün bu işler paraya bakar.
Theodor Herzl, “fırsat bu fırsat” deyip sarayın kapısını aşındırır. Ulu hakan Basel’deki kongreden haberdardır, ünlü Siyonist’in ne isteyeceğini bilir, kapıyı kapalı tutar. O da mesajını Leh asıllı Kont Philipp de Newlinsky vasıtasıyla ulaştırır. Filistin’de sembolik bir Cumhuriyet kurma iznine karşılık dudak uçuklatıcı teklifler yapar. Buna göre Yahûdîler Osmanlı devletine büyük nakdi yardımlarda bulunacak, bir deniz üssü inşâ edecek, bahriyeyi donatacak, Sultanın siyasetini Avrupa’da destekleyecek ve talebelerimizi Filistin’de kuracakları üniversitede okutacaktırlar.

UNUTULMAZ CEVAP
Abdülhamîd Han, kararlıdır “Bakasın Newlinsky Efendi!” der, “Eğer Mr. Herzl, senin, benim arkadaşım olduğun gibi arkadaşın ise ona söyle! Ben bir karış dahi toprak satmam, zîrâ o toprağı milletim kan dökerek kazandı, kanlarıyla mahsuldâr kıldı. Benim Suriye ve Filistin alaylarımın efrâdı birer birer Plevne’de şehid düştü. Bir tânesi dahi geri dönmedi, hepsi muhârebe meydanında kaldı. Hiç canlı bir vücuttan parça verilebilir mi? Filistin de bizim parçamız, o koparsa kanlarımızla örteriz. Filistin’e cesetlerimizi çiğnenerek girilebilir ancak! Böyle bir teklif yapan adam bir adım daha atmasın ve memleketimi terk etsin derhal!”
Bu net cevâba rağmen Herzl, işin peşini bırakmaz Sultana müteaddit defalar mektup yollar, rakamları yükseltir, ilave teklifler yapar. Lâkin Ulu Hakan haberleşmeyi kat’î bir şekilde keser, iğne ucu kadar ümit vermez ona...
O günden sonra Yahudilere vize uygulanır, Filistin’e yerleşmeleri, mülk edinmeleri kesinkes yasaklanır. Seyyahlara, tacirlere belli bir süre tanınır, üç ayı dolduran sınırdışı edilir, Filistin’de duramaz. Ancak yerli Yahudilere getirilen bir sınırlama yoktur, bunun için de tedbir düşünür, Filistin’in en mümbit arazilerini satın alır, tapuları bizzat elinde toplar.

HAİNLER SAHNEDE
Peki sonra n’olur? Siyonistler de İttihatçılar arasına sızar, teşkilatı kullanırlar. Mesela Nissim Mazliyah İttihat ve Terakki gazetesinde yazarlık yapar, bilahare İzmir milletvekili olarak meclise girer, teşkilata yön vermeye başlar.
Bir başka iş birlikçi Rafael Benuziyar’ın Selanik’te eczanesi vardır, Jön Türkler burada buluşurlar. Benuziyar militan gibi çalışır, Meşrutiyetin ilan edileceği gün şehrin duvarlarını bildiriye boyar. Aşer ve Avram Salem kardeşler, Leon Gatezno, manifaturacı Tiamo servetlerini Jön Türklerin emrine sunar.” (Avram Galante)
Kaldı ki Jönler, Abdülhamid Han ne söylediyse “tersini” yapmaya hazırdırlar. Eh işin ucunda servet ve ikbal de vardır. Filistindeki memurlar evraklarda tahrifat yaparak Yahudi göçmenleri nüfusa kaydeder, havalide meskunmuş gibi göstermeye başlarlar. Aldıkları bahşişler bir yana, arazi ticaretine girişir, kuruşlu paralara kapattıkları toprakları binlerce altın karşılığı satar, yükü tutarlar. (Belgeler... Ahmet Uçar - Tarih Düşünce 2002 Haziran)
Elbette helal süt emmiş vatan evladları buna karşı koyar, mesela Akka Mutasarrıfı Zeyyur Paşa mevzuyu inceler, rüşvet, iltimas, iskan iddialarını belgelendirmeye başlar. Ancak Babıalideki mason devlet adamları ayağını kaydırır, tayinini apar topar Çanakkale’ye çıkarırlar.
Çanakkale demişken aklıma geldi, Yahudiler Osmanlı idaresinde beyler paşalar gibi yaşamalarına rağmen huzur batar, gönüllü olarak İngilizlerin emrine girer, Çanakkale’de düşmanın yanında olurlar. Jabotinsky’nin örgütlediği militanlar “Siyon Katırcı Birliği”nde üniforma kuşanırlar. Ben Gurion, Ben Zvi gibi isimlerin yer aldığı tüfekli tabur Çanakkale’ye ulaşamadan harp biter, sıkamadıkları mermileri Filistin’e saklarlar.

