Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Es-Sadık Hz. EBUBEKİR (R.A.)

Hayatımızda görüp geçireceğimiz insanlar arasında en büyük sadakat örneği, fedakârlığın büyük temsilcisi olan güzel dosta doğru yolculuğa çıkıyoruz.

Her ne kadar acizliğim anlatmaya yetmese de, yüreklere bir nebze olsun güzel dostun selâmı ulaşır umarım. Onu biraz olsun hissederiz diye düşünüyor, kendisinden de şefaat dileğinde bulunuyorum. Buyrun öyleyse yolculuğumuza başlayalım...

***

Fedakârlık örneği, sadakat timsâli, yüksek ruhlu, cömert, Sevgilinin güzel dostu...

Cahiliye âdetlerine iltifat etmemiş, Mekke’de herkes tarafından sevilip saygı duyulan bu nurlu dost, zengindi, itibarlıydı, ticaretle meşgul olur, düşkünlere yardım ederdi. İnsanlığın düştüğü vahşetten insanlığı kurtaracak bir kurtarıcının bekleyişi içindeydi.

Bir çok haberle müjdelenen peygamberin bir an önce gelmesini istiyordu. Bu esnada Peygamberimizle (asm) de iyi arkadaştılar. Bir gece rüya gördü ve tâbir ettirdi. Tabir, beklenen peygamberin en kısa zamanda Mekke’de çıkacağı ve kendisinin de onun (asm) veziri olacağı şeklindeydi.

Hz. Ebu Bekir (ra) bu yoruma çok sevindi ki kısa bir süre sonra rüya ve yorum gerçek oldu. Mekke Hz. Muhammed’e (asm) gelen peygamberlikle çalkalandı. Buna karşı çıkanlar oldu. O sırada Hz. Ebu Bekir (ra) Yemen’de idi.

Döndüğünde arkadaşları gelip ona arkadaşı Hz. Muhammed’in (asm) susmasını istediklerini söylediler. Hz. Ebu Bekir arkadaşını onayladı. Hemen kalkıp Peygamberimizin (asm) evine gitti. Sevgiliye:

“Ey Ebu Kasım, peygamberlik iddiasında bulunduğun doğru mu?” dedi. Efendimiz (asm):

“Evet ey Ebu Bekir! Ben sana ve bütün insanlara Âlemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş bir elçiyim. İnsanları bir ve tek olan Allah’a inanmaya, putlara tapmaktan vazgeçirmeye çağırıyorum.” buyurdu.

Hz. Ebu Bekir bu dâvet üzerine hiç tereddütsüz şehadet edip erkeklerden ilk Müslüman olma şerefine ulaştı. Bu konuda Resulullah (asm) bir hadisinde şöyle buyurmuştur:

“Ebu Bekir’den başka İslâm’a dâvet ettiğim herkes, önce bir şaşkınlık ve tereddüt geçirdi. Fakat Ebû Bekir kendisine İslâmı anlattığımda ne tereddüt geçirdi ne durakladı.”

Resûlullah’ın (asm) sadık dostu İslâmı bekleyen gönlünü ve fikrini İslâma çevirdi. Ne zaman vahiy dinlese kalbi coşuyor, kâinata haykırmak istiyordu, başkalarının da İlâhî feyz ve kurtuluşa ermesi aşkıyla yanıyordu.

Elinde olan 40 bin dirhem servetini Resûlullah’a (asm) İslâm adına kullanılması için vermişti. Bu güzel dost hem İslâmı yayıyor, hem de fakirlere yardımda bulunuyordu. Resulullah’ın (asm) yanından ayrılmıyordu, onu (asm) çok seviyordu.

Hz. Ebu Bekir’in yardımlarıyla İslâm, Mekke ufuklarını aydınlatıyor, karanlıklar dağılıyordu. Bu esnada müşrikler de rahat durmuyor, Müslüman olanlara işkence ve eziyetler yapıyorlardı. Bir gün Hz. Ebu Bekir, Resulullah’tan (asm) izin alıp tevhid dâvâsını Kâbe’de ilân etti. Müşrikler onu bayıltıncaya kadar dövdüler. Yakınları aldılar ellerinden.

