Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Teknoloji - O Anı Bilmek İçin: Saatler



Sabahları kaçta kalkıyorsunuz? Okula saat kaçta gidiyorsunuz? Dersleriniz kaç dakika sürüyor? Akşam saat kaçta yemek yiyorsunuz? Bu sorulara yanıt verirken fark etmişsinizdir belki; zamanımızı ölçebilmek ve saatin kaç olduğunu bilmek bizim için çok önemli. Belki de “Zamanı icat ettik sonra da onun esiri olduk.” atasözü gerçekten doğrudur. Yalnız şu bir gerçek ki zamanı ölçülebilir hale getiren insanoğlu, böylece bir anlamda yaşamını da düzene sokmuş oldu. Geriye yapması gereken bir tek şey kalmıştı: Zamanı ölçen aletleri yapmak. Saatlerin ortaya çıkış öyküsü bu düşünceyle başladı.

İlk insanlar için zamanın çok büyük önemi yoktu. Onlar için Güneş doğduğunda gündüz, Güneş battığında da gece olurdu o kadar.Tarımı öğrenen hayvancılığa başlayan insanlar için zaman önemli olmaya başlamıştı oysa. Yine de oldukça geneldi onların zaman kavramı. Önemli olan mevsimlerdi; yağmurun, karın, mevsimlerin ne zaman geleceğini bilmek yeterli oluyordu.

İnsanın bir gününü ölçmeye başlaması bile yeterli bir zaman dilimini kapsamıyordu. Önemli olan insanların çalışabileceği gündüz zamanlarının ölçülmesiydi. Gece olunca insanlar dinlenmeye çekiliyordu, zamanı ölçmeye gerek yoktu. Gece saatlerinin de ölçülmeye başlanması, aslında insanlığın gece yapay bir ışıkla aydınlanmaya başlamasından çok sonralara denk gelir. Süresi kesin ve çok duyarlı olarak belirlenen saat çağdaş bir buluştur. Dakika ve saniyeyse son dönemlerde ortaya çıkmış kavramlardır. Çalışma süresinin günün aydınlık dönemi olduğu sürece zamanı dilimlemem konusundaki çabalar Güneş’in gökyüzünden geçtiği süreyle sınırlı kalmak zorundaydı.

Günümüzde saatlerin kadran olarak adlandırılan bölümleri başlangıçta insanların günü dörde bölmüş olduklarını anlatan bir sözcüktü. O dönemlerde günün bölümlerini ölçmek amacıyla Güneş saatleri kullanılmıştı.

Güneşin gölgesi yüzyıllar boyunca zamanın evrensel ölçüsü oldu. Bu amaçla Güneş saati, yapılması yüksek bir beceri ve özel gereçler gerektirmediği için en sık kullanılan zaman ölçme aygıtıydı. Bununla birlikte Güneş saatlerinin zamanı ölçmede dünyanın her yerinde aynı duyarlılığı göstermediği ortaya çıktı. Güneşli günlerin uzunluğu Dünya’nın her yerinde farklıydı. Ayrıca Güneş saati yalnızca Güneşin olduğu zamanlarda işe yarıyordu. Sözgelimi hava bulutluysa gölge olmadığı için saatin kaç olduğunu bilmek mümkün olmuyordu.

Geometriye yatkınlıklarıyla bilinen Yunanlılar Güneş saati tasarımında önemli değişiklikler yapmışlardı. Bu değişikliklerden biri saatin kadranının eşit parçalara ayrılmasıydı. Bu değişiklikler sonradan Romalıların kullandığı saatlerde de etkili oldu. MÖ 184’te ölen Plautus’a göre Romalılar ne zaman yemek yiyeceklerini Güneş saatine göre belirlemekteydiler.
“Saatleri saptamayı ilk bulan insana Tanrı bildiğini yapsın! Benim bu dileğim Güneş saatini yapıp buraya koyarak dilimleyip bölen için de geçerli. Ben çocukken karnım Güneş saatiydi. Acıkınca bilirdim ki yemek saatiydi. Ama şimdi tok olsam bile eğer saat derse ki yemek vakti kimse hayır diyemiyor…”

Güneş saatleri yalnızca gündüz saatlerini ölçmek için etkiliydi. Oysa Güneş battıktan sonra da zamanı öğrenmek, ölçmek istiyordu insanoğlu. Bu soruna çözüm olarak su ve kum saatleri geliştirildi. İlk Güneş saatlerinin geliştirilmesinden beş yüz yıl sonra Mısırlılar su saati kullanmaya başlamışlardı. Güneşli bir ülke olan Mısır’da Güneş saatleri kullanılmaya devam ettiyse de gece olduktan sonra su saatleri devreye giriyordu. Eski Mısırlıların gece tanrısı olan Thoth aynı zamanda öğrenmenin ve ölçmenin tanrısıydı eski Mısır’da. Bu nedenle su saatlerinin üzerinde hep tanrı Thoth’un resmi bulunurdu. Mısırlılar geceleyin zamanı ölçmek için bu yolu bulmuşlardı. Ne var ki gerek su saatlerinde gerekse kum saatlerinde yaşanan sorun gece ve gündüzün her zaman eşit uzunlukta olmamasındandı. Sözgelimi Mısırda yaz geceleri kış gecelerinden daha kısaydı. Haznesindeki suyu ya da kumu yalnızca belli bir süre içinde boşaltan saatler zamanı sağlıklı ölçmeye yaramıyordu. Mısırlılardan başka eski Yunanlılar ve Romalılar da su ve kum saatleri kullanıyorlardı. Ne var ki onlar da bu saatlerin kullanımında yeterince iyi bir sistem geliştirememişlerdi.