SADAKATİN BEDELİ
Abdülhamid Han’a hal kararını bildiren heyet içinde Türk yoktur, sebebi anlaşılsın diye bilhassa Yahudi Emanuel Karosso’yu (Danone’cilerin dedesi olur) öne çıkarırlar. 1909’da kurulan İttihat ve Terakkî hükûmetinde üç Yahûdî nâzır yer alır ve alel acele çıkartılan bir kânunla ekalliyete toprak alabilme izni sağlanır. Abdülhamîd Han’ın şahsına âit arâzilere de el koyar, Yahûdîlere satarlar.
Yine aynı hükümet Kerkük ve Musul’daki Sultana ait arazileri devletleştirir. Ardından zikrolunan arazileri ipotek ettirerek Londra’dan borç alırlar...
Sonrasını tahmin edebiliyorsunuz, borcu kasıtlı olarak sallarlar, İngiliz’e de yöreye çöreklenme hakkı doğar.
Eğer bahsi geçen araziler hanedana intikal edebilmiş olsaydı, İsrail ve Irak hükümetlerine “bakın tapusu bizde” diyebilecektik şu anda...
Nedendir bilinmez bazıları Filistinlileri paragözlülükle ve ihanetle suçlasalar da garipler (istisnaları saymazsak) Yahudilere mülk satmaz. Abdülhamidli yıllarda satmaları kanunen mümkün değildir zaten, sonrasında da siyonistler para harcamaz. Manda yönetimini arkalar baskı ve terörle yayılırlar. İngilizler, direnen halkın evlerini başına yıkar, yöreden uzaklaşmalarını sağlar. Siyonistler bu ev yıkma geleneğini Britanyalılardan miras alırlar.
İsrail’e en büyük kıyağı Birleşmiş Milletler yapar, azınlıkta olmalarına rağmen toprakların yarıdan fazlasını Yahudilere sunar.

DEVLET TERÖRÜYLE
Sonrası malumunuz...
Arap liderler birbirleri ile uğraşmaktan omuz omuza veremez, cephe açamazlar. Çıkan bir iki gönülsüz savaşta kendi topraklarını bile koruyamazlar. ABD ve İngiltere yangına körük sıkar, kaşla göz arasında petrolü buharlaştırır, zemini kuruturlar.
İlerleyen yıllarda İsrail, Filistin’i Müslümanlar için “yaşanmaz bir yer” haline getirmeye çabalar. Göstere göstere cinayet işler, katliam yapar. Mektep medrese yıkar, dozerlerle bağları, bahçeleri, zeytinlikleri bozar.
Siyonistler Avrupa’da hayli ezilmiş, aşağılanmıştırlar. İktidar olsalar da kompleksten kurtulamaz, çözümü zorbalıkta ararlar.
Bu arada hikayeyi tamamlayalım. Theodor Herzl İsrail’in kurulduğunu göremez, Abdülhamid Han’ın tavizsiz yaklaşımı moralini bozmuş, ümidini kırmıştır. Nitekim ölümüne de “Uganda’ya mı gitsek” tartışması bahane olur. Hararetli münakaşa tansiyonunu yükseltmiştir ihtimal. (1904)
Cesedini yıllar sonra alır getirir, Kudüs’te toprağa bırakırlar.
Her ne kadar yazının sonuna “demek ki neymiş efendim” deyip ana fikir özetleyenlerden hazzetmesem de söylemesem içimde kalacak. İsrail’in kuruluşunda Theodor Herzl’in gayretleri ve İngiltere’nin himayesi ortadadır ama en büyük pay ittihatçılarındır. Siyonistlere oyuncak olan darbeci çetenin zulmeti sadece bizi tutmaz, ulaşır taaa Gazze’ye kadar.