Hz. Ebû Bekir gözünü açtığında ise etrafına bakındı ve ilk sözü “Resulullah’tan (asm) ne haber?” oldu.

Ölüm baygınlığında bile Resulullah’ı (asm) sordu. Kendi gözüyle görmeden de söylenenlere inanmadı. Resulullah’ın (asm) nazarında o “insanların en sevgilisi” olmuştu. Kızı Âişe’yi Efendimize nikâhladığında daha da yakın oldular.

Vakit Hicret vaktiydi. Hz. Ali (ra) Resûlullah’ın (asm) yatağında yatarak müşrikleri oyalamış, Hz. Ebu Bekir de Resulullah’a (asm) yol arkadaşı olmuştu. Sevr Dağındaki mağarada yaşadıkları da hem hüzünlendiren hem dostluğu anlatan bir olaydı.

Hz. Ebû Bekir (ra) mağaradaki küçük delikleri elbisesini yırtarak parçalarla tıkadı.

Yalnız bir deliğe parça yetmemişti. Hz. Ebu Bekir (ra) ayağıyla deliği kapadı. Resulullah (asm) dostunun dizlerine mübarek başını koyup uyudu. Kısa süre sonra Hz. Ebu Bekir’in (ra) ayağını müthiş bir sızı sardı.

Acısı yüreğine kadar ulaşmıştı. Lâkin fedakârlığın, sevginin ölçüsüne bakın ki, uyuyan Sevgiliyi (asm) uyandırmamak adına kıpırdamadı, inlemedi. Yalnızca gözleri acıya teslim oldu.

Birkaç damla Resulullah’ın (asm) nur yüzünde nura karıştı. Mübarek yüzünde ıslaklık hissiyle uyanan Resulullah (asm), Hz. Ebû Bekir’e:

“Ne oldu ey Ebu Bekir?” dedi. Hz. Ebû Bekir:

“Anam, babam sana feda olsun ya Resulullah (asm)! Ayağımı birşey soktu” dedi.

Maddî ve manevî dertlerin dermanı olan Resulullah (asm), mübarek tükürüğünü ağrıyan yere sürdü. O anda sızısı kesildi. Akabinde Resulullah (asm) şu duâyı etti:

“Ey Allah’ım! Ebu Bekir’in derecesini kıyamet günü benimle beraber eyle..”

Düşman tehlikesinden kurtulmak için üç gün mağarada kaldılar. Hz. Ebû Bekir’in kızı onlara yiyecek getiriyor, oğlu ise haber ulaştırıyordu. Üç gün sonra mağaradan çıkıp Hicret için Medine’nin yolunu tuttular.

İşte sadakat; sevdiği ve bağlandığı şahsa benzemek, varlığını ona adamak demekti. Kendi varlığını sevdiğinin varlığında yok bilmekti. Bu nedenledir ki Hz. Ebû Bekir’e (ra) “sıddık” ünvanı verildi. Kıyamete kadar bu ünvanla anılacaktı artık.

Resulullah (asm) hastalanmıştı. Sahabiler ve Hz. Ebû Bekir sık sık ziyaretinde bulunuyorlardı. Bir gün Resulullah (asm) şöyle buyurdu:

“Cenâb-ı Hak, kulunu dünya ile ahireti tercih hususunda serbest bıraktı. Ama o kul ahireti tercih etti.”

Sahabiler bu ifadeden bir şey anlamadılar, ama Es-Sadık Hz. Ebu Bekir anlayıp ağlamaya başladı ve şunları söyledi;

“Babalarımız, analarımız, çocuklarımız, canlarımız, mallarımız sana feda olsun ya Resulullah (asm).”
Bunun üzerine Efendimiz (asm):

“Ağlama ey Ebu Bekir. Eğer Allah’tan başka bir dost edinecek olsaydım, Ebû Bekir’i dost edinirdim. İslâm kardeşliği ve sevgisi şahsî dostlukların üzerindedir.” buyurdu.

