Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Selçuklu Hastahaneleri

Peygamberimiz, din ilmi ve tip ilminin en onemli ilim dallari oldugunu buyurmuslardir. Milâdî 8. ve 13. asirlar arasinda cok genis bir cografyada muhtesem bir medeniyet kuran Muslumanlar diger ilim dallarinin yani sira bilhassa tibba cok onem vermislerdir. 11. asrin ortalarindan itibaren Islâm dunyasinda hâkim unsur olarak gorulen Selcuklular ve onlari takiben Osmanlilar, pek cok tibbî eser ve bu arada dârussifâlar vucûda getirmislerdir. Bu dârussifâlarin, vazifelerinin yani sira, uyguladiklari tedavi teknigiyle de modern tibbin gelismesine buyuk katkilari olmustur. Gunumuzde de gecerliligini koruyan bazi tedavi ve ameliyat usulleriyle buyuk sohrete sahip bu eserlerden, bugune kadar korunarak gelebilenler, ne yazik ki cok azdir.

Islam dunyasinda hastahane gelenegi, diger bir deyisle, hastalan hususi mekânlarda tedavi etme tarzi, tâ Hazreti Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) donemine kadar uzanmaktadir. Nitekim Hendek Gazvesi esnasinda yaralanan Sa’d bin Muâz (radiyallahu anh) ve diger yaralilar icin kurulan seyyar savas hastahanesi bunun en eski ornegi olarak kabul edilir. Islam dunyasinda hastahanelerin tarihi oldukca eskidir. Bilinen ilk hastahane Emevi halifesi Velid bin Abdulmelik tarafindan hicri 88 (miladi 707) yilinda kurulmustur. Burada oldukca modern anlamda hasta tedavilerinin yapildigi, cuzzamli hastalarin tecrid edilerek hastaligin yayilmasinin onlendigi ve hekimlere duzenli maas verildigi bilinmektedir. Emeviler doneminde kurulmaya baslanan bu muesseselerin ilk parlak devri, Abbasi halifeleri zamanina rastlar. Bir yandan Iran’daki unlu Cundisapur Hastahanesi Bagdat’ta tekrar canlandirilarak hayata gecirilirken, diger taraftan da Misir’da ve cok
genis bir cografyada hukum suren Abbasi devletinin baska sehirlerinde de bircok hastahaneler acilmistir. Boylece 10. yuzyilda Islam dunyasinda hastahanecilik ve tib oldukca parlak bir devir yasamistir.

Ne var ki, Selcuklular doneminden once yasanan bu parlak devirden bugune neredeyse hicbir iz kalmamistir. Bu muhtesem hastahanelerin harabelerine bile artik rastlamak zor oldugu gibi, onlar hakkinda yazilmis kitap da cok azdir.

Islam dunyasini ic ve dis tehlikeler karsisinda cokmekten kurtaran ve Anadolu’nun fethini ve Turklesmesini saglayan Selcuklularin tarihi varligi, Turk-Islam tarihi ile birlikte Avrupa tarihi icin de bir donum noktasi teskil etmektedir. Avrupa’da Ronesans devrinin dogmasinda Turklerin rolu dikkatlice ele alindiginda, ozellikle Selcuklularin Avrupa kulturunu, Avrupa tibbini, hastahanelerini ve universite kuruluslarini ne kadar cok etkiledigi daha bariz bir sekilde gorulebilir.

Selcuklularin ilk hastahanesi ve tip medresesi Alparslan’in (1063–1072) veziri Nizamu’l-Mulk tarafindan Nisâbur’da kurulmustur. Ne yazik ki, bu hastahane ile Selcuklularin 1055’ten itibaren Bagdat, Siraz, Berdesir, Kâsan, Ebher, Zencan, Gence, Harran ve Mardin’de kurduklari diger hastahaneler de bugune ulasamamislardir.

Bugune ulasabilenler; Sam’daki Nûreddin Hastahanesi (1154), Kayseri’deki Gevher Nesibe Dârussifasi ve Giyaseddin Keyhusrev Tip Medresesi (1206), Sivas’taki Keykavus Dârussifasi (1217), Divrigi’deki Behram Sah’in kizi Turan Melik’in Hastahanesi (1228), Tokat’taki Gok Medrese denilen Pervâne Bey Dârussifasi (1275), Cankiri’daki Atabey Ferruh (1235) ve Kastamonu’daki Ali bin Pervâne hastahaneleridir (1272). Ayrica, Selcuklulardan once Anadolu’da insa edilen ve Selcuklular tarafindan da ayni maksatla kullanilan Amasya Dârussifâ’si gibi yapilar da bulunmaktadir. . Beylikler devrinde de Anadolu’da bazi hastahaneler insa edilmistir. Bu Selcuklu hastahaneleri, gunumuze ulasan en eski Islam hastahaneleri olmanin yaninda, Avrupa’da Islam kulturunun en etkili donemini teskil eden Hacli seferleri sirasinda faal bulunduklari icin de dunya hastane tarihi ve hastahanelerin gelisimini arastiranlar acisindan da buyuk oneme haizdirler.