Yahudilerin Filistin'e yerleşmesine karşı çıkan Filistinlilerle savaşmak için kurulan Hagana örgütü, siyonistleri İsrail’e “Theodor Herzl” isimli gemiyle taşır.

İrfan Özfatura-Türkiye

yeni FAŞİZM

Theodor Herzl in lozanda aldığı 3 karar biz müslümanları silahla topla yenemedik o zaman
1.aç bırakacağız
2.işsiz bırakacğız
3.borçlandıracağız
ve en önemlisi lozana düşülen bir not biz bunları türklerin elleriyle yapacağız

arkadaşlar gerçekten ukalalık olarak algılanmamasını dileyerek birşeyler söylemek istiyorum,

tarih çok ciddi bir iştir ve muhakkak belgeye dayanması gerekir,

piyasada çok fazla tarih kitabı var,

ama şahsım adına konuşayım belgesiz,kaynaksız hiçbir tarih kitabını okumamaya çalışırım tek bir istisnası var oda Reşat Ekrem Koçu,

çünkü gerçek tarihi masalsı bir dille anlatır ama anlatılanlar doğrudur...

bu konuda da yanlış bilgilendirmeler var,

zira Abdülhamithan yaklaşık 6 sene israile toprak bulma konusunda herlz ile görüşmüştür,

amaç ise galiba şu...

Abdülhamit Osmanlının borçlarını herlzi kullanarak erteletmiş ve tabiri caizse onu 6 sene oyalamış sonra borçlar temizlendikten sonra görüşmeyi kesmiştir,O çok güçlü bir liderdi ve akıllıydı tek bildiğim budur..

bugünkü Filistin topraklarını isteyen helrlze başka bir yeri teklif etmiştir,

Prof. Dr. Vahdettin Engin tarafından Osmanlı Arşivleri'nde yeni bulunan belgeler, Ortadoğu'nun, özellikle de İsrail'in tarihinin yeniden yazılmasını gerektiriyor. Belgeler hükümdarın Filistin'de Yahudi devleti kurulmasını isteyenleri söylenenlerin aksine huzurundan kovmadığı, aksine "Yahudiler, Mezopotamya'ya yerleşsinler" dediğini gösteriyor.

Engin Türkiyede ciddi olarak belgeler ile Abdülhamitin hayatını araştırıp kitap yazann neredeyse tek kişi...


Sultan Abdülhamid ile Herzl arasındaki görüşme, söylentilere bakılırsa böyle neticelenmiştir ama Osmanlı Arşivleri'nde yeni ortaya çıkan belgelere göre, işin aslı başkadır. Abdül hamid ve yakın çevresi ile Siyonizm'in en önemli ismi olan Herzl arasında 1896'dan başlayarak altı sene boyunca yoğun temaslar yaşanmıştır. Herzl saray ile bağlantı halinde olmuş, 1901'in 19 Mayıs'mda Abdülhamid'in huzuruna çıkmış, hükümdara devamlı olarak raporlar ve teklifler göndermiş, hattâ iş Türkiye'nin o dönemdeki dış borçlarının bir kısmının Yahudiler tarafından ödenmesinden Abdülhamid'in muhaliflerinin ortadan kaldırılmasına kadar uzanmış ama bu girişimlerden bir sonuç çıkmamıştır.

Ve, konunun çok daha önemli tarafı: Theodore Herzl, Osmanlı Arşivleri'ndeki belgelere göre, Sultan Ab-dülhamid ile görüşmüş ama bu görüşme sırasında Herzl'in Filistin'de bir Yahudi vatanı kurulması, dolayısıyla da Abdülhamid'in bu talebi tek bir cümleyle reddetmesi gibisinden bir olay yaşanmamış; Abdülhamid, aksine, "Filistin'e değil, Mezopotamya'ya yerleşin" demiştir. Osmanlı Arşivleri'nden 19 Nisan 1900 tarihli bir belge Yahudi göçüne izin verilmiyor ( İ.HUS.81/1317Z.48 )

Söylentiler, Herzl'in 1901'de İsviçre'nin Basel şehrinde toplanan Siyonist Kongresi'nde ortaya attığı bir iddiaya dayanmaktadır ve iddia, Yıldız Sarayı tarafından üç gün sonra yalanlanmış ama iş bizde dönüp dolaşmış ve "Abdülhamid, Filistin'de Yahudi vatanı kurmak isteyen Herzl'i huzurundan kovdu" şeklini almıştır.