Resulullah’ın (asm) vefatı sırasında Hz. Ebu Bekir (ra) başka bir yerde idi. Haberi aldığında kimseyle konuşmadan hemen Resulullah’ın (asm) odasına girdi. Yüzündeki örtüyü kaldırdı ve nurlu alnından öptü. (O nur yüzünü görüp, mis kokusunu koklamak ne saadet. Lâkin onu (asm) görüp de ayrılık acısına dayanmak da acıların en ağırı olsa gerek)

Tam bir teslimiyet ve tevekkül içinde şunları söyledi:

“Bizler Allah’ın kullarıyız ve O’na döneceğiz. Anam babam sana feda olsun! Sen sağ iken de güzeldin, ölü iken de güzelsin. Cenâb-ı Hak sana ölüm şiddetinden başka ikinci bir keder vermeyecektir. Takdir edilmiş olan bu ölüm geçidini ise, şimdi atlatmış bulunuyorsun.”

Ne gariptir ki, Resulullah’ın (asm) ölümü sırasında bile münafıklar nifaklarından ve bozgunculuklarından vazgeçmiyorlardı. Hz. Ebu Bekir, ashabın ileri gelenleri tarafından halife seçildi. Birçok hizmette bulundu. İyi bir idareciydi. Kur’ân sayfalarının toplatılması onun zamanında oldu. Tam bir takva ehliydi, cömertti. Bütün varlığını Allah yolunda harcadı. Bir hatırasını Hz. Ömer şöyle anlatır:

“Bir defasında İslâm dâvâsı için Resulullah (asm), yardımda bulunmamızı emir buyurmuştu. Bu, servetimin çok olduğu zamana rastgeldi. İçimden ‘Bugün Ebu Bekir’i geçebilirim!’ dedim. Malımın yarısını getirip Resulullah’a (asm) teslim ettim.
Resulullah (asm):

“Ailene ne bıraktın ey Ömer?” dedi.

“Getirdiğim kadarını da aileme bıraktım” dedim.

Biraz sonra Ebu Bekir geldi. O ise malının tamamını getirmişti. Resulullah (asm) ona da;
“Ailene ne bıraktın ey Ebu Bekir” dedi. Hz. Ebu Bekir’in verdiği cevap şuydu:

“Onlara da Allah ve Resulü’nün sevgisini bıraktım.”

“Ben bunun üzerine ‘Artık hiçbir hayır yarışında Ebu Bekir’i geçemem’ dedim.”

Resulullah Efendimiz (asm) onun fedakârlığını medheden ifadelerde bulunmuştur.

Hz. Ebu Bekir, Peygamber Efendimizden (asm) sonra iki yıl gibi kısa bir süre hayatta kaldığından ve devlet işleriyle ilgilendiğinden 142 hadis rivayet etmiştir. Hicri 13. yılında Sıddık-i Ekber vefat etmiştir.

Rivayet ettiği hadislerden biri şudur ki, günümüze de güzel bir uyarıdır:

“Size doğruluğu tavsiye ederim. Doğruluktan ayrılmayınız. Çünkü doğrulukla iyilik bir aradadır ve her ikisi de cennettedir. Yalandan sakınınız. Çünkü yalan, kötülükle beraberdir ve her ikisi de cehennemdedir. Allah’tan af ve âfiyet isteyiniz. Çünkü hiç kimseye imanda yakînden sonra af ve âfiyetten daha hayırlı bir şey verilmemiştir. Birbirinizi kıskanmayınız. Birbirinize düşmanlık etmeyiniz. Ey Allah’ın kulları, kardeş olunuz.”

Allah ondan razı olsun...


***


Yüreğe acının inmesi nedir bilir misin?

Bu acıya rağmen sükûta bürünüp

Sessizlik içinde ağlamak...

Ebu Bekir olup yüreğine inen acıyı Sevgiliye hissettirmemektir...


Kaynak: Sahabiler Ansiklopedisi.


Arzu KONAN



.... Efendimiz (asm):

“Ağlama ey Ebu Bekir. Eğer Allah’tan başka bir dost edinecek olsaydım, Ebû Bekir’i dost edinirdim.....” buyurdu.



Allahü Teala razı olsun Kaşif Kardeşim ,

Bir an tefekkür edelim.
En yakın arkadaşınız Hz.Peygamber (sav) ,var mıdır Hz.Ebu Bekir (RA) dan mutlu kimse.
Onlara inanan ve sevenleri olarak ta ;var mı bizden mutlusu.


Sahâbe-i Kirâm

MollaCami.Com