Selcuklular genel hastahanelerin disinda, cuzzamlilarin tecrit edilerek bakildigi miskinler tekkesi veya cuzzamhâneler ile akil hastalarinin tedavileri icin hususi merkezler de kurmuslardir.

Anadolu’da Selcuklular ve Beylikler devrinden kalan bu muesseseler, Osmanlilar zamaninda da vakfiye sartlari ve mevcut mutevellileri ile faaliyetlerini yakin zamanlara kadar aynen surdurmuslerdir. Mesela Kayseri, Sivas ve Amasya’da bulunan buyuk hastahane ve tip merkezleri faaliyetlerini uzun sure devam ettiren yerlerin basinda gelir.

Selcuklular, savaslarda yaralilarin tedavisi isine cok onem verdiklerinden, buyuk seyyar hastahaneler vucuda getirmislerdir. Meselâ, Selcuklu sultani Meliksah’in ordusunda tabiplerle, hastalarin ve aletlerin 100 deve ile tasindigi bir seyyar hastahane bulunmaktaydi. Ozellikle Anadolu’da bulunan kervansaraylarda, hastalanan yolcular icin birer tedavi merkezi bulundurmuslardir. Yine bu donemde Selcuklu saraylarinda hastahaneler kurulmus olup, bu hastahaneler gelenek olarak daha sonra Osmanlilara ve Mogollar doneminde de Cin’e kadar tesir etmistir. Selcuklular halk sagligi ve tip egitimi icin genel hastahane niteliginde “bîmâristanlar” kurmuslar ve tibbin devami ve gelismesi icin gerekli butun imkânlari tabiplerin kullanimina sunmuslardir. Mesela, teori ve pratige dayali tip egitiminin verildigi bir hastahane olan ve Kayseri’de 1204’te, Anadolu Selcuklu hukumdari Giyaseddin Keyhusrev ile kiz kardesi Gevher Nesibe Hatun’un yan yana
yaptirdiklari kendi adlariyla anilan tip medresesi, bugune kadar eski halini muhafaza eden bir muessese olarak, Osmanlilar zamaninda da ayni fonksiyonlarini devam ettirmistir. Bu tip medresesinde kullanilmak uzere vakfedilen mallarin 1584 yilindaki gelir toplaminin 43.643 akce tuttugu gorulmektedir. . Burada tip egitimi veren hocalara gunluk 20 akce maas, hekim adaylarina ise 8 akce harclik verildigi bildirilmektedir. Selcuklularin son donemde Amasya’da kurulan ve faaliyetini sonraki asirlarda da surduren hastahane (1309) tip egitiminin Ilhanlilardan sonra Osmanlilar’da da devam ettigini gosteren guzel bir ornektir. Selcuklu hastahanelerinde tedavinin yaninda tip egitiminin de verildigi ve bu derslerde Ibn Sina, Razi, Galen ve Hipokrat’in eserlerinden baska Ismail b. Hasan el-Curcânî’nin (o.1137) Zahîre-i Hârizmsahî adli Farsca ansiklopedik eserinin de ders kitabi olarak okutuldugu tespit edilmistir. Selcuklu tibbi ve hastane mimarisinin
yaninda, hastahanelerindeki tip egitim sisteminin de Avrupa’daki tip egitimini etkiledigi, Orta Cag’da Salerno, Montpellier ve Paris gibi Avrupa’nin onemli sehirlerindeki tip fakultelerinde okutulan kitaplarin listelerine bakildiginda acikca gorulmektedir.

Selcuklu doneminde ve sonrasinda Asya ve Avrupa’da kurulan hastahanelerin sadece cesitli mimari ozellikleri ve hasta yatagi basinda klinik dersler verilmesi sahalarinda degil, akil hastalarinin ilac ve muzikle tedavi edilmelerinin esaslari bakimindan da Avrupaya onculuk etmistir.

Anadolu’daki, Selcuklu ve Beylikler devrine ait tip muesseseleri, imâret binalari ve ibadet merkezleri Osmanlilar devrinde aynen muhafaza edilmis ve kullanilabilecek olanlar faaliyetlerini aynen surdurmustur. Bu sebeple Anadolu’da, hastahane olarak cok az sayida Osmanli yapisi bulunmaktadir. Mâmûr bir Anadolu teslim alan Osmanlilar, butun mesâilerini Trakya, Balkanlar ve Avrupa topraklari uzerinde yogunlastirmislardir.

Teşekkürler.


Selçuklu Tarihi

MollaCami.Com