İnsanlar zamanlarını gün ışığının mevsimden mevsime değişen uzunluğuna göre kullandıkları sürece Güneş’in tutsağı olarak kalmak zorundaydılar. Oysa insan zamanı kendine tutsak etmek istiyordu. Bu yapabilmesi için gündüzle geceyi aynı potada eritmesi, yaşamı kesin, eşit ve kullanılabilir dilimlere ayırması gerekiyordu. Bu nedenle saatlerin, dakikaların hatta saniyelerin belirlenmesi gerekiyordu. Bunun için de bir makineye gereksinim vardı.

Zamanı ölçme makineleri uygarlık sürecinde oldukça geç ortaya çıkmışlardır. İlk mekanik saatlerin görülmeye başlanması için insanlar 14. yüzyıla kadar beklemek zorunda kaldılar. 14. yüzyıla kadar insanlar hâlâ su saatine, kum saatine, Güneş saatine bağımlıydı. Saatlerin kesin bir biçimde ölçülmesinde en önemli faktör din adamlarının baskısı olmuştu. Din adamları dua saatlerini kaçırmak istemiyorlar ve kesin olarak belirlemeyi arzuluyorlardı. Böylece geliştirilen ilk saatler belli zamanlarda çan çalarak zamanı insanlara haber veriyorlardı. Bu saatlerde henüz kadran, akrep, yelkovan gibi parçalar yoktu. Toplumda okuma yazma oranı çok düşüktü. Bu nedenle akrep yelkovan yerine, zamanı çan vuruşuyla bildiren saatler daha işlevseldi. Okuma yazma bilenler için kolaylık olarak saat kadranını ve zamanı işitsel değil de görsel olarak belirten ilk mekanik düzeni, 1344’te İtalya’da Jacopo de’Dondi’nin yaptığı söylenir.
Yapılan ilk mekanik saatler halkın kullanımına açık, dev kule saatleriydi. İlk ev saatleri bu büyük saatlerden uyarlanarak yapıldı. 14. yüzyılda yapılan bu saatler oldukça kaba biçimliydi. Saati işleten düzenekte herhangi bir kutunun içine konmamıştı, açıkta duruyordu. Parçaları demirden olan bu saatler zamanın ölçülmesinde sık sık hatalar yapıyordu. Zaman zaman geri kalıyor, zaman zaman da ileri gidiyorlardı. Kullanımları da pratik değildi. Çok ağır ve hantallardı. Daha hafif, taşınabilir saatlerin yapılabilmesi ancak 16. yüzyılda oldu. İlk olarak Nürnberg kentinde yaptıkları için Alman saat ustalarının Nürnberg yumurtası adını verdiği saatlerdi bunlar. Bu saatler 15. yüzyılın ortalarında yapılmaya başlayan zemberekli motorla çalışıyorlardı. Cep saatlerinin ilk modelleriydi bunlar. Saatler günlük kullanımda yerlerini pekiştiriyordu böylece.

Mekanik saatlerin boyu ve işlevi nasıl olursa olsun çalışma sistemi birbirine benziyordu. İlk mekanik saatlerde bir kadran çevresinde bir kolun dönmesini sağlayan metal bir çubuk vardı. Saatler bu çubuğun düzenli salınımından yararlanma ilkesine göre çalışırken, daha sonraları ileri geri giden sarkaçlar kullanılmaya başladı. Bu düzeneğe “Eşapman” adı veriliyordu. Eşapman, sarkaçların düzenli hareketini saatin kollarını ilerleten dişli çarklara iletiyordu. Bu tür saatleri ilk olarak Hollandalı Christiaan Huygens yapmıştı.


Huygens’in yaptığı saatlerden sonra zamanı ölçen bu aletler oldukça hızlı gelişti. Sarkaçlı saatleri “sarmal balans” adı verilen bir sistem kullanan saatler izledi. Bu, ekseni çevresinde bir yayı sıkıştırarak ya da açarak dönen bir çark düzeneğiydi. Çarkın konumu ne olursa olsun hareket aynen tekrarlanabiliyordu. Bu yöntem oldukça kolaydı ve kol saatlerinden başka denizci kronometrelerinde de kullanılmaya başladı. Saatleri sürekli çalışır tutmak için sürekli kurmak gerekiyordu. Önceleri bir kurma koluyla yapılan bu işlem sonraları saatlere eklenen bir düğmeyle yapıldı. Günümüzde kullanılan modern saatlerdeyse durmadan hareketi sağlamak için piller kullanılıyor. Mekanik saatlerin yerini de bugün artık büyük ölçüde elektronik saatler aldı.

Saatlerin boyu, şekli, türü değişse de insanların saatlerden beklediği değişmedi. İnsanlar hâlâ zamanlarını tam olarak ölçmek ve bilmek istiyorlar. Zaman, modern çağlarda insan için daha önemli ve daha değerli bir duruma geldi. Bugün artık saatler olmadan yaşayamıyoruz.


Teknolojik Gelismeler

MollaCami.Com