Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Uhud Harbine Nasıl Başlandı ve Nasıl Bitti?

İki taraf da harbe iyice hazırdı. Bu esnâda Allâh'ın Rasûlü elinde bir kılıç olduğu hâlde havaya kaldırarak; "Bunun hakkını kim verecek?" buyurdu.
Kılıncın üzerinde şu beyt yazılı idi:

"Fil'cübni ârun Vefil'ikbâli mekremetün

Vel'mer'ü bilcübni lâyencû mine'l-Kaderi"

(Korkaklıkta ar ve zillet, ileri atılmakta şeref ve izzet vardır. Kişi korkaklık ile kaderden kurtulamaz.)

Kılınca birçok tâlib olanlar oldu ise de Peygamber Efendimiz, onlara vermedi. Ebû Dücâne; "O kılıncın hakkı nedir, yâ Rasûlallâh?!" diye sordu.
Peygamber Efendimiz; "Onun hakkı eğilip bükülüp kırılıncaya kadar onu düşmana vurmaktır. Onunla Müslüman öldürmemek, onunla kâfirlerin önünden kaçmamaktır. Onunla Allah sana zafer, yahud şehidlik nasib edinceye kadar Allah yolunda çarpışmaktır." dedi.
Ebû Dücâne; "Yâ Rasûlallâh! Ben onu, hakkını yerine getirmek üzere alıyorum." dedi.
Hz.Peygamberimiz, elindeki kılıcı ona teslim etti. Ebû Dücâne, çok cesâretli, kahraman bir kişi idi. Harp meydanında kurnaz davranırdı. Başına kırmızı bir sargı sarar, halkın yanına onunla çıkarsa, çarpışmak istediği anlaşılırdı.
Ebû Dücâne, Peygamber Efendimiz'in elinden kılıncı alınca, başına kırmızı şalı sararak Müslümanlar ile müşrikler arasında meydana çıkıp çalımlı çalımlı yürümeğe, gezinmeğe başladı. Peygamberimiz, O'nun böyle kurula kurula yürüdüğünü görünce; "Bu bir yürüyüştür ki Allah, onu, bu yerin başkasında sevmez." buyurdu.
Ebû Dücâne, düşman ordusunun içine öyle bir daldı ki kelleler uçuyor, önüne gelen kâfirleri paramparça ediyordu. Ebû Dücâne, ulaşabildiği, yetişebildiği her şeyi, yarıp yırtarak, kesip biçerek, dağın eteğinde deflerle müşrikleri kışkırtan kadınların yanına kadar ilerledi. Kılıncı onlara kaldırmışsa da Rasûlüllâh'ın kılıncının şerefini gözeterek, kadın kanını ona bulaştırmak istemediğinden vurmadı, korkuttu. Kadınlar feryat ederek kaçıştılar.
Taraflar birbirine iyice yaklaşmışlardı. Müşriklerin Hevâzin süvârileri, İslam okçularının korudukları geçide dalmak istedilerse de oka tutulunca, geri dönmek zorunda kaldılar.
Müşriklerden, deve üzerinde bir adam meydana çıkıp çarpışmak için er diledi. Bunun üzerine, Zübeyr ibn-i Avam ona doğru vardı. Devenin üzerine sıçrayıp, adamın boğazına sarıldı. Deve üzerinde boğuşmağa başladılar.
Peygamber Efendimiz; "Yere, aşağı doğru düşür onu!" dedi.
Müşrik, yere düştü, Zübeyr ibn-i Avam da üzerine çöküp onun başını kesti.
Bu defa, Kureyş ordusunun sancaktârı Tâlhâ bîn-i Ebî Tâlhâ; "Benimle çarpışmak için kim çıkar er meydanına" diyince,
Hz.Ali buna karşı çıktı, Talha'yı bir hamlede yere serdi ve onların sancaklarını yere düşürdü. Sonra, sancağı alan onun kardeşi Osman ibn-i Ebû Tâlhâ'nın üzerine, Peygamber Efendimiz'in amcası Hz.Hamza hücum edip kılıncı ile kolunu yaraladı. Fakat, bu defa da, sancağı Ebû Sâid ibn-i Tâlhâ almıştı. O'nu da çok hızlı davranan Sa'd ibn-i Ebî Vakkas hakladı. Ebû Sâid yere düşünce sancağı Nâfi ibn-i Ebî Tâlhâ aldı. Müşriklerin sancağı durmadan el değiştirdiği hâlde, Müslümanların sancağı hâlâ bir kişinin elinde idi. Allâhü Teâlâ gene Müslümanlara yardım ediyordu. Müşriklerin bayrağını tutmakla vazîfeli Tâlhâ sülâlesinden başka kimse kalmadığından, yedinci adamı da Hz.Hamza bir hamle ile katletti.
Hz.Hamza, kükremiş bir arslan gibi düşman ordusuna girmiş; öne, sağa, sola kılıç sallayarak müşrikleri kırıp geçiriyordu. Devamlı ilerliyordu. 31 müşrikin başını gövdesinden ayırmıştı. O'nu gören düşman asker sürüleri önünden savrulup kaçıyordu. Artık muhârebe bütün şiddeti ile başladı. Müşrik ordusu erimeğe başlayıp, fena hâlde bozuldu. ( Islam Tarihi-Hasan Arikan//mollacami.net//ücharfbeşnokta )


Şevval

MollaCami.Com