Yahudiler, 19. yüzyıl Avrupası'nda sefalet içerisindeydiler. Sanayileşmiş ülkelerde gerçi zengin Yahudi aileler vardı ama özellikle Doğu Avrupa memleketlerinin ve Rus-ya'daki Yahudiler' in hali perişandı.

Yahudi entelektüeller, o devirde bağımsız bir Yahudi vatanının nerede ve nasıl kurulacağını düşünüyorlardı ve aralarında, Avrupa'da gazetecilik yapan Theodore Herzl adında bir genç de vardı. Hayali, Yahudi devletinin o sırada Osmanlı împaratorluğu'nun toprağı olan Filistin'de kurulmasıydı.

Herzl, Sultan Abdülhamid'e bu konudaki ilk teklifi dostu olan Polonyalı aristokrat Phillip de Nevlinsky vasıtasıyla yaptı ama bir sonuç çıkmaması üzerine 1896'da İstanbul'a bizzat geldi. İstanbul'a tarihten sonra dört defa, daha gelecek ve 1902'ye kadar Yıldız Sarayı ile bağlantısını kesmeyecekti



Aynı dönemde, Filistin'e az da olsa bir Yahudi göçü vardı. Osmanlı yönetimi bölgeye göçün yasak olduğunu söylerken, karşı taraf 1867'deki Islahat Fermam'nın yabancıların toprak almasına izin verdiğini iddia ediyor ve Avrupa ülkelerinin uyruğunda bulunan zengin Yahudiler fermana dayanarak toprak alabiliyorlardı. Bu, Yahudiler arasında Avrupa'nın en zenginlerinden olan Baron Rotschild de vardı.
Theodore Herzl, İstanbul'a 1896 ve 1898 yıllarında yaptığı ilk iki seyahatte, Sultan Abdülhamid'in yakın çevresi ile temas kurdu, Abdülhamid'in huzuruna ise 1902'deki üçüncü seyahati sırasında, 19 Mayıs 1902 günü kabul edildi.

Abdülhamid'in adı etrafındaki "Devlet-i Âliye'min satılık tek bir karış toprağı yoktur" efsanesi, işte bu görüşmeden sonra ortaya çıktı.
Herzl, Sultan Abdülhamid'e daha sonra, 16 Şubat 1902'de gönderdiği bir mektupta bu görüşmenin ayrıntılarını hatırlatıyordu. Herzl, "Majesteleri, memleketinde
yaşayan Yahudiler'e gös-i terdiği âlicenaplığı mazlum ve mağdur durumda bulunan diğer Yahu diler'e de göstermekte, onları bir peder gibi himaye altına almakta
ama toplu olarak bir yerde yaşamaları yerine, değişik bölgelerde bulunmalarına izin vermektedirler" diye yazmaktaydı.

Prof. Dr. Vahdettin Engin'in ortaya çıkardığı belgelerde, bu görüşmenin ve diğer temasların ayrıntıları açıkça görülüyor: Herzl, Yahudiler için "toprak" istemiyor, toprak satın almak gibi bir talepte de bulunmuyor, aksine Filistin'de "özerk" bir Yahudi devletine izin verilmesini istiyor. Abdülhamid ise, Yahudi-ler'in Filistin yerine Mezopotamya'ya yerleşmelerini ama tek bir yerde değil, değişik bölgelerde yaşamalarına sıcak bakabileceğini söylüyor.

Gelişmeler sonraki senelerde bu şekilde olsaydı, İsrail'in bugün nerede olacağını bilmem hayal edebildiniz mi?
Kuzev Irak'ta..


Yakın Tarih

MollaCami